29
dolayı hayatının uzun yıllarını hapiste ve yurtdışında geçirmiştir. 3 Haziran 1963’te kalp krizi
sebebiyle vefat etmiş ve öldüğü Moskova’da toprağa verilmiştir.
Nazım Hikmet, ilk şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. Moskova’da yaşadığı yıllarda
özellikle “gelecekçilik (fütürizm)” akımının önemli isimlerinden Mayakovski’nin etkisiyle serbest
biçimde, toplumsal içerikli şiirler yazmaya başlamıştır.
Onun şiirleri, sadece içerik özellikleriyle değil, biçim özellikleriyle de geleneksel Türk şiir
anlayışından farklılık gösterirler. “835 Satır” adlı şiir kitabı edebiyat çevrelerinde büyük şaşkınlık
yaratmış, dönemin ünlü şairleri Ahmet Haşim, Yakup Kadri gibi kişiler Nâzım’dan övgüyle söz
etmişlerdir. O, 1936’ya kadar yayımlanan kitaplarıyla Türk şiirinde köklü değişiklikler yapmış;
çağdaş Türk şiiri içinde geleneksel şiir anlayışını -Divan ve halk şiiri özelliklerini- eritmeyi
başarmıştır. Nâzım Hikmet, yaşadığı topluma her zaman duyarlı bir şair olmuştur. Türk Kurtuluş
Savaşı yıllarında Kuvayı Milliye Destanı ile işgale karşı çıkan ulusal güçlere destek vermeye
çalışan, vatansever Türk halkının büyük kahramanlığını anlatan Nâzım; halkının
ekonomik,
sosyal, siyasi vb. sorunlarıyla da ilgilenmiş ve toplumu ilerletmeyi, haksızlıklara karşı çıkmayı
amaçlayan eserler de kaleme almıştır. Toplumu ilerletme, insan haklarına dayalı bir sosyal düzen
oluşturma fikri onda çok ileri bir noktaya taşınmış, toplum için kendini feda edecek dereceye
ulaşmıştır. O, kendisine bu işlerden vaz geçmesini söyleyen arkadaşlarına “Kerem Gibi” şiirini
yazarak cevap vermiştir. Toplumun karanlıklarının aydınlığa çıkması için aydın insanın yanması
gerektiğini söylemiştir. Şiir şu şekildedir:
Kerem Gibi
Hava kuşun gibi ağır!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
Kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…
O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana…
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır…
hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki, ona:
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
31
Аспан қалай ашылмақ?"
“Ben yanmasam
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Gökyüzü nasıl açılacak?”
Kabdolov bu çeviriyi serbest biçimde ve olması gerektiği gibi anlam çevirisi yoluyla
yapmıştır. Sözlük anlamı dışında metnin anlamına göre yaptığı tercüme, eserinin verdiği mesaj
bakımından da isabetli olmuştur. Bu eserin Kaben karakteri çerçevesinde verdiği mesaj, insanın
sadece hayatta kalmak için değil, insana layık bir hayat yaşamak için yollar araması, her zaman
uyanık kalması ve durup dinlenmeden bunun için mücadele etmesi gerektiğidir. Ona göre
“Göğüsler tutkulu ateşle heyecanlandırılmalı, enerjiyle kıvılcımlanmalı, amaç için uğraş
verilmelidir. Her kişinin, ışığın yanması, parlaması için sadece bir defa yanmaya ihtiyacı vardır.
Bu karakterin olmadığı yerlerde, gelecekle ilgili hiçbir şey olamaz.” O, insanın hayatta iz
bırakması için de, hayatının anlamlı olması ve toplumun değişmesi için de mücadele etmesi
gerektiği fikrindedir. Eğer mücadele olmazsa, insan kendisinden sonraya iz bırakmazsa yaşaması
ve ölmesi arasında fark yoktur. Şu mısralar bu fikri ifade etmektedir:
“Ұйықтап өтсең өміріңде,
Ұйқың ешбір қанбаса
Тірлігіңне, өлгеніңне,
Ешбірізің қалмаса?"
“Hayatını uyuyarak geçiriyorsan,
Uykun eğer kanamıyorsa
Yaşaman ne, ölmen ne,
Hiç izin kalmasa?"
Zeynolla Kabdolov, Nâzım Hikmet’ten önemli bir çeviri daha yapmıştır. Bu da 1935
yılında şehir tiyatrolarında sahneye konan “Unutulan Adam” adlı oyundur. Bu çeviri de insan ve
toplum hayatı için önemli mesajlar içeren bir metindir. Unutulan Adam, çok başarılı ve ünlü bir
doktordur. Genç karısı onunla parası için evlenmiştir ve onu asistanı ile aldatmaktadır. Doktorun
kızı ise evli bir adamdan hamile kalır ve gayrimeşru çocuğu doğurmak istemeyerek babasından
kendisini küretaj yapmasını ister. Doktor küretaj sırasında yanlışlıkla kızının ölümüne sebep olur,
vicdan azabı çekerek kendisini ihbar eder ve hapse girer. Hapisten çıktıktan sonra kendisinin
unutulduğunu acı şekilde fark eder. Hatta onu her gün tıraş eden berber, ameliyat ettiği hastalar
bile kendisini tanımamışlardır. Doktor, bütün bunları ölen kızıyla konuşur gibi anlatmış ve şu
cümleleri söylemiştir: “Herkes unutmuş beni, unuttu kızım. Unutulmuşum; ne çabuk! Kitapçı
camekânlarına baktım. Yalnız birinde tek bir kitabım duruyor. Onu da kitapçı orada unutmuş
kızım!”. Unutulan Adam, toplumun unuttuğu bir doktorun dramıdır. Ama toplumdaki insanlara
şöhretin, malın mülkün, mesleklerin kalıcı olmadığı; herkesin ve her şeyin unutulmaya mahkûm
olduğunu anlatır. Tarih içinde binlerce yıldır milyonlarca insan var ve yok olmuş, hayatlar son
bulmuş ve unutulmuştur. Yok olmak ve unutulmak aslında her insanın yüzleşmesi, kabul etmesi
gereken bir gerçektir ki bu eser bize bunu hatırlatır. Meşhur sözdür: Sizi tanıyan
son insan
öldüğünde hiç yaşamamış olursunuz!
Bir edebî metin mutlaka başka metinlerle ilişkilidir, kendisinden önce yazılmış metinlerden
izler taşır, etkilenir. Kendisinden sonraki metinlere de ışık olur. Sonuç olarak; Nâzım Hikmet ve
Zeynolla Kabdolov iki büyük edebiyatçı, iki büyük fikir adamıdır. Kabdolov’un bu çevirileri
metinler arası etkileşim bakımından çok önemli olduğu gibi iki kardeş halk olan Kazak ve Türkiye
Türklerinin etkileşimi bakımından da önemlidir.
Dinlediğiniziçinteşekkürederim.
Достарыңызбен бөлісу: