Iii beynəlxalq türk dünyasi araşdirmalari simpoziumu III. Uluslararasi türk dünyasi araştirmalari sempozyumu ІІІ халықаралық ТҮркі әлемі зерттеулері симпозиумы


“Kabile Edebiyatlarının Ortaya Çıkışı”



Pdf көрінісі
бет76/102
Дата03.03.2017
өлшемі42,43 Mb.
#6018
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   102

“Kabile Edebiyatlarının Ortaya Çıkışı” 

19.  yüzyılın  ortalarına  kadar  Türkistan’da  ve  Doğu  Türkistan’da  Kazak  ve  Kazan  bölgelerinin 

hepsinde edebi Çağatay dili kullanılıyordu. Devletin resmi dili ve halkın günlük dili de bu dil idi. Fakat 

18.  ve  19.  yüzyıllarda  Türkistan  Rus  işgali  altına  girince  edebi  dilin  yerini  kabile  lehçeleri  almaya 

başlamıştır. Bu ufak kabile dillerinin ortaya çıkması, Rus medeniyetinin bu topraklarda yayılmasına ve bu 

esnada  kendisine  karşı  koymayacak  ve  belki  de  emellerine  hizmet  edecek  bir  güç  teşkil  etmesi 

bakımından faydalı olmuştur. Ancak bu dönemde mahallî dil ve edebiyatların ortaya çıkması şuursuz bir 

şekilde  oluyordu.  Rus  okullarında  eğitim  gören  ancak  milliyetçi  olan  kişiler  sadece  kendi  köy  ve 

kasabasının lehçesini biliyor ve o lehçede yazıyordu, kendi aralarında Rusça konuşuyorlardı. Son derece 

millî  maksatla  yola  çıkan  Özbek,  Kazak,  Tatar,  Başkurt  ve  Türkmen  gençleri  tamamen  mahallî  bir 

lehçede yazılan eserler meydana getiriyordu. 

“Kazak Edebiyatı” 

Sadece  hükümet  daireleri  değil  aynı  zamanda  Rus  misyonerleri  de  kabile  lehçelerinde  edebiyat 

meydana  getirilmesi  yolunda  çalışmalar  yapmış  ve  ilgili  kişilere  desteklerini  kendi  çıkarları  ile  ters 

düşmediği  müddetçe  esirgememişlerdir.  Bu  dönemde  Kazak  edebiyatının  ortaya  çıkmasında  ve 

gelişmesinde önem arz eden kişiler ve faaliyetleri aşağıda verilmiştir: 

Edebî Şahsiyetler 

Faaliyetleri 

Kayyum Nâsirî 

Tatarca öğretmeni, medrese hocasıdır. Kazan-Tatar edebiyatını oluşturmuş, 

İslam  edebiyatından  ve  Osmanlı  eserlerinden  haberdar  olup  Osmanlıca 

eserlere Tatarca nazireler yazmıştır. 

İbrahim Altınsarın 

Rusların  emrine  göre  Rus  harfleriyle  Kazakça  okuma  kitapları  yazmış, 

sonrasında  bunları  Arap  harfleriyle  de  yayımlamıştır.  Kazak 

milliyetperveridir.  Ona  göre  Kazaklar  ayrı  bir  millettir.  Kazak  aydınları 

arasında  Ruslara  en  yakın  olanlardan  birisi  olmakla  beraber  Kazaklar 

arasında  Hristiyanlık  propagandası  yapılmasının  zararlı  olduğunu  dile 

getirmiştir.  Hakiki  bir  Müslüman  olan  Altınsarın  İslam’ı  öğretmek  için 

Kazak  dilini  uygulayanların  öncüsü  olmuştur.  Dinî,  ilmi  ve  kültürel 

eserlerin halkın anlayacağı bir dilde olmasını savunmuştur. 

Dr. Kulayev 

Mevcut  edebî  dilden  farklı  bir  Başkurt  edebî  dili  oluşturmaya  çalışıp  bu 

dilin alfabe ve dilbilgisini yazmıştır.  

Mangışlaklı Ebu Bekir Molla 

Tobılda Mevlikey Molla 

İslamiyet’in  yayılmasına  ve  Kazaklar’da  yaşayan  millî  Türk  ananelerinin 

korunmasına hizmet etmişlerdir.  

Şeyhülislâmoğlu Yusufbek 

İslamiyet’in  yayılmasına  ve  Kazaklar’da  yaşayan  millî  Türk  ananelerinin 

korunmasına  olan  hizmetinin  yanı  sıra  İslami-İran  eserlerini  Kazak 

hayatına  uygun  bir  şekilde  yazmıştır.  Eserlerinde  Türk-Kazak  tipini 

oluşturup  İslam  ananelerinin  yayılmasına  hizmet  etmiştir.  Dilinin  Kazak 

olmayan  Türklerce  de  anlaşılması  ve  eski  Çağatay  imlasını  kullanması 

nedeniyle geniş halk kitlelerine ulaşmayı başarmıştır. 

Şahmerdan Molla 

Kazaklar  arasında  mollalık  eden  Tatarlardan  birisidir.  Bu  Tatar  mollalar 

edebiyata hizmet etmişlerdir ancak dilleri bozuk bir şivededir. 

Kunanbayoğlu Abay 

Edebiyatın  modern  fikirleri  işlemesinde  ve  modern  bir  şekil  almasında 

öncülük  etmiştir.  Eserlerinde  Sa’di,  Nevayi  ve  Fuzuli’nin  etkisi  görülür. 

Vezin düzgünlüğü, şiiriyet ve mana bakımından mükemmel şiirler kaleme 

almıştır. Hem bir şair hem de Doğu ve Batı edebiyatlarını bilen bir yazar ve 



509 

Okt. Nimet ALPASLAN/”Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi”inde Türkistan Edebiyatına Dair 

filozoftur.  Dili,  en  karmaşık  felsefi  meseleleri  sıradan  insanların  dahi 

anlayacağı kadar sadedir. Halktan beslenerek kaleme aldığı şiirleri göçebe 

hayatı tasvir eden eşsiz eserlerdir. Abay mektebini oluşturmuş ve Kekitay, 

Bukeyhanoğlu  Alikhan  ve  Şahkerim  Hacı  gibi  isimlerin  yetişmesini 

sağlamıştır. 

Köpeyoğlu Yusuf  

Ruslar  ve  Rusça  bilen  Kazak  aydınlarla  bir  araya  gelerek  yeni  fikirler 

edinmiştir.  Rus  gazetelerinde  Kazak  halk  edebiyatından  numuneler 

yayımlamıştır. 

Baytusunoğlu Ahmed 

Kazak  halkını  yenileşmeye  davet  eden  ve  eski  hayatı eleştiren  yazıları ve 

okul kitapları vardır. Kazak lehçesinin dilbilgisi kitabını yazmış ve imlasını 

kesin  bir  şekilde  belirlemiştir.  Güzel  lirik  şiirlerinin  yanı  sıra  Rus  şairi 

Krılov’un  masallarının  manzum  tercümesini  yapmıştır.  Şiirlerinde 

kötümser  ruh  hali  hâkimdir.  Mir  Caqıp  ile  beraber  Qazak  adlı  bir  gazete 

çıkarmıştır. 

Dulatoğlu Mir Caqıp 

Kazak  halkını  yenileşmeye  davet  eden  ve  eski  hayatı eleştiren  yazıları ve 

okul  kitapları  yazmasının  yanı  sıra  Kazakların  istiklâl  aşkını  dile 

getirmiştir.  Ayrıca  Kazakların  kutsal  değerlerini  ve  inançlarını  Rusların 

aşağıladığını  ve  yok  etmeye  çalıştığını  acı  bir  şekilde  dile  getirerek 

Kazakları  isyana  davet  etmiştir.  Rus-Japon  savaşında  Rusların  mağlup 

olmasını  bir  bilmece  vasıtasıyla  dile  getirerek  doğunun  bu  zaferini 

yüceltmiştir.  Bahtsız  Cemal  isimli  romanı  yayımlanmıştır.  Bütün  bu 

faaliyetleri sonucunda Kazakların millî rehberlerinden biri haline gelmiştir. 

Bükeyhanoğlu Alikhan  

Çar  hükümetine  karşı  inkılâp  hareketlerine  katıldığı  ve  Viburg 

Hitabnamesi’ni  imzaladığı  için  iki  defa  hapsedilmiştir.  Çeşitli  konularda 

yazdığı  makalelerinin  yanı  sıra  Abay’a  ait  makaleleri  yayımlaması 

önemlidir. Ayrıca Kazak destanlarına ait yazdığı makaleler ile Kazak millî 

fikrinin uyanmasında etkili olmuştur. Mir Caqıp ve Baytusun oğlu Ahmed 

ile  beraber  Qazak  adlı  bir  gazete  çıkarıp  Kazak  millî  edebiyatının 

oluşmasında önemli bir yer edinmişlerdir. Ayrıca Kazak edebiyatı ile anane 

ve halkiyatını da iyi bilmektedir.  

Sırtlanoğlu Barlıbek 

Türk dil birliği alanında çalışan Doğu bilimcilere yardım etmiştir.  

Marsikoğlu ve Balgınbayoğlu 

Millî edebiyat ve kültüre ait makaleleri Qazak gazetesinde yayımlanmıştır. 

Mehmed Can Siralin 

Aykab  adında  iki  haftalık  bir  mecmua  çıkarmıştır.  Bu  mecmuada  Kazak 

tarihi ve halk edebiyatına ait makaleler yayımlandı. Firdevsî’nin Rüstem ve 

Suhram isimli eserini Kazakça’ya çevirdi. Ömer Karaşı ile beraber Kazak 

ve Noğay halk edebiyatına ait kitapçıklar yayımladı. 

1917  İnkılâbı’ndan  sonraki  dönemde  ise  Kazakistan’da  Qazak  gazetesi  yayın  hayatına  devam 

ederken Alikhan Bükeykhan ve arkadaşlarının fikirlerine katılmayan bir kısım aydın  Üç Cüz gazetesini, 

Kazak milliyetçileri ise Birlik Tuvi, Sarı Arka ve Uran gazetelerini çıkardılar. 

Bolşevik  devrinde  millî  edebiyat  oldukça  zayıf  kalırken  1925  yılından  sonraki  dönemde  ise 

hükümet yayınlarıyla sınırlı kalmıştır. Ancak 1923 yılından sonraki dönemde milliyetçi gençler sayesinde 

gazetecilik faaliyetleri iyi duruma gelmiştir. Kazakistan’da Enbek Tuvi, Enbekçil Qazak, Kidey Sözi, Avul 

Tili, Tilşi, Kidey, Avul, Cumusker, Kidey Tili, Qazak Tili ve Aq Col gazetelerinin yanı sıra Kidey Aynası 

ile ilmi-edebî Sana dergilerine ilaveten Qızıl Qazakistan, Cana Mekteb, Ayal Tenkdigi, Lenişil Cas ve Tañ 

dergileri  çıkarılmıştır.  Özellikle  Tan  dergisinde  edebiyat  ve  halkiyata  dair  makaleler  sıklıkla 

bulunmaktadır.  Cana  Edebiyyat  adlı  aylık  edebî  dergide  ise  halk  edebiyatı,  millî  tiyatro  ve  sanat 

meseleleri ele alınmıştır.  

“Yeni Özbek Edebiyatı” 

Özbeklerin yeni edebiyatı Avrupa ve Rus medeniyetlerinin etkisi altında ortaya çıkmıştır. Tercüme 

ve  gazetecilik  faaliyetlerinin  önemli  olduğu  bu  dönemde  öne  çıkan  edebî  şahsiyetler  ve  faaliyetleri 

aşağıda verilmiştir: 

Şahmerdan İbrahimov  

H. Çanişov 



Tuzemmi  Gazit  gazetesinin  yazarlarıdır.   Bu  gazetede  1883  yılına  kadar  Bin 

Bir Gece çevirileri ve resmi haberler yer alır. 

510 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

Mikola Ostroumov 

Tuzemmi  Gazit  ertafında  bir  “sart

1

  edebiyatı  muhiti”  meydana  getirir.  Şair 



Firkat’ı kendi gazetesine çekip ona yazdırdığı şiirler ile Rusya ve Avrupa’ya 

giden  Özbeklerin  seyahatnameleri  bu  gazetede  yayımlanır.  Gazetenin  dili 

bozuk  bir  şivede  idi  ve  bu  dili  Tatarca  ve  Kazakça’dan  uzaklaştırmak  için 

özel yöntemler kullanmıştır. 

Mahmudkhoca Behbudi 

Ahmed Vasli 

Behrambek Devletşahyef 

Havı Mu’in Şükrullah 

Khokadda Aşur Ali Zahiri 

Yeni  Özbek  edebiyatını  Ostroumov  Okulu’nun  hâkimiyetinden  kurtarmak 

için  çalışmışlardır.  Millî  terbiye  görüp  Rus  mektebi  terbiyesinden  uzak 

kalmışlardır.  Gaspıralı  İsmail  Bey’in  yayımlarından  fikir  edinmişlerdir. 

Eserleri dönemin Türkistan’ı için yeni oluşan mevzulara dair ders kitapları ve 

eski hayatı eleştiren tiyatro ve hikâye kitaplarından oluşmaktadır.  

Behbudî  

Peder Kûş adlı eseriyle tiyatro çalışmalarını başlatmıştır.  

Abdurrahim Taci  

Özbekçenin düzgün kullanıldığı güzel şiirleri vardır.  

Bu  eserlerin  yanı  sıra  1905  inkılabından  sonra  gazete  ve  dergi  çalışmaları  da  ilerlemiştir.  Bu 

dönemde çıkarılan gazeteler Terakki, Khurşîd, Şöhret, Asiya, Bukhara-i Şerîf, Turan, Semerkand, Seday-i 

Fergane ve Sada-i Türkistan dergiler ise Âyine, Islâh, Yurt ve Dihqân olarak sıralanabilir. Ancak inkılâba 

dair Türkmenler içinde ayrıca edebî bir hareket görülmemiştir. 

1917 İnkılabından sonraki dönemde de gazetecilik faaliyetleri devam etti ve Necat, Kiñeş, Turan, 

Uluğ  Türkistan,  Tirik  Söz,  El  Bayrağı  ve  Hürriyet  gazeteleri  çıkarıldı.  Bu  gazetelerden  her  biri  kendi 

etrafında bir grup toplamakla beraber birkaç yeni şair kendisine yer bulabilmiştir. 

Tüm  Türkistan’da  olduğu  gibi  Özbekistan’da  da  Bolşevik  devrinde  millî  edebiyat  oldukça  zayıf 

kalmış,  1925  yılından  sonraki  dönemde  ise  hükümet  yayınlarıyla  sınırlandırılmıştır.  Gazetecilik 

faaliyetleri  ise  Qızıl  Bayraq,  Qızıl  Türkstan,  Fergane,  Azad  Bukhara,  Zerefşan ve  Yardım  gazeteleri  ile 

devam  etmiştir.  Tañ,  Bilim  Ocağı,  Maarif  ve  Oqutğuçı,  Yertüzi  ile  Bizniñ  Yol  isimli  dergiler 

yayımlanmıştır. Özbekler mizahı sevmektedir, bu anlamda  Muştum ve Meşreb önemlidir. Kalenderi’nin 

tarzında  klasik  edebiyat  ölçü  ve  üslubunda  hiciv  şiirleri  yayımlanmıştır.  Bu  dönemde  her  ne  kadar 

Türkistan’ın geçmişi ve mevcut durumunu anlatan romanlar yazılsa da bunlar millî bir şuurla yazıldıkları 

için Rus işgali altında yayımlanmaları mümkün olmamıştır. Bunlar arasında Abdullah Kadiri’nin Ütken 



Künler isimli romanı önemlidir.  

Başlangıçta  Türkmenlerde  kendilerine  ait  ayrı  bir  edebiyat  geliştirme  girişimi  olmayıp  Kazan, 

Taşkent  ve  Baku  yayımlarını  okuyorlardı.  Bolşeviklerin  bağımsız  Türkmen  edebiyatı  geliştirme 

girişimleri  neticesinde,  1925  yılında  dili  Azerbaycan  ve  Özbek  Türkçesi  arasında  olan  Türkmenistan 

gazetesi  çıkarıldı,  ancak  sonrasında  komünistlere  devredilip  dili  Türkmence’ye  çevrildi.  Türkmenler’de 

yazar ve şairler bulunmadığı için Rus yazarların eserleri bu dönemde Türkmenceye çevrilmiştir. Türklüğe 

karşı  Taciklik  siyasetinin  başlaması  ile  beraber  Tacik  edebiyatının  genişletilmesi  çalışmaları  da 

başlamıştır. Bu amaçla Bukharâ, Turan, Âvâz-ı Tâcikhây-i Kembağal, ve Bidâri-i Tâcik gazetelerinin yanı 

sıra  Meş’ala-ı  İnkİlâb  ve  Dâniş  u  Âmuzgâr  dergileri  çıkarılmıştır.  Bu  yayınlarda  Türklere  karşı  Tacik 

millî  duygularını  kabartacak  makaleler  yazılmaktaydı.  Tacik  Edebiyatı  Tarihi  isimli  bir  kitap 

yayımlanmıştır. 

Bu  dönemde,  Türkistan’da  ilim  ve  kültür  cemiyetleri,  kütüphane,  müze,  tiyatro  ve  musiki 

müesseselerinin  artış  göstermesi  ve  özellikle  1922-1923  yıllarında  hem  ilim  hem  de  kültür  alanındaki 

faaliyetleri  önemlidir.  Kurulan  ilim  merkezleri  vasıtasıyla  destan,  halk  hikâyesi,  atasözü  ve  bilmeceler 

derlenmiştir.  Rusça-Özbekçe  Lügat  ve  Qazakça-Rusça  Tilmaç  yayımlanmıştır.  Bu  sözlüklerde  Rusça 

kelimelerin karşılıkları Osmanlıcaya aykırı olarak tek bir Türkçe kelime ile verilmiştir. Yine bu dönemde 

millî tiyatro eserleri ile çeşitli şiir ve hikâyeler kaleme alınmıştır. Bunlardan Kazak kadınlarını resmeden 

şiir  ve  hikâyeler  dikkati  çekmektedir.  Ayrıca  Abay’ın  Şiirlerini  Tahlil  isimli  makale  de  özellikle 

zikredilmelidir.  Ancak  Orta  Türklerde  millî-medeni  her  türlü  girişim  bir  süre  sonra  Rusların 

müdahalesiyle sekteye uğramış ya da şeklini değiştirmek zorunda kalmıştır. Bütün türlerde millî unsurlar 

giderek azalmak zorunda kalmıştır.  

Sonuç 

Buraya  kadar  verilen  bilgilerden  anlıyoruz  ki  Ahmet  Zeki  Velidi  Togan,  1947’de  kalem  aldığı 



Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi adlı eserinde Türkistan’daki mevcut edebiyatın durumunu ve 

                                                      

1

 Ruslar Türkistan Türklerine sart adı verirler. 



511 

Okt. Nimet ALPASLAN/”Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi”inde Türkistan Edebiyatına Dair 

Ruslar tarafından nasıl şekillendirildiğini izaha çalışmıştır. Milliyetperver ve vatansever şair ve yazarların 

millî duygularla kaleme aldığı eserlerin birçoğunun işgal dönemi şartlarında basılamadığı ya da bunları 

yayımlamayı başaran kişilerin ise cezalandırıldıkları eserde vurgulanmaktadır. Bütün zorluklara rağmen 

Türkistan  edebiyatının  20.  yüzyılın  başındaki  görünümü  hiç  de  küçümsenmeyecek  ölçüde  güçlüdür. 

Oldukça  geniş  bir  edebi  faaliyet  dergi  ve  gazeteler  sayesinde  varlığını  devam  ettirebilmiştir.  Bizim 

kanaatimize  göre  bu  dönemin  edebiyatını  tam  anlamıyla  inceleyebilmek  için  mutlaka  Togan’ın  işaret 

ettiği şahsiyetler, eserler, dergi ve gazetelerin mutlaka incelenmesi gerekir.   

KAYNAKÇA 

Baykara, T. (1989). Zeki Velidi Togan. Ankara, Kültür Bakanlığı Yay. 

Togan, A. Z. V. (1981). Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi. İstanbul, Enderun Kitabevi. 

Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. (2007). C. 8, Ankara, AKM Yay. 

 

 



512 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

 


ORHUN YAZITLARINDAKİ METAFORLAR 

Arş. Gör. Nurullah ŞAHİN

 

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Fatih ÖZCAN





 

 



Özet: Orhun Yazıtları Türk dili tarihinin mihenk taşlarından biridir. Türk yazı dilinin geçmişini göstermesi 

bakımından çok önemli verileri bünyesinde barındıran abideler üzerinde birçok çalışma yapılmıştır ve hâlâ da 

yapılmaktadır.  Biz  de  bu  çalışmamızda  yazıtlardaki  metaforları  tespit  etmeye  çalıştık.  Çalışma  tarama 

modelinde  yapılmış  bir  araştırmanın  ürünüdür.  Doküman  incelemesi  tekniğinin  kullanıldığı  araştırmada, 

Orhun Yazıtlarında 16 adet farklı metafor üretildiği tespit edilmiştir. Yazıtlarda toplam 26 yerde kullanılan 

bu  metaforlar  genellikle  anlamı  pekiştirmek,  düşünceyi  kuvvetlendirmek,  sözün  gücünü  ve  etkinliğini 

artırmak, söylenilenin kalıcılığını yani hatırlanabilirliğini artırmak gibi amaçlarla kullanılmışlardır.  

Anahtar Kelimeler: Metafor, Orhun Yazıtları, Kültigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı, Tonyukuk Yazıtı. 

The metaphors on Orhon inscriptions 

Abstract: Orhon inscriptions are among the most important touchstones of Turkish Language history. Lots 

of  studies  have  been  conducted  about  the  monuments  that  include  very  significant  data  showing  the 

background of Turkish transcript language, and the related studies are still in progress. In this study, we have 

aimed  to  determine  the  metaphors  on  the  inscriptions.  The  sudy  is  the  result  of  a  research  carried  out  with 

survey model. In the study, in which document research technique has been used, ıt has been observed that 

16 different metaphors were produced on Orhon inscriptions. These metaphors, used totally in 26 parts,  have 

generally been employed in order to consolidate the meaning, strengthen the idea, increase the efficiency and 

power of the word and enhance  permanence, that is,  memorability of speech.  



Keywords:  Metaphor,  Orhon  inscriptions,  Kültigin  inscription,  Bilge  Kağan  inscription,  Tonyukuk 

inscription. 



Giriş 

Araştırmacılar tarafından Türk yazı dilinin en eski örnekleri olarak gösterilen Orhun Yazıtları, Türk 

dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi için çok önemlidirler.  

Türk kağan ve kumandanları tarafından taşlara kazınan ve “ait oldukları dönemin resmî tarihleri” 

olma niteliği taşıyan yazıtlar, “giriş”, “gelişme” ve “sonuç” bölümleri bulunan mükemmel edebî 

yapıya sahiptirler. Bazen “nutuk” bazen de “otobiyografik” tarzın hâkim olduğu söz konusu edebî 

metinlerin (yazıtların) “giriş” bölümlerinde Türk kağan ve kumandanlarının kendilerini tanıttıkları 

ve  kendilerine  kadar  olan  dönemin  tarihî  hadiselerini  naklettikleri;  “gelişme”  bölümünde  kendi 

dönemlerinde  meydana  gelen  hadiseleri  ve  yaptıkları  hizmetleri  ayrıntılı  bir  şekilde  dikkatlere 

sundukları; “sonuç” bölümünde ise, âdeta genel bir değerlendirme yapıp gelecek kuşaklara öğüt 

verdikleri görülür (Alyılmaz, 2004: 9). 

Üzerinde yerli ve yabancı bilim adamlarınca çok fazla çalışma ve araştırma yapılmış olan Orhun 

Yazıtları,  gerçekten  de  Türkçenin  ilk  yazılı  ürünleri  midir?  Bu  konuyla  ilgili  araştırmacılar  tarafından 

ortaya atılmış farklı görüşler vardır.  

İslâm  Ansiklopedisi’nin  Türkler  maddesinde  verilen  bilgilere  göre  Hunların  dili  Türkçedir. 

Hunların dilinin Türkçe olup olmadığı da bilim adamlarınca uzun süre tartışıldı. Elimizde bu döneme ait 

yazılı bir metin yoksa da, Çin kaynaklarında geçen adlar, sanlar ve sözcükler, bize, Türkçenin Asya’da 

Hunlar tarafından konuşulduğunu kanıtlamaktadır. Yapılan birçok araştırma ve elde edilen birçok bulgu 

bu yöndedir. Asya Hunlarının en azından yönetici boylarının Türk, dillerinin Türkçe olması, Türkçenin 

yaşını bir anda M.Ö. VIII. yüzyıla taşımaktadır. Ne var ki, bu tarih de Türk dilinin başlangıcı olamaz. Bu 

konuya ilişkin olarak birçok kanıtın olduğunu söyleyen ve bunlardan bir kısmını “İslamlıktan Önce Türk 

Dili ve Edebiyatı” (2002) adlı eserinde paylaşan Koç, sonuç bölümünde şunları söylemektedir: 

“Türk  dili  en  az  Sümerceye  kadar  uzanan  bir  dildir.  Türkçenin  apaçık  görülen  bu  yaşı,  Türk 

tarihinin  başlangıcına  da  ışık  tutmaktadır.  Türk  tarihini  Hunlarla  başlatmak,  bağışlanamaz  bir  yanlış 

tutumdur. Çünkü Türk tarihi Sümer tarihiyle başlar” (Koç, 2002: 66). 

                                                      

 Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, nsahin.86@gmail.com 





 Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, mefo3@hotmail.com 



514 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

Barutcu  Özönder  (2002)  ise  Kazakistan’da  Esik  Tas  kurganından  çıkarılan  bir  gümüş  kap 

üzerindeki 26 karakterden oluşan ve M.Ö. V.-VI.  yüzyıllara ait yazıtın, Türk dilinin tarihini bir bin yıl 

daha geriye götürdüğünü vurgulamaktadır.  

Dili düşüncenin evi olarak gören Tepeli (1997) ise bu düşünce evlerinin en mükemmellerinden biri 

olan Türkçenin eski ve köklü dillerden biri olduğunu vurgulamaktadır. 

Alyılmaz  (2004:  9)  ise  yazıtların  dil  özelliklerinden  bahsederek  konuyla  ilgili  şu  bilgilere  yer 

vermektedir:  

Bir dilin iletişim dili olmasının yanı sıra, eş anlamlı, zıt anlamlı, çok anlamlı kavram işaretleri ve 

deyim,  vecize,  atasözü  seviyesinde  anlamlı  dil  ögeleri  üretebilmesi,  edebiyat  ve  sanat  dili  hâline 

gelebilmesi için en az 2-3 bin yıllık bir geçmişe ve birikime sahip olması gerekir. Eş anlamlı, zıt 

anlamlı,  çok  anlamlı  kavram  işaretleri,  unvanlar,  deyimler,  vecizeler,  atasözleri,  benzetmeler, 

anımsatmalar,  yinelemeler,  vurgulamalar,  alıntılar,  kalıplaşmış  cümle  formları…  bir  dilin 

gelişmişliğinin en büyük tanıklarıdır. Mesajın her seviyedeki okuyucuya / alıcıya etkili ve vurgulu 

bir şekilde ulaşmasında da önemli rol oynayan deyim, vecize, atasözü seviyesindeki kalıplaşmış dil 

ögeleri  ve  bunların  yapımında  kullanılan  edebî  dile  ait  kavram  işaretleri,  eski  Türk  yazıtlarında 

(özellikle  de  Köl  Tigin,  Bilge  Kağan  ve  Bilge  Tonyukuk  yazıtlarında)  son  derece  ustaca 

kullanılmıştır. Zira Türk kağan ve kumandanlarının kendi hayat hikâyelerinden ve yaşanan tarihî 

hadiselerden bahsederlerken, edebî dilin bütün imkânlarından yararlandıkları görülür. 

(Kök)türkçenin  tıpkı  Uygurca  gibi  bir  yazı  dili  olduğunu  vurgulayarak  söze  başlayan  Aksan  ise 

kendisinin “ileri ögeler” olarak adlandırdığı bazı sözcükleri örnek vererek şunları söylemektedir: 

Daha  önce  de  örneklerini  verdiğimiz  bu  sözcüklerin  çokluğu,  (Kök)türk  evresinin  –  bazılarının 

düşündüğü gibi – Türkçenin yazı diline dönüşmesinin hemen sonrasına ait bir dönem olmadığını, 

yerleşmiş,  eskimiş  bir  yazı  diline  tanıklık  ettiğini  gösterdiğini  sanıyoruz.  Bu  türden  çalışmalarla 

varılacak  sonuçlar  dilimizin  eskiliğine  ışık  tuttuğu  gibi  Türkçenin,  Altay  dilleri  arasındaki 

yakınlıkların bir akrabalığa değil, bir kültür birliğine dayandığı yolundaki görüşleri zayıflatacak 

kadar eskiye gittiğini, dolayısıyla aradan, akrabalığın ortaya konmasını güçleştiren çok uzun bir 

sürenin geçmiş olduğunu gösteren ipuçlarıdır, sanıyorum (Aksan, 1983: 21). 

Runik harflerle yazılı Orhun abidelerinin dili yeteri kadar işlenmiş bir dil olarak kabul edilebilir. 

Bunu  kanıtlayan,  konuşma  düsturlarının  ve  kelime  birleşmelerinin  bol  çeşitliliğidir.  Dil  düsturlarının 

zenginliği  ve  bolluğu  Runik  abideler  dilinin  folklor  dili  ve  halk  hukukunun  diliyle  sıkı  sıkıya  bağlı 

olduğunu gösteriyor (Tenişev, 1986). 

Bazı  araştırmacılar  tarafından  Türk  dilinin  ilk  yazılı  eserleri  olarak  gösterilen  Orhun  yazıtlarının 

aslında  Türkçenin  ilk  yazılı  eserleri  olmadığını  açıkça  gösterir  nitelikte  yüzlerce  bulgu  ve  belgenin 

olduğunu belirten Alyılmaz (2004), bilim adamlarınca gerçekleştirilen arkeolojik kazılar ve araştırmalar 

sonucu  elde  edilen  bilgi,  belge  ve  bulguların  Türk  milletinin  ve  edebiyatının  tarihini  milattan  öncesine 

taşımaya  açıkça  imkân  verdiğini  söylemektedir.  Ayrıca  Alyılmaz  (2004:  23)  Türk  dilinin  tarihinin 

eskiliğine delil olması bakımından şunları da kaydetmektedir:  

“Türk Milleti’nin sosyal, siyasî, askerî, iktisadî ve ticarî ilişkide bulunduğu akraba, dost ve komşu 

milletlerin  (Sümerlerin,  Çinlilerin…)  tarihî  kaynaklarında,  yazılı  belgelerinde  Türkçe  kökenli 

kelimelerin  bulunması  da,  dilimizin  tarihinin  eskiliğine  ve  kullanım  alanının  genişliğine  tanıklık 

etmektedir.” 

Türk yazı dilinin ilk örnekleri olmasa bile en görkemli örneklerinden biri olan Orhun Yazıtları, o 

dönem  için  Türkçenin  ne  denli  gelişmiş  ve  edebî  bir  dil  olduğunu  göstermesi  bakımından  son  derece 

önemlidir. Vücuda getirildiği dil olan Türkçenin geçmişinin kendinden çok daha eskilere gittiğinin açık 

bir delili niteliğinde olan Orhun Yazıtları üzerinde şimdiye kadar birçok çalışma yapılmıştır. Biz de bu 

çalışmamızda  Türkçenin  yazı  dilinin,  dönemine  göre  en  yetkin  örneklerinden  biri  olan  Orhun 

Yazıtlarındaki  metaforları  ele  alacağız.  Yazıtlardaki  bu  metaforlar,  hem  yazıtların  edebî  anlamdaki 

sağlamlığını  hem  de  Türk  tarihine  damga  vurmuş  olan  kağan  ve  kumandanların  o  zamanki  algı 

dünyalarını gözler önüne serecektir.  

Yazıtlardaki metaforlara geçmeden önce “metafor” kavramı ile ilgili bazı bilgileri vermek konunun 

daha kolay ifade edilmesine yardımcı olacaktır. 

Metaforlar, insan konuşmalarını süslemek açısından önemli söz sanatlarından biri olmakla beraber 

aynı  zamanda  içinde  bulunduğumuz  dünyayı  anlamamıza  yardımcı  olan  düşünsel  ve  görsel  bir  araçtır 


515 

Arş. Gör Nurullah ŞAHİN-Yrd. Doç. Dr. M. Fatih ÖZCAN/Orhun Yazıtlarındaki Metaforlar  

(Boydak Özan ve Demir, 2011: 108). Metaforlar, yeni bilgiler ile eski bilgiler arasındaki benzerliklerden 

yola  çıkarak  bu  iki  bilgi  türü  arasındaki  ilişkileri  ortaya  koyar  ve  elde  edilen  yeni  bilgilerin  somut  bir 

şekilde açıklanmasına olanak tanır. Metaforlar, edebiyatla sıkı bir ilişki içinde olmasının yanı sıra eğitim 

alanında da anlatılmak istenilen düşüncelerin estetik, süsleyici ve pedagojik açıdan aktarılmasına önemli 

bir katkı sağlar. Bireyin bedensel ve toplumsal gerçekliği kavrayış şeklinin metaforik olduğu hakkındaki 

görüşler,  konuya  yönelik  akademik  ilgiyi  de  arttırmıştır  (Yalçınkaya,  2013:  98).  Metaforik  algılar, 

insanların günlük yaşamlarında yararlandıkları bazı benzetme biçimlerini ve açıklığa kavuşturamadıkları 

bazı olay ve nesneleri açıklamaları sonucunda zihinlerinde yer alan olay ve nesnelerin meydana gelmesi 

yönünden önem taşırlar (Gömleksiz, Kan ve Öner, 2012: 421). 



Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   102




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет