GÜLÜMSE
Sorular:
I. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. (10 puan)
1.Küçük kız ne satıyor?
2. Bankta oturan kadın ne yapmaktadır?
3.Küçük kız mendili para karşılığında mı verdi?
4.Kadın neden ağlarken bir anda gülümsedi?
5. Kadın gülümsedikten sonra kime mesaj atmıştır?
6. Restorandaki adam neden üzgündür?
7. Restorandaki adama nasıl bir mesaj gelmiştir?
8. Adam garsona neden fazladan para vermiştir?
9. Garson parasının geri kalan kısmını kiminle paylaşmıştır?
10.Güvercinler için buğday satan kadın garsonun verdiği paraya ne yapmıştır?
592
II. Aşağıdaki cümlelerde doğru ise (D) yanlış ise (Y) yazınız. (5 puan)
1.
Kız şeker satmaktadır. (....)
2.
Kadın bankta ağlamaktadır. (....)
3.
Restorandaki adam mesaj geldikten sonra sinirlenmiştir. (....)
4.
Garson adamın verdiği parayı az görmüştür. (....)
5.
Buğday satan kadın garsonun verdiği paraya çok sevinmiştir. (....)
III. Konuşma ve tartışma konuları (12 puan)
1.
Mendil satan kızın yerinde olsaydınız ne yapardınız?
2.
Restorandaki adam olsaydınız fazla para verir miydiniz?
3.
Sizce garson neden buğday satan kadına parasının yarısını verdi?
4.
Filmde en çok hangi sahne sizi etkiledi?
5.
Eğer mutlu bir haber alırsanız yardıma muhtaç birine yardım eder miydiniz?
6.
Filmin ana konusu nedir?
Sonuç
Yabancı dil olarak Türkçe öğrenen öğrencilerin konuşma becerisini geliştirmede yabancı dil
öğretiminde günümüzün en isteklendirici metotlarından biri olan filmlerden yararlanmanın etkili
olduğu görüşündeyiz, çünkü filmlerle dil öğrenme en doğal öğrenme ortamı sunar ve bireye
özgürlük sağlar, bireyin hayal gücünü geliştirir ve insanlar arası etkileşimi artırır.
Filmlerle dil öğrenenler konuşma becerisini farkında olmadan ve fazla zaman harcamadan
öğrenirler. Filmlerle konuşma öğretimi öğrencilerin derse karşı isteklerini uyandırmakla beraber,
kendi fikrini açık, net anlatabilmesi, hem karşısında konuşan insanı anlayabilmesi için büyük önem
taşır.
Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde filmlerin kullanımı sayesinde öğrencilerin iletişim
kurmak, bilgi alış verişi yapmak ve kendisini ifade etmek için dili kullanmak zorunda kaldıkları
gözlemlenmiştir.Türkçe derslerinde teknoloji, özellikle filmlerin kullanımı öğrencilerin derse olan
ilgilerini artırdığı ve öğrencilerin yaparak, yaşayarak öğrenmelerini sağladığı ispatlanmıştır.
Dolayısıyla yabancı dil olarak Türkçe derslerinde öğrencilerin konuşma becerilerini geliştirmek
için Türk filmlerinden yararlanmanın son derece faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Sonuç olarak, filmler yabancı dil öğretimi sürecinde insanların birbiriyle iletişimini
sağlayan konuşma becerisini geliştirmede kullanılması gereken en yararlı ve en etkili bir yöntem
olduğunu söylemek mümkündür.
KAYNAKLAR
1.
Taşer S. Konuşma Eğitimi. -İstanbul: Papirus Yayınevi, 2000.
2.
Demirel Ö. Yabancı Dil Ögretimi. -Ankara: Pegem A Yayıncılık, 2004.
3.
Demirel Ö. Öğretme Sanatı. – Ankara: PegemA Yayınları, 2007.
4.
Barın E. Yabancılara Türkçenin Öğretim Metodu. A.Ü. TÖMER Dil Dergisi. – Ankara:
Ankara Üniversitesi Basımevi, 1994
5.
http://eng.hi138.com/?i92958].
Gazi Eğitim Fakültesi Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi Ulusal Kongresi // Kongre Bildiriler
Kitabı. –Ankara: 2007.
6.
Kaya Z. Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme. – Ankara, PegemA Yayınları,
2005.
7.
Özbay M. Bir Dil Becerisi Olarak Dinleme Eğitimi. – Ankara: Akçağ Yayınları: 2005.
8.
İşcan A. Yabancı dil olarak Türkçe Öğretiminde Filmlerin Yeri ve Önemi// International
Periodıcal for the Languages, Literature and History of Turksh or Turkic. Volume 6 /3, 2011.
593
378.016:811.512.1:39
YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ KAPSAMINDA
NASREDDİN HOCA FIKRALARI YERİ VE ÖNEMİ
Tuncay Baysarı
Süleyman Demirel Üniversitesi
Iki Yabancı Dil Bölümü Yüksek lisans öğrencisi
Tez Danışmanı: Doç.Dr. Altınşaş Kurmanali
Küreselleşen dünyada uluslararası, ticari ve kültürel ilişkiler, çeşitli bilimsel ve teknolojik
buluşlar, ülkeler arasındaki sınırları kaldırmış ve iletişim iletişim aracılığıyla büyük mesafeler
katedilmiştir. Bütün bu ilişkilerin yürütülmesinde dil en önemli etkendir, çünkü dil her türlü
iletişimin temelidir. Bu nedenle günümüzde insanlar iletişim kurmak için yabancı dil öğrenmek
durumundadır. Buna parelel olarak, bir dünya dili olan Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenlerin
sayısı hızla artmakta ve Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi her geçen gün önem arz etmektedir.
Dil öğretimi, kültür öğretimiyle özdeşleşmiş bir kavramdır; çünkü dil kültür aktarıcısıdır.
Kültür, dil öğretiminde öğrencilerin yeterlik düzeyi arttıkça kültürel ayrıntıları, tarihi birikimleri,
hedef dilin anlatım inceliklerini önemseyen şiir, bilmece, fıkra gibi yazınsal türler aracaılığıyla
aktarılmaktadır [1].
Folklor ürünleri olan halk hikayeleri, masallar, efsaneler ve fıkralar dil öğretiminde
kullanılan önemli unsurlardır. Dilin en iyi kullanıldığı ve kültür birikiminin en iyi yansıdığı sözlü
anlatılardan biri de fıkralardır.
Fıkra, insanların, hayatlarında bir tebessümle binlerce yıllık derslere vakıf olabilmelerini
sağlama sanatıdır. “Umumiyetle gerçek hayat hadiselerinden hareketle mühim bir “hisse” kapmayı
hedefleyen ve temelinde az çok nükte mizah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü kısa mensur
hikayelere “fıkra” adı verilir [2, 35].
Fıkra, hikaye çekirdeğinin hayattan alınmış bir vaka tam bir fikrin teşkil ettiği kısa ve
yoğun anlatımlı beşeri kusurlarla içtimai ve gündelik hayatta ortaya çıkan kötü ve gülünç
hadiseleri, çarpıklıkları, zıddiyetleri, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir
mizah, hikmetli bir söz, kesin bir istihza yoluyla yansıtan; umumiyetle bir fıkra tipi ne bağlı olarak
nesir diliyle oluşturulmuş, sözlü edebiyatın müstakil şekillerinden ibaret, yaygın epik dram
türündeki hikayelerden her birine verilen isimdir [3, 85].
Nasreddin Hoca, değerli bir halk sanatçısı, sanatının felsefesini fıkraları ile açıklayan bir
filozoftur ve kültürümüzün dünyaca tanınmış tek kişisidir. Efsanevî Hoca, tarihi şahsiyeti
yanında halk bilimi sahasına girmiş, halk edebiyatına mal olmuş bilinçli bir düşünce ve zekâ
örneğidir [4].
Türk halk fıkra geleneğinde Nasreddin Hoca fıkraları önemli bir yere sahiptir. Nasreddin
Hoca fıkraları Türk milletinin Adriyatik’ten Çin’e seddine kadar bütün bu coğrafyanın toprağına,
insanına, kültürüne sahip olduğu gibi gülümsemesine de sahip olduğunu dosta düşmana haykıran
gür bir sestir. “Türk milletinin birçok meseleyi Nasreddin Hoca’nın dilinden, ağzından ifade
etmekten hoşlanması, onun aklı ve zekası ile meseleleri yargılaması, hükme bağlaması, tenkit
etmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken ayrı bir mevzudur. Çünkü bu ortak güç, halkın ortak
gücüdür; Nasreddin Hoca şeklinde aksedişidir” [5, 26].
Yabancı dil öğretiminde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri öğrenilen dilin kültürüne
karşı bir ön yargı içinde olunmasıdır. Bu meselenin bir çok sebebi olabilir. Bunun dışında,
öğrenilen dilin öğretilmesi aşamasında kullanılan dil materyallerinin, dili öğrenen öğrencinin
düzeyine, kültürüne uygun olup olmadığı da bir diğer önemli meseledir. Dil öğretiminde sınıf
ortamında öğrencileri motive ederek dersi zevkli ve eğlenceli geçirmek çok önemlidir.
Motivasyonu sağlamak ve en üst noktada tutabilmek için değişik teknikler kullanılır. Bu teknikler
içinde dramanın ve mizahın yeri çok büyüktür. Bu tekniklerle öğrencinin dikkati derse çekilir,
zaman zaman öğrencinin rahat bir nefes alarak dinlendirilmesi sağlanmış olur.
Nasreddin Hoca fıkralarının özellikleri, fıkraların kısa ve öz oluşu, fıkraların konuşma,
dinleme, yazma ve anlama becerilerine katlı sağlaması, yeni kelimelerin öğrenilerek okuma
594
hızının arttırılması, bilinmeyen kelimelerin fıkra içinde daha rahat anlaşılabilmesi, dil bilgisi
kurallarının basite indirgenmiş bir metin içinde öğrenilmesi, ahlaki normların ve değerlerin
öğretilerek istenilen davranışların pekiştirilip, istenilmeyen davranışların mizah yoluyla
eleştirilmesi Nasreddin Hoca fıkralarını bir dil öğretim malzemesi olarak kullanmada cazip hale
gelebilir.
Nasreddin Hoca, Türk kültürünün en komik figürlerindendir [6]. Nasreddin Hoca sempatik
ve pozitif bir fıkra tipidir. Türkçe öğrenen bir öğrenci Nasreddin Hoca fıkralarını her zaman
sempati ve ilgiyle dinleyecektir.
Dil öğretiminde esas olan unsurlardan biri de dil öğrenen kişinin dili işlek bir şekilde
kullanabilmesidir. Nasreddin Hoca’nın hazırcevaplığı, dil öğretiminde dili öğrenen kişiye dili
kullanma becerisi noktasında katkı sağlamaktadır. Bununla beraber, fıkraların “kısalığı nedeniyle
hafızalarda kalma ve yayılma”özelliği, dil öğrenenlerin sözcükleri, cümleleri ya da yapıları kalıcı
bir şekilde öğreneceği anlamına gelebilir. Bu durum aşağıdaki fıkrada görülebilir:
“Akşehir’in zenginlerinden birinin köşküne ziyarete gelen Hoca’yı kapıda karşılayan uşak
efendisinin evde olmadığını söyler.
Nasreddin Hoca:
Efendine söyle, bir daha evden çıkarken ikinci kattaki pencerenin kenarında kafasını
unutmasın! ”
Nasreddin Hoca fıkralarının diğer önemli bir özelliği de dil ve üsluptur. Fıkraların dili
konuşma dilidir. Halkın konuşma dilinin bütün özelliklerini O’nun fıkralarında bulmak
mümkündür. Fıkralar kısadır. Uzun tasvirlere ve süslü cümlelere yer yoktur. Kolay anlaşılır, akılda
kalıcı, az sözle özlü bir anlatımı vardır. Fıkralarında çeşitli mesajlar verir. Fıkranın son sözünü
mutlaka Nasreddin Hoca söyler ve fıkra orada noktalanır.
Fıkralar yani Nasreddin Hoca fıkraları dört temel becerilerinden biri olan konuşma
becerisini geliştirir. Yabancı dil öğretiminin esas amaçlarından biri öğrencileri hedef dilde
konuşturmaktır yani konuşma becerisini geliştirmektir. Bunun için ders kitaplarındaki okuma ve
dinleme metinlerinde diyologların çok olması konuşma becerisinin geliştirilmesinde oldukça
önemlidir. Nasreddin Hoca fıkraları da diyolog üzerinde kurulmuştur. Yabancı dil öğretiminde
diyologlara yer verilmesi öncelikle konuşma becerisinin gelişmesini sağlayarak okuma, dinleme
ve yazma becerilerinin de gelişmesine yardımcı olur[7,100]. Nasreddin Hocanın fıkralarının
diyologlar üzerinde kurulmuş olması başta konuşma becerisi olmak üzere diğer becerilerin
gelişmesinde de önemli rol üstlenmektedir.
Fıkra: Kadı Olan Eşek. Bir gün Hoca, eşeğini kaybeder. Ararken birine sorar:
-
Eşeğimi gördün mü?
Adam Hoca ile dalga geçmek için:
-
Gördüm der, falan yerde kadılık yapıyor.
Hoca hiç isitifini bozmaz.
-
Doğrudur, ben talebelere ders verirken kulaklarını dikip dinliyordu, der [8,95].
Yabancı dil öğrenenleri sıkmadan, onların ihtiyaç duydukları söz kalıplarını öncelikle
öğretebilmek, öğrenciyi güdülemek ve dolayısıyla dersi zevkli hâle getirmek açısından önemlidir.
Dersi zevkli kılan öğeler ise sınıf ortamında yapılan etkinlikler ve öğrenciyi günlük hayatında
karşılaşacağı durumları oyunlaştırarak canlandırma tekniğidir [9].
Nasreddin Hoca fıkralarının birçoğu atasözü ve deyimler gibi bir toplumun hayat
tecrübelerini, hayata bakış açılarını kısa, özlü, ahenkli kalıplaşmış bir anlatımla yansıtmaktadır.Bu
durumu, deyimlerin öğretiminde kullanılabilen Nasrettin Hoca fıkralarından bir örnekle
gösterelim:
Hoca bir gün davetliymiş. Hoca, o gün davete eski püskü elbiseleriyle gitmiş. Hoca’yı
kimse “buyur” etmemiş. Hoca bir fırsatını bulup gidip yeni elbiselerini giymiş. Geri dönmüş. Bu
defa Hoca’yı oturtacak yer bulamamışlar. Herkes sofrada “buyur” diyormuş. Hoca bunun üzerine:
-
Ye kürküm ye! demiş. Bu itibar sana deyince orada bulunanların hepsinin yüzü kızarmış
[8,132].
595
Nasreddin Hoca münasebetsiz komşusunun hemen her gün olur olmaz bir şeyler
istemesinden bıkmış.
Komşu bir gün çamaşır ipi isteyince:
-
Veremem, demiş, ipe un serdim.
-
Aman Hoca, ipe un serilir mi?
-
Adamın vermeye niyeti olmayınca ipe de un serer ... [8].
Yukarıdaki fıkralarda “yüzü kızarmak”, “ipe un sermek” deyimlerini görmekteyiz.
Dolayısıyla, deyimleri yabancılara kavratmada fıkra aracılığıyla öğretebilmek hem kolay hem
zevkli olabilmektedir.
Nasreddin Hoca fıkraları da Türk kültürünü yansıtan güzel örneklerdir. Öğrenciler bu
fıkralarla ne kadar çok karşılaşırlarsa kültürümüzü o kadar çok tanıyacak ve seveceklerdir. Çünkü
“Nasreddin Hoca, her şeyden önce düşüncesiyle, yaşantısıyla Türk’tür, Türk insanını temsil
etmektedir” [10, 68]. Nasreddin Hoca fıkralarında kültür unsurlarının hepsini bulabiliriz.
Öğrenciler bu fıkraları okuyarak ve dinleyerek, Türk milletinin aile yapısını, akrabalık ve
komşuluk ilişkilerini(Hanımından Korkmayan Ayağa Kalksın, Hanımla Muhabbet, Ya Bizim
Kedi Nerede, Doğuran Kazan, Hasta Ziyareti, Hoca Kaynanasını Nasıl Arar?) öğrenebilirler. Buna
bir örnek:
Nasreddin Hoca bir vaazında annelerin evlatları ve kadınların kocaları üzerindeki
haklarından bahsediyordu...
-
“Ey cemaat, içinizde karısından korkmayanlar ayağa kalksın”demiş.
Herkes ayağa kalkmış. Hoca şaşkın şaşkın bakınırken, cemaatten biri:
“Hoca efendi, yalnız sen ayağa kalkmadın. Demek, karısından korkan bir tek sensin!”
-
“Çok haklısın”, demiş Hoca. “Allah, saliha kadınların kocalarına öyle mesuliyetler
yüklemiş ki, o sorumluluklarım aklıma gelince yerimden kımıldayamadım!” [11].
Nasreddin Hoca’da hoşgörü, serbest düşünme, düşünceye sınır koyan her türlü sınırlamayı
kırma anlamında açık ve belirgin bir şekilde kendini gösterir. Fıkraları hoşgörü açısından
incelendiğinde hoşgörüsüzlükle de karşılaşırız. Ancak Hoca’daki hoşgörüsüzlük, tembelliğe,
sosyal ilişkilerdeki tersliklere, eskimiş geleneklere, insan karakterinin eksikliğine karşıdır. Buna
örnek: “Eşeğin İstediği Yere” ve “Eşeğe Ters Binmek”fıkralarıdır.
Nasreddin Hoca bir gün eşeğine binmiş. Eşeğin inadı tutmuş. Bir türlü eşeğin başını
gideceği yöne çevirememiş. Bunu gören komşusu:
-
Nereye gidiyorsun, hocam? diye sormuş.
-
Eşeğin istediği yere, demiş [8].
Bu fıkranın vermek istediği mesaj, fıkrada bazı konularda inatlaşmanın doğru olmadığını
gösterirken, inatlaşmanın bir değer olduğuna dikkat çekişmiştir. Onun bu hareketi, insan tabiatını
iyi tahlil ettiğini ve ona göre davrandığını gösterir.
Nasreddin Hoca bir gün yabancı bir köyde misafir olur. Cuma günü O’nu kürsüye
çıkartırlar. Güzel bir vaaz verir. Herkes pek memnun kalır. Camiden çıkınca Hoca’nın eşeğini
getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz
düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur. Herkes hayret eder. Köylülerden biri dayanamayıp sorar:
-
Hocam der. Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilir miyim?
Hoca tebessüm ederek cevap verir:
-
Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne
geçseydiniz, bu defa ben arkada kalmış olacaktım. Böyle ters binince size arkamı dönmemiş
oluyorum. Sebebi bu... [11].
Hazır cevap olmak zekânın bir göstergesidir. İnsanlar akıl ve bilgi gücünü kullanarak
birbirlerine ölçülü davranmalıdır. Özellikle insanların bir birlerinin hatalarını söyledikleri bu
tutum ve davranış içinde bulunmaları sosyal barışın sağlanmasında önemlidir. Bu da hoşgörülü
olmayı zorunlu kılmaktadır.
Nasreddin Hoca fıkraları özellikleriyle hayatı ve insani ilişkileri yansıtan mesajlarla
toplumun her kesimine uygulanabilecek bir eğitim aracıdır. Bu araç, sosyal değerlerin
596
verilmesinde etkin bir şekilde kullanılabilir. Özellikle sevgi, saygı, hoşgörü, hak ve hukuk, aile
bağları, komşuluk ilişkileri, doğruluk gibi.
Sonuç olarak, Nasreddin Hoca fıkraları sayesinde öğrenciler dersten sıkılmazlar, derse
ilgileri artar, kısa diyologları sınıf içinde canlandırabilirler. Bir taraftan fıkraları derste kullanırken
dersin havası olumlu yönde gelişir ve öğrencilerin dersten zevk alması sağlanır, bu durum
öğrencilerin başarısını olumlu yönde etkiler. Fıkralar, deyim, atasözü ve söz sanatlarıyla Türkçenin
güzelliklerini yansıtır. Dolayısıyla fıkralar, Türkçe derslerinde metin olarak kullanılmalı,
fıkralardan hareketle okuma-dinleme, sözlü-yazılı anlatım, dil bilgisi çalışmaları yapılmalıdır.
Bununla birlikte, Nasreddin Hoca fıkraları Türkçe öğretiminde temel dil becerilerinin
geliştirlmesine hizmet edecek değerli bir hazinedir. Bu fıkralarla her temel becerinin hedeflediği
kazanımlara ulaşmayı sağlayan etkinlikleri gerçekleştirmek mümkündür. Çünkü Nasreddin Hoca
düşüncesiyle, yaşayışıyla Türk insanını temsil eder. Dil öğretiminde fıkralar vasıtasıyla temel dil
becerileri kazandırılırken hem kültürel değerlerin kavratılması da söz konusudur. Bu açıdan,
Nasreddin Hoca fıkraları Türkçenin öğretiminde belirlenen hedeflere ulaşılmasına hizmet
edecektir.
KAYNAKLAR
1.
Ahmet A. Yabancılara Türkçe Öğretimi Kapsamında Fıkralar: Nasreddin Hoca Fıkraları.
Milli Folklor, Yıl 25, Sayı 100. –Ankara, 2013.
2.
Elçin Şükrü. Halk Edebiyatına Giriş. –Ankara: Akçağ Basım-Yayın, 2010.
3.
Boratav P. N. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. –İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1992.
4.
Güleç H. Nasreddin Hocanın Dünya Görüşü, Kişisel Özellikleri ve Fıkraları Hakkında
Bilgiler. Uluslararası Akşehir Nasreddin Hoca Sempozyumu. – Akşehir, 2011.
5.
Yıldırım D. Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları. – Ankara: Akçağ Yayınları, 1999.
6.
Erdoğan N. Devleti 'İdare etmek': Maduniyet ve Düzenbazlık. Toplum ve Bilim, (83), 8-
31, 2000.
7.
Akkaya A. ve Emiroğlu S. “TürkçeninYabancı Dil Olarak Öğretilmesinde Metin Seçimi:
W. Burckhardt Barker Örneği”. Uluslararası IX. Dil-Yazın Deyişbilim Sempozyumu
(Yaratıcılık ve Yenilik Yılında YeniYaklaşımlar) 15-17 Ekim 2009 Sempozyum
Bildirileri. –Sakarya: Sakarya Üniversitesi Basımevi, 2009.
8.
Özçelik M. Nasreddin Hoca. –Eskişehir: Odunpazarı Belediyesi Yayınları, 2005.
9.
Barın E. “Türkçenin Yabancılara Öğretiminde Motivasyon”, 1.Uluslararası Türk Dili Ve
Edebiyatı Sempozyumu(23-26 Ekim 2007) Bildirileri. –Isparta: Süleyman Demirel
Üniversitesi, 2008.
10.
Sakaoğlu S. Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca. –Konya: Selçuk Üniversitesi
Yayınları,1992.
11.
www.fikralarim.com
378.016
KAZAKÇA VE TÜRKÇE RESMİ YAZIŞMALARIN ÖZELLİKLERİ
Аbdezova G.
Salımhan А.
Al Farabi Üniveristesi
Tez danışmanı:
Doç.Dr. Zubayda Şadkam
Toplumsal yapı içerisinde, iletişime ihtiyacı olmayan hiçbir iş yoktur. Çünkü iletişim
insanların birbirleriyle anlaşmaları için gerekli bir bağ ve köprüdür.
İletişim; bilgi, fikir ve duyguların bir kimseden diğerine geçme sürecidir. Ancak bu sürecin
oluşabilmesi için mutlaka bireyler arası bir ilişkinin kurulmasına ihtiyaç vardır. O hâlde iletişim,
insanları birbirlerine bağlayan ve onların sosyal bir grup hâlinde ve ahenkli bir şekilde
597
çalışmalarını temin eden bir bağdır. Bu bağ, iki insanı birbirine bazen yakınlaştırıcı, bazen de
uzaklaştırıcı rol oynar [1].
Toplumsal yaşamda ve iş hayatında iletişimin kendine özgü bir yeri ve önemi vardır.
İşletmelerde çalışan birey, başkalarına karşı olumlu ya da olumsuz yönde davranışta bulunurken
iletişim araçlarından geniş ölçüde yararlanır. Söz gelişi, yazılı ya da sözlü mesaj aracılığıyla
tepkilerini belirtir, bilgiler alır ya da verir, duygusal ve düşünsel etkileme ve etkilenme durumunda
davranışlarını açıklar. Bu nedenle, bir bakıma iletişim, davranışların açıklanmasını ve
anlaşılmasını sağlayan bir araçtır [2].
İletişim bilgi, fikir ve duyguların bir kimseden diğerine veya bir gruptan diğerine geçme süreci
olduğuna göre, bilgi, fikir ve duyguların doğru olarak aktarılması için düzgün bir iletişim sürecinin
kurulması gereklidir.
Organizasyonların faaliyetlerinin işleyişine ve önemine göre dört şekilde iletişim
gerçekleştirilir. Bunlar: Sözlü iletişim, sözsüz iletişim (beden dili), elektronik iletişim ve yazılı
iletişimdir.
Sözlü iletişim, iletişim şekillerinden en etkili ve hızlı olanı sözlü ve yüz yüze olan iletişimdir.
Sözlü iletişimde, gönderici (konuşan) ile alıcı (dinleyen) bire bir ilişki içinde oldukları için duygu,
düşünce ve bilgi aktarımı daha sağlıklı ve akıcı olur. Çünkü alıcı yalnızca duymakla kalmayıp
göndericinin mesajını yorumlamada el ve yüz haraketlerinden faydalanır.
Sözlü (yüz yüze) iletişimde, geri besleme hemen gerçekleşir. Bunun neticesinde mesajın
doğru anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilir. Bürolarda, sağlıklı bir iletişimin sürdürülebilmesi için
sözlü iletişimin sağladığı hız ve kesinlikten faydalanmalıdır.
Sözlü iletişimin bu gibi yararlarının bulunması yanında sakıncaları da yok değildir. Her
şeyden önce, herkes aynı anda orada bulunmadıkça iletişim uyumu sağlanamayabilir. Bir kimsenin
çeşitli kişiler aynı bilgiyi aktarması zordur. Örneğin, aynı fıkrayı anlatan iki kişinin yapacağı etki
farklıdır. Buna ek olarak kişi yüz yüze iletişimde gerçekte iletmek istediklerinde değişiklik yapma
zorunda kalabilir [3].
Sözsüz iletişim, sözcükler kullanılmadan beden dili (el, kol ve mimikler) kullanılarak yapılan
iletişimdir. Bu tür iletişim şekli hep kullanılagelmiştir. Ancak insanlar bu tür iletişimin önemini
kavramaya son zamanlarda başlamışlardır.
Örgütlerde sözsüz iletişime verilebilecek pek çok örnek vardır. El sıkışma, el sallama, omuz
silkme, kaşlarını çatma, sözsüz iletişim örnekleridir.
Örgütlerde iletişim sözlü ya da yazılı olsun, hareketler, mimikler ve jestlerle desteklenmediği
sürece etkisi fazla olmaz. Bu nedenle özellikle yöneticiler, verdikleri direktifleri etkili olabilmesi
için, jest ve mimikleri ile desteklemek zorundadırlar [4].
Saydığımız iletişimlerin biz araştıracak şekili – yazılı iletişimdir, onun içinde – resmi yazışma
özellikleri. Yazılı iletişim, örgütlerde mesajın kalıcı olması gerekiyorsa, yazılı iletişim
araçlarından yararlanılır. Ayrıca birkaç örgütsel basamaktan geçerek iletilen bir mesaj söz konusu
ise gönderilmek istenen bilginin gerçek nitelik ve içeriğini yitirmeksizin iletilmesinde yazılı
araçlar kullanılabilir. Bunun dışında işgörenin sorumluluk yüklenmesi bakımından da yazılı
araçların kullanılması bir zorunluluktur.
Yazılı iletişimin üstünlüğü yazılı kanıt niteliğinde olmasıdır. Kişiler sözlü iletişimi belirli bir
süre sonra unutabilirler. Bu nedenle yazılı kayıtların önemi büyüktür. Üstelik yazı ile tüm
ilgililerin aynı mesaj almaları sağlanmış olur.
Kamu kurum ve kuruluşlarında, tüzel kişiliğe sahip kurumların birbirlerine ve kişilerin bu
kuruluşlara yazdıkları yazıların tümüne resmi yazılar denir. Bu yazıların en büyük özelliği tek tip
olmasıdır.
Tüm resmi dairelerin yazışmalarında, yazıların standartizasiyonu ve kurallara uygyn biçimde
hazırlanmasını sağlamak amacıyla Türkiye Başbakanlığı “Resmi Yazışma Kurallarını Belirleyen
Esaslar” yayınlamıştır. Resmi yazışmalar ile ilgili olarak “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Esas
ve Usuller Hakkında Yönetmelik”in yürürlüğe konulması 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı
Kanunun 2’nci ve 33’ncü maddelerine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/10/2004 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
598
Biraz Türk dili yazışma gelişimin tarihine haber verirsek, Osmanlı Devleti’nde resmî
yazışmalarda Türkçe’den başka, Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice, Bulgarca gibi diller
kullanılmıştır. Arap ülkelerindeki mahkeme kayıtları Arapçadır. Salnâmeler (devlet yıllıkları) ve
Takvim-i Vekâyi (resmî gazete) birkaç dilde basılmakta; kanunlar birkaç dilde çıkarılmaktadır.
DiplomatikyazışmalarınhepsiFransızcadır.Devlet,
kendielçilerine
bile
budildeyazıgönderir.Resmîmakamlar, her dildekidilekçelerikabuleder [4, s.30]
.
Kazak dilinde resmi yazışmalar XVIII asırdan itibaren başlıyor. O zamanlardaki resmi
yazışmalara Kazak hanlarının, hükümdarlarının, kahramanlarının padişaha ve Rus yönetim
kurumlarına yazılmış mektupları kapsıyor. Bu resmi yazışmalar o zamandaki Kazak bozkırının
siyasi, sosyal, ekonomik durumunu temsil ediyor [4, s.40].
XIX asırın birinci yarısı Rus çarının Kazak topraklarını sömürü politikasının dönüm
noktasıydı. Kazak bozkırının birçok bölgesi Rusya İmparatorluğunun yönetimi altına girdi. Ülke
yönetimini Rus çarı ele geçirip yürütmeye başladı. O dönemlerde Kazak bozkırında hukuki
mahkemenin üç çeşidi vardı:
1.
Tauke hanın “Yedi Cargısı”.
2.
Büyük ve siyasi suçları inceleyen Rusya imparatorluğunun mahkeme sistemi.
3.
Şeriyat mahkemesinin yürüttüğü hüküm/hukuk.
Bu hukuki mahkemelerin çeşitli hükümleri bize Kazak topraklarında resmi yazışma sisteminin
içeriği, ne zaman, nasıl, yürütüldüğünü hakkında bilgi vermektedir[6, s.30].
XIX asırın ikinci yarısında Kazak toprakları Rusya İmparatorluğunun yönetimine
tamamen girmiş oldu. Bu nedenle yerli insanlarla ilişkiyi arttırmak için ve sömürge siyasetni
güçlendirmek için Çarlık Rusya hükümeti yönetim kurumlarının herbirinde iki dilde (Rusça-
Kazakça) gazete çıkarmaya başladı. Bu zamanda Rusya yönetim kurumlarının Kazak bozkırına ait
resmi belgeleri Kazakçaya çevirilirdi. Bu durumun başka bir özelliği de yazılan resmi yazışmaların
içeriği yalnız sultanlara ve hanlara yönelik değil bütün halkı ve topluma yönelik yazılıyordu.
XX asırın ilk yıllarında akademik eğitim işleri, kültür ve sanat-bilim alanları canlandı.
Semey, Kızılorda, Kostanay, Torgay gibi birçok şehirlerde Rus-Kazak okulları ortaya çıktı. Bu
okullardan mezun olan öğrencilerin bakış açıları kendi halkına, onun geleceğine olan ilgileri
önceki geleneksel ve islami eğitime sahip olanlardan farklı ve olumluydu. Onlar Kazak halkının
siyasi ve kültürel yönden gelişmesine çalıştılar emek verdiler. Üstelik o zamanlarda yayın işleri de
canlanmaya başladı ve yayınlanan yazışma çeşitleri Tatar yayın evlerinden çıkıyordu. Bu dönemde
resmi yazışmalar dilinde bazı fonetik değişiklikler oldu. örneğin, günümüzdeki kazakçada галым,
ақылдасу, әскер, айып, өнер, арыз şekline kullanılan kelimeler o zamandaki resmi yazışmalar
dilinde ғ sesi korunarak, yani arabça şeklindeki gibi kullanıldı:
Ғақыл – ақыл ғайып – айып
Ғақылдасу – ақылдасу ғөнер – өнер
Ғаскер – әскер ғарыз – арыз
1920 – 30 yıllarında önemli tarihi olay – Kazakistan’da Sovyet hükümetinin yerleşmesi, yani 1920
yılında Kazak Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Bu durumda bütün Kazak Cumhuriyeti
çapında sosyalistleştirme çalışmaları hızla başlatıldı ve yürütülmeye başladı. Ziraat ve köy
işlerinde kollektiflendirme çalşmaları yapıldı. Teknik ve bilim alanları yavaş yavaş gelişmeye
başladı. Kazakistanda artık çeşitli ilmi araştırma kurumları, orta ve yüksek özel okullar çoğaldı.
Bu dönemde ilmi araştırmalar ve çeviri şeklinde yanyınlanan edebiyatlar sayısı da arttı. Bu
çalışmaların gerçekleşmesi neticesinde kısa bir sürede devlet kurumlarında Kazak personelleri
temin edilerek resmi yazışmalar kazakça yürütülmeye başlandı. Çeşitli hükümler, kararnameler,
tutanaklar, karakteristikler, raporlar, protokollar gibi resmi yazışmaların kendilerine ait yapısı,
terminolojisi v.b uslüp özellikleri şekillendi. Bu resmi yazışmaların uslübü zamanla sistematik
olarak oluştu ve günümüzdeki kullanılmakta olduğumuz resmi yazışmalar şekline geldi.
Kazakistan’da yazışma kuralları ile ilgili olarak düzenleme makamları ve yasaları bunlardır:
1993, 1995 tarihlerindeki Ana Yasa, 1997 tarihli “Dil Kanunu”, 1998 tarihlı “Dil gelişimi Devlet
Programı”. Devlet Programı ila resmi yazışmayı aşama aşama devlet diline geçirilmesi de
günümüzde gerçekleşiyor [6, s.86-88].
599
Resmi yazışma; birimler, kurumlar, işletmeler arasında yapılabildiği gibi kuruluşlar ve
kurumlarla kişiler arasında da yapılabilir. Resmi yazışmaların diğer yazışmalara göre en önemli
ve belirgin özelliği yukarıdan aşağıya belirli bir düzen ve kurallar düzeni içinde uygulanma
zorunluluğu olmasıdır. Bu tür yazışmalarda iletilmek istenen mesajın mutlaka sistemli bir kalıp
içerisine konularak yazılması gerekmektedir. Bu tür kalıpların kullanılmasındaki amaç
anlatımdaki bütünlüğün ve tek tipliliğin yani standartlaşmanın sağlanmasıdır.
Yazışmalarda şekli kuralların yanı sıra, en az şekli kurallar kadar dikkat gerektiren edebî
kurallara diğer bir deyişle içerik yönüne de dikkat etmek gerekir. Bu kurallar:
Dil bilgisi kurallarına uymak
Yazışmalar için yazılarda kullanılan dil bilgisi kurallarına uymak çok önemlidir. Noktalama
işaretlerinin yanı sıra, dilde bulunan farklı “diyalekt-lehçe”lerin ortaya koyacağı farklılıklara
dikkat etmek gereklidir.
Doğruluk
Yazışmalarda verilen bilgiler doğru olmalı ve anlatılmak istenen konuyu uygun kelimeler ve
ilgili bilgilerle aktarmalıdır. Gereksiz ve ilgisiz bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Yazıyı okuyan
kişinin sorabileceği bütün soruların cevabı aktarılmalıdır. Yazışmalarda işlenen konu, iletilen
mesaj, kurumun veya kuruluşun amaçları ve politikası ile çatışmamalıdır. Aksi görüşlere kesinlikle
yer vermemelidir.
Özlülük (Kısalık)
Kısalık konunun, olabildiğince az kelime kullanılarak sade bir şekilde anlatılmaya
çalışılmasıdır. Başka bir deyişle, özlülük yazıda gereksiz paragrafların, parağrafta gereksiz
cümlelerin, cümlede gereksiz kelimelerin bulunmamasıdır. Örnegin: “Eğer toplantıya katılmanız
hâlinde, büro hizmetleri bölümündeki fazla çalışma masraf ve giderlerini azaltma konusunda
somut önerlerde bulunmak üzere şimdiden planınızı yapın” demek yerine, “Toplantıya
katılacaksanız büro hizmetleri bölümündeki fazla giderleri azaltma konusundaki önerilerinizi
planlayınız” demek daha doğru olacaktır.
