«Қазақ Әдебиеттану ғылымы: ДӘСТҮр және сабақтастық» атты


ZEYNOLLAKABDOLOV’UNNÂZIMHİKMET ÇEVİRİLERİ



Pdf көрінісі
бет8/92
Дата23.10.2023
өлшемі2,56 Mb.
#120672
түріСабақ
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   92
ZEYNOLLAKABDOLOV’UNNÂZIMHİKMET ÇEVİRİLERİ 
 
Лютфие Гювенш 
Erciyes Universitesi PhD докторы, түрік тілі мен әдебиетінің профессоры, Түркия 
Sanat, toplumun anlayış ve zevkine göre yaratılır. Buna paralel olarak sanat eseri, kendisini 
yaratan toplumun anlayışını ve zevkini yansıtır. Sanatın önemli bir dalı olan edebiyat da toplumu 
anlatır, topluma ayna görevi görür. Edebî eserler, onları yaratan toplumun özelliklerinden ve 
şartlarından ayrı düşünülemez. Edebî eserleri ortaya koyan yazarlar da içinde yaşadıkları 
toplumdan etkilenir, toplumu yansıtan metinleri kaleme alırlar. Yazarlar, her sanatçı gibi hassas 
insanlardır. Diğer insanların göremediklerini görür, hissedemediklerini hissederler. Bazen 
toplumun diğer fertlerinin de gördüğü, hissettiği ama dile getiremediği şeyleri dile getirirler. Bazen 
de toplumun sorunlarını anlatarak bunlara çözüm ararlar. Yazarlar, yaşadıkları dönemin olumlu 
veya olumsuz yanlarını, gelişmelerini hem kendi çağlarına hem de kendilerinden sonraki çağlara 
eserleri vasıtasıyla aktarırlar. Bu açıdan edebiyat ürünlerinin konusu toplumdaki her şey olabilir. 
Bu konular arasında politika ve ideoloji de vardır.
Türk edebiyatında tarih boyunca birçok yazar, toplumun sorunlarını eserleri vasıtasıyla 
ortaya koymuş, bu sorunlara çözüm aramaya çalışmış; dolayısıyla da sosyal konuları ele alan 
metinler yazmıştır. Bu metinler aynı zamanda politik ve ideolojik özellikler taşır. Böyle metinleri 
ortaya koyan yazarlardan biri de Nâzım Hikmet’tir. Nâzım Hikmet hayatı boyunca edebiyatçı ve 
sanatçı olduğu kadar politik kişiliğiyle de ön planda olmuştur.
Nâzım Hikmet, 1902’de Selanik’te dünyaya gelmiş, 1920’de bir gazetenin düzenlediği 
yarışmada “Bir Dakika” adlı şiiriyle birincilik kazanmıştır. İstanbul’un işgal altında olduğu 
günlerde Türk milletinin direnişine destek olan şiirler yazmıştır. Kitapları çok sayıda dile çevrilen 
Nâzım Hikmet, Türkiye dışında pek çok uluslararası kongreye de katılmıştır. Siyasi görüşlerinden 


29 
dolayı hayatının uzun yıllarını hapiste ve yurtdışında geçirmiştir. 3 Haziran 1963’te kalp krizi 
sebebiyle vefat etmiş ve öldüğü Moskova’da toprağa verilmiştir.
Nazım Hikmet, ilk şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. Moskova’da yaşadığı yıllarda 
özellikle “gelecekçilik (fütürizm)” akımının önemli isimlerinden Mayakovski’nin etkisiyle serbest 
biçimde, toplumsal içerikli şiirler yazmaya başlamıştır.
Onun şiirleri, sadece içerik özellikleriyle değil, biçim özellikleriyle de geleneksel Türk şiir 
anlayışından farklılık gösterirler. “835 Satır” adlı şiir kitabı edebiyat çevrelerinde büyük şaşkınlık 
yaratmış, dönemin ünlü şairleri Ahmet Haşim, Yakup Kadri gibi kişiler Nâzım’dan övgüyle söz 
etmişlerdir. O, 1936’ya kadar yayımlanan kitaplarıyla Türk şiirinde köklü değişiklikler yapmış; 
çağdaş Türk şiiri içinde geleneksel şiir anlayışını -Divan ve halk şiiri özelliklerini- eritmeyi 
başarmıştır. Nâzım Hikmet, yaşadığı topluma her zaman duyarlı bir şair olmuştur. Türk Kurtuluş 
Savaşı yıllarında Kuvayı Milliye Destanı ile işgale karşı çıkan ulusal güçlere destek vermeye 
çalışan, vatansever Türk halkının büyük kahramanlığını anlatan Nâzım; halkının ekonomik
sosyal, siyasi vb. sorunlarıyla da ilgilenmiş ve toplumu ilerletmeyi, haksızlıklara karşı çıkmayı 
amaçlayan eserler de kaleme almıştır. Toplumu ilerletme, insan haklarına dayalı bir sosyal düzen 
oluşturma fikri onda çok ileri bir noktaya taşınmış, toplum için kendini feda edecek dereceye 
ulaşmıştır. O, kendisine bu işlerden vaz geçmesini söyleyen arkadaşlarına “Kerem Gibi” şiirini 
yazarak cevap vermiştir. Toplumun karanlıklarının aydınlığa çıkması için aydın insanın yanması 
gerektiğini söylemiştir. Şiir şu şekildedir:
Kerem Gibi
Hava kuşun gibi ağır!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
Kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…
O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana…
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır…
hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki, ona:
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan


30 
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
Kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…
Şiirin adı Kerem İle Aslı hikâyesine dayanmaktadır. Bu klasik aşk hikâyesinde Kerem, 
yıllarca Aslı’ya kavuşmak için acı ve sıkıntılara katlanır. Tam kavuştuğunu sandığı düğün 
gecesinde Aslı’nın giydiği gelinliğin sihirli olması nedeniyle düğmelerini çözemez. Bundan dolayı 
çok üzülür, “ah” çeker ve bu ahın ateşiyle Aslı’ya kavuşamadan yanarak kül olur. Nâzım bu 
hikâyeyi hatırlatarak toplumda istenen adalet düzeni kurulamasa bile Kerem gibi yanmaktan söz 
etmiştir. Aydın insanlara toplumun mutluluğu ve refahı için kendini feda etme fikrini vererek 
toplumun uyanması ve haksızlıklara başkaldırması için çağrıda bulunmuştur. Ona göre insanlığın 
aydınlanması için bazı aydınların çeşitli zorluk ve sıkıntılara katlanması gerekmektedir. Ama bazı 
aydınlar bu zorluk ve sıkıntılara yabancıdırlar. Şiirde geçen “o diyor ki bana” ifadesinde geçen “o” 
ülkenin sorunlarını bilen ancak sessiz kalmayı tercih eden aydınlardır; şairin bu işlerden vaz 
geçmesini söyleyen arkadaşlarıdır. Fakat Nâzım toplumu uyandırmayı ve mücadeleye çağırmayı 
hayatı boyunca kendisine görev edinmiştir. Zaten gerçek hayatı da hapishanelerde ve gözetim 
altında geçmiştir. Kerem Gibi şiiri serbest nazım tekniğiyle yazılmıştır. Şiirin hem şekli hem de 
konusu orijinaldir. Bazı kelimeler tekrar edilerek (ağır, bağır, yana yana) şiirde hem ahenk 
sağlanmış hem de anlam güçlendirilmiştir. Bu şiir yenilikler açısından zengin olduğu kadar klasik 
Türk edebiyatına ait özellikler taşıması açısından da önemlidir: Şair Fuzuli’nin mısralarını 
hatırlatması, Kerem ile Aslı adlı halk hikâyesine yer vermesi gibi. Bu şiirde “hava kurşun gibi 
ağır” olmasına, “yüreklerin kulakları sağır” olmasına rağmen şair umutludur. Gökyüzünde güneş 
yoktur, bazı aydınlar ülkenin sorunlarına duyarsız görünmektedir ama aynı zamanda hava “toprak 
gibi gebe”dir. Yani şairin savunduğu fikirlerin hayat bulması ve doğması çok yakındır.
Nâzım Hikmet’in Türk Edebiyatı yazarları arasındaki etkisi büyük olmuş, kendisini izleyen 
genç şairler de serbest şiire yönelmişler, onun şiirlerini örnek alan eserler kaleme almışlardır. 
Nâzım Hikmet Türk Edebiyatı dışında da etkisi büyük olan bir şairdir. Ondan etkilenenlerden biri 
de değerli Kazak sanatçısı ve yazarı Zeynolla Kabdolov’dur.
Kabdolov nesir türünde çok sayıda eser yazmıştır. Onun 1967’de ödül kazanan ve Kazak 
Edebiyatına damga vuran Sönmeyen Ateş adlı oyunu çok beğenilmiştir. Bu eser, yarattığı Kaben, 
Sardar, Taiman gibi karakterlerle sosyal mesajlar vermiştir. Kabdolov’un Kaben karakteri, 
toplumu için kendini feda etmeye hazır olan aydın insanın temsilcisidir. Sardar ise bir petrol işçisi 
olarak Kaben’in yanında olumlu bir karakterdir.
Bu oyunun başında açış konuşması Nâzım Hikmet’in Kerem Gibi şiirinin serbest 
çevirisidir.
“Мен жанбасам лапылдап, 
Сен жанбасаң лапылдап, 
Біз жанбасақ лапылдап


31 
Аспан қалай ашылмақ?"
“Ben yanmasam
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Gökyüzü nasıl açılacak?”
Kabdolov bu çeviriyi serbest biçimde ve olması gerektiği gibi anlam çevirisi yoluyla 
yapmıştır. Sözlük anlamı dışında metnin anlamına göre yaptığı tercüme, eserinin verdiği mesaj 
bakımından da isabetli olmuştur. Bu eserin Kaben karakteri çerçevesinde verdiği mesaj, insanın 
sadece hayatta kalmak için değil, insana layık bir hayat yaşamak için yollar araması, her zaman 
uyanık kalması ve durup dinlenmeden bunun için mücadele etmesi gerektiğidir. Ona göre 
“Göğüsler tutkulu ateşle heyecanlandırılmalı, enerjiyle kıvılcımlanmalı, amaç için uğraş 
verilmelidir. Her kişinin, ışığın yanması, parlaması için sadece bir defa yanmaya ihtiyacı vardır. 
Bu karakterin olmadığı yerlerde, gelecekle ilgili hiçbir şey olamaz.” O, insanın hayatta iz 
bırakması için de, hayatının anlamlı olması ve toplumun değişmesi için de mücadele etmesi 
gerektiği fikrindedir. Eğer mücadele olmazsa, insan kendisinden sonraya iz bırakmazsa yaşaması 
ve ölmesi arasında fark yoktur. Şu mısralar bu fikri ifade etmektedir:
“Ұйықтап өтсең өміріңде,
Ұйқың ешбір қанбаса
Тірлігіңне, өлгеніңне,
Ешбірізің қалмаса?"
“Hayatını uyuyarak geçiriyorsan,
Uykun eğer kanamıyorsa
Yaşaman ne, ölmen ne,
Hiç izin kalmasa?"
Zeynolla Kabdolov, Nâzım Hikmet’ten önemli bir çeviri daha yapmıştır. Bu da 1935 
yılında şehir tiyatrolarında sahneye konan “Unutulan Adam” adlı oyundur. Bu çeviri de insan ve 
toplum hayatı için önemli mesajlar içeren bir metindir. Unutulan Adam, çok başarılı ve ünlü bir 
doktordur. Genç karısı onunla parası için evlenmiştir ve onu asistanı ile aldatmaktadır. Doktorun 
kızı ise evli bir adamdan hamile kalır ve gayrimeşru çocuğu doğurmak istemeyerek babasından 
kendisini küretaj yapmasını ister. Doktor küretaj sırasında yanlışlıkla kızının ölümüne sebep olur, 
vicdan azabı çekerek kendisini ihbar eder ve hapse girer. Hapisten çıktıktan sonra kendisinin 
unutulduğunu acı şekilde fark eder. Hatta onu her gün tıraş eden berber, ameliyat ettiği hastalar 
bile kendisini tanımamışlardır. Doktor, bütün bunları ölen kızıyla konuşur gibi anlatmış ve şu 
cümleleri söylemiştir: “Herkes unutmuş beni, unuttu kızım. Unutulmuşum; ne çabuk! Kitapçı 
camekânlarına baktım. Yalnız birinde tek bir kitabım duruyor. Onu da kitapçı orada unutmuş 
kızım!”. Unutulan Adam, toplumun unuttuğu bir doktorun dramıdır. Ama toplumdaki insanlara 
şöhretin, malın mülkün, mesleklerin kalıcı olmadığı; herkesin ve her şeyin unutulmaya mahkûm 
olduğunu anlatır. Tarih içinde binlerce yıldır milyonlarca insan var ve yok olmuş, hayatlar son 
bulmuş ve unutulmuştur. Yok olmak ve unutulmak aslında her insanın yüzleşmesi, kabul etmesi 
gereken bir gerçektir ki bu eser bize bunu hatırlatır. Meşhur sözdür: Sizi tanıyan son insan 
öldüğünde hiç yaşamamış olursunuz!
Bir edebî metin mutlaka başka metinlerle ilişkilidir, kendisinden önce yazılmış metinlerden 
izler taşır, etkilenir. Kendisinden sonraki metinlere de ışık olur. Sonuç olarak; Nâzım Hikmet ve
Zeynolla Kabdolov iki büyük edebiyatçı, iki büyük fikir adamıdır. Kabdolov’un bu çevirileri 
metinler arası etkileşim bakımından çok önemli olduğu gibi iki kardeş halk olan Kazak ve Türkiye 
Türklerinin etkileşimi bakımından da önemlidir.
Dinlediğiniziçinteşekkürederim. 


Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   92




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет