Bolşevikler 1917’nin sonu itibariyle Sırderya, Evliyaata, Çimkent, Akmola,
Kökşetav 1918 yılının başından itibaren Semey, Almatı gibi şehirleri kontrollerine
almışlardı. Buna karşılık Alaş Orda Hükümeti Bolşeviklere karşı Kazak
topraklarını korumak için milis kuvvetler oluşturmaya çalışmıştır.
19. yüzyıl Kazak aydınları düşünceleriyle kendilerinden sonra gelen Kazak
aydınları etkilediler. 20. yüzyıl Kazak aydınlarının düşünce yapısı üzerinde
Kazakistan’da etkili olan Rus ve Tatarların etkisi oldu. Bu dönemde Kazak
düşünce hayatı üzerinde iki farklı akım oluştu. Ceditçilik düşüncesinin tesirindeki
medreselerde Kazak gençlerinin eğitim almaya başlamasıyla birlikte
Kazakistan’da İslam kültürünü benimsemiş ceditçi aydın sınıfı oluşmaya başladı.
Ceditçi aydınlar yenileşme hareketinin, İslam’a bağlı kalarak, Rusya’daki Türk
halkları arasında gelişen ceditçilik düşüncesiyle gerçekleşebileceğine inandılar. Bu
dönemde etkili olan diğer bir aydın grubu da Batıcı aydınlardır. Batıcı aydınlar
genel olarak eğitimlerini Rus orta eğitim kurumlarında ya da üniversitelerinde
tamamladılar. Fransız ihtilalinden sonra Avrupa ve Rusya’da gelişen fikirlerin
etkisinde kalan Batıcı Kazak aydınları yenileşme hareketlerinin Rusya ve Avrupa
medeniyetleri örnek alınarak seküler bir anlayışla gerçekleşmesini savundular.
1905-1917 arası dönemde Kazak basınında iki etkili yayın organı yayınladı.
Muhammetcan Seralin tarafından neşredilen Aykap dergisi daha çok Ceditçi
Kazak aydınlarının etrafında toplandığı bir yayın organı idi. Kazak gazetesinde ise
daha çok Batıcı Kazak aydınları görüşlerini dile getirdiler. Batıcı aydınlardan
Ahmet Baytursunov, Alihan Bökeyhanov ve Mircakıp Dulatov gerek fikri hayatta
gerekse de siyasi hayatta faaliyetleriyle ön plana çıktılar.
Batıcı ve Ceditçi Kazak aydınları bu dönemde gelişen siyasi olaylarda da
etkili oldular. Bu aydınlar işbirliğini Alaş Orda siyasi hareketi içinde sürdürdüler.
1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Şubat İhtilali Kazaklara kendi siyasi
istikballerini belirleme imkanı verdi. Bu dönemde yapılan bölgesel ve genel
kongrelerde Federal Demokrat Rusya Cumhuriyeti içinde Otonom devlet kurma
düşüncesi benimsendi. Bu kongrelerin düzenlenmesinde Batıcı Kazak aydınları
daha aktif rol aldıkları için kongre kararlarına Batıcı aydınların düşünceleri
yansıdı. I. Genel Kazak Kongresinde kurulan Alaş Partisi II. Genel Kazak
Kongresinde Alaş Orda Hükümetine dönüştü. 1917 Bolşevik ihtilali sonucu
gelişen siyasi atmosfer Kazaklara kendi Hükümetlerini kurmayı zorunlu hale
getirmişti. İhtilal sonrası Rusya’da Bolşeviklerle Beyaz ordu arasındaki iktidar
mücadelesi döneminde oluşan kaos ortamında Kazak aydınları Alaş Orda
hükümetini yaşatmak için her yolu denemişlerse de bunda başarılı olamadılar.
Bolşeviklerin Rusya’da ve Kazakistan’da idareyi ellerine almalarından sonra Alaş
Orda Hükümeti feshedildi.
Bolşeviklerin Kazakistan’a hakim olmasından sonra Kazak Alaş Orda
Hükümeti son bulsa da Kazak aydınlarının fikri faaliyetleri son bulmamıştır. 20.
yüzyılın başında fikri ve siyasi faaliyetlerde öcü rolü oynayan Kazak aydınlarının
çoğu 1930’lu yıllara kadar gazeteci, yazar, eğitimci olarak faaliyetlerini devam
241
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
ettirmişlerdir. 1930 yılından sonra Stalin’ in Kazak aydınlarına yönelik başlattığı
yok etme politikası neticesinde Kazak aydınlarının bir çoğu suçlu muamelesi
görmüş tutuklanmış ya da idam edilmiştir [4].
KAYNAKÇA
1.
Roux Jean-Paul. Orta Asya,Tarih ve Uygarlık / Çev. Lale Arslan. - İstanbul:
«Kabalcı Yayınevi», 1999. - 502 s.
2.
Türk Vahit. Kazak Aydınlanma Hareketi İçerisinde Ahmet Baytursun ve
Çalışmaları // Türkler Ansiklopedisi. - Ankara: «Yeni Türkiye Yayınları», 2002. - Cilt 18. -
S. 665-673.
3.
Saray Mehmet. Kazak Türkleri Tarihi “ Kazakların Uyanışı”. - İstanbul: «Nesil
Matbaa ve Yayıncılık», 1993. - 189 s.
4.
Özdemir Emin. 20. Yüzyılın Başlarında Kazakistan’da Fikir Hareketleri. Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi. – Ankara, 2007.
- 283 s.
5.
Saray Mehmet. XV. Asırdan Rus İstilasına kadar Orta-Asya Türkleri // İslam
Ansiklopedisi.- Eskişehir: «Milli Eğitim Bakanlığı», 1997. - Cilt 12/2. – S. 408-445.
6.
Nurpeyisov Kenes. Alaş Hem Alaş Orda. - Almatı: «Atatek Baspası», 1995. -254 s.
7.
Nurpeiis Laziza. Bolşevik İdaresi Döneminde Kazakistan’da Rus Hakimiyeti ve
Türkler (1917-1936). Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi. – Bursa, 2010. – 144 s.
8.
Kendirbai Gülnar. Alaş // Türkler Ansiklopedisi.- Ankara: «Yeni Türkiye
Yayınları», 2002. - Cilt 18. – S. 652-664.
9.
Kul-Muhammed Muhtar. Alaş Ardageri Jakıp Akbayevtin Sayasi-Kukık
Közkarastarı. -Almatı: «Jeti Jargı Baspası», 1996. - 224 s.
ТҮЙІНДЕМЕ
Мақалада Бірінші дүниежүзілік соғыстың қазақ әдебиетіне және қоғамдық өзгерістерге
тигізген ықпалы, Алаш зиялыларының тәуелсіздік күресі және көзқарастары жайлы мағлұмат
беріледі.
(Ясемин Биниджи. Бірінші дүниежүзілік соғыс кезіндегі Алаш зиялыларының саяси
көзқарастары)
РЕЗЮМЕ
В статье представлены сведения о влиянии Первой мировой борьбы на казахскую
литературу и социальные изменения в Казахстане, а также о борьбе за независимость и идеи
просветителей партии Алаш.
(Ясемин Биниджи. Политические взгляды просветителей партии Алаш в период Первой
мировой войны)
SUMMARY
In this article, the effects of the First World War to Kazakh literature and social changes in
Kazakhstan, Alash Intellectuals and the ideas were informed about the struggle for independence.
(Yasemin Binici. Alash Intellectuals Political Ideas in the First World War during)
242
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
ÜOS 956. 101
A.TURLYBEK
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Phd Doktora Öğrencisi
İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ’NİN KURULUŞU VE ENVER BEY’İN
CEMİYETE GİRİŞİ
İttihat ve Terakki Cemiyetini ortaya çıkaran ortam çeşitli din ve ulusların karma
olarak yaşadığı Rumeli’dir. XIX. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren milliyetçilik
akımının etkisi ve yabancı devletlerin kışkırtmalarıyla Osmanlı Devleti’nin bu
bölgesinde bir kargaşa ortamı yaşanmaya başlamıştır. Makedonya’da önce “ihtilâl
komiteleri” şeklinde başlayan gizli örgütlenmeler sonra kilise, okul ve çeteler
vasıtasıyla işlerlik ve yaygınlık kazanmıştır. Çeteler, propagandanın yanı sıra
kazanılmak istenen çevreyi “koruma” ve harekete karşı olanları “sindirme” görevini
de üstlenmişlerdi. İttihat ve Terakki Osmanlı Devleti’ndeki ilk kitlesel partidir. 1889’da
Askeri Tıbbiye’de kurulan bu gizli örgütün ismi, “Cemiyet-i Osmaniye İttihat ve
Terakki”dir Daha sonra 1896 yılında ismini “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti”
olarak değiştirilmiştir. Aynı yıl Ahmet Rıza Bey tarafından Paris’te kurulan derneğin
Paris’teki “İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile anlaşarak, “İttihat-ı Osmanî” Paris’teki
derneğin adını almıştır. Ayrıca 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon Savaşı’nın bir
doğulu devlet tarafından kazanılması, ardından Rusya’da meşrutiyet rejiminin
kurulması ve bunu İran (1906) ve Çin (1908) örneklerinin izlemesinden çok
etkilenmişlerdir. Rumeli’de özellikle Selanik’te “Makedonya Risorta” ve “Veritas”
adlı Mason locaları içinde, daha rahat çalışma olanağını bulan on kişi önce “Hilal”
gizli örgütünü kurdular. Enver Bey, 1906 Eylülü’nde cemiyete giriş şartı olan büyük
bir gizlilik içinde yapılan yemin merasiminden sonra cemiyete on ikinci üye olarak
katılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İttihat ve Terakki, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti,
Osmanlı Devleti, Rumeli, Manastır, Makedonya, Askeri Tıbbiye ve Enver Bey.
İttihat ve Terakki [1] Cemiyeti (Jön Türk [2.]), Osmanlı Devleti’nde gerçekleşen
II. Meşrutiyete önayak olan ve kısmi kesintilere uğramasına rağmen, 1908 ve 1918
yılları arasında devletin yönetiminde hâkim olan bir siyasal harekettir. Osmanlı
Devleti’nin sona ermesine, Ortadoğu’da bağımsız devletlerin ortaya çıkmasına,
Makedonya
konusundaki
çatışmaların
yoğunlaşmasına,
Türk
ve
Arap
milliyetçiliklerinin tamamen ortaya çıkışına neden oldu. Ayrıca 1911’de Libya
mücadelesiyle emperyalizm karşıtı Müslüman hareketlerin başlaması ve bölgenin
toplumsal ve siyasal tarihinde yaşamsal öneme sahip diğer olaylar Jön Türkler
döneminde meydana geldi. İttihat ve Terakki Cemiyetini [3] ortaya çıkaran ise çeşitli
din ve ulusların karma olarak yaşadığı Rumeli’dir.
XIX. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren milliyetçilik akımının etkisi ve yabancı
devletlerin kışkırtmalarıyla bölgede bir kargaşa ortamı yaşanmaya başlamıştır [4].
243
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
Makedonya’da önce “ihtilâl komiteleri” şeklinde başlayan gizli örgütlenmeler
sonra kilise, okul ve çeteler vasıtasıyla işlerlik ve yaygınlık kazanmıştır. Çeteler,
propagandanın yanı sıra kazanılmak istenen çevreyi “koruma” ve harekete karşı
olanları “sindirme” görevini de üstlenmişlerdi. İttihat ve Terakki [5] (Bazen İttihat ve
Terakki Fırkası olarak da anılmıştır) Osmanlı Devleti’ndeki ilk kitlesel partidir. Fakat
bu cemiyetin kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir. Ahmet Bedevi cemiyetin
kuruluşu hakkında 1892 [6] ve 1889 olarak iki farklı tarihleri gösteriyor. Kazım Nami
Duru [7.] ise, cemiyetin kuruluşu hakkında kesin bilgi vermekten kaşınarak 1888 –
1890 arasında kurulmuş olduğu ileri sürmektedir. Kazım Karabekir ise, İttihat ve
Terakki Cemiyetinin kuruluşunu iki devreye ayırıyor. İlk devre olarak 1889 (1305)
tarihinde İstanbul’da beş tıbbiye talebesi tarafından kurulduğunu ve ikinci devre olarak
ta 1906’da merkezden uzak Selanik’te on kişilik bir ekiple faaliyete geçtiklerini ileri
sürümektedir [8]. Cemiyetin kuruluşu hakkında ki farklı-farklı tarihler gösterilmesine
rağmen umumice kabul görünen 21 Mayıs 1889 tarihinde temelinin atılarak ve
kurulduğuna inanmaktayız.
1889’da Askeri Tıbbiye’de kurulan gizli örgütün ismi, “Cemiyet-i Osmaniye
İttihat ve Terakki”dir [9]. Daha sonra 1896 yılında ismini “Osmanlı İttihat ve Terakki
Cemiyeti” olarak değiştirilmiştir [10]. Cemiyetin kurucuları ise, Askeri Tıbbiye
öğrencileri Ohrili İbrahim Temo [11], Arapgirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak
Sukuti, Kafkasyalı Mehmet Reşit ve Bakülü Hüseyinzade Ali’dir. Cemiyete ilk girenler
arasında Asaf Derviş Paşa, Süleyman Emin Paşa, İsmail Safa Bey ve Naci Paşalar gibi
kimseler olmuştur. Aynı yıl Ahmed Rıza Bey tarafından Paris’te kurulan derneğin
Paris’teki “İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile anlaşarak, “İttihat-ı Osmanî” Paris’teki
derneğin adını almıştır.
Paris Derneği İstanbul’un şubesi olmayı kabul etmiştir. “Osmanlı İttihat ve
Terakki Cemiyeti”, gizli bir örgüt olarak meydana gelerek zamanla gelişmiştir ve
masonların kullandığı birçok usul ve kaidelerini kabullenmişlerdir. Cemiyetin üyeleri
ve şubeleri birer numara ile gösterilmiştir. Cemiyete giriş için kabul edilmiş olan yemin
metninde komitenin usul ve kaidelerine itaat gösterilmesi şarttır. İttihat ve Terakki
Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da ve topraklarında hızla gelişmeye başladı.
Başta Askeri Tıbbiye olmak üzere bütün yüksek okullarda gençler arasında üyeler
kaydoldular. İzmir ve Şam’da cemiyetin propagandaları yapılmaya başlandı. Ancak
1895 yılına dek bir öğrenci hareketi olmaktan öteye geçemeyen cemiyet, İstanbul’da
patlak veren “Ermeni [12] Olayları” [13] , cemiyetin bu tarihten itibaren harekete
geçmesine sebep oldu. Ermeni olayları Müslüman halkın vatanseverliğini tahrik ettiği
gibi, II. Abdülhamit idaresine karşı da bir cereyan yarattı.
Bu olayı Batı kamuoyu, Ermeniler lehine ve Sultan II. Abdülhamit aleyhine
dönüştürdü. Örgüt mensupları uluslar arası krizi fırsat bilerek güç kazanmaya başladı.
İttihat ve Terakki duvarlara astığı pankartlarla halkı ittihada davet ederek: İngiltere ve
Fransa’nın İstanbul’daki temsilcilerine, memlekette haksızlık gören yalnız Ermenilerin
olmayıp bütün Osmanlılar olduğunu, bundan II. Abdülhamit’in sorumlu bulunduğunu
bildirmekteydiler. Osmanlıları ittihada şu suretle davet etmekteydiler: “Mahvımızı
istemiyorsak Türk, Ermeni, Rum, Arap, Kürt, Arnavut, hâsılı bütün Osmanlı unsurları
244
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
birleşelim. Hak ve hürriyetimizi geri almak için çalışalım”. Esas amaçlarının 1876
Anayasası’nı geri getirerek Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirmek oldu anlaşılınca
Saray tarafından takibe alınarak bazı cemiyet üyeleri tutuklandı bazıları ise
Trablusgarp, Şam ve Manastır’a sürüldüler. Bazıları ise yurt dışına kaştılar. Osmanlı
toprakları dışına çıkan cemiyet üyeleri başlıca dört merkezden idare edilmeye başladı.
Bunlar Bükreş, Paris, Cenevre ve Kahire’dir. Ayrıca Cemiyetin Balkan
Devletleriyle Makedonya ile doğrudan temasları da başlamış oldu. Yurt dışındaki Jön
Türkler, 1889 tarihinden itibaren Damat Mahmut Paşa ve oğlu Prens Sabahattin ve bir
kısmı da Ahmet Rıza Bey tarafında toplanmaya başladılar. Prens Sabahattin 1900
yılında “Umum Osmanlı Vatandaşlarına” hitaplı bir beyanname neşrederek “Genç
Türklerin” bir kongreye toplanması teklifini ortaya atmıştır. Fakat bundan bir sonuç
çıkmadı. İki yolla yollarına devam eden gruplar bir kongre için görüşmeler yaparak
sonunda 4-9 Şubat 1902 tarihlerinde Paris’te ilk kongrelerin gerçekleştirdiler.
Kongreye Osmanlı Devleti’nde yaşayan Müslüman ve gayrimüslim milletlerden ve
mevcut idareye muhalif örgütlerin üyeleri katılmıştır. Ancak kongrede birlik ve
beraberlik sağlanılamadı. Kongre çalışmalarını ana gündem olarak iki problem üzerine
durdular.
Yalnız neşriyat ve propaganda ile meşrutiyetin kurulmayacağı, dolayısıyla
ihtilal metodunun benimsenmesi lazım olduğu.
Yabancı hükümetlerin müdahalesini sağlamak suretiyle memlekette ıslahat
yapılmasının teminidir.
Prens Sabahattin, İsmail Kemal, Rum ve Ermenilerle bunları destekleyen muhalif
delegeleri tarafından bu iki teklif hemen kabul görülmüştür. Bu çoğunluk kongreden
sonra “Özgür Osmanlıların Birliği” (La Ligue des liberaux Ottamans) ismi altında,
başkanlığına İsmail Kemal’in seçildiği bir komite kurdular. Prens Sabahattin’de komite
emrine 2500 Frank vermeye taahhüt etmiştir. Daha sonra 1906 yılında Prens Sabahattin
ve arkadaşları “Teşebbüsü Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti”ni kurarak “Terakki”
gazetesini çıkarmaya başladılar.
Ahmet Rıza ve etrafındakiler teklifin ikinci maddesi olan “yabancı müdahalesini”
onaylamadığı gibi Cemiyetlerinin ismini de “Terakki ve İttihat” olarak değiştirerek
Paris’te Meşveret’i çıkarmaya başladılar ve Mısır’da da “Şurayı Ümmet” gazetesini
kurdular. Osmanlı Devleti’nin üç kıtada toprakları vardı. Bu sebeple çeşitli yerlerde
şubeler açmak ve bunlar arasında irtibat sağlamak güç olmasına rağmen 1905 yılında
cemiyet yurt içinde ve yurtdışında teşkilatlanma ve kadrolaşmasını kısmi olsa bile
tamamlamıştır. “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti”nin gizli muhabere defterindeki
yazılara göre Dr. Nazım ve Dr. Bahattin Şakir Beyler şubelere mektuplar göndererek
haberleşmeyi ve teşkilatlanmayı sağlamışlardır. Artık Cemiyet ciddi bir örgütlenme
faaliyetine girmiştir. 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon Savaşı’nın bir doğulu devlet
tarafından kazanılması, ardından Rusya’da meşrutiyet rejiminin kurulması ve bunu İran
(1906) ve Çin (1908) örneklerinin izlemesinden çok etkilenmişlerdi.
Rumeli’de özellikle Selanik’te “Makedonya Risorta” ve “Veritas” adlı Mason
locaları içinde, daha rahat çalışma olanağını bulan on kişi [14], önce “Hilal” gizli
örgütünü kurdular [15]. Daha sonra Üçüncü Ordu Subayları ve Mason Locası
üyeleri olan bu kişiler tarafından “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” kuruldu. Kurulan
245
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
bu cemiyetin “Merkez-i Umumi” üyeleri Talat, İsmail Canbolat ve Rahmi
Beylerdir. Cemiyet genç,
münevver, idealist vatandaşları seçerek masonlara özgü
bir yöntemle üyeliğe kaydetmekteydiler. Buna göre önce kuruculardan veya eski
üyelerden biri, üye
yapmak istediği arkadaşını “Merkez-i Umumi”ye tanıtan bilgi
verir ve merkezin kararın beklerdiler.
Merkez gerekli inceleme yaptıktan sonra adayın üyeliğine karar verilirse yemin
merasiminin yapılacağı tarih ve yer belirlenecektir. Özel bir merasimle, gizli bir
cemiyet üye olan bu insanlar, hayatları pahasına, disiplinli bir yer altı çalışma yemini
etmekteydiler. Gizli örgüt, üçer kişilik hücrelerden oluşmaktaydı. Örgüt “Heyet-i
idare”lerin gözetimindedir. “Merkez-i Umumi” ise tüm örgüte hâkimdi. “Fedailer”
özel ajanlar olarak, kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle görevlidirler. Hücre
üyeleri, ancak kendi arkadaşlarını tanıyorlardı. Kurallara uymayanların sonucu ölüm
cezasına çarptırmaktadırlar.
İttihatçılar, Selanik’te “Makedonya Risorta” ve “Veritas” localarına kayıtlıdırlar.
İttihatçılar ülke dışı haberleşmelerde, localar aracılığıyla yapabiliyorlardı. İttihat ve
Terakki, komitelerle olduğu kadar hatta daha çok Masonlukla kaynaşıktı. Kısa süre bir
sonra Manastır Şubesi kuruldu. Cemiyet asker, sivil ve dini kadrolara sahipti. Cemiyet
daha sonra 17 Eylül 1907’de merkezi Paris olan “İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile
birleşerek “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adını aldılar. Bu isim ancak 1908’in
başlarında “İttihat ve Terakki Cemiyeti” [16] olarak değiştirilmişti.
Böylece İttihat ve Terakki hareketi 1907 yılının sonlarına doğru Osmanlı Devleti
toprakları içerisinde en etkin ve güçlü muhalif örgüt haline gelmiştir. Bu birleşme ile
II. Abdülhamit rejiminin muhalifleri arasında silahlı gücü elinde bulunduran Osmanlı
Ordusu’nun liberal, meşrutiyetçi, milliyetçi, hürriyetçi Türk Subayları da katılmış
oluyordu. Artık askeri ve sivil kanat müştereken çalışacak ve hareket edeceklerdir.
Böylece Enver Bey Selanik’te olduğu günlerden birinde amcası Ön Yüzbaşı Halil Bey,
“Cemiyetten” söz eder. Hasta olan arkadaşları Hafız Hakkı’yı ziyaret ederler, ona da
açılırlar. Halil’den şartları sorarlar, o da “Memlekette meşruti idarenin kurulmasına
çalışmak, 1876 Anayasası’nın uygulanmasını sağlamaktan ibarettir” diye cevaplar.
Enver Bey amcasından ayrıldıktan sonra Selanik Rüştiye Müdürü olan, sevip saydığı
Binbaşı Bursalı Mehmet Tahir Bey’i ziyaret eder. Kendisine böyle bir teklif geldiğini
söyleyerek fikrini almak ister. Tahir Bey şüphelenir gibi olursa da, Enver’in safiyet ve
samimiyetine inandığından, böyle bir cemiyetin var olduğunu, kendisinin de üye
olduğunu açıklar, “Sen de gir, iyi olur” der [17].
Enver Bey, ertesi gün Manastır’a dönmek zorunda olduğunu söyleyince, evinde
beklemesini, gece yarısı kendisini almaya geleceklerini ve götürecekleri yerde özel bir
yemin yapıldıktan sonra cemiyete girmiş olacağını söyler. Sonunda Tahir bey’in
sözünü ettiği Kurmay Binbaşı Hakkı Bey gelir: “Rovelverimi cebime koydum, Allah’a
mütevekkil olarak çıktım”. Kafe Kristale uğrarlar, oturan birkaç kişiye selam verip
otururlar. Oradan bir siville birlikte kalkarak, kapıda duran arabaya binerler.
“Yolda bu sivili, Hakkı Bey takdim etti: Posta ve Telgraf Başkâtibi Talat Bey.
Kalbimde kendisine karşı büyük bir muhabbet hissettim. Demek bunlar bütün
hayallerimizi gerçekleştirmek için harekete geçmişlerdi”. Alatini tuğla fabrikasının
sokağından biraz önce araba durur, arabacı gönderilir. Hakkı Bey orada kalır. “Ben
246
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
Talat Bey ile birlikte sokağa girdim. Meydanlığa çıkan köşede durduk. Talat Bey
cebinden çıkardığı siyah bir gözlüğü gözlerime yerleştirdi. Altında siyah bir bez
olmakla birlikte etraf biraz seçiliyordu. Mamafih ben Selanik’in yabancısı olmam
dolayısıyla buraları bilmiyordum. Bir bahçeden içeri girdik. Bahçe
kapısında,
kimdir
o? Denildi. “Hilal” parolası verildi. O bekleyen beni aldı. Talat Bey dışarıda
kaldı. Bir taş merdivenden çıktık. Sağda bir odaya girdim. Orada yalnız kaldım. Hafif
bir lamba ışığı odayı aydınlatıyordu. Perdeler kapalıydı”.
İçeriye biraz kısa boylu, yüzü siyah peçeli biri girer ve kendisine cemiyete
girmekte kararlı olup olmadığını sorar. Evet, der. Gözleri siyah bir bezle ve yeniden
sıkıca bağlanır. Artık etrafı hiç görememektedir. Başka bir odaya götürülür. Yemin
merasimini Enver Bey’in kendi deyişiyle şöyledir: “Nihayet sıra yemine geldi Sağ elim
Kur’an-ı Azimü’ş-şan, sol elim de bir kama ve bıçak üzerinde olduğu halde, 1876
Anayasası’nın geri getirilmesine çalışacağıma ve bu uğurda hiçbir şey
esirgemeyeceğime ve ihanet etmeyeceğime yemin ettim” diyor. Ayakta beklerken,
karşısında duran birisi, vatanın içinde bulunduğu durum, buna sebep olan zalim
yönetimin kötülükleri hakkında bir nutuk okur ve sonunda kendisinin “Osmanlı
Hürriyet Cemiyeti”ne kabul edildiğini bildirir.
Böylece Enver Bey, 1906 Eylülü’nde cemiyete giriş şartı olan büyük bir gizlilik
içinde yapılan yemin merasiminden sonra cemiyete on ikinci üye olarak katılmıştır ve
kedisine cemiyetin işaret ve parolaları anlatılmıştır. Enver Bey, o günkü duygularını:
“Artık kalbim vatanın kurtulacağına kuvvetle inanarak ertesi gün Manastır’a hareket
ettim” şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir [18].
Enver Bey’in Cemiyete girdiği, bölgeye gönderilen Şemsi Paşa tarafından
İstanbul’a bildirilmiştir. Manastır’a geçen Enver Bey, nasıl çalışacağı konusunda bir
şey söylenmemiştir, tek bildiği çok dikkatli ve gizli çalışılması gerektiği idi. Daha önce
de Manastır’a benzeri bir örgütlenmeye gidilmiş ama fark edilerek dağıtılmıştı. Enver
Bey asker ve yakın arkadaşları arasında kurmayı başardığı güvenden yararlanır. Önce
Kurmay Başkanı Hasan (Miralay Hasan Tosun) Bey’e, söz arasından böyle bir
cemiyetin kurulmasından bahs eder. Hasan Bey hemen kabul eder. Ardından batarya
Komutanı Yüzbaşı Kazım Karabekir’e açılır, o da kabul eder. Böylece bu yörede
örgütlenmenin ilk adımını atılmış ve Manastır’da karargâhın birçok üyesini cemiyete
kaydettirmiştir.
Ayrıca Enver Bey, Manastır’da okulu olmayan Müslüman köylere okul yaptırıp,
buralara Cemiyet mensuplarından öğretmenler tayın ederek, bunlar vasıtasıyla köylüler
arasında güçlü bir örgütlenme kurmak ister. Köyler hakkında istatistik bilgiler
toplamaya başlar. Esasen askeri müfrezeler sürekli çevreyi gezmekte olduklarından,
birlik komutanlarından, gittikleri “İslam köylerinde, ahalinin tabiatına göre nasihat
yahut zorla birer okul yapılması için” para toplamak üzere çalışmalarını rica eder.
“Milli eğitime önem vermek gerektiği herkesçe biliniyordu”. Kendisi de asker
çevrelerden para toplamaya başlar. “Bu hususta Selanik’te bile bir defa, Kurmay
Başkanı Mirliva Ali Paşa ve Süvari Feriki İsmail Paşa ve Ferik Rahmi Paşa ve sair
zevattan para toplamıştır”. Rumeli Genel Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa: Saraya
yazdığı bir telgrafında; “Benden başka İttihat ve Terakki’ye girmeyen kimse kalmadı”
247
А.ЯСАУИ УНИВЕРСИТЕТІНІҢ ХАБАРШЫСЫ, №2, 2013
diyordu. Askerlerle beraber polis ve jandarma mensupları da “İttihat ve Terakki
Cemiyeti” üyesi olmuşlardı.
Достарыңызбен бөлісу: |