Açıklılık
Yazıların açık, seçik ve anlaiılır olması, yine okuyucunun dikkate alınmasını gerektiren bir
özelliktir. Açıklılık, okuyanın konuyu tam ve doğru olarak anlayabilmesi ile sağlanacaktır.
Saygılı bir dil kullanma
İş ilişkilerinde önemli olan ve özen gösterilen saygılı ve nazik konuşma niteliği, yazışmalarda
da aranır. Yazışmalarda nezaket kurallarına uyulmalı; mümkün olduğunca yapıcı, olumlu, saygılı
ifadeler kullanılmalı, olumsuz kelimelerden kaçınılmalıdır [4, s.59-60].
Türk dili resmi yazışma dili kendi dilbilgisel, kelime özelliklerine sahiptir. Gramer olarak
özgün özellikler:
-
Çoğunlukla edilgen fiilin hakim olması; Örenegin, Mesaj tarapımızdan alınmıştır.
-
3 kişi fiilli cümlelerinin hakim olması.
-
Her zaman-dir ekli koşaçın kullanması
.
-
Fiilin belirli zamansal biçimlerinin kullanımı; genellikle şimdiki zamanı ifade
etmek için - (I)yor zaman ekinin yerine –makta eki kullanır. Örenegin: Şirketimiz
danışmanlık hizmetleri vermektedir. Geçmiş zamanı ifade etmek için –dı eklerinin yerine,
- mış/-miş eklerinin ku kullanımı hakimdır. Gelecek zamanın –acak eklerine –dır koşaçını
ekleyerek kullanım hakimdir.
-
Fiilin isimfiil ve yardımcı fiil ile yapılan biçimlerinin yardımıyla: çoğunlukla
geçmiş zamanın –mIş ve –Dık ve –(y)An ekleri ile biten isim fiilleri olmak yardımcı fiilini
beraber kullanarak yapılıyor.
Örnegin: Göndermiş olduğunuz mektup[7].
Kelime yapısı için ayırt edici bir özelliği terminolojik kelimeler ve terminolojik ifadelerin
hakim olması.
Bunlarla beraber resmi yazılarda şekli kurallar uyulması gereken ana bölümleri şu şekilde
sıralaması vardır (bazen iş yazışmasıyla farklılıkları olabilir):
600
a) kağıt boyutları, b) başlık, c) sayı, d) tarih, e) konu, f) gönderilen makam, g) ilgi, h) metin,
i) paragraf, j) imza, k) onay, l) ekler, m) dağıtım, n) parafe, o) koordinasiyon, p) gizlilik ve ivedilik
dereceleri, r) sayfa numarası, s) devam işareti, t) aslına uygunluk olayı [4, s.60].
Kazak dilindeki resmi yazışma üslubunun özelliklerini betimlersek:
-
İfade kelimelerin kullanılmadan, cümleler bildirimli biçimde kullanılmalıdır;
-
Sonuçlandırmanındoğru, netolması;
-
Sözcüklerveterimlerin net vedoğrumaanadakullanılması;
-
Terimlerinkullanmasıklığıyüksek, devletterminolojikomisiyonun Kabul
etmişversiyonlarınkullanılması;
-
Kalplaşmışiçerik- yapısalnormlarınkatıkorunması;
Kazakça resmi yazışmalarında uyulması gereken ana bölümler ise biraz farklı sıralanabilir:
a) kağıt boyutları, b) başlık, c) sayı, d) tarih, e) gönderilen makam, f) ilgi, g) metin, h) paragraf,
i) imza, j) onay, k) ekler, l) parafe, m) hamiş, n) koordinasiyon, o) sayfa numarası [6, s.15].
Sonuc olarak, Türk ve Kazak dillerindeki resmi yazışma özellikleri çoğunlukla işlem
şeklinde ortaya çıktığını göre biliriz. Gerek uslüp gerek teknik olarak işlem biçiminde Türkçede
de, Kazakçada da ortak taleplere uygun olduğunu görebiliriz.Dilin tarihsel gelişmesi özelliklerine
bakılırsa her iki dilin de başlangıçta bazı dilsel etkenlerin etkisinde kalıp, resmi yazışmalar
uslübünün hala şekillenmekte, kalıplaşmakta olduğunu görmekteyiz.
Atalarımızın ifade ettiği gibi, ”Söz uçar, yazı kalır”. Bu nedenle yazılı iletişimde tarafların
söylediklerini, yaptıkları anlaşmaları, detay bilgileri unutması, inkar etmesi mümkün değildir.
Herhangi bir resmi, iş iletişimlerinde muhtemel anlaşmazlıkların olmamasını veya yanlış anlamları
ortadan kaldırmayı gerçekleştirmek için, iletişimi doğru düzenlemek için yazışma kurallarının,
tekniklerinin rölu büyüktür. Çeviri ile ilgili uzmanların bu yazışma kurallarına, tekniklerine,
kılavuzlarına sahip olması, çeviri sürecinin kolaylaşmasına, ürününün kaliteli olmasına yol açar.
Достарыңызбен бөлісу: |