Вестник казахского государственного женского педагогического университета



Pdf көрінісі
бет22/35
Дата03.03.2017
өлшемі3,59 Mb.
#6132
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   35

 
Summary 
K.B.Torgaeva, undergraduate 
(Almaty city, Kazakh State Women’s Teacher Training University) 
Ways of development of the students’ intercultural competence in the learning process 
Through the method of  competence, the article examines  the concept  of the student is  not  a 
general consciousness, but proposes a definition of real phenomena; the use of modern techniques 
and  technologies;  in  everyday  life;  in  the  choice  of  profession;  in  search  of  his  place  in  life; 
displayed qualification solutions of vital problems related to elections and their necessary decisions. 
Well known is the fact that a foreign educational space given factor plays a very important role, and 
it is evident the importance of the competence, as a method of theoretical pedagogy. 
Keywords:  intercultural  competence,  communication,  learning  process,  method,  individual, 
modernization, conclusions. 
 
 
 
ТАРИХ, ЭКОНОМИКА ЖӘНЕ ҚҰҚЫҚ – ИСТОРИЯ, ЭКОНОМИКА И ПРАВО 
HISTORY, ECONOMY AND LAW 
 
UDK 323(479.24)=512 
UlUSAL ÇIKARLAR VE DAĞLIK KARABAĞ SORUNU 
 
Sayavuş QASIMOV 
(Azerbaycan, Bakü Avrasya Üniversitesi 
Rektör Yardımcısı) 
 
Özet:  Çağdaş  dünyamızın  hemen  her  yerinde  çeşitli  problemler  vardır.  Bu  problemlerin 
bazıları  iç  mesele  olarak  sürerken  bazıları  ise  uluslararası  bir  sorun  haline  gelmiştir.  Bizim 
yaşadığımız coğrafyada ise en büyük sorunlardan biri Ermenilerin saldırgan politikaları neticesinde 
ortaya  çıkmış  olan  Dağlık  Karabağ  sorununa  bağlı  olarak  gelişen  Azerbaycan-Ermenistan 
arasındaki toprak sorunudur. 
Azerbaycan  bu  meselenin  tarih  ve  bilimsel  araştırmalar  neticesine  göre  aydınlanmasından 
yana iken, Ermenistan ise şovenist bir yaklaşımla bu tür çözüm  yollarına yanaşmadığı gibi bu tür 
girişimleri elinden geldiğince sabote etmenin gayreti içine girmektedir.  
Temelde iki ülkeyi ilgilendiriyor gibi görünen bu sorunun var olduğu bölge; tarihi, sosyal ve 
ekonomik olarak stratejik bir öneme sahip olan bir yerde olmasından dolayı bir çok devletin de bu 
soruna  müdahil  olmasını  beraberinde  getirmiştir.  Soruna  dahil  olan  devletlere  baktığımızda  çoğu 
Ermenilerin  sahte  ve  temelsiz  iddilarına  göre  hareket  etmekte  ve  sorunun  çözümünden  çok 
çözümsüzlüğü  noktasında  hareket  etmektedirler.  Bu  konuda  Azerbaycan’ın  yanında  en  net  olarak 
yer alan yegane ülke ise Azerbaycan ile ortak tarihi, dini ve milli his ve hasasiyetleri taşıyan Türk 
Dünyası Ülkeleridir. Biz de bu çalışmamızda, mevcut durumu Azerbaycan Cumhuriyetinin milli ve 
evrensel hukuk çerçevesindeki tezlerini ele almak sureti ile değerlendirmeye çalışacağız. 
Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, Karabağ Sorunu, çıkarlar. 
Çağımızda  yaşanan  olaylara  tarafgirlikle  değil,  az-çok  objektif  bakan  her  bir  politikacı, 
akademisyen  ve  aydın  tarafından  hemen  bilinmelidir  ki,  Dağlık  Karabağ  sorununun  kökeninde 
Erminaistan’ın  -hakkı  olmadığı  halde-  geçmişten  bugüne  Azerbaycan  topraklarında  gözünün 
olmasından  kaynaklanmaktadır.  Bu  durumun  objektif  bir  gözle  değerlendirilebilmesi  için  Dağlık 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
149 
 
Karabağ’ın -Azerbaycan’a mı veya Ermenistan’a mı- kime ait olduğu gerçeği yönünde aranmalıdır. 
Bu durumun aydınlanabilmesi için, tarihi gerçekler de gözönüne alınarak günümüz sosyal, ictimai 
ve  etnik  unsurların  bahse  konu  bölgede  ne  zamandan  beri  ve  hangi  oranlarda  varlıklarını  devam 
ettirdikleri gerçeğinin ele alınması gerekmektedir. Bunun yanında tarafların argumanları ile beraber 
subjektif  görüşleri  de  ele  alınarak  bunların  içinden  gerçeğe  ulaştırma  noktasında  mantığa  aykırı 
olmayanları da dikkate incelenmelidir.  Çünkü böyle bir sorunda sonuca varma çok geniş bir alan 
taraması, inceleme ve araştırmanın neticesinde elde edilebilir.  
Tarafsız  bir  gözle  bakıldığında,  Dağlık  Karabağ’ın  tarihi  Azerbaycan’ın  tarihi  toprağı 
olduğunu  söylemeyi  tasdik  veya  iddia  etmek  için  herhangi  bir  çaba  içine  girmeye  gerek  yoktur. 
Fakat çağdaş dünyamızın «baş mimarı» rolünü üstlenen ABD başta olmakla beraber batı dünyasının 
hemen her yanında güçlü bir lobi oluşturmuş olan Ermeniler, Dağlık Karabağ’ın haksız bir şekilde 
Azerbaycan  topraklarına  dahil  edilmiş  bir  Ermeni  şehri  olduğu  iddiasını  işlemektedirler.  Milli 
liderimiz  Haydar  Aliyev,  Azerbaycan  Cumhuriyetinin  cumhurbaşkanı  olarak  1993  yılının  Aralık 
ayında  Farnsa’ya  yaptığı  sefer  sırasında  Fransız  mevkidaşı  F.  Mitteran’a  Dağlık  Karabağ’ın 
Azerbaycan  arazisi  olduğunu  harita  üzerinden  tarihi  ve  etnik  gerçekleri  ile  anlatarak  bu  konuda 
objektif olarak bakılması gerektiği izahını yapmıştır.  
Şüphesiz,  tarihi  gerçeklerin  gün  yüzüne  çıkarılması,  siyaset  veya  kanuni  düzenlemelerin 
haricinde ilmi ve tarihi tetkiklerler mümkündür. Aksi takdirde tarihi ve ilmi gerçeklerle yüzleşmek 
istemeyenler ister istemez subjektif değerlendirmelerin arkasına gizlenmek zorunda kalmakta, gayri 
ahlaki,  gayri  hukuki  temeller  ve  sahte  tezlerle  gerçeklerin  ortaya  çıkarılmasını  ve  sorunun 
çözümünü engellemektedirler. Tezlerine tarihi ve ilmi kanıtlar bulamayan Ermenilerin 1915. Yılda 
Osmanlı İmparatorluğu vaktinde soykırım iddialarına karşın Türkiye’nin en üst düzeyde teklif ettiği 
tarihi  arşivlerin  açılması  ve  araştırmaların  tarihçiler  tarafından  ortak  bir  çalışma  ile  yapılması 
teklifinin görmezden gelerek, lobi faaliyetleri ile bazı ülkelerin ideolojik ve politik yaklaşımları ile 
parlemento  kararları  ile  bu  meseleye  eğilmeleri  örneği  ile  Dağlık  Karabağ  sorununa  yaklaşımları 
paralellik arzetmektedir. Hatta çağdaş Türkiye Cumhuriyeti karşısında sadece soykırım iddiaları ile 
yetinmeyip tezlerine yeni sahte deliller üretmek ve toprak talebinde bulunmak için sözde soykırımın 
1915 yılından 1923 yılına kadar sürdüğünü iddia etmektedirler. Bu şekilde tezlerini hiç bir temele 
dayandıramayan ermeniler, bir çok ülkede farklı ideolojik ve tarihi sebepler ile kendilerine taraftar 
bulanarak kadim Azerbaycan topraklarına da göz dikmişlerdir.  
Türkiye tarafının kendi arşivlerini açacağını ilan etmesi, üçüncü ülke uzmanlarının da iştirakı 
ile her iki ülke tarihçilerinin çalışmasına bırakın destek verilmesini bu güne kadar bu teklife cevap 
bile  verilmemiştir  ki,  bu  durum  açıkça  Ermenilerin  gerçeklerle  yüzleşmekten  korktuğunu  ve 
iddialarının zayıflığı ve asılsızlığını göstemektedir. 
Dağlık  Karabağ  sorununda  da  tarihi  gerçeklerin  ortaya  çıkarılması  Ermeni  tarafı  için  arzu 
edilen  bir  konu  değildir.  Geçmişten  bu  güne  bütün  ilmi  ve  tarihi  gerçekler  göstermektedir  ki, 
Ermenilerin  üzerinde  hak  iddia  ettikleri  bölge  binyillardan  beri  olduğu  gibi  1747-1805’inci 
yıllarında da  Kür ve Araz çayları arasında mevcudiyetini devam ettirmiş Azerbaycan Türklerine ait 
Karabağ  Hanlığının  topraklarıdır  [Azәrbaycan  tarixi,  III  c.  2007:372-402].  Bugün  bu  tarihi 
gerçekleri tartışmak bile abestir.  
Tarihi  ve  ilmi  gerçeklerden  olabildiğince  kaçan  Ermeni  tarafının  dayanmaya  çalıştığı 
argumanlardan  biri  Dağlık  Karabağ  bölgesinde  şimdi  ikamet  etmekte  olan  halkın  ekserisinin 
Ermeni oluşudur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nın arşivlerine de bakıldığında, SSCR’nin 
kurulduğu 1923 yılında bahse konu bölgede Ermeniler ve Ermenistan’dan hiç bahsedilmediği gibi 
Azerbaycan  Türkçesi  ile  “Dağlık  Karabağ  Muhtar  Vilayeti”  adı  ile  adlandırılmıştır  [Azәrbaycan 
tarixi,  I  c.  2007:175-176].  Yine  1946  yılında  Ermenistan  Sovyet  Sosyalist  Cumhuriyetinin  Dağlık 
Karabağ  üzerinde  hak  iddia  etmesi,  dönemin  Azerbaycanlı  yetkilerinin  tarihi  gerçekleri  ortaya 
koyması süreti ile karşı çıkmaları neticesinde sonuçsuz kalmıştır. Yakın geçmişe ait olan bu veriler 
de Ermenilerin dayanmaya çalıştığı bu tezi çürütmektedir. 
Fakat  Ermeni  şovenistleri  ve  ırkçı  yaklaşımlarla  meseleye  bakan  ideologları  açıkça  beyan 
etmektedirler ki, kendilerine tarihi hakikatler değil, Karabağ toprağının lazım olduğudur. Onlar için 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
150 
 
bu  yolda  başvurulacak  gerçek  veya  gerçekdışı  her  yol  mübahtır.  Fakat  Ermeniler,  1988  yılında  
siyasi  yollar  ile  bunun  mümkün  olmayacaği  gerçeğini  anladı.  Çünkü  Sovyet  Sosyalist 
Cumhuriyetleri  Anayasasına  göre  «birden  fazla  milletin  biraraya  gelmesi  ile  teşkil  etmiş  birlik 
devletleri  idi»  (m.  70)  [Anayasa,  1978:24].  Bu  yüzden  kendi  kafasına  göre  siyasi  bir  talepte 
bulunmak  mümkün  değidi.  Lakin,  kendince  bütün  yollara  başvuran  Ermeniler  netice  alamayınca 
Sovyet  merkezi  yönetiminden  bu  bölgenin  gayri  kanuni  bir  şekilde  kendilerine  bağlanmasını 
isteseler de bu da mümkün olmadı. Çünkü SSCR’nin kanunlarına göre bir cumhuriyetten diğer bir 
cumhuriyete  toprağın  aktarılması  ancak  müttefik  cumhuriyetin  rızası  ile  olabilirdi”  (m.  78) 
[Anayasa, 1978:27]. Aksi taktirde bu mümkün değildi.  
Coğrafyada  yüzyılı  aşkın  bir  süredir  kanundışı  faaliyet  gösteren  Daşnak  Ermeni  çeteleri 
düşünce  ve  hareket  tarzarında  hiç  bir  değişikliğe  gitmeden  aynı  tarz  sahtekarlıklarla  tüm  dünyayı 
kandırmaya  çalışarak  kendilerine  haklı  bir  pozisyon  yaratmaya  çalışırken  bilimsel  ve  tarihi 
gerçekleri de araştırmayı gereksiz görmüşlerdir. 
Bütün  oyunlarına  rağmen  kendilerine  arzu  edilen  desteği  bulamayan  Ermeniler,  Dağlık 
Karabağ topraklarını ilhak etmek için çeşitli bahaneler aramaya başladılar. Bunun için de öncelikli 
olarak Ermeni şovenistleri çeşitli mali ve sosyal bahaneler ile bölge üzerine tesir etmeye çalışrlar. 
Bunun  için  Azerbaycan’ın  bilinçli  olarak  bu  bölgeyi  sosyal,  ictimai  ve  ekonomik  yönden  diğer 
bölgelerinden  ayırarak  geri  bıraktığını  iddia  ederler.  Fakat  dönemin  ekonomik  göstergelerine 
baktığımız zaman bunun gerçeklikle hiç bir şekilde bağdaşmadığını görürüz. Hatta aynı  dönemde 
Dağlak  Karabağ  bölgesinin  iktisadi  gelişmişlik  ve  halkın  refahı  açısından  Azerbaycan’ın  en 
gelişmiş bölgelerinden biri olduğu ortaya çıkmaktadır. Ermeniler tarafından ileri sürülen tüm tezler 
gibi  bu  tezleri  de  dayanaksız  ve  temelsiz  kalmıştır.  Her  çürüyen  iddianın  akabinde  sahte  yeni  bir 
iddinaın  ortaya  çıkması  da  gösterirki  bilinçli  olarak  bazı  tezler  Ermeni  şovenist  ve  ırkçıları 
tarafından acaba tutar mı mantığı ile işlenirken bazı merkezlerden de bunlara yeni tezler üretilmeye 
çalışılmıştır. Bu fitneye kaynaklık eden yegane yerlerden biri de kuruluşundan beri Azerbaycan’ın 
varlığını  hazmedemeyen  Ermeni  Hrıstiyan  Kilisesidir.  Kilise  yönetimleri,  özellikle  SSCR 
döneminde Azerbaycan yönetimi tarafından kiliselerin baskı altına alındığı iddialarını da açıkça dile 
getirmekte  ve  Ermenilerin  kendilerini  bu  zor  vaziyetten  kurtarması  için  çaba  sarfetmekteydiler. 
Fakat  gözden  kaçırdıkları  nokta;  SSCR  zamanında  kiliselere  yapılan  baskının  misli  ile  cami  ve 
mescidlere uygulandığı gerçeğidir.  
Ermeniler için başka bir delil ve kendilerini haklı gösterme çabalarının bir başka noktası ise 
Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin Erivan’dan yayın yapan «Yerevan» televizyonunu 
izleyememeleri  yönündeki  ithamlarıdır.  Bu  ithamların  gerçeklerle  hiç  bir  ilgisi  yoktur.  Halbuki 
bugün  Ermenistan  diye  adlandırılan  kadim  Azerbaycan  toprakları  olan  batı  bölgelerinde  kendi  öz 
baba  atalarının  topraklarında  yaşayan  Azerbaycanlılar  bırakın  televizyon  izlemeyi,  her  türlü 
matbuat,  basın,  yayın  organlarından  mahrum  bırakılmışlardır.  Bu  durum  biraz  da  SSCR 
coğrafyasının başı başına büyük bir problemi olarak devam etmiştir. 
1985  yılında  Gorbaçov’un  başa  geçmesi  ve  onun  “Yeniden  Kurma  Ve  Açıklık”  diye 
adlandırdığı  stratejisi  ve  bu  stratejiyi  hayata  geçirmesi  çalışmaları  sosyalizmin  de  dağılmasını 
beraberinde getirmiştir. Fakat kimilerine göre “kansız üçüncü dünya savaşı” olarak adlandırılan bu 
dağılma  beraberine  başka  sorunlar  da  getirmiştir.  Bu  nedenle  buna  bağlı  olarak  gelişen  olaylar 
gözöüne alındığında denilebilir ki, 20. Asrın ikinci yarısının en büyük felaketlerindenden biri çeşitli 
subjektiv  nedenlerle  ortaya  çıkarılmış,  Azerbaycanlıların  yüreğinde  yaraya  sebep  olan  Dağlık 
Karabağ sorunudur. 
ABD  başta  olmak  üzere  Batı  dünyasının  sosyalizm  sistemi  ve  onun  esas  uygulayıcısı  olan 
SSCR’yi  dağıtmak  planlarında,  Sovyetleri  Birliği  bünyesindeki  halkların  milli  duygularını  ortaya 
çıkarmak  ve  bu  yolla  netice  elde  etmek  amaçlarını  görmek  zor  değildir  [Mәmmәdov,2009:216]. 
Özellikle  de  2.  Dünya  Savaşının  başlamadan  önce  Nazi  Almanya  yöneticilerinin  SSCR  ile 
savaşmamak  ve  karşılıklı  sınır  güvenliği  konusunda  imzaladıkları  on  yıllık  süreli  anlaşmayı 
Nazilerin  iki  yıl  sonra  bozarak  doğu  cephesini  açmaları  onları  ümitlendirmiştir.  SSCR’yi  “çöp 
ayaklı  dev”  olarak  nitelendirip,  her  hangi  bir  dokunma  veya  taaruzda  kolayca  devrilebileceğini 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
151 
 
düşünmüşlerdir.  Fakat  bu  ümitleri  gerçekleşmez.  Çünkü  aynı  devirde  M.S.  Gorbaçov  değil  bütün 
dünyaya  meydan  okuyan  hem  içte  hem  dışta  sağlam  yere  basan  hiç  bir  hatayı  affetmeyen  hatta 
şüphelerinden  bile  soykırımlara  başvurabilen,  savaş  için  ciddi  hazırlık  yapan,  sosyalimz  ideline, 
kominizmin ahlak ve prensiplerine sıkı sıkıya bağlı İ.V.Stalin ve ekibi vardır. 
SSCR’de  milli  münasebetlerin  en  hassas  olduğu,  her  an  kırılabilecek  konumda  olan 
noktalarından biri her zaman Azerbaycan-Ermeni münasebetleri olmuştur. Fakat tarihi Türk ahlak 
ve birlikte yaşamanın bir göstergesi olarak Sovyetler Birliği devrinde de «Kardeş olmuş Hayastan- 
Azerbaycan»  Azerbaycanlılar  Sovyetler  Birliği  devrindeki  tüm  halklar  gibi  Ermeni  halkını  da 
kardeş  halklardan  biri  saymış  olmasına  rağmen  Ermeniler  geçen  asrın  başlarında  önce  Erevan 
Hanlığını sonra Zengezuru işgal ve sahiplenmekle yetinmeyip, Dağlık karabağ ve Nahçıvan’ı da her 
zaman işgal etmeyi düşüncelerinde taşımışlardır. 1965 yılında o dönemin Sovyetler Birliği başkanı 
L.İ.Berjnev, “ Sözde Ermeni Soykırımını” 50’nci  yıldönümü  gününde başlayan toplumsal Ermeni 
hareketlerinin önünü kesmeyi başarmıştır. 1988 yılında ise sosyalizmin çöküşüne şahitlik eden M.S. 
Gorbaçov,  SSCR  için  bu  sorunun  Sosyalizmin  sonunu  hazırlayan  bir  sorun  olduğuna  inanır  ve 
Ermenilere arka çıkmayı adeta bir amaç haline getirir. Özellikle de 28-29 Şubatta Sumkayt’ta ortaya 
çıkan olaylar ortalığı  kızştırmak için önemli  bir fırsat  olarak değerlendirirlir [Mәmmәdov,2013:1-
336].  Azerbaycan  hakikatleri  öyle  karmakarışık  ve  içinden  çıkılmaz  bir  biçimde  dünya  kamouyna 
sunuldu ki, aradan geçen 28 yıla rağmen hala bu günlerden hafızalara kazınan izler silinememiştir. 
Bu duruma Sovyetleri Birliği yöneticilerinin artniyetli tutmları da etkili oldu. 
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi (Sov. BKP MK) Siyasi Bürosunun 1988 
yılı 29 Şubatında gerçekleşen toplantısında M. Gorbaçov ve onun yakın silah arkadaşı A. Yakovlev 
Stepanakertde 
ve 
Erivan’da 
Ermeni 
mitinglerine 
dokunulmamasını 
istemişlerdir. 
[Mәmmәdov,2009:217].  Aynı  yılın  haziran  ayının  18’inde  SSCB  Yüksek  Danışma  Meclisi 
komisyonunda  çatışan  tarafların  (Azerbayacan  ve  Erminastan)  da  temsil  edildiği  geniş  katılımlı 
toplantıda  hakikatin  ortaya  çıkması  için  her  iki  tarafa  tavsiyelerde  bulunulur.  Fakat  Azerbaycan 
yüzde  yüz  haklı  olmasına  rağmen  her  iki  tarafın  da  aynı  düzeyde  bir  haklılık  payi  ile 
paylandırılması, sanki Ermenilerinde söylemlerinde bir nebze haklılık taşıdıklarının kabullenilmesi 
neticesi  olayların  Azerbaycan’ın  aleyhine  gelişeceğinin  işaretleri  olur.  Aslında  hiç  bir  netice 
alınamayan bu tartışmayı daha da gergin ve içinden çıkılmaz hale getirmek, Azerbaycan’ı siyasi bir 
kriz  ile  karşı  karşıya  bırak,  daha  açık  bir  ifade  ile  “siyasi  kaos”  yaratmak  i.in  başvurulmuş  bir 
yöntem idi. Buna rağmen Ermeni tarafı isteklerini yüzde yüz elde edemedikleri için kendilerine çok 
yakın  gördükleri  M.  Gorbaçov’a  küsmüşlerdir.  Bu  toplantıya  katılan  Ermeni  heyeti  de  bir  netice 
almadan döndüğü için heyet, Ermenistan’a dönerken, Erivan’ın Zvatnots helikopter pisti yetkilileri 
heyetin bu piste inmelerine izin vermemiştir. Helikopter ancak  Gümrü’ye gidip inebilmiştir. 
Fakat hadiselerin sonraki seyri göstermiştir ki, bütün bunlar dahi birer ince siyasi manevradan 
ibaret  imiş.  Dağlık  Karabağ’da  Sov.  BKP  MK-nın  şube  müdürü,  A.  İ.  Volski’nin  önderliğindeki 
özel  idare  komitesinin  oluşturlması,  mahiyet  itibarı  ile  Azerbaycan’ın  geçmişten  bugüne  sahip 
olduğu  bu  ata  toprakların  Azerbaycan’dan  alınıp  önce  kendine  has  bir  yönetim  ile  yönetilmesini 
sağlamak  sonrasında  ise  Ermenistan’a  verilmesi  niyetini  taşıdığı  ortaya  çıkmıştır.  Bu  anlaşmazlık 
var olan şekli ile bir çok siyasi ve sosyal hamleler ile Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar devam 
eder.  Azerbaycan  ve  Ermenistan  1992  yılında  birer  bağımsız  devlet  olarak  varlıklarını  devam 
ettirirken Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi (AGİT), gibi uluslararası 
teşkilatlara  üye  olma  yoluna  gittiler.  Dağlık  Karabağ  sorunu  da  SSCB’nin  dağılmasından  sonra 
içproblem  olmaktan  çıkıp  uluslararası  bir  sorun  haline  geldi.  Birleşmiş  Milletler  de  bu  sorunun 
çözümü  için  olaya  müdahil  oldu.  Halbuki  aynı  sorunun  ortaya  çıktığı  dönemlerde  ve  hatta 
bağımsızlığın  ilk  yıllarında  bu  soruna  karışmayı  Rusya  kendisinin  iç  işlerine  karışmak  olarak  ele 
alarak  hala  bir  iç  problem  gözü  ile  olaya  bakmıştır.  Hakikaten  de  ilk  dört  yılın  gelişmelerine 
bakıldığında  AGİT-in  1975-ci  yılın  Ağustos  ayının  birinde  Helsinki’de  kabul  ettiği  sözleşme 
şartlarına muhalif idi.  
Ermenistan-Azerbaycan,  Dağlık  Karabağ  sorununun  SSCR  devrinde  ortaya  çıkmasında  ve 
gerçeklerin  anlaşılamamsının  yanında  geçen  asrın  70-80’inci  yıllarında  Sovyetler  Birliğinin  üst 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
152 
 
yönetim  kademesi  içinde  yer  alan  Haydar  Aliyev’in  Sov.BKP  MK  Siyasi  Bürosu  üyeliğinden  ve 
Sovyetler  birliği  başkanı  birinci  yardımcılığı  görevinden  uzaklaştırılmasında  özellikle  Ermeni 
şovenistlerin  büyük  etkisi  olmuştur.  Çünkü  Ermeniler  ve  onların  taraftarları  bilirlerdi  ki,  Haydar 
Aliyev  bu  görevde  durduğu  sürece  onların  karşısında  yer  alacak  ve  onların  Karabağ  üzerindeki 
emellerine  mani  olacaktı.  Hakikaten  de,  Haydar  Aliyev  Azerbaycan  devletinin  tam  bağımsızlığa 
kavuşmasını  sağladıktan  sonra  kendi  hayat  gayesini  şu  şekilde  özetlemiştir:  “  Azerbaycan 
Cumhurbaşkanı  olarak,  benim  için  esas  olan  Azerbaycan  devletinin  menfaatleridir” 
[Әliyev,k.40,2012:107].   
Haydar  Aliyev,  Azerbaycan’a  başkanlık  ettiği  on  yıl  süresince  katıldığı  her  uluslararası 
toplantıya  ve  her  kademede  Dağlık  karabağ  sorununun  tarihi  ve  ilmi  gerçekler  gözönüne  alınarak 
uluslararası  hukuk  çerçevesinde  çözülmesi  ve  Azerbaycan  devletinin  toprak  bütünlüğünün 
korunmasını  göndeme  getirmiş  ve  savunmuştur.    Onun  bu  sahadaki  faaliyetleri  içinde  ATET’in 
üyesi  olan ülkelerin devlet  ve hükümet başkanları  ile 1996  yılı  Aralık ayının  2-3’ünde  Lizbon’da 
gerçekleşen  zirve  toplantısı,  özellikle  onun  tüm  iş  gününün  bu  işe  ayırması  ile  önemlidir. 
Devamında onun çabaları ile Azerbaycan ve Ermenistan’ın da üye olduğu bu nufuslu uluslararası 
teşkilatın  54  üyesinin  Azerbaycan’ın  arazi  bütünlüğünü  gözardı  edilerek  Ermenistanın  arzu  ettiği 
şekilde karar vermelerini engellemiş, hiç kimsenin beklemediği bir kararlılıkla meseleyi anlatarak 
muhatapları  ikna  etmiş  ve  bu  suretle  Ermeni  tezlerinin  red  edilmesine  vesile  olmuştur.  Nihayet 
Haydar  Aliyev’in  dirayetli  duruşu  sayesinde  tüm  üye  ülkelerinin  ortak  bildiri  arzu  edilen  şekilde 
neticelenmiştir. 
Bununla birlekte BM Güvenlik Şurası 1993 yılında kabul ettiği dört maddenin esasına göre- 
işgalci kuvvetleri durumundaki Ermenilerin İşgal ettikleri arazilerden çıkması istenmiştir. Ne yazık 
ki  bu karar halen de uygulanmamıştır. AGİT’in Minsk grubunun  yirmi dört  yıllık çabaları,  ABD, 
Rusya ve  Fransa  gibi nüfuslu ülkelerle  yapılan tüm  görüşmelere rağmen bir netice alınamamıştır.  
Azerbaycan’ın en büyük isteği bu meselenin siyasi ve diplomatik yollardan halledilip yeniden savaş 
yoluna gidilmemesidir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de aynı mesele ile ilgili defaatle: 
«Biz  görüşmelerin  devam  etmesinden  yanayız.  Ancak  görüşmeler  hakikatler  çerçevesinde 
gerçekleşmelidir.    Azerbaycan  sorunun  çözülmesinde  çok  istekli  davranmaktadır.  Ermenistan  ise 
sadece oyalamak ve vakit geçirmenin peşindedir» [Әliyev,2013b]. 
Esasında  Ermenistan’ın  bu  durumu  Uluslararası  kuruluşlar  ile  Birleşmiş  Milletlerin  göz 
yummasının  ve  olaylara  objektiv  bakmamasının  bir  neticesidir.  Azabını  çektiğimiz  çifte 
standartlardır. Asıl hakikat ise Ermenistan’ın işgalci bir devlet gibi karşılık görmesi ve bu durumda 
lazım  olan  uluslararası  hukuk  kuralalrının  işletilmesidir.  Maalesef  söylemeliyiz  ki,  bu  istikamette 
küçük  bazı  adımlar  atılıyor  gibi  görünse  de  netice  alıcı  ve  gerekli  hiç  bir  adım  atılmamıştır.  En 
kötüsü ise, Ermenistan’ı işgalci diye nitelendirenler, farklı ve taraflı bir biçimde kınanmakta veya 
çeşitli  saldırılara  uğrayıp  psikolojik  tahribata  maruz  kalmaktadırlar.  Moldova’nın  insan  hukuklar 
alanında  ombudsmanı  Aureliya  Krikoriu  Erivan’daki  konuşması  nedeniyle  Ermenilerle  beraber 
kendi ülkesinde de sert eleştirilere maruz kaldı. Aureliya Krikoriu, bir hukukçu olarak 2013 yılının 
5  Haziranında  Ermenistan  parlementosunun  organize  ettiği  Avrupa  Birliğine  üye  ülkelerininde 
insan  hakları  hukukuyla  ilgili  konferansta  şöyle  demiştir:  “Ermenistan  Azerbaycanlılara  karşı 
soykırım uygulayarak, Azerbaycan arazisinin %20’sini işgal etmiştir. Hocalı soykırımını Ermeniler 
yapmıştır. Bu katliyamlar uluslararası çevrelerce de kabul edilen hadiselerdir” [Григориу,2013]. 
O,  kendi  konuşmasında  Ermenistan’ın  25  yıldan  fazla  bir  süredir  devam  eden  saldırgan  tavırları 
neticesinde Azerbaycan’ın 360 kilometrelik sınırhattının bozulduğunu Azerbaycan’ın İran ile olan 
sınır hattından 198 kilemotrelik kısmın işgal edildiğini, bahse konu arazilerde 102 bin kişinin hayat 
sürdüğünü,  7  bin  resmi  diarenin,  693  okulun,  695  sağlık  kuruluşunun,  160  köprünün,  23  bin 
kilometre  uzunluğunda  su  boru  hatının,  150  bin  hektar  tarım  arazisinin,  464  tarihi  abidenin  ve 
müzelerin,  800  kilometre  uzunluğa  sahip  karayolunun,  890  yerleşim  biriminin  mevcut  olduğunu, 
bunların ekserisinin tahrip edildiği söylerken, bunların Azerbaycan’a 60 milyar dolarlık bir zaiyata 
sbep olduğunu ifade etmiştir [Григориу,2013]. 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
153 
 
Doğal olarak her zaman şımartılmaya alışmış olan Ermenistan kendi parlementosunda böyle 
bir  konuşma  beklemiyordu.  Neticede  dünyanın  her  yerindeki  Ermeni  lobicileri  onu  bu  yaptığı 
konuşmasından  dolayı  «Paralı  Azerbaycan  Casusu»  olarak  takdim  etek  suretiyle  yıpratmaya 
çalıştılar. Halbuki, yapılan konuşma tamamen dünyadaki evrensel hukuka uygun ve gerçeklerin dile 
getirilmesinden ibarettir.  
Dağlık  Karabağ  sorununun  ortaya  çıkmasındaki  en  büyük  sebeplerden  biri  de;  «Büyük 
Hayastan  (Ermenistan)»  hayali  ile  yaşayan  ermeni  daşnak  cemiyetlerinin  hastalıklı  fikirleridir
Fakat  bu  hayalperestlikle  ilgili  iddialar  son  yüzelli  yıldır  «Ermeni  meselesi»  adı  ile  uluslararası 
kamoyunu meşgul etmektedir. Öyleki uydurdukları yalanlara kendileri de inanır hale gelmiş ve bu 
mesele üzerine kim gerçeği söylerse hemen bir saldırı ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum bir 
çoklarının doğruları söylemesine de mani olmaktadır. Halbuki bu meselenin çözümünde esas olan 
Azerbaycan- Ermenistan arasında var olan bu sorunun tarihi, sosyal, siyasal, hukuk, medeniyet ve 
ahlak  ilkeleri  çerçevesinde  araştrılıp  tüm  gerçekliği  ile  ortaya  konmasından  geçer.  Bu  gerçeğin 
önündeki  en  büyük  engel  ise  ırkçı  Ermeni  tarihçilerinin  Karabağ  arazisinin  asıl  sahiplerinin 
Ermeniler  olduğunu,  Azerbaycanlıların  ise  sonradan  yerleştiklerini  iddia  etmesindendir.  Bütün 
bunlar ele alındığında Karabağ arazisi üzerindeki tartışmanın asıl sebeplerinden biri de, Karabağ’ın 
tarihi ve kültürel yönü ile bin yıllardır Azerbaycan topraklarının bir parçası olduğunun uluslararası 
komoyuna  anlatılmadığı  ya  da  bu  sorunu  çözebilecek  güçte  olanların  anlamak  istememesi  ile 
ilgilidir. Çünkü bu toprakların kadim Azerbaycan toprakları olduğu konusunda hem tarihi hem de 
hukuki  uzak  ve  yakın  geçmişten  kalma,  neşredilmiş  bir  çok  belge  ve  başka  kanıtlar  mevcuttur 
[Qarabağ xanlığı,2010 ve Qarabağnameler,2006]. Bu neşriyatlar arasında; Akad R.E. Mehdiyev’in 
ideya rәhbәrliyi ilә 2012 yılında bastırdığı «Azerbaycanlıların Soykırımı: tarihin Kanlı Salnamesi» 
adlı  iki  ciltlik  kitabıdır.  Kitabın  birinci  cildinde,  «Ermenilerin  Azerbaycan  topraklarına  göç 
ettirilmesi  ve  buralara  yerleştirilmesi  ve  Ermenilerin  Osmanlı  İmparatorluğunda  Türklere  karşı 
uyguladıkları  soykırım  (1905-1920)».  Yine  1948-1953  yılları  arasında  Azerbaycanlıların 
Ermenistandan (binlerce yıldır  yaşadıkları kendi  topraklarından) sürgün edilmelerini konu edinen; 
«Sonuncu  Deportasiyanın  Kanlı  Olayları»,  «Sumkayıt  -  Ermәni  Tahribatının  Yeni  Ünvanı», 
«Karabağ  Müharibesinin  Kara  Salnamәsi»,  «20  Yanvar  Faciasi»  vesaire  gibi  bölümlerde  bu 
problemin sebepleri ve sonuçları üzerinde durur. Aynı eserin ikinci cildinde ise bu süreçte meydana 
gelen kanlı hadiselerle bağlantılı olarak düzenli bir şekilde kronolojik takvim de takip edilerek, BM, 
Avrupa  Birliği  Parlementerler  Konseyi  (ABPK),  AGİT  ve  İsalm  İşbirliği  Teşkilatı  tarafından 
alınmış  kararlar  ile  yapılan  çağrılar  ve  Milli  lider  Haydar  Aliyev’in  uluslararası  camiada  yapmış 
olduğu  konuşmalar  ve  bu  konuda  beyanatları  ile  talimatları  yer  almaktadır  [Azerbaycanlıların 
Soykırımı,2012].  R.  E  Mehdiyev,  «Gorus-2010:Absurd  teatrı  Mövsömü»  adlı  kitabında  Ermeni 
liderlerinin tarihi ve hadiseleri nasıl çarpıttıklarını ve tüm tezlerinin sahte ve gerçek dışı olduğunu 
delilleri ile birlikte ilmi ve tarihi araştıramalrı neticesinde ortaya koymuştur. Bu yöneticileri içinde 
başı çekenlerden biri de bugünkü Ermenistan’ın lideri Serj Sarksyan da vardır. Sarkisyan, 2010 yılı 
Ekim  ayının  10’unda  Gorus’ta  Ermeni  diaspoarsını  temsil  eden  gazetecilerle  yaptığı  söyleşide; 
Ermenilerin dil ve tarih olarak bu topraklarda sekkiz bin yıllık bir geçmişe sahip oldukları yalanını 
ortaya  atmıştır  [Mehdiyev,2010:5-6].  Buna  karşın  Azerbaycanlıların  ise  1930’lardan  beri  var 
olmaya  başladığını  ifade  ederek,  Azerbaycan  Türklerinin  geçmiş  tarhini  görmezden  gelmiş  ancak 
Sovyet  devrinde  formalaşan  şekli  ile  varoldukları  yalanını  orataya  atarak  Azerbaycan  Türkleri 
tarihini  yüzyıldan  az  bir  zamana  indirmiştir.  [Mehdiyev,2010:30-31].  R.E.  Mehdiyev,  eserinde; 
zәngin  tarihi  kaynakları  da  işaret  ederek  Azerbaycan  Türklerinin  bin  yıllardır  bu  coğrafyadaki 
varlıklarını ıspat etmiştir.  Aynı eserinde, Ermeni şovenistlerinin bu tür asılsız iddiları sebebi ile bu 
sorunun  çözüme  kavuşmadan  giderek  daha  da  karışık  hale  getirdiğini  yazmaktadır 
[Mehdiyev,2010:44]. 
Elbette  ki  halkimiz,  hem  maddeten  hem  manen  ağır  bir  yıkımla  karşı  karşıya  kalınmasına 
sebep  olan  bu  sorunun  ilmi  ve  tarihi  hakikatler  ışığında,  uluslar  arası  camianın  da  desteği  ile 
çözülmesinden yanadır.  Fakat burada maalesef belirtmeliyiz ki, özellikle uluslararası camiada bazı 
tarafgir  davranışlar  dolayısı  ile  ciddi  sorunlarla  karşılaşmaktayız.  Cumhurbaşkanızım  İlham 

Хабаршы-Вестник-Bulletin №2 (62), 2016
 
 
154 
 
Aliyev’in  2013  yılında  yeniden  Başkan  seçilmesi  dolayısı  ile  gerçekleşen  and  içme  merasiminde 
Ermenilerin uzlaşmaz tavrı ve sahte deliller üretmesi ile ilgili şöyle der:  «Bu sorunun temel sebebi 
Ermenistan’ın  iki  yüzli,  riyakar  siyaseti  ve  haklılılık  payı  olamyan  tamamen  sahte  delillerle 
üretilmiş  olan  iddalırındandır.  Teesüfler  olsun  ki,  Birleşmiş  Milletlerin  bu  mesele  ile  ilgilenen 
şubelerinin  lakayd  ve  tarafgarane  tavırlarıdır.  Bu  nedenlerldir  ki,  20  yıldan  fazla  bir  süredir, 
uluslararası hukuk da çiğnenmekte ve buna göz yumulmaktadır. BMT Güvenlik şurasında bu konu 
ile  ilgili  kabul  edilmiş  dört  maddesi  icra  edilmemektedir.  Işgalci  konumundaki  Ermenista’a  her 
hangi  bir  baskı  uygulanmamaktadır...  Azerbaycan’ın  toprak  bütünlüğünden  hiç  bir  taviz 
verilmeyecektir.  Sorun  da  ancak  bu  çerçevede  çözülebilecektir.  Biz  bundan  sonra  da  siyasi  ve 
diplomatik  girişimlerimizi  devam  ettireceğiz.  Bu  noktada  Ermenistan’ın  uluslararası  camiya 
tarafından  sıkıştırlması  için  elimizden  gelen  tüm  iktisadi,  ictimai,  sosyal  ve  siyasal  teşebbüsleri 
harekete  geçireceğiz.  Aynı  zamanda  bu  mesele  ile  ilgili  diplomasimiz  bu  güne  kadar  karşılıklı 
anlayış  içinde  sorunun  çözümü  için  idi.  Fakat  Ermenilerin  şımarıklığını  ve  dünyanın  sessizliği 
karşısında biz de bundan sonra savunma değil hucum siyaseti ile bu meseleyi ele alacacağız. Çünkü 
elimizde tarihi, hukuki sağlam deliller vardır»  [Әliyev,2013b]. Şüphesiz, bu mesele ile ilgili sadece 
kendi iç dinamiklerimiz için değil geniş uluslararası camia için de inandırıcı ve kuvvetli delillerle 
haklılığımızı ıspat yolunda çalışmak mecburiyeti vardır. Bu noktada devletimizin resmi organları ile 
birlikte akademik çevrelerin medya ve çeşitli kurum ve kuruluşlar vasıtasi ile yapılacak çalışmalar 
önemlidir.  Bu  bahse  konu  kurum  ve  kuruluşlarına  büyük  görevler  düşmektedir.  Bu  kapsamda, 
«Hocalıya adalet» kampanyası dünyanın bir çok ülkesinde Ermenilerin Azerbaycanlılara uygladığı 
katliyamları anlatmak için yürütülen faaliyetlerden birisidir.  
Ermenistan sadece Dağlık Karabağ üzerindeki kötü niyetleri ile yetinmeyip Dağlık Karabağın 
dışında kalan yedi yerleşim birimini de işgal altında tutmaktadır. Bu meselelerinde dünya kamoyu 
göndemine gelmesi ve olması gerektiği gibi sorunun halli noktasında çalışmalar devam etmektedir. 
Bu  gibi  çalışmaların  başarıya  ulaşabilmesi  için  Azerbaycan  Türk  diaspoarsının  daha  geniş 
çerçevede ve başka dost ülke ve kurulaşlar da işbirliğine giderek faaliyetlerini yürütmesi önemlidir  
Kısaca, bu meselenin özünde arzulanan meselenin sadece dünya gündemine getirilmesi değil 
meselenin  Azerbaycan’ın  tarihi  ve  hukuki  haklılıklarının  gözönüne  alınarak  çözülmesidir.    Bu 
bağlamda  1988-1994  yılları  arasında  işgale  uğrayan  toprakların  işgalden  kurtarılmasıdır. 
Azerbaycan  tarafının  hiç  kimsenin  toprağında  gözü  yoktur.  Hatta  bugün  Ermenistan  toprakları 
içinde bulunan fakat geçmişte Azerbaycan’ın bir parçası olan Erivan ve Zengezur gibi yerlerde bile 
söz  sahibi  olabilecekken  yeni  bir  soruna  mahal  vermemek  için  ses  çıkarmamaktadır.  Fakat  bu 
durum,  20-25  yıl  önce  büyük  katliyamlar  neticesinde  kendisinden  koparılan  Dağlık  Karabağ  ve 
çevresindeki  topraklarından  vazgeçmiş  anlamına  gelmemelidir.  Azerbaycan  bu  topraklarından  hiç 
bir zaman da vaz geçmeyecektir.  Yalnızca arzu edilen, bu sorunun hukuki ve barışçıl girişimlerle 
çözülmesidir. Fakat burada uzun bir zaman geçmesine rağmen büyük devletlerin bu soruna sessiz 
kalmaları  ve  Azerbaycan’ın  tezlerine  kullak  vermemelinin  yegane  iki  sebebi  olduğu  ortaya 
çıkmaktadır. Birincisi milli ikincisi ise manevi olarak Azerbaycan’ın İslami karaktere sahip bir ülke 
olmasındandır.    Hatta  sadece  batı  dünyası  değil  bazı  İslam  ülkelerinin  de  bu  sorunu  görmezden 
gelerek Ermenistanla ciddi işbirliğine gitmesi, Azerbaycan tarafında ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. 
Azerbaycan  için  ise  bu  mesele  hem  siyasi,  hem  tarihi,  hem  de  ekonomik  olarak  en  mühim 
meseleleren  biridir.  Gelecek  kuşakların  özgürce  ve  başı  dik  yaşayabilmesi  için  bu  meselenin 
Azerbaycan’ın haklılığını ıspat ettiği şekilde çözümlenmesi şarttır. Aynı zaman da bütün bölgenin 
de huzuru için gereklidir.  

Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   35




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет