«Қазақстан ғылымының дамуы мен келешегі жастар көзімен»



Pdf көрінісі
бет36/40
Дата22.12.2016
өлшемі5,89 Mb.
#32
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40

1) Bu vasiyet çoluk-çocuğumun ve şahsi  yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade,onların da 
içinde  olduğu  geniş  ve  umumi  zümreyi  muhatap  tutuyor.  Başta  gerçek  Türk'ün  ruh  köküne  bağlı  yeni 
gençlik,  şu  kadar  yıllık  mücadele  hayatımda  beni  okumuş  veya  dinlemiş  her  fert,  kısaca  Allah  ve 
Resulüne perçinli herkes. Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı 
işte  bu  yeni  gençliğe  ısmarlıyorum!  Eğer  üzerilerinde  bir  hakkım  varsa,  Hesap  Gününde  tek  tek 
sorumludurlar. Emanetim, beni seven ve İslam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese. 
2)  Fikir  ve  duyguda  vasiyete  lüzum  görmüyorum.  Bu  bahiste  bütün  eserlerim,  her  kelime,  cümle, 
mısra  ve  topyekün  ifade  tarzım  vasiyettir.  Eğer  bu  kamusluk  bütünü  tek  ve  minicik  bir  daire  içinde 
toplamak gerekirse söylenecek söz  "Allah ve Resulü; başka herşey hiç ve batıl" demekten ibarettir. 

3)  "Büyük  Doğu  Yayınları"  kitabevi  kuruluncaya  kadar  şunun  bunun  neşrettiği  eserlerim  arasında 
mukaddes  ölçülere  karşı  küçük  ve  hafif  çapta  laubali,  dikkatsiz  ve  ciddiyetsiz,  hürmet  ve  haşyetten 
mahrum ve ne varsa - isterse nokta veya virgül olsun  - onları reddediyor, malım olmaktan çıkarıyor ve 
bütün  sorumluluğumu,  bundan  böyle  kendi  idare,  murakabe  ve  firmam  altında  çıkaracağım  eserlere 
bağlıyorum.  İnşallah  Hak  bana  onları  dünya  gözüyle  bütünleşmiş  ve  tamamlanmış  gösterir,  arkamdan 
gelecekler de bu örneklere göre devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. İslama pazarlıksız ve 
sımsıkı  bağlanmadan  önceki  şiirlerim  ve  yazılarım  arasında  hatta  küfre  kadar  gidenler  ise,  çoktan  beri 
eser  çerçevem  dışına  çıkarıldığı,  herbirinden  ayrı  ayrı  istiğfar  edildiği  ve  çöp  tenekesine  atıldığı  için 
nereden  nereye  geldiğimi  göstermekte  bile  kullanılmamalı  ve  onlarla  müminleri  benden  çevirmek 
isteyeceklere  -  çok  denenmiştir  -  şu  cevap  verilmelidir:  "Koca  Hz.  Ömer  bile  Allahın  Resulünü 
öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin, derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir. Hiç 
ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuşmudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte 
faziletlerin en büyüğü vardır." Eserlerim mevzuunda vasiyetim  kısaca şu:  İlk  yazılarımdan birkaçı  asla 
benim  değil;  sonrakiler  de  en  dakik  şeriat  mihengine  vurulduktan,  yani  nasip  olursa  tarafımdan 
bütünleştirildikten  sonra  benim.  Bir  kısmını  şimdiden  tamamlamış  bulunduğum  eserlerim  üzerinde  bu 
ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise, mirascılarımın ve manevi mirasçım 
gençliğin. Ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü 
hafifçe bile olsa örselerse, tezgahını başına yıkınız! En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına 
geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir. 
4) Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz! 
Burada, umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım: 1935 yılında, Mürşidim ve 
Kurtarıcım  Esseyyid  Abdülhakim  Efendi  Hazretlerine,  bir  yazımı  okumuştum.  Bu  yazı,  kendilerini 
tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak, zamanenin bize aykırı, meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve 
Türkün  tarih  muhasebesini  İslami  tefekkür  noktası  etrafında  çerçeveliyordu.  Yazıyı  ellerine  aldılar, 
kalem istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı" buyurdular. İşte hususi zarfında duran bu 
kesilmiş makaleyi, bütün eserlerimin tasdiknamesi olarak kefenime iliştirsinler. 
5)  Nasıl,  nerede  ve  ne  şekilde  öleceğimi  Allah  bilir.  Fakat  imkan  aleminde  en  küçük  pay 
bulundukça,  biricik  dileğim  Ankara'da  Bağlum  nahiyesindeki  yalçın  mezarlıkta,  Şeyhimin  civarına 
defnedilmektir. Elden gelen yapılsın. 
6) Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle 
bir  zahmete  girişmeyeceği  malum.  Fakat  bu  hususta  bir  muziplik  zuhur  edecek  olursa,  ne  yapılmak 
gerektiği de beni sevenlerce malum. Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna. 
7)  Cenazemde,  namazıma  durmayacaklardan  hiç  kimseyi  istemiyorum!  Nede,  kim  olursa  olsun, 
kadın. Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve "bid'at" belirtici hiçbirşey! Başucumda ne nutuk, ne 
şamata, ne medh, ne şu, ne bu. Sadece Fatiha ve Kur'an. 
8) Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz 
bulunmayacak. Mevlid de istemem! Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an. 
9)  Şimdi  sıra  en  büyük  dileğimde.  Müslümanlardan,  eğer  bu  davada  hizmetim  geçtiğine  inanan 
varsa,  şunları  istiyorum:  Her  ferdin,  herhengi  bir  kifayet  hesabına  yanaşmaksızın,  benim  için  "Necip 
Fazıl'ın  kaza  borcuna  karşılık"  niyeti  ile  bir  günlük  (Beş  vakit)  namaz  kılması  ve  yine  birgün  oruç 
tutması. Mevtanın ardından, onun için kaza namazı Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce 
de rahmettir. Her ferdin, en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi. 70 
bine dolması lazım. Bir de, üzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helal etmeleri. Ölünceye dek, 
üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek 
azmindeysem  de  ne  olacağını,  nereye,  hangi  noktaya  varabileceğimi  bilmiyorum  ve  yardımı 
müslümanlardan  bekliyorum.  "Şey'en  lillah"tabiriyle  bana  Allah  için  birşey  veriniz!  Yardımınızı 
esirgemeyiniz! 
10)  Allahı,  Allah  dostlarını  ve  düşmanlarını  unutmayınız!  Hele  düşmanlarını!  Olanca  sevgi  ve 
nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız! 
11) Benide Allah ve Resul  aşkının  yanık  bir örneği  ve  ardından bir takım  sesler bırakmış divanesi 
olarak arada bir hatırlayınız![2] 
 

KAYNAKÇA 
1.  M.  Orhan  Okay  “Edebiyat  ve  kültür  dünyamızdan:  makaleler,  denemeler,  sohbetler”  sf.  162, 
Akçağ (1991) 
2. www.tr.wikipedia.org 
3.  Mehmet  Nuri  Şahin  “Doğumunun  100.  yılında  Necip  Fazıl  Kısakürek”  T.C.  Kültür  Bakanlığı 
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Yayınları (2004) 
4. Ayşe Hür, Necip Fazıl’ın Öteki Portesi, Radikal Gazetesi, 06.01.2013 
5. Halan Gülseven, Türk Sağının Mümtaz Lideri! , Yurt gazetesi, 07.01.2013 
6. Doğan Hızlan, Bir Anlık Heyecan Hayatını Değiştirdi, Hürriyet gazetesi, 28.01.2006 
7.  Arif  Demirer,  Adnan  Menderes  Necip  Fazıl’a  147  bin  lirayı  neden  ödedi-1,  Anayurt  Gazetesi
14.08.2012 
 
                                    
YAHYA KEMAL’İN ŞİİRLERİNDE İSTANBUL 
 
Dilek Eren 
Süleyman Demirel Üniversitesi 
Türkoloji Bölümü 
Ayşe Çiftçi 
Süleyman Demirel Üniversitesi 
İki Yabancı Dil Bölümü, 
                                                                                                                   
Türk  şair,  yazar, bürokrat,  siyaset  adamı..  Milli  Edebiyat  anlayışına  destek  vermek  için,  illa  ki  dilin 
arılaştırılması  gereğini  kabul  etmemiş;  "Servet-i  Fünun"  edebi  akımının  etkisinde  yazmaya  başladığı, 
sonrasında ise kendine özgü üslubunu bulduğu, musiki tadındaki şiirleriyle, edebiyatın müzik notalarıyla 
hayat bulabileceğini göstermiştir. 
1884 yılında Üsküp'te dünyaya gelmiştir. Annesi; ünlü divan şairi Leskofçalı Galip’in yeğeni Nakiye 
Hanım; babası dönemin Üsküp Belediye Başkanı İbrahim Naci Bey'dir. Asıl adı "Ahmed Agâh"'tır. 
“Esrar” takma adı ile şiirler yazar. [1] Okuduğu Fransızca romanların etkisi ve ve Jön Türkler’e duyduğu 
ilginin etkisiyle [2] 1903 yılında[3] II. Abdülhamit baskısı altındaki İstanbul’dan kaçarak Paris’e gitti. 
İstanbul’a 1912’de geri döndü.  
Ziya Gökalp, Tevfik Fikret, Yakup Kadri gibi şahsiyetlerle tanıştı. 1916’da Ziya Gökalp’in tavsiyesi ile 
Darülfünun’a  Medeniyet  Tarihi  müderrisi  olarak  girdi.  Sonraki  yıllarda  Garp  Edebiyatı  Tarihi,  Türk 
Edebiyatı Tarihi derslerini de okuttu.[2.2] 
Türkçeyi mısralarına birer musiki notası gibi işlemiş; milli edebiyatın "kelime sihirbazı" olarak kabul 
edilmiştir. Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Beyatlı, hiçbir zaman kitap yayımlamamıştır.  
Edebiyatımızın  son  büyük  üstatlarından  olan  Yahya  Kemal  Beyatlı  tam  bir  İstanbul  aşığıydı.  Yahya 
Kemal’in  İstanbul’u bu  kadar  sevmeye  iten  sebepler  nelerdi?  Bu  sevgisi  ne  zaman  ve hangi  koşullarda 
başlamıştı? Yahya kemalin şiirlerine sığdıramadığı İstanbul nasıl bir İstanbul’du? Bu durumu açıklayacak 
olursak: 
       Yahya  kemal  hayatının  ilk  yıllarını  Üsküp'te  geçirir.  İstanbul  ile  ilk  tanışması  sirkeci  garında 
gerçekleşir.  Bu  ilk  tanışma  Yahya  kemalin  hoşuna  gitmez.  Garda  yol  tezkerelerinin  muayene  eden 
komiserin taşralılara davranışı hoşuna gitmez. can sıkıntısı ile arabaya binen genç şairimiz, akrabası olan 
İbrahim  beyin  konağının  yolunu  tutar.  Basının  ‘’Yeni  Osmanlılar’’  taraftarı  olması  sebebiyle,  daha 
Üsküp'te bu fikrin savunucularına sempati duyan şairimiz, ilk münasebetinin tatsız başlamasını sultan II. 
Abdülhamit  in  usul_ı  iradesine  bağlar.  O  günlerde  propaganda  edilen  fikirlerin  etkisiyle,  sultan  II. 
Abdülhamidin  idaresine  karşı  aleyhte  düşünceler  beslemeye  başlar.  Yahya  kemal  bu  siyasi  ortamdan 
ürkmüş  ve  daha  çocuk  denecek  yaşta  Paris’e  gönüllü  olarak  gitmiştir.  Çünkü  hasta  adam  olarak  tabir 
edilen Osmanlı devletinin son dönemlerine tanıklık eden Yahya kemal; yeni ufuklara ve hayallere yelken 
açarak o karamsarlıktan kurtulmayı amaçlar ve yıl 1903’te İstanbul’dan ayrılır. Paris’e farklı duygularla 

yerleşen  şairimiz  Albert Sorel’in dolaylı  da olsa  teşvikiyle  tarihimizle  tanışır.  Bu  tanışma  Yahya  Kemal’i 
adeta kendisiyle buluşturan ona kimliğini öğreten bir tanışmadır.  
         •Bu tanışmayla çocukluğu gözünün önüne gelir: annesinin vasiyeti kulaklarında başka bir yankı 
bulur. 
Çocukken 
okuduğu 
Battal 
Gazi 
destanı 
ruhuna 
farklı 
seslenir. 
        •Her  yaz  şimale  doğru  koşan  Türk  akıncıların  öksüz  bıraktıkları  topraklar  hasretle  yüreğini  yakar. 
Bunu şu mısralardan kolaylıkla anlayabiliriz. 
Elli bin atlı koymamak azmiyle kına 
       Dolu dizgin koşuyorlardı akından akına… 
Milliyetçilik akınının Yahya kemalin ruhuna Albert Sorel’in teşvikiyle yavaş yavaş girdiğini biliyoruz. 
Aslında bu ilhamı tetikleyen o dönemde önemli olayların etkisi yadsınamayacak kadar mühimdir 
Yahya Kemal tarih araştırmasıyla başladığı çalışma ona kültürümüzü ve kimliğimizi tanıma imkanı 
vermiştir. Yahya Kemal Türk tarihini maddi ve manevi bütün yönleriyle ele almış bir şairdir. 
Dolayısıyla Yahya Kemalin yapmış olduğu bu araştırmalar onu dünyanın yedi harikasından biri olan 
İstanbul’a götürmüştür. İstanbul birçok kültürü ve medeniyeti bünyesinde barındıran bir şehirdir. 
Ceddimiz nurlu mührünü 1453 yılında kostantine vurduğundan beri milletimizin kalbi yıllarca, asırlarca 
bu şehirde atmıştır. Kalp atışlarımız bu şehrin her tarafına nakşedilmiştir. İşte bu duyguları bünyesinde, 
ruhunda hisseden şairimiz(1912) İstanbul’a döndükten sonra İstanbul’u herhangi bir şehir gözüyle 
görmemiştir. O adeta İstanbul un aşkıyla yanıp tutuşan bir sevgili bir mecnun olmuştur. Onun İstanbul 
sevgisinin temelinde ‘mazi’özlemi yatar.Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sosyal,kültürel ve siyasi 
bunalım onu mazinin ruh iklimlerine gönderir. 
     ‘Bin atlı akınlı çocuklar gibi şendik 
      Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. 
     Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: ilerle! 
     Bir yaz günü geçtik Tunadan kafilelerle… Mısralarıyla şairlerimiz adeta o günlerin fetih sevincini 
yeniden duyuyordu. 
      Manzum ve mensur eserleriyle Yahya Kemal, edebiyatımızda İstanbul’ un en iyi işleyen ustadır. 
Ona göre İstanbul: Türk milletinin karakterinin simgesidir. 
O İstanbul’un her semtinde bu yüce milletin başka başka karakterlerini keşfetti. Her keşfediş onu 
milletine biraz daha bağladı. Milletini yücelten kültür değerlerini anlamaya çalıştı. 
Yahya Kemale göre İstanbul mazisi Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u Türk diyarı yapmasıyla 
başlamıştır. Yahya Kemal bu durumun İstanbul için bir bahtiyarlık olduğunu öne sürmüştür. İstanbul’u 
önemli kılanın Müslüman Türk düşüncesi ve medeniyetidir. Yahya Kemal İstanbul’u Bizans’tan aldığımız 
bir şehir olarak görmemiş, İstanbul’u vatanın timsali olarak kabul etmiştir. Ona göre İstanbul Türklüğün 
ve Türk vatanının bir özeti bir bütünüdür.İstanbul’u tanımak Türk milletini ve Türk medeniyetini 
tanımakla eşdeğer durumdadır. 
Yahya kemalden önce İstanbul’u konu alan şairlerde olmuştur. Baki, Nedim, Atayı vs… fakat bu 
şairler İstanbul’u kısım kısım işlemişlerdir. Yahya Kemal ise şiirlerinde İstanbul’u bir bütün olarak ele 
almıştır. Bu özelliği ise onu diğer İstanbul şairlerinden ayrı kılan bir özelliktir. 
      Sanat diye sevgi diye, zevk diye 
      Ruhumuzun kulağımızın küpesi 
      Fuzuli, Naili, Neşati, Nedim 
       Bu akşam alnından bir bir öpesi 
      O,yedi tepeyi en iyi gören İstanbul’unun sekizinci tepesi!.. 
   Behçet Kemal bu dizelerle Yahya Kemalin Türk şiirine dört büyük hizmeti olduğunu söyler: 
Birincisi: Divan edebiyatında eskimeyecek, modası geçmeyecek ne varsa onu aldı,yeni şiirimize,yeni 
zevkimize getirdi ve ekledi. 
İkincisi: Batı şiirinin örneği, tek konulu (poem)uzun, derin şiiri Türkçe ile gerçekleştirmiştir. 
Üçüncüsü: Namık kemalden Ziya Gökalp’e kadar Fikretlerin ve Akiflerin hep birer maksat uğruna 
harcadıkları alet ettikleri şiir haysiyetini seviyesini iade etmek onu halis şiir saflığına ve niteliğine 

yükseltebilmek, bu meyli ve yolu bütün yeni nesillere telkin etmek olmuştur. 
Dördüncü büyük hizmet ise: Türk ilinin en güzel şehri olan İstanbul’u semt semt, mahalle mahalle,tepe 
tepe gezerek şiirlerine tabiat güzelliğini de katarak konu almasıdır. 
     Örneğin İstanbul’un en ücra, en fakir kısmı için mısralar: 
     Ahiret öyle yakın seyredilen manzarada 
    O kadar komşu ki adım atsa da birinden birine 
    Kavuşur karşıda, kaybettiği bir sevdiğine 
    Serviliklerde sükun, yolda sükun, evde sükun;[4] 
İstanbul’a dönmek isterim ben 
Bin bir tepe yükselen boğazdan, Baktıkça vatan görünsün engin; Her yıl, bir ömür oyunca,yazdan[5] 
Vatanın engin bir şekilde göründüğünü söylediği mısrada aynı zamanda vatanın aynası olarak 
İstanbul’u gördüğünü ileri sürmektedir. 
Yahya kemal Nihat Sami Banarlı ile yapmış olduğu bir konuşmasında şunları söyler.’’ O kadar ki İstanbul, 
bütün Türk tarihinin,Türk coğrafyasının bir terkibi, hülasası tecellisi olmuştur.bu idrak beni gün geçtikçe 
sarmaya ve İstanbul’a bağlamaya başladı.anladım ki hakiki vatan ve insan mesut edecek tek yer,bütün 
vatanın ruhunu teşkil eden bu şehirdir…’’[6] 
Yahya kemalin şiirlerinde İstanbul’un hemen her semti, boğaz, Üsküdar, Koca Mustafa Paşa, Adalar, 
Erenköy, Moda, Çamlıca ve daha nice semtler; gezip görmediği köşe bucak bırakmamış. her birinde 
başka bir güzellik başka bir tat bulmuş,halkıyla camisiyle,mescitleriyle, baharı,güneşiyle İstanbul’un her 
halini görmüş ve sevmiştir. Bu durumu ise bize şu dizelerle aktarmaktadır: 
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul; 
        Görmediğim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer 
       Ömrün oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul. 
       Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.[7] 
Yahya kemal bir başka şiirinde yine İstanbul’a bakarken rüya gibi bir yaz akşamında bir Türk kızının 
güzelliğinde, bütün bir Türk tarihinin izlerini bulmuş ve hele sesinde, konuşmasında İstanbul’un ahengini 
duymuştur. Yine bu açıklamaya bir örnek verecek olursak şu dizeleri dile getirmek uygun olacaktır 
sanırım. 
Rüya gibi bir akşamı seyretmeğe geldim. 
Çok benzediğin memleketin her köşesinden 
Baktım: konuşurken daha bir kere güzeldin 
İstanbul’u duydum daha bir kere sesinde[8] 
 
          Yahya kemalin şiirlerinde Üsküdar’ın daha özel bir yeri vardır. Bunu şiirlerinde gördüğümüz kadar 
nesirlerinde de görmek mümkündür. 
          Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer, 
         Geçtikçe her dakika belirmektedir seher. 
         Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında biz, 
        Görmekle şimdi bir yaşayan vecd içindeyiz. 
         Etrafı okşuyor mayısın taze rüzgârı, 
         Karşımda köhne Üsküdar’ın dost ışıkları.[9] 
Üsküdar asıl İstanbul fethi rüyasını gören şehir olarak gıptayla hatırlanacak yerdir.Üsküdar tam elli 
üç gün nefes almadan gözleri dolmuş,tepelerden bu büyük hadiseyi bir sinema şeridi gibi seyretmiş, 
türkün İstanbul’un asıl fethettiğini görmüş.o tarihte Üsküdar’da yaşayanlar 
‘’kadı_erkek,genç_ihtiyar’’aynı heyecan içinde bu muazzam sahneyi izlemiştir. 
Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri! 
Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri, 
Hepsi der:hangi şehir görmüş onun gördüğünü? 
Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü!...[10] 

 
      Yahya kemalin İstanbul’u semt semt gezmiş olduğunu daha önce söylemiştik. işte Yahya kemalin iftar 
vakti halkın boş bıraktığı semtlerden biri olan ‘’Antik Valide’’ semti üzerine yazmış olduğu bir şiiri: 
İftardan önce gittim antik valide semtine 
        Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine, 
       Sessizdiler, fakat ramazan maneviyatı 
       Bir tatlı intizara çevirmiş,sükuneti; 
        Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler. 
        Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer….[11] 
Şairimiz Çamlıca semtini de ayrı bir sevgiyle sevmektedir.Öyle ki bu sevgi Yahya kemal’in gazeline 
adını verecek kadardır. Yahya Kemal gazeline Çamlıca adını verir. 
Biz şi’ri böyle söyledik ağyar söylesün 
Hem dost söylesün bunu hem yar söylesün[12] 
  
    Çamlıca, şairimizin bir başka şiirinde, onun gurbetten dönerken İstanbul’la duyduğu özlemi, 
sabırsızlığını anlatan ‘’Karnaval ve Dönüşte’’ belirgin bir imge olarak kullanılır. 
Ben yolcuyum bugün, 
Nis karnavalda eğlence dursun 
Ben yolcuyum bugün, yolun ufkunda çamlıca 
Hala görünmüyor; 
Hala görünmüyor diyerekten sabırsızım 
Yıllarca sevdiğim adalar, sevdiğim deniz 
Artık görünseler… 
Görsem Erenköy’ündeki leylaklı bahçede 
Cananla bir zamanlar buluşup içtiğim yeri [13] 
Çamlıca semti gibi ‘’bebek’’ semti d şairimizin gazelinin ismi olur. 
Cihanda olmadı bir hisse_i verasetimiz 
Bebek Koyu’nda temaşa_yı abdan başka 
Yahya kemal İstanbul’u tarihi yapılarıyla da şiirlerinde işlemiştir.İşte buna bir örnek: 
Rumeli Hisarı: 
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? 
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?[14] 
 
Yahya Kemal, Rumeli hisarını mevzu edinen eserleri daha çok nesirlerinde işlemiştir. 
Emirgan, İstinye, Kalender, Sarıyer: 
Emirgan ve İstinye semtleri şairimizin şiirlerine konuk olurken; Tarabya,Büyükdere,Sarıyer gibi semtler 
ise düzyazılarında daha çok yer alır. 
Birden kapandı birbiri ardına perdeler… 
Kandilli,Göksu,kanlıca,İstinye neredeler?[15] 
 
Yahya kemal şiir ve musikinin ayrılmaz bir bütün olduğunu savunmuştur. 
Yahya kemal şiirlerini adeta bir musiki eşliğinde yazmış diyebiliriz. Aşağıdaki dizelerde boğaz Yahya 
Kemalin mısralarında musikileşen mısralarla anlatılmıştır. 
Dün bezminizm bir ezeli neş’esi vardı, 
Saz sesleri ta fecre kadar Körfezi sardı; 
Vaktaki sular şarkılar inlerken ağardı, 
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden![16] 
 
Bestesiyle hatıralarda tazeliğini yitirmeyen, etkisini hala devam ettiren bir şarkısında musikiyle birleşen 

‘Körfez’ zaman teminde genişler. Şairimizin bir başka şiiri olan Geçmiş Yaz şarkısında ,doğanın güzelliğini 
aşk ve hatıra motifiyle tamamladığını görebilmekteyiz. 
Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin: 
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde; 
Mehtab…iri güller…..ve senin en güzel aksin… 
Velhasıl o rü’ya duruyor yerli yerinde![17] 
 
      Klasik Türk musikisi sevgisini ve özlemini büyük bestekâr ITRİ’ de sembolleştiren şairimiz, 
‘’boğazdan’’ bütün vatan sularına bu musikiyle seslenir. 
Musikisinde bir taraftan din, 
Bir taraftan bütün hayat akmış; 
Her taraftan, boğaz, o şehrayin 
Mavi Tuncuyla gür Fırat akmış.[18] 
 
Yahya kemal şiirlerinde büyük önem vermiş olduğu Boğaziçi’ne, nesirlerinde de aynı önemi vermiştir. 
Buna örnek sunacak olursak: Aziz İstanbul adlı kitabında güzellik öğeleri çerçevesinde ele aldığı mekanı 
(boğaz), aynı zamanda eski konumuyla karşılaştırır. 
‘’Boğaziçi, iki sahil boyunca köy köy, Kavaklardan Marmara’ya kadar yalı mimarisiyle süslenmiş, 
yeryüzünde yalnız kendine benzer, başka bir şehir olmuştur.’’[19] 
 
Tevfik Fikret ‘istibdat’ yönetimine lanet ederek ‘sis’ adlı şiiri yazar. Fakat Yahya Kemal’in bu duruma 
canı sıkılır ve ruhu daralır ve ‘sis’adlı şiire şu şekilde yanıt verir: 
Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri; 
Eylül sonunda böyledir İsviçre göller.[20] 
 
Bu dizeleriyle Yahya Kemal İstanbul’un eşsiz güzelliğini vurgularken aynı zamanda batı edebiyatının 
dilinden düşürmediği, dillere destan ettiği İsviçre gölleri bile ancak Boğaz’ın sisle kapanıp bulanık bir 
duman halini almış olduğu ana benzeyebilir.İstanbul hiçbir şehirle ,hiçbir ülkeyle karşılaştırılamayacak 
kadar güzel bir memlekettir. 
Yahya Kemal’in şiirleri kadar düz yazılarında da İstanbul’u konu aldığını daha önce söylemiştik.İşte bu 
semtlerden birisi ‘’Eyüp’’ile Saatler ve Manzaralar’’ başlıklı makalesinin üçüncü kısmındaki ‘’Eyüp’de 
Namaz Saati’’ Aziz İstanbul adlı kitabında yer almıştır.[21] 
 
Yahya kemal Koca Mustapaşa mahallesine de şiir yazmıştır.bu şiir semtle aynı adı paylaşır ve koca 
mustapaşa şiiri bir orkestranın bütünlüğünü bozmadan,birbirini kovalayan temlerin yakaladığı sembol ve 
motiflerle kaynaşan ve sonra yine özüne dönen melodilerini tekrar dinlemekten daima zevk 
alabileceğimiz bir senfoni gibidir.bu yönden bu manzume ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ formunda bir 
senfonik şiir olarak nitelendirilmektedir. 
Kuru ekmekle,bayat peyniri lezzetle yiyen 
        Çeşmeden her su içerken ‘’Şükür Allah’a diyen[22] 
 
Koca Mustapaşa adlı şiirin çok önemli bir özelliği vardır. Açıklayacak olursak;Yahya Kemal’in İstanbul 
sevgisinin yanında bu şehrin tarih ve sosyal unsurlarından semtinin, çok özel tasvirlerini buluşturup bir 
araya getiren kendine has tek eseri bu eserdir. 
Yahya kemalin yaşamında bir süre yer edinen adlar, onun yalnızca ikamet ettiği mekan olarak 
değil,sevdiği ve birçok konuya ilham olan doğa güzelliklerini unutamadığı bir yerdir. Öyle ki adalar Yahya 
Kemal’in şarkılarından birisine nakarat olacak kadar yazarımıza ilham vermiştir. 
Sen şarkıların duruğu bir lahza kenarda, 
        Yadet ki sevişdikti ilahi Adalarda! 

        İçten!soğuk ellerle hazin alnını sar da, 
        Yadet ki!sevişdikti ilahi Adalarda[23.1] 
 
Yahya Kemal’in şiirlerinde İstanbul adlı konuyu buraya gelene kadar şairimiz Yahya Kemal’in kaleme 
almış olduğu şiirleriyle incelemiş bulunuyoruz.görüyoruz ki Yahya Kemal İstanbul’un her semtini 
gezmiş,dizelerinde ilmek ilmek işlemiş,adeta sözcüklerle bir bina kurmuştur. Yahya Kemal İstanbul aşığı 
İstanbul hayranıdır. İstanbul’u okuyucuya yeniden keşfettirir.İstanbul ,Yahya Kemal için vazgeçilmez bir 
‘’tema’’dır. 
Sonuç olarak Yahya Kemal’in eserlerini manzum ve mensur olarak ele aldığımız zaman tarihi, siyasi, 
edebi konuya, müzik ve sahne sanatlarından şehircilik ve güzel sanatlara açılan bir yelpazede İstanbul, 
onun şiir ve düz yazılarının bazen başlığı, ana düşüncesi,bazen asıl tem ve motiflerinin içeriğinde 
tasvirlerinin en güzel örneklerini oluşturmuş olduğunu rahatlıkla görebilmekteyiz. 
 
Yahya Kemal ve şiirlerini okuyanlar İstanbul’u ve Türk tarihini daha iyi kavrayacaklar ve kendi 
kültürlerini ilelebet yaşatacaklardır. Çünkü Yahya Kemal şiirlerinde İstanbul sevgisini aşılarken aynı 
zaman da yurt sevgisini aşılamaktadır. 
Yapmış olduğum araştırmalar sonucu Yahya Kemal’i en iyi yorumlayan öğrencisi ve yakın dostu olarak 
karşıma çıkan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1950 yılında yayımlanmış olan bir yazısından alınmış ve 
araştırmacılar tarafından Yahya Kemal’i bir parça da olsa tanıtmaya çalışan eser olarak karşıma çıkan 
yazıdan alıntı yaparak son sözü söylemiş olacağım. 
Birgün bizden çok sonra 
          Yahya Kemal’i hatırlayacak olanlar, bu körfezde ve şehrin her kuytu köşesinde ve bütün rüzgarlara 
açık her tepesinde O’nun sesini duyarak, aynı derin saadeti, sanatın bize ikrar ettiği ve hayat planımızı 
değiştirdiği,onlarda duyduğumuz o ilahi saadeti tadacaklardır.Onun dikkati bize öğrettiği için artık 
biliyoruz ki,şehirlerin ve ülkelerin bir sesi vardır.O halde tereddütsüz söyleyelim,Yahya Kemal vatanın ve 
İstanbul’un sesidir.[24.1] 
 
KAYNAKÇA 

Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет