3.2.
Türkiye’de rüzgâr enerjisi
Türkiye‘deki ekonomik büyümeye paralel olarak dünyanın en hızlı büyüyen enerji piyasalarından biri haline
gelen Türkiye‘de, Avrupa stratejisi içindeki yerini giderek güçlendirmekte ve 2012 itibarıyla kurulu gücü 1800
MW‘ı aşan rüzgâr enerjisi santrali bulunmaktadır. 2010 ve 2011 yılları için Rüzgâr enerjisi toplam kapasitelerindeki
büyümeler dikkate alındığında, Türkiye‘nin yeri ilk 10 içerisinde önemli bir noktadadır (Şekil 7-8-9) [4].
.
Türkiye‘de halen işletmedeki, inşa alindeki ve kurulması planlanan rüzgâr enerji santrallerinin kapasiteleri, Tablo-
1‘de gösterilmektedir.
Şekil 8. Türkiye toplam rüzgâr santrali kurulu gücü
(MW) [4]
Şekil 9. İşletmede olan rüzgar enerji santrallerinin kurulu
güç olarak illere göre dağılımı [4]
4.
RÜZGÂR TÜRBĠNLERĠ
4.1.
Rüzgâr türbinlerinin tanıtımı ve yapısı,
Rüzgâr türbinleri; rüzgârın sahip olduğu kinetik enerjiyi önce mekanik enerjiye, daha sonra da elektrik
enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Rüzgâr türbinlerinden elde edilen verimin yüksek olması için arazi özelliklerine,
Rüzgâr hızlarına ve kullanım amacına uygun Rüzgâr türbinleri seçilmelidir[5].
Rüzgâr türbinleri çeşitli özelliklerine göre sınıflandırılabilirler. Eksenlerine göre; yatay eksenli ve düşey eksenli
türbinler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Tablo 2.‘de rüzgâr türbinlerinin güçlerine göre sınıflandırılması görülmektedir.
Türbinleri, dişli kullanılan ve dişli kullanılmayan türbinler olarak da sınıflandırmak mümkündür. Ayrıca kanat
sayılarına göre de; tek kollu, çift kollu ve üç kollu türbinler olarak sınıflandırılabilirler. Bunların dışında, önden ve
arkadan rüzgârlı, durdurma ve kanat eğimli denetimli, sabit ve değişken hızlı rüzgâr türbinleri şeklinde
sınıflandırmalar da vardır.
Tablo 1. Türkiye‘de bulunan ve kurulması planlanan rüzgâr
enerji santral kapasiteleri
Tablo 2. Rüzgâr türbinlerinin sınıflandırılması
Santralin Durumu
Kurulu Güç
İşletmedeki Santrallerin Toplam
Kapasitesi
433,35 MW
İnşa Halindeki Toplam Kapasite
402,40 MW
Türbin Tedarik Sözleşmesi İmzalı
Proje Toplamı
667,60 MW
TOPLAM
1.503,35 MW
4.2.
Bir Rüzgâr Türbini’nde Bulunan Aksamlar
Rüzgâr türbinleri, çevredeki engellerin rüzgâr hızını değiştirmeyeceği yükseklikteki bir kule üzerine
yerleştirilmiş gövde ve rotordan oluşur. Kanatlar ve göbek rotor olarak adlandırılır. Rüzgârın kinetik enerjisi rotor
tarafından mekanik enerjiye çevrilir ve düşük devirli ana milin dönüş hareketi gövde içerisindeki iletim sistemine,
225
oradan da jeneratöre aktarılır. Jeneratörler, rotorun mekanik gücünü elektrik gücüne çevirerek şebekeye aktarır
(Şekil 9-10-11). Asenkron jeneratörler rüzgâr türbinlerinde en fazla kullanılan jeneratör tipidir[6].
Şekil 9. Bir rüzgâr türbininde elektro-mekanik bağlantının blok gösterimi
Şekil 10. Rüzgâr türbinin yapısı
Şekil 11. Rüzgâr türbinin detaylı içyapısı
4.3.
Rüzgâr Enerjisi DönüĢüm Sistemlerinin Sınıflandırılması
Rüzgâr enerjisi dönüşüm sistemleri, türbin hızı ve üretilen gerilimin frekansı esas alındığında, çalışma
prensibine göre üç gruba ayrılabilir.
a) Sabit hız, sabit frekans dönüşüm sistemleri,
b) Değişken hız, sabit frekans dönüşüm sistemleri,
c) Değişken hız, değişken frekans dönüşüm sistemleri.
Sabit hızlı sistemlerde, sadece rotor hızının küçük değişikliklerine müsaade edilir. Bu sistemin yapı ve performansı
saptırma mekanizmasının mekaniksel karakteristiğine bağlıdır. Ayrıca türbülans ve kule şekli, güçteki değişimler
olarak görülen dalgalanma yüklerini hızlı bir şekilde etkiler. Bu değ iş imler, şebekeye bağlı rüzgâr türbinleri için
istenmeyen bir özelliktir. Güçteki bu değişimler, rüzgâr türbininin ömrünü kısaltan mekaniksel baskılara neden olur
ve güç kalitesini azaltır. Bu nedenle rüzgâr türbinleri çoğunlukla optimum performansında çalıştırılamazlar ve
genellikle rüzgârdan maksimum güç elde edilemez [7].
Sabit hızlı sistemlere alternatif olan değişken hızlı sistemlerde ise, rotor hızı kontrol edilmeye uygundur. Bu özellik,
rüzgâr türbin sisteminin sürekli olarak optimum hız oranına yakın çalışmasına imkan sağlamaktadır. Değişken hızlı
sistemlerin, sabit hızlı sistemlere göre bazı önemli avantajları aşağıda verilmiştir:
Türbin hızı, çıkış gücünü en üst düzeye çıkarmak için rüzgâr hızının bir fonksiyonu olarak ayarlanabildiği
için yıllık enerji üretimi artar. Türbin aerodinamiğine ve rüzgâr rejimine bağlı olarak, yıllık enerjiye ortalama %10
oranında bir katkı sağlanır.
Rüzgâr ve mekaniksel sistemlerden kaynaklanan ve çıkış gücünde değişime sebep olan anlık durumlar
önemli ölçüde azalır. Türbin, ani ve çok kuvvetli rüzgâra maruz kaldığında, mekaniksel sistemin eylemsizliği rotor
hızını artırıp artık enerjiyi emerek, elektriksel sistemin şebekeye sabit güç aktarmasına engel olmaz.
Güç kalitesi, güçteki dalgalanmalar azaltılarak iyileştirilebilir. Güçteki dalgalanmaların azalması, gerilimin
nominal değerinden uzaklaşmasını da önleyecektir. Bu da rüzgâr gücünün şebekedeki etkisini artıracaktır.
Kanat eğim açısının kontrol zaman sabiti daha yüksek olabileceğinden, kanat eğim mekanizmasının
karmaşık kontrol sistemi daha basit bir şekilde yapılabilmektedir.
Akustik gürültü azalacaktır. Yerleş im bölgelerinin yakınlarına kurulan rüzgâr çiftliklerinde gürültü önemli
bir problem olmaktadır.
Değişken hızlı sistemlerin dezavantajları ise; jeneratör ve şebeke arasındaki bağlantı için gerekli güç
konvertörlerinin karmaşıklığı ve maliyetin yüksek olmasıdır. Fakat son yıllarda gerek güç elektroniğinde kaydedilen
ilerlemeler, gerekse yarı iletken teknolojisinin maliyetinin her geçen gün azalması, rüzgâr güç sistemlerinde bu
yapının kullanımını oldukça cazip hale getirmiştir.
5.
RÜZGÂR TÜRBĠNLERĠNDE KULLANILAN JENERATÖRLER
Rüzgâr türbinlerinin yapısında bulunan önemli bir etken de jeneratör yapısıdır. Rüzgâr türbinlerinde temel
olarak Asenkron, Senkron ve Doğru Akım Jeneratörlerinden herhangi biri kullanılabilir. Bunlar;
1.
Asenkron Jeneratör
a.
Sincap kafesli Asenkron Jeneratör (SKAG)
226
b.
Rotoru Sargılı Asenkron Jeneratör (RSAG)
i.
Çift Beslemeli Asenkron Jeneratör (ÇBAG)
ii.
OptiSlip Jeneratör
2.
Senkron Jeneratör
a.
Rotoru Sargılı (Alan Sargılı) Senkron Jeneratör (RSSG)
b.
Sürekli mıknatıslı Senkron Jeneratör (SMSG)
3.
Doğru Akım Jeneratörü
4.
Diğer Tip Jeneratörler
a.
Anahtarlı Relüktans Jeneratör (ARG)
Asenkron Jeneratörler rüzgâr türbinleri içerisinde çok yaygın olarak kullanılan bir jeneratör tipidir.
Sağlamlık, mekanik olarak basitlik, büyük tiplerde üretilebilmesi, fiyatının düşüklüğü gibi avantajları vardır. En
büyük dezavantajı duran kısım statorun, reaktif mıknatıslanma akımına olan ihtiyacıdır. Ani rüzgâr artışlarında
oluşan tork titreşimlerini azaltmada çok iyidir [8 ].
Senkron jeneratörler, aynı büyüklükteki asenkron jeneratörlere göre daha pahalı ve mekanik olarak daha
karmaşıktır. Senkron jeneratör, harici bir yükü besleyen üç fazlı sargıların oluşturduğu bir stator ve manyetik alanı
oluşturan bir rotordan meydana gelir. Senkron jeneratörler sabit hızlı sistemler için daha uygundur. Bu nedenle sabit
hıza bağlı olarak sabit frekansta çalışırlar. Rotorun oluşturduğu manyetik alan, ya sürekli mıknatıslardan ya da
sargılardan akan doğru akımdan üretilir.
Doğru akım jeneratörleri, güvenilirliklerinin düşük olması ve bakım gerektirmesi gibi dezavantajlarına rağmen, hız
kontrollerinin kolay olması nedeniyle rüzgar enerjisi sektöründe kullanılmaktadır. DAG‘ ler küçük kapasiteli rüzgar
türbinlerinde, özellikle elektriğin şebekeden bağımsız olarak kullanıldığı yerlerde tercih edilmektedirler [8].
Bu jeneratör tiplerinden en yaygın kullanılanları ise sincap kafesli asenkron jeneratörler, rotoru sargılı asenkron
jeneratörler ve senkron jeneratörlerdi [3, 5].
6.
RÜZGÂR TÜRBĠNLERĠNĠN ġEBEKEYE BAĞLANTISI
Rüzgâr santrallerinin, hidrolik ve termik santrallerden farklı bir karakteristiğe sahip olması nedeniyle rüzgâr
santrallerinin şebeke bağlantısı sırasında uyması gereken ölçütler vardır. Bu ölçütler rüzgâr santrallerinin arıza
sonrası sisteme yapması gereken katkısı, aktif güç kontrolü, reaktif güç kontrolü, frekans tepkisi vs. gibi ölçütlerdir
[7].
7.
RÜZGÂR SANTRALLERĠNDE GÜÇ KALĠTESĠ VE ġEBEKE ETKĠLEġĠMĠ
Güç kalitesi, mevcut elektrik şebekesinin frekansının, geriliminin ve gerilim dalga şeklinin belirtilen değerler
arasında kesintisiz ve sürekli olarak sağlanmasıdır [8].
Rüzgâr santrallerinin enerjinin kalitesine yönelik yaptığı olumsuz etkilerin başında harmonikler gelmektedir. Çeşitli
filtreleme yöntemleri ile harmonikler yok edilebilir. LC filtreleme kullanılarak yapılan bir benzetim çalışmasında,
Rüzgâr türbininden elde edilen enerji AA-DA çeviricisiyle doğru gerilime çevrildikten sonra LC filtreden
geçirilmekte, daha sonra eviriciyle yeniden alternatif gerilime dönüştürülmekte ve yeniden bir LC filtreden
geçirilmektedir [9].
Güç kalitesini sağlamak amacıyla Rüzgâr santrallerinin özellikle arıza ve arıza sonrası sağlaması gereken
ölçütleri tam olarak yerine getirmesi gerekmektedir. Ayrıca enerji kalitesini bozan ani gerilim ve frekans
dalgalanmalarının meydana gelmesini önlemek amacıyla, rüzgâr santrallerinin toplam kurulu gücü kadar
konvansiyonel sistemlerden sıcak yedek miktarı olması gerektiği vurgulanmaktadır [10].
Rüzgâr santrallerinin bağlandığı şebekenin güçlü ya da zayıf olması güç kalitesinde iyileşmeye veya bozulmaya yol
açmaktadır. Şebekenin zayıf olduğu ve transmisyon hattının uzun olduğu noktalara bağlanan Rüzgâr türbinleri
sürekli gerilim dalgalanmalarına, harmoniklere sebep olarak güç kalitesini bozmaktadır. Genel olarak her türbindeki
gerilim, rüzgâr hızlarındaki farklılık, hat empedansları ve rüzgâr türbin grupları arasındaki kompanzasyon nedeniyle
birbirlerinden bağımsız olarak değişmektedir [9].
8.
SONUÇ
Rüzgâr türbinlerinde kullanılacak olan jeneratörün seçiminde göz önüne alınacak en önemli ölçüt, rüzgâr
türbininin yerleşeceği bölgenin rüzgâr özelliğinin belirlenmesidir. Seçilen jeneratör; farklı rüzgâr değişimlerinden
minimum etkilenip, maksimum verimle çalışabilmelidir. Değişken hızlı rüzgârlarda kullanılan jeneratör frekans
dönüştürücülere ve güç elektroniği elemanlarına ihtiyaç duyar. Fakat son yıllarda gerek güç elektroniğinde
kaydedilen ilerlemeler, gerekse yarı iletken teknolojisinin maliyetinin her geçen gün azalması, rüzgâr güç
sistemlerinde bu yapının kullanımını oldukça cazip hale getirmiştir. Her bölgenin rüzgâr hızları farklı olduğu için,
Kuzey Avrupa Ülkeleri için üretilen rüzgâr türbinleri bizim ülke şartları için uygun değildir. Bu nedenle Türkiye‘nin
rüzgâr şartlarına uygun Rüzgâr türbin tasarımının geliştirilmesi ve Türkiye‘ye göre üretmesi gerekmektedir[4].
Küçük ve orta güçlü rüzgâr güç sistemlerinde hem SKAG, hem de SMSG kullanılır. Büyük güçlü rüzgâr güç
sistemleri için ise hem ÇBAG, hem de senkron jeneratör tercih edilir. Dalga Genişlik Modülasyon (DGM) tekniği,
sistemin giriş ve çıkışındaki akım harmoniklerini azaltacağı için, DGM tekniğine göre anahtarlama yapabilen, sırt
sırta gerilim kaynaklı dört bölgeli güç konvertörü tercih edilir [11]. Böylece, jeneratör üzerindeki tork titreşimleri
azalır ve çıkış gücünün kalitesi artar. Ayrıca güç elektroniği teknolojisinde kaydedilecek yeni gelişmeler ile beraber,
rüzgâr güç sistemlerinin performansını optimize etmek mümkün olacaktır.
227
KAYNAKLAR
1.
www.pallasenerji.com (15.09.2012 tarihinde erişildi).
2.
Limitsiz Enerji, Yenilenebilir Enerji Platformu, http://www.limitsizenerji.com (20.10.2012 tarihinde erişildi)
3.
"GWEC
Global
Wind
Statistics
2011"
(pdf).
Global
Wind
Energy
Commission.
http://www.gwec.net/fileadmin/images/News/Press/GWEC_Global_Wind_Statistics_2011.pdf. (15 Mart 2012
tarihinde erişildi).
4.
Özaktürk, M., ―Rüzgâr Enerjisinin Güç Kalitesi Açısından İncelenmesi‖, Sakarya Üniversitesi, Yüksek Lisans
Tezi, Sakarya, 2007
5.
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TUREB), TUREK 2012, Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi, İstanbul, 7-9 Ekim
2012.
6.
Nurbay N., Çınar A. ―Rüzgâr Türbinlerinin Çeşitleri ve Birbiriyle Karşılaştırılması‖, III. Yenilenebilir Enerji
Kaynakları Sempozyumu , MERSİN, 2005
7.
Agabus H., Palu I., ―Wind Energy Integration Impact on Power Quality in Estonia‖, European Wind Energy
Conference & Exhibition, İtalya, 2007
ACTIVATION OF FLY ASH-METAKAOLIN PASTE USING LIME
1*
Khatib J. M.,
1
Halliday C.,
1
Negim E.S.M.,
2
Khatib S.M.,
3
Syrmanova K.K.
1
Faculty of Science and Engineering, University of Wolverhampton, Wolverhampton, WV1 1LY, UK
2
College of Engineering, Swansea University, Swansea, UK
3
M.Auezov South Kazakhstan State University, Tauke-khana avenue, 5-Shymkent, Kazakhstan
*Corresponding author: j.m.khatib@wlv.ac.uk
ABSTRACT
The properties of geopolymer paste containing a mixture of fly ash (FA) and metakaolin (MK) activated with lime
are investigated. The fly ash content ranged from 80 to 100% of FA-MK mixture. Lime (L) was added to this and the
dosage was 10% by weight. The water to binder ratio was 0.6. The binder consisted of fly ash, metakaolin and lime. For
comparison purpose, a control paste was also prepared containing cement only with a water to cement ratio of 0.6., while
the results show that the strength of the geopolymer paste is lower than the paste with cement only, the rate of strength
development is much higher after 28 days. Also using metakaolin contributes to the increase in strength. The relative
compressive strength increases at 7 and 28 days of curing compared with the other curing ages. This increase is
associated with a decrease of density during that time.
Keywords: Fly ash, geopolymer, high LOI fly ash, lime, metakaolin, paste
1.0 INTRODUCTION
Concern has been raised on the emission of carbon dioxide worldwide. Construction activities play a major
role in this emission through the consumption of large amounts of virgin resources, processing and production.
Recently there has been an increase in the reduction of quantity of cement used in construction and alternative
materials have been tried. Geopolymers are some of these materials as a substitute of the Portland cement (Alonso
and Palomo, 2000). Geopolymer is aluminosilicate materials activated with an alkaline solution (Davidovits 1994,
Fernandez and Palomo 2003).
There has been an increasing interest in the use of metakaolin as partial substitution to cement in recent
decade (Khatib and Clay 2003, Chao Li et al 2010). There is little work on the use of metakaolin in geopolymer
based material. Also fly ash with high loss on ignition is normally sent to landfill. Therefore, this paper presents the
results on density, compressive strength and ultrasonic pulse velocity of lime activated high LOI fly ash and
metakaolin.
2.0 EXPERIMENTAL
The materials used for this work consists of fly ash (FA), metakaolin (MK) and lime (L). The fly ash used
was
class F
with high loss on ignition (LOI).
The
metakaolin (MK) used was produced by calcination of kaolin at
temperature of about 800
o
C. The alkaline activator used in this investigation was lime Ca(OH)
2
. Three different
paste mixtures were used in this work in addition to the pure Portland cement (PC) paste control paste.
All the
geopolymer paste and the control paste had water to binder ratio of 0.6. Further details about the pastes are given in
Table 1.
Paste specimens were cast in steel of dimension 50mmx50mmx50mm. After demoulding, the specimens
were stored in a sealed container for different curing times at ambient temperatures. Testing for density,
compressive strength and ultrasonic pulse velocity (UPV) was conducted at 1 day, 7, 28, and 56 days.
Table 1: Composition of pastes
Binder (B) - % by weight
Paste No.
Paste Code
FA
1
MK
2
L
3
C
4
W/B
P1
100FA0MK10L
100
0
10
0
0.6
P2
80FA10MK10L
80
20
228
P3 (Control)
100PC (Control)
0
0
0
100
1
Fly ash
2
Metakaolin
3
Lime
(% addition by weight of FA+MK)
4
Cement
5
Water
3.0 RESULTS AND DISCUSSION
The change in density of the FA/MK/L pastes is plotted Figure 1. The control paste is also plotted. The
density of the control paste (100PC) is higher than the FA/MK/L pastes. What is noticeable about the density is the
reduction in values at 7 and 28 days of curing compared to the other curing ages.
Figure 1:
Density variation
with curing time
The compressive strength of FA/MK/L pastes at different curing times is shown in Figure 2. There is a
continuous increase in strength with the increase in curing time. The rate of strength increase is higher after 28 days
of curing as shown in Figure 3 where the relative strength to the 28-day strength is shown for the FA/MK/L paste
and the control paste. There is a substantial increase in strength beyond 28 days for the FA/MK/L pastes.
Figure 4 shows the relative strength of 90FA/10MK/10L compared with that of the 100FA/0MK/10L paste.
The relative strength increases at 7 and 28 days of curing compared with the relative strength at 1 day and 56 days of
curing. This increase in associated with decrease in density (Figure 1).
Figure 2: Strength development of the FA/MK/L pastes
s
229
Figure 3: Development of relative strength to the 28days strength
Figure 4: Variation in relative strength with time for FA/MK/L pastes
The increase in compressive strength with curing age is in agreement with the finding of Badoginnis (2005),
Wild et al. (1996) and Khatib and Hibbert (2004). This is however attributed to the possibility of geopolymerisation
reaction occurring at the longer curing age, particularly the first 7 days of curing. Notably, it is clear that the
compressive strength increases with decreasing amount of fly ash and increasing percentage of metakaolin. This
may be due to the poor reactivity of fly ash as reported by Li-Jiu (2005), and could be improved by mechanical
activation (Kumar et al., 2007).
Figures 5 plots the ultrasonic pulse velocity (UPV) for the FA/MK/L pastes. Increasing the MK content leads
to an increase in UPV. The results observed is consistent with the findings of Ye et al. (2004), Demirboga et
al.(2004) that the increase in fly ash in a geopolymeric mix reduces UPV. The highest UPV value recorded from the
paste containing 10MK (90FA10MK10L).
Figure 5: Ultrasonic pulse velocity (UPV) comparison between the control paste and the other pastes.
4.0 CONCLUSION
It can be concluded from the results reported in this investigation the compressive strength and ultrasonic
pulse velocity of FA/MK/L pastes increases in the presence of MK especially at later ages. As the curing age
increased the compressive strength increased at a higher rate after 28 days of curing. The incorporation of
metakaolin leads to an increase in relative strength at 7 and 28 days of curing and this is associated in decrease in
density.
ACKNOWLEGEMENT
The authors would like to thank the Technical staff Mr G cooper and Mr R Bradley in the Faculty of Science
and Engineering, University of Wolverhampton for their assistance.
References
1.
Ambroise J, Maxmilien S, Pera J.(1994) Properties of metakaolin blended cement, Journal of Advanced Cement
Based Material;1: pp.161–8.
2.
Badogiannis , E., Kakali , G., Dimopoulou , G., Chaniotakis ,E., Tsivilis, S.,(2005) Metakaolin as a main cement
constituent. Exploitation of poor Greek kaolins. Journal of Cement & Concrete Composites, 27, pp. 197–203
230
3.
Batis, G., Pantazopoulou, P., Tsivilis,S., & Badogiannis, E.(2005)The effect of metakaolin on the corrosion
behavior of cement mortars. Journal of Cement and Concrete Composites, 27, pp.125–130.
4.
Chao, L., Henghu, Sun., Longtu, Li. (2010 A review: The comparison between alkali-activated slag (Si+Ca) and
metakaolin (Si+Al) cements. Journal of Cement and Concrete Research, 40, pp. 1341–1349.
УДК 621.311.245
Достарыңызбен бөлісу: |