Divan’ın kelime hazinesi ne kadar? Divan-I Lugati-t-Türk ve Kaşgarlı Mahmud’u tüm dünyaya
meşhur eden bundan bin sene önce yaşamış Türk boylarının kelime hazinesini derleyim örnekleriyle
vermiş olmasıdır. Günümüze dek Kaşgarlı Divan’ını üzerine yapılan statistik tahlillerde farklılıklar
görülmektedir. Brockelmann’ın «Mıttelturkischer Wortshats nach Mahmut al-Kashgaris Dıvan Lugat at-
Turk» adlı eserinde 7993, Besim Atalay’ın Dizin’inde 8783 kelimeye yer verilmiştir. Abdurahmanov ve
Mutalibov’un sözlüğünde kelime sayısı 9222, Vefa Nalbant’ın hazırladığı sözlükte ise 8624’tür. Bu
farklılıkların asıl sebebini bazı araştırmacıların Divan’da madde başı olararak verilen kelimelerin yanı
sıra örneklerde geçen kelimeleri de maddde başı şeklinde almasıyla açıklanabilir.
Kâşgarlı Mahmud’un Haritasını Biliyor musunuz? Dîvânu Lugâti't-Türk’ün pek çok
önemli özelliği arasında eserin ilk sayfalarında yer alan bir de harita bulunmaktadır. Bugünkü
bilgilerimize göre bu, bir Türk’ün çizdiği ilk dünya haritasıdır. Kâşgarlı Mahmud, dönemindeki Türk
topluluklarının hangi bölgelerde yaşadığını göstermek amacıyla çizdiği bu haritaya bazı ulusların
yaşadığı bölgeleri de ekleyerek yeryüzündeki belirli bölgeleri gösteren bir dünya haritası oluşturmuştur
[6]. Bugünkü haritacılık tekniklerine göre ilkel sayılabilecek bu harita, on birinci yüzyıl koşullarındaki
coğrafyacılık bilgilerine ve tekniklerine göre çok ileri düzeydedir. Harita Türk hükümdarlarının oturduğu
Balasagun şehri merkez alınarak çizilmesi, diğer Türk şehirleri ve alanlar bu şehre göre düzenlenmesi,
Türklerin yerleşim bölgelerindeki şehirler, dağlar, göller, nehirler ve denizler ayrıntılı olarak gösterilmesi
ve pek az yanlışlık yapılması haritanın bir Türk’ün elinden çıktığını göstermektedir.
Kâşgarlı Mahmud’un hem eserinde hem de çizdiği haritada Japonya’ya yer vermesi, haritanın
önemini bir kat daha artırmaktadır. Bugünkü bilgilerimize göre, Dîvânu Lugâti't-Türk’teki harita,
Japonya’nın gösterildiği ilk dünya haritasıdır. Kâşgarlı Mahmud, Japonya’yı doğuda bir ada olarak
göstermiş ve Cabarka adıyla anmıştır. Japonya’yı Kâşgarlı gibi bir dünya haritası üzerinde gösteren
ikinci harita Dîvânu Lugâti't-Türk’ten tam dört yüzyıl sonra yapılacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, Tarihi Türk Lehçelerini araştırma alanı edinen ve belli bir dönemin edebi yazı
dilinden söz eden herkes mutlaka Kaşgarlı Mahmud’dan bahsetmeden geçemez. Herbir görüşünü Diva-I
Lugati-t-Türk’le pekiştirmek ister. Dolaysıyla Türk dili tarihi ile ilgili yazılan eserlerin hemen hemen
hepsinde Kaşgarlı’nın ismi geçer. Çünkü Kaşgarlı Türklük Bilgisi’nin temelini atan, Türk Dünyasının ilk
Filologudur. Arapçanın bir dünya ve medeniyet dili olarak yıldızının parladığı bir dönemde Türk dili,
kültürü ve manevi değerleri üzerinde Arapça eser meydana getirmekle kalmayıp Arap kültürünün ve
İslam medeniyetinin merkezi olan Bagdat’a giderek dönemin Halifesi’ne hediye etmesi Kaşgarlı
Mahmud’un aynı zamanda Türklük idealini yaymaya çalışan ve davasıyla yanıp tutuşan büyük bir
misyoner olduğunu göstermektedir. O, Türkçeyi sadece Araplara değil, tüm yabancılara öğretmeyi,
tanıtmayı ve hatta sevdirmeyi amaç edinmiştir. Türkçenin Arapçadan hiçbir eksik yanının olmadığını,
Türklerin en soylu ve Tanrı’nın sevdiği vasıflarla donatılmış yüce bir millet olduğunu ispatlamaya
çalışmıştır. Kaşgarlı Mahmud, bütün Türk halklarının ortak atası, Divan-ı Lugati-t-Türk ise Türk dili ile
edebiyatının, kültürü ile bütün manevi değerlerinin tükenmez kaynağıdır. Kaşgarlı Divan-ı Lugati-t-
Türk’ü ile 1000 yaşadı ve Türklük kavramı yer yüzünden tamamen silinmedikçe, inşallah her ikisi de
binlerce yıl daha yaşayacaktır.
KAYNAKÇA
2.
http://www.kuranyolunda.com/printer_friendly_posts.asp?TID=6957
2.
http://www.yenidenergenekon.com/4-bas-yapit-divanu-lugatit-turk
3. Садықбеков Қ. Махмуд Қашғари және Диуан Лұғат-ит-Түрік // Түркістан N44. 1
қараша, 2012.
4. Егеубаев А. Түрік сөздігі. 1 том. Алматы, 1997.
5. Қошғарий М. Девону луғот ит-турк. – Тошкент, 1960. – Т. І.
6.
http://www.tarih.spring.kz/kk/history/medieval/figures/mohammed
ÖZET
Tarihi Türk Lehçelerinden söz eden veya Türk dilinin belli bir dönemine ait edebi yazı dilini
inceleyen herkes mutlaka Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-i-Türk eserinin üzerinde duracaktır. Zira
Kaşgarlı Mahmud Türklük biliminin temelini atan ve Türk lehçelerini karşılaştırmalı Tarihi metodla
inceleyen Türk Dünyasının ilk Filologu, Divan ise Türk dilinin, kültürünün ve bütün manevi değerlerinin
temel kaynağıdır. Makalede Türk edebi yazı dilinin paha biçilmez cevheri Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı
Lügati-t-Türk eserinin Türk dili, edebiyatı, kültürü açısından önemi üzerinde durulacak ve bilinmeyen
yönleriyle açıklanmaya çalışılacaktır.
ТҮЙІН
Түркі тілінің тарихи дәуірлерінің қай-қайсын болмасын зерттеу нысанына алып, белгілі бір
дәуірдің тілі жайында пікір айтқысы келген кез-келген зерттеушінің Махмуд Қашқариға және
Диуан Лұғати-т-Түрікке соқпай кетуі мүмкін емес. Себебі Махмуд Қашғари Түркітанудың негізін
қалаушы, түркі диалектілерін өзара салыстырмалы тарихи әдіс бойынша зерттеген түркі әлемінің
тұңғыш филологы, ал Диуан Лұғати-т-Түрік болса түркі тілі мен мәдениетінің, өркениеті мен
бүкіл рухани құндылықтарыңы негізгі қайнар көзі. Мақалада түркі әдеби жазба тілінің теңдессіз
жауһары М. Қашғаридің Диуан Лұғати-т-Түріктің түрік тілі мен әдебиеті, мәдениеті тұрғысынан
мән-маңызы жан-жақты қарастырылады.
MEVLANA ESERLERİNDE İNSAN SEVGİSİ VE HOŞGÖRÜ
Kuandık K.,
Suleyman Demirel Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisi Bölümü
2-sınıf öğrencisi
e-mail:
Danışmanı Dr.Turumbetova J.A.
Suleyman Demirel Üniversitesi
Filoloji Fakültesi Türkoloji Bölümü
Almatı / Kazakistan
Түйіндеме: Мақалада ұлы түрік ойшылы және ақыны Мевлана Джелаледдин Румидің
шығармаларындағы адамгершілік қасиеттер мен сүйіспеншілік тақырыбы туралы мәселелер
төңірегінде сөз қозғалған.
Аннотация: Данная статья посвящена особенностям произведении турецкого философа
Мевланы Джелаледдин Руми, в котором затрагивается тема о благородных качествах человека ,
любви и нравственности.
Summary: This article is devoted to the study of singularity product of Turkish philosopher
Mevlana Celaleddin Rumi, which addressed the theme of the noble qualities of human, love and
morality.
Кілт сөздер: Mevlana, Bahâeddin Veled , Sultan Veled, Mesnevi, Allah sevgisi
TÜRK-İSLAM medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlâna Celâleddin-i
Rûmî, yaşamı sırasında ve ölümünden sonra pek çok kişi ve topluluğu etkilemiş büyük bir mütefekkirdir.
Gerçek İslam coğrafyasında, gerekse dünyanın diğer yerlerinde Mevlâna kadar ilgiye, saygı ve sevgiye
mazhar olan çok az kişi vardır. Bugün doğuda ve batıda ona ve eserlerine duyulan ilgi çok artmıştır.
Günümüzde yurt içinde ve yurt dışında, Mevlâna ve eserleri üzerine yapılan çalışmalar büyük bir hız
kazanmıştır. Mesnevi, dünyadaki başlıca büyük dillere çevrilmiş bulunmaktadır ve hâlen bu faaliyetler
sürmektedir. . Nitekim İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dünya milletleri kendi dillerine çevirip
okusalar, dünyada kötülük, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz” demiştir. Mevlevîlik ve semâ,
maddenin dar kalıplarında bunalan ve ihmal ettiği ruhunun sesini arayan Batılının ilgi odağındadır. Bu
alanda her geçen gün yeni bir faaliyet işitilmekte; çeşitli sosyal ve kültürel oluşumlar meydana
gelmektedir. Derin fikirleri, gerçekçiliği, yüksek şahsiyeti, eşsiz sevgi ve hoşgörüsüyle asırlarca insanları
etkilemiş ve aydınlatmış olan Hz. Mevlâna, bugün artık, her gün biraz daha şiddete, çatışmaya ve
çözümsüzlüğe doğru giden dünyamızda, bütün insanlığa düşünceleriyle ışık tutmakta ve manevî
önderliğini sürdürmektedir.
Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi 30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir.
Lakabı Celâleddin’dir. Efendimiz anlamındaki Mevlânâ ünvanı, onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir.
Babası Bahâeddin Veled, Hz. Ebubekir’in soyundan gelmektedir. Bahâeddin Veled, Belh halkından
incindiği için ve aldığı manevi bir işaretle Hicaz’a gitmek üzere şehri terk ettiğinde Hz.Mevlânâ henüz 5
yaşındadır. Hicaz’dan dönerken Şam, Malatya, Sivas ve Erzincan üzerinden Akşehir’e geçer ve 4 yıl ders
okuttuktan sonra Lârende’ye (Karaman) gidip burada da en az 7 yıl müderrislik yapar. Bu medresede
yedi yıldan fazla süren eğitimini tamamlayan Hz.Mevlânâ, 17-18 yaşlarındayken Gevher Hatun’la
evlenir.
Mevlânâ’nın annesi Mü’mine Hatun Lârende’de vefat etmiş ve defnedildiği yere daha sonra
Karaman Mevlevihânesi inşa edilmiştir. Sultan Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine yerleştiği Konya’da
Altınapa Medresesinde iki yıl müderrislik yapan Bahâeddin Veled, 1231 yılında vefat eder. Bu sırada 24
yaşında olan Hz.Mevlânâ, babasının yerine geçip müderrislik yapmaya başlar. Hz.Mevlânâ kâmil
manada bir âlim, sûfi ve şairlik özelliklerine sahip bir şahsiyettir. İlk tasavvufi eğitimini, babası
Bahâeddin Veled’den almıştır. Şems-i Tebrizi ile karşılaşması, Hz.Mevlânâ’nın hayatında bir dönüm
noktası oluşturur. Şems’in Konya’ya gelmesinden sonra vaazlarını, medresedeki dersleri, mürşidleri
irşâdı bir yana bırakmış, ilâhi aşk ve vecd terennüm eden asıl Hz.Mevlânâ bu dönemde doğmuş, önceleri
aşkı takvâsında gizli iken tâkvası aşkında gizlenmiştir. Dünya şiirinin zirvelerinden Divân-ı Kebir’deki
şiirlerin büyük bir kısmını bu devirde söylemiş, bunu, İslâm kültürünün en yaygın ve en önemli
eserlerinden olan Mesnevi takip etmiştir.
Dîvân-ı Kebir Divân şairlerinin şiirlerini topladıkları deftere denir. "Divân-ı Kebir "Büyük Defter"
veya "Büyük Divân" manasına gelir. Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu
divandadır. Divân-ı Kebir'in dili Farsça olmakla beraber, içinde Arapça, Türkçe ve Rumca şiire de yer
verilmiştir. Divân-ı Kebir 21 küçük divân (Bahir) ile rubâî divânının bir araya getirilmesi ile oluşmuştur.
Divân-ı Kebir'in beyit sayısı 40.000'i aşmaktadır. Mevlâna Divân-ı Kebir'deki bazı şiirlerini Şems
Mahlası ile yazdığı için bu divâna Divân-ı Şems de denmektedir. Divânda yer alan şiirler vezin ve
kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.
Mektûbât Mevlâna'nın başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için,
kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147
adet mektuptur.
Fîhi Mâ Fih Fîhi Mâ Fih "Ne varsa içindedir" manasına gelmektedir. Bu eser Mevlâna'nın çeşitli
meclislerde yaptığı sohbetleri içermektedir. Bunların oğlu Sultan Veled tarafından bir kitapta toplandığı
sanılmaktadır. Eser 61 bölümden oluşmaktadır. Eserde bazı siyasi olaylara da değinilmiştir. Bu nedenle
bu eser tarihi açıdan da büyük bir önem taşımaktadır. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve ahiret
mürşid ve mürid, aşk ve sema gibi konular işlenmiştir.
Mecâlis-i Seb'a (Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb'a adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi
meclisinin, yedi vaazının toplanmasından meydana gelmiştir. Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin
veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler
yapılmıştır. Eserin düzenlenmesi yapıldıktan sonra, Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle
muhtemeldir.
Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh
ettiği hadisleri şu konulara ayırmıştır:
1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı
2. Suçtan kurtuluş, akıl yolu ile gafletten uyanış
3. İnanç'daki kudret
4. Tövbe edip doğru yolu bulanların Allah'ın sevgili kulu olacakları
5. Bilginin değeri
6. Gaflete dalış
7. Aklın önemi
Bu yedi mecliste, asıl şerh edilen hadiselerle beraber 41 hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından
seçilen her hadis içtimaidir. Mevlâna, yedi meclisinde her bölüme "hamd-ü sena" ve "münacat" ile
başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufi görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu
yol Mesnevi'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.
Mesnevi Klasik Doğu Edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti
kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım türüne Mesnevi adı verilmiştir. Uzun sürecek konular veya
hikayeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi türü tercih edilirdi.
Mesnevi her ne kadar klasik doğu şiirinin bir türü ise de, "Mesnevi" denildiği zaman akla Mevlâna'nın
“Mesnevi” eseri gelmektedir.
Mevlâna Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin
söylediğine göre, Mevlâna, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, oturuken, yürürken, hatta semâ
ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Cilt tamamlanınca Çelebi Hüsâmeddin, beyitleri
yeniden gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapıp tekrar okurdu. Mesnevi'nin dili Farsça'dır. Halen
Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit
sayısı 25618 dir. Mevlâna 6 ciltlik Mesnevi'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış
hikayeler halinde anlatmaktadır. Bu şekilde dikkatlice 1259-1261 yılları arasında yazılmaya başlanılan
Mesnevi, 1264-1268 yıllan arasında sona erdi.
Hz. Mevlânâ’da sevgi ve hoşgörü
Mevlana’ya göre sevgi ve hoşgörü insanlık vasıflarındandır. Eşrefi mahlukat, emri Mevlana’da
hayat bulur. Hayvanın bu kavramlardan haberi olmadığı gibi, bu duyguları yaşaması imkânsızdır. O bu
konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
Sen âşık olmadıysan, sevgi nedir, bilmiyorsan; Yürü git, ot otla; eşeksin sen [1,Mektuplar:95].
Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür. Aşk her gemiyi batıran istiap fazlası son yüktür [2,Mesnevi
VI: 4032].
Nur ve kemal, helal lokmadan doğar. İlim ve hikmet, aºk ve merhamet helal lokma ile olur [3,Mesnevi
I:1707]
Mevlana’nın sevgi anlayışı Yunus’un sevgi anlayışı ile örtüşür. Yunus, Yaratılanı sev, Yaratandan
ötürü diyor. Mevlana’da aynı inci çizgiyi topluma aktarıyor. Allah insanı yaratıp ona ruhundan üfürdüğü
için insan da Allah’tan bir eser taşımaktadır ve dolayısıyla onun yeryüzünde temsilcisidir. O sebeple
Mevlana’nın nazarında kim olursa olsun, ister dinli ister dinsiz, ister kadın ister erkek, ister zengin isterse
fakir olsun hepsi saygı değerdir. Bütün insanları bir gözle görmek ve ona saygı göstermek gerekir. Ayrıca
insanlardan şikâyet etmek de doğru değildir. Çünkü Mevlana’ya göre,“Yaratıktan şikâyet, Yaratandan
şikâyettir” [4,Mektuplar:136].
Mevlana eserlerinde insanın eğitimini ele almış ve hayatı boyunca insanların eğitilmesi için
mücadele etmiştir. Mevlana diyor ki, “Allah sevgisi ilimle elde edilir, ilimden nasibi olmayanlar ve
akılsızlar su sevgiden mahrumdur” diyerek sevgiyi, akılla temellendirmiştir. Yani aklı ve bilimi
olmayanın sevgisi de olamaz. Gerçekten de ileri derecede ruhsal rahatsızlığa maruz kalan insanlar, hiçbir
şeye ilgi ve sevgi duymazlar.
Mevlana’ya göre insan sadece dışını değil ondan daha fazla içini temiz tutmalıdır. Ancak o zaman
olgun bir insan olabilir. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol, hayat tarzı belki de
günümüzde en çok aranan haslet haline gelmiştir. O bu konuda şunları söylemiştir: “Allah, sizin
şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.” Mevlana insanları iyi-kötü diye
ayırmamakla birlikte insanın kötü taraflarından da bahseder.
“İnsan tabaklanmış deri gibidir; rutubetten bozulur, ağır ağır kokar”[5, Mesnevi IV: 104].
“Sende nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol” [6,Mesnevi I:1606].
Şu halde insan, doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak bünyesinde taşır. Eğer onu
eğitirsen topluma ve insanlığa faydalı yapabilirsin.
Mevlana, hamdım, piştim, yandım, diyerek bir insanın hayatında hangi aşamalardan geçmesi
gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmiştir. Olgunlaşmak için insan hayatta sıkıntı ve çile çekmelidir. Bu
sayede nefsine hakım olmasını öğrenerek diğer insanlarla iyi geçinebilen uyumlu bir birey haline
gelebilir.
Mevlânâ'ya göre nefis ancak temizlendikten sonra geliştirilebilir. Onun üzerinde yoğunlaştığı "sevgi
(aşk)" ve "çalışmak" kavramları, bugün psikoloji biliminde de sağlıklı ruh hâlinin temelini
oluşturmaktadır
Hakiki kulluk, insanı hoşgörüye götürür. Hoşgörü, başka inanç ve kanaatlere saygılı olmaktır.
Esasen başka inanç ve kanaatlere saygılı olmak, kendi inanç ve kanaatine bağlı olmamak değildir. Ayrıca
bütün inanç ve kanaatler karşısında kayıtsız kalmak da değildir. Hoşgörü, ne fikrî mânâda başıboşluk, ne
de şahsiyetten fedakârlıktır. Bu prensipten hareketle, sosyal, ahlâkî ve hukukî münasebetlerde, insanlık
vasfı esas alınır. Bu anlayışa göre, kötü olan insan değil, insanın davranışlarıdır. Ayrıca bir köy hâline
gelen dünyamızda bütün insanları ilgilendiren terör, açlık, gelir dağılımındaki dengesizlik, eğitimsizlik,
insan hakları ihlâlleri, emanet bırakılan tabiatın tahribi gibi problemlere karşı artık milletlerarası ortak
mücadeleye ihtiyaç vardır. İnsanlar, özündeki sevgiye, barışa, huzura, güven ve kardeşliğe hasrettir.
Çünkü temiz vicdanlar her zaman iyinin ve güzelin tutkunudur. Böylece bütün insanlık, dini, rengi, dili
ne olursa olsun Hz.Mevlânâ’nın çağırdığı bu dergâha davetlidir.
Yaşama sevinçlerini kaybedenler, hayata küsenler, tövbesini bozanlar bu dergâhta yeni ümitlere
ulaşabilirler. Hz.Mevlânâ bu davetiyle, insan kitlelerini parçalayan, gönüllerin öze ulaşmasını engelleyen
bütün zincirlerin koparılmasını ister ve herkesi en iyiye, en doğruya, yegâne hakikate çağırır. Yani,
insanın bir ayağı merkezde kalırken, diğer ayağı yetmiş iki milleti dolaşmalıdır.
Hz.Mevlânâ’ya izafe edilen meşhur dörtlük bu konuda evrensel bir mesaj niteliğindedir.
“Gel, gel, her ne olursan ol, gel!
İnançsız da, putperest de olsan, gel!
Burası umutsuzluk dergâhı değil,
Yüz kere bozsan da tövbeni, yine gel!” [7,Rubâîler, 23],
Hz.Mevlânâ, “A yoksul! Hiçbir insanı hor görme!” [8,Dîvân-ı Kebîr II, 2262] diyerek bütün
insanları kucaklamak ister. Bunu yaparken çıkış noktası, hepsinin aynı Allah’ın kulu olmalarıdır. Allah,
sevgi nurunu bütün âleme yaymıştır.
Mevlana’ya göre bütün insanlar, Allah’ı her şeyin Yaratıcısı olduğu için severler. Bundan dolayı,
Allah sevgisi her insanda bulunur. O, Müslüman olsun veya olmasın bütün insanlara karşı merhamet ve
nezaket hisleri içinde olmanın gerekliliğine işaret eder.
Mesnevi'de başkalarının ayıbını yüzüne vurmamak gerektiği nasihat ve hikâyelerle defalarca
anlatılır. Hz. Mevlânâ, ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatırken, onları incitmemeye son derece özen
gösterirdi. Bitki, hayvan ve insan âlemini tek bir bütün hâlinde görür. Bütün insanları da kendi
benliklerine ait farklılıkları muhafaza ederken, barışa ve kardeşliğe çağırır.
Yeni evlenmiş talebelerinden biri, para sıkıntısı çeker. Durumu hisseden Hz.Mevlânâ, bir gün ona
"Önceden güzel bir adetin vardı. Sık sık elimizi sıkardın. Uzun zamandır bu adetini terk ettin" deyince,
talebesi elini öpmek ister. Hz.Mevlânâ da gizlice eline para sıkıştırır ve "Bu adetini daima koru" der.
İnsan sevgisi deyince aklımıza, çağlara ışık tutan Hz.Mevlânâ gelmektedir. Hz.Mevlânâ, Peygamber
Efendimizin ahlâkını ve yaşam tarzını kendisine ilke edinmiş önemli bir düşünürdür. Onun bütün
eserlerinde sevgi, hoşgörü, anlayış, fazilet gibi insani duyguları ön plana çıkardığını görürüz.“Şu toprağa
sevgiden başka bir tohum ekmeyiz. Benim çatım gökyüzü, insanlar ise ailemdir” diyen Hz.Mevlânâ
sevginin önemine dikkat çekerek, en önemli hazinemizin sevgi olduğunu söyler.
“Sevgiden bulanık sular durulaşır, dertler şifa bulur, sevgiden padişahlar kul olur” diyen
Hz.Mevlânâ, düşüncelerini ve davranışlarını sevgi mayasıyla yoğurup sonraki nesillere örnek olmuş bir
gönül eridir.
Hz.Mevlânâ sadece İslam dünyasında değil, düşünceleriyle bütün dünyada kabul görmüş önemli bir
şahsiyettir. O dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun bütün insanlara seslenebilmiş ve dünya insanının
kalbinde önemli bir yer edinmiştir. Güvensizliğin, ahlâksızlığın, sevgisizliğin, kalp katılığının kol
gezdiği şu zamanımızda, insanlığın Hz.Mevlânâ’dan alacağmız çok ders vardır.
Bugün toplumumuzda, insanlar arasında sevgi ve tolerans eksikliği bulunduğunu görüyoruz.
Hemen bütün anlaşmazlıklar; sevgi, karşılıklı anlayış ile sona erdirilebilir. Yeter ki, birbirimizi gerçekten
ve gönülden, karşılıksız olarak sevelim ve birbirimize hoşgörü ile yaklaşabilelim. 700–800 yıl önce
toplumumuz Hz. Mevlana ile nasıl kimlik bulmuşsa, günümüzde de toplumumuzun onun hoşgörüsüne,
sevgisine ihtiyacı var.
Sözlerimi günümüzün arayış içinde olan insanına Hz. Mevlâna Celâleddin-i Rumi’nin söylediği şu 7
öğüt ile bitirmek istiyorum:
1. Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2. Merhamette güneş gibi ol.
3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6. Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7.Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Достарыңызбен бөлісу: |