Атты студенттердің IV жоо аралық дәстүрлі ғылыми конференциясының ЕҢбектері



Pdf көрінісі
бет81/135
Дата21.02.2017
өлшемі15,88 Mb.
#4636
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   135

Kırmızı: 

Kırmızı renk ana renklerdendir ve tabiatta bu rengin örneği ateş ve kan'dır. Bu renk heyecan, kudret 

ve akıncılık   sembolü olarak anılmaktadır. 

Kırmızı  renk,  bazı  toplumlarda  ise  saltanat  ve  iktidarın  simgesi  olarak  kabul  edildiğinden 

asilzadelerin,  generallerin,  hanların,  imparatorların  ve  padişahların  rengi  olmuştur.  En  üst  din 

adamları da bu rengi tercih etmişlerdir. Bu yüzden imparatorlar, genellikle kırmızı giysiler içinde 

olduklarından, sıradan insanların bu rengi kullanmalarını yasaklamışlardır [Willins, 1984: 85]. 

Çin kaynakları Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde kuzeydeki Kırgız hakanlarının otağında bir 

kırmızı bayrak bulunduğunu ve herkesin buna saygı gösterdiğini yazmaktadır. Ayrıca, Göktürkler, 

Uygurlar  ve  Moğollarda  al  kaftanın  ve  al  damganın  hakanlık  sembolleri  olarak  kullanıldığı 

görülmektedir  [Ögel,  1984:  36-37,  353,  401-403].  Karahanlı,  Selçuklu  hükümdarlarının 

bayrakları,  tuğları,  saltanat  şemsiyeleri,  otağları  ve  giydikleri  çizmeler  de  hep  kırmızı  ve  sarı 

renklerden oluşmuştur. Bu nedenledir ki Türk tarihinde kırmızı, hem saltanatın hem de halkın çok 

sevdiği renklerden biri olmuştur [Koca, 2002: 55]. 

Bazı  toplumlarda  kırmızı  rengi  vatanseverlik  duygularını  kamçılayan  bir  renk  olarak 

görülmektedir. Kırmızı pek çok dünya bayrağında kullanılan bir renktir. 



Mavi : 

Gökyüzü, su ve denizlerin, aynı zamanda sonsuzluk ve huzurun rengidir. Mavi renk, inancı artıran 

bir renktir. Bu nedenle cami ve kiliselerin vitraylarında da mavi kullanılmıştır [Halse, 1978: 27-

34].  


Gök Tanrı dinine inanan Türkler için gök mavidir. Şamanlar ululuğu temsil eden mavi rengi gök 

kelimesiyle adlandırmışlardır. Ancak gök rengi aynı zamanda yeşili de karşılar [Kafalı, 1996: 50]. 

Asya kültürlerinde, Moğol ve Türk boylarındaki efsanelerde mavi kurt ve mavi aslan önemli bir 

yer  tutar.  Moğol-  Türk  mitolojisinde  mavi  aslan  ve  kaplanlar,  Altay  boyunun  atası  sayılan 

Tangri’nin gücünü sembolize eder. Tangri Altaylar’da dağların üzerindeki mavi göklerin, mutlak 

hakimiyetin sembolüydü [Chevailer ve Gherbrant, 1996: 103]. 



619 

 

 Gök ve su insanlık tarihinde kutsal sayılmıştır. Mavi renk sonsuzluğu, türeyişi, emniyet ve huzuru 



telkin eder ve sinirler için kırmızının aksine huzur verir. Aynı zamanda mavi renk dostluk, sadakat, 

vefa,  aydınlık,  temizlik  ve  ruhanîlik  sembolüdür.  Mavi  rengin  stresi  azalttığı  ve  tansiyonu 

düşürdüğü  bilinmektedir.  Mavi  renk  mekanda  kullanıldığında  soğukluk  hissi  vermektedir. 

Titreşimi zayıf bir renk olan mavi, açık tonlarıyla huzurlu bir ortam yaratırken, koyu tonlarının 

kötülüklerden  koruyucu  bir  etkiye  sahip  olduğuna  inanılır.  Mavi  renk,  suyu,  gökyüzünü  ve 

erkekliği simgeleyen renktir. 



Sarı: Sarı, simgesel olarak güneş ışığını hatırlatır ve dikkat edilmesi gereken önemli noktalar için 

uyarıcı rol oynar. Renkler içinde en ışıklısı olduğu için en uzaktan görülenidir [Halse: 1978: 27-

34].  Türklerde  sarı  renk,  dünya  merkezinin  sembolü  olarak  kullanılmıştır.  Hayır  ilahı  Ülgen’in 

altın kapılı sarayı ve altın tahtı, Türklerde hep sarı renk ile ifade edilmiş ve Ülgen’in tahtı nasıl 

devletin,  ülkenin  ve  dünyanın  merkezinde  olarak  algılanmış  ise,  tıpkı  onun  gibi  sarı  renk  de 

dünyanın merkezinde sembol rengi olmuştur [Genç, 1997: 31].  

Ögel [1984: 31], “Göktürk yazıtlarında altından söz edilirken, yalnızca altın denilmediğini, “sarı 

altın”  denildiğini,  daha  doğrusu  sarı  renk  ile  altının,  çoğu  zaman  birbirlerinden  ayrılmadığını” 

söylemiştir. Altın Ordu Devletinin adındaki altının sembolü de sarıdır ve onun için bu devlet sarı 

renk ile ifade edilmiş olup, başkentinin adı da bu anlamın tam bir ifadesidir. 

 Sarı  renk,  farklı  toplumlarda  tanrısallıktan  kaynaklanan  fiziksel  bir  güç  sembolü  olarak  da 

karşımıza  çıkmaktadır.  Tanrı  ve  tanrıçaların  sarışın  olarak  resmedilmesi  buna  örnek  olarak 

gösterilebilir. 

Yeşil: Yeşil renk, mavi ve sarı rengin birleşiminden meydana gelmektedir. Sarı renk sıcaklık, mavi 

renk  de  sakinlik  ve  huzuru  yeşil  renge  vermişlerdir.  Yeşil  renk  tabiatta  ağaçların  ve  bitkilerin 

sembolüdür. Yeşil, baharın, canlılığın ve olumlu dinginliğin rengidir. İslamiyet’te kutsal bir renk 

olan yeşil, Hıristiyanlıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlemesini ifade eder. Uluslararası sembolik 

bir yapı içinde  yeşil, kırmızının karşıtı olumlu bir sembolizmaya sahiptir. Kırmızı ışıkta durur, 

yeşil ışıkta hareket ederiz. Yeşil doğadaki yaygınlığı dolayısıyla, gıda ambalajlarında tazelik ve 

doğallık etkisi vermek adına sıkça kullanılmıştır [Uçar, 2004: 5]).  

Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen’in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin 

adı  Yaşıl  (Yeşil)  Kaan  idi  ve  genellikle  bitkilerin  yetişip,  büyümesini  düzenlediğine  inanılırdı 

[Ögel,  1995:  272].  Diğer  taraftan  Türkler  yılbaşını  başlıca  iki  tabiat  olayının  görülmesi  ile 

başlatmışlardır.  Bunların  ilki  otların  yeşermesi,  diğeri  de  gök  gürlemeleri  ile  yıldırımların 

başlaması  idi  [İnan,  1987:  414-420].  İşte  en  eski  dönemlerde  büyük  çoğunluğu  hayvancılıkla 

geçinen,  göçebe  hayat  yaşayan  Türklerin  hayatında  otların  yeşerme  zamanı  çok  büyük  rol 

oynamıştır. Bu yüzden de yeşil renge ayrıca büyük bir önem verilmiştir.  

Yeşil renk aynı zamanda din, iman ve ebediyetin simgesidir. İslâm dininde bu renk üzerinde çok 

durulmuştur. İslamiyet’le birlikte  yeşil rengin, Hz. Muhammed’in üç sancağından birinin rengi 

olarak ayrıca manevi bir anlam kazandığı ve Müslüman Türklerin hayatında ayrı bir yer işgal ettiği 

bilinmektedir.  Yeşil  renk  İslamiyet’te  kutsal  alan  ve  mekanların  vazgeçilmez  rengidir.  Başta 

cennet yemyeşil bir ortam olarak hayal edilmiştir. Ayrıca Osmanlılarda da yeşil renkli sancağın 

eskiden beri kullanıldığı ve İstanbul’un kuşatılmasında Fatih’in gemisinde yeşil sancak olduğu da 

bilinmektedir. Yeşil, mavi ve sarının birleşiminden oluşur ve her iki rengin özelliklerinin uyumlu 

bir birlikteliğini bünyesinde barındırır. Mavide olduğu gibi huzur verici ve dinlendirici bir etkiye 

sahip iken, sarının da canlılığını taşımaktadır. Yeşil doğayı, cenneti çağrıştıran sessiz ve huzur 

verici bir renktir. Dekorasyonda sessizliği, rahatsız edilmemeyi çağrıştırır ve bu yüzden hastane 

odalarında veya tiyatrolarda kullanılan bir renktir. 

Sonuç 

Renkler hayatın anlamlı parçalarından biridir ve kültürlere göre farklılık göstermektedir. 

Renkler  tarih  boyunca  sanatsal  yaratmanın  ve  bir  ifade  aracı  olmanın  yanı  sıra  insanların 

düşüncelerini açıklamada da simge olarak kullanılmıştır.İnsanlar renkleri günlük hayatın çeşitli 

yerlerinde  arzularını,  isteklerini,  mutluluklarını  ve  üzüntülerini  renklerle  yansıtmak  için 

kullanmışlardır.  Matem  ortamında  insanların  siyah  renk  giymeleri,  gökyüzündeki  mavi  rengin 

huzur  vermesi,  beyaz  gelinliğin  masumiyeti  ve  temizliği  çağrıştırması  buna  örnek  olarak 


620 

 

verilebilir. Renkler toplumların kültürlerinde eski çağlardan bu yana önemli bir sembol olarak yer 



almıştır.  Kimi  zaman  yönler  tanımlanırken,  kimi  zaman  milli  duygular  ifade  edilirken,dini 

kimlikler  belirlenirken,  camiler,  tapınaklar  ve  mimari  yapılar  süslenirken  vb.  renkler  sembolik 

anlamları  düşünülerek kullanılmıştır.Renkler tarihin ilk dönemlerinden başlayarak her kültürde 

farklı algılanmış ve yansıtılmıştır. Ayrıca renklerin tarihsel süreç içerisinde kültürlerde oldukça 

önemli sembolik anlamlar içerdiği ve bireylerin hayatlarına da yön verdiği görülmüştür. 

 

Kaynakça 

1.

 



Aksan Doğan. Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim. – Ankara: TDK Yayınları, 1995. 

2.

 



Aksan Doğan. Türkçenin Gücü.  –Ankara: Bilgi Yayınevi, 1999. 

3.

 



Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 

3 / 10 Winter 2010 426. 

4.

 

Uçar T. F. Görsel İletişim ve Grafik Tasarım. –İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2004. 



5.

 

İnan  A. Makaleler ve İncelemeler. –Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1987. 



6.

 

Ögel  B. Türk Kültür Tarihine Giriş. C VI. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1984.  



7.

 

Genç R. Türk İnanışları ile Milli Geleneklerinde Renkler. –Ankara: Atatürk Kültür Merkezi 



Yayınevi, 1997. 

8.

 



Essoy N. Semboller ve Yorumlarla Görünenden Görünmeyene. –İstanbul: Ersoy Yayın, 

1990. 


9.

 

Küçük  S. “Eski Türk Kültüründe Renk Kavramı”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler 



Dergisi, 54. – Ankara, 2010. 

10.


 

Koca S. Eski Türklerde Bayram ve Festivaller. –Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002. 



 

378.016.12 



MEVLANA’DA SEVGİ, BİRLİK VE BARIŞ 

Meruert  Abdeli 

Süleyman Demirel Üniversitesi, Danışman: Dilek Eren 

 

ÖZET 

Mevlana, günümüz dünyasının en çok muhtaç olduğu sevgi, birlik ve barışı eserlerinde en 

güzel şekilde işlemiştir. Hayatı ise bu konların örnekleriyle doludur. Ondaki sevgi ve aşk ilahidir. 

Yaratandan ötürü yaratılmışı sevmiş ve hoş görmüştür. Düşünce, sevgi ve hoşgörüsünün evrensel 

oluşu nedeniyle fikirleriyle dünyayı etkilemiştir. Kendisinin bu tutumu da insanlar arasında sevgi, 

kardeşlik ve barışın  yayılmasını sağlamıştır. Sevgi, barış ve kardeşliğe hasret olan dünyamızda 

Mevlana’nın daha fazla bilinip tanımasına ve fikirlerinin yayılmasına ihtiyaç vardır. Bunun için 

de UNESCO 2007 yılını ‘Mevlana Yılı’ ilan etmiştir. 

 

ABSTRACT 

Mawlana, discusses in his books the love, the unity and the peace that temporary world 

are in need of them. Many samples on these subjects can be seen in his life. His affection and 

love is divine. He loves and tolerates the creature because of creator. His opinions affected all 

worldsdue to universialityof his love and tolerance. His attitude made the love, friendship and 

peace extended between all people. There is need of introducing and spreading Mawlana’s 

opinions inthe world which is longing of the love, the peace and the friendship. So the year of  

2007 is declared as “ the year of  Mawlana”. 

Mevlana  30  Eylül  1207  yılında  bugün  Afganistan  sınırları  içerisinde  yer  alan  Horasan 

yöresi,  Belh  şehrinde  doğmuştur.  17  Aralık  1273  yılında  ise  Konya  şehrinde  hayata  gözlerini 

yummuştur. Mevlana ölmüş, fakat onun fikirleri hala yaşamaktadır. Çağlar boyunca doğunun ve 

batının  tüm bilginlerini etkilemektedir. Ölümünden bugüne kadar  yedi  yüz  yılıaşkın bir zaman 

geçtiği  halde  düşünceleri  yaşamakta,  mezarı  ziyaret  edilmekte  ve  dünyanın  çeşitli  yerlerinde 

görüşleri anlatılmaktadır. 



621 

 

Onun  eserleri  insan  sevgisi,  dostluk  ve  barışı  terennüm  ettiğinden  bütün  dillere  çevrilmiştir. 



Mevlana hakkında yurt içi ve yurtdışında 50 kadar yüksek lisans,25 civarında doktora yapılması, 

250 kadar kitap, 600 bildiri ve makale yazılması onun dünya çapında önemli bir düşünür olduğunu 

göstermektedir.[1] Bunun için de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) 

2007 yılını ‘Mevlana Yılı’ olarak ilan emiştir. 

Mevlana özellikle insanı ilahi aşka layık bir varlık olarak anlamıştır. Ona göre insan Allah’ı 

sevdikçe, onun emirlerine uydukça ve kalbindeki bütün kötülükleri sildikçe, Allah da onu sever. 

Mevlana bu sevgiye layık olma yollarını göstermiş, insanları birleştirmek istemiş  ve nefsinin kötü 

arzularını silmesini bilmiştir [2]. İnsanları birleştirme çabalarını sevgi, dostluk ve barış esaslarını 

gündemine getirmekle göstermiştir. Bu konudaki fikirlerinden bir demeti de şöyledir: 

 



Sevgi Tanrı’nın ışığıdır, Tanrı’nın sevgisidir. 

 



Sevgi ve merhamet insani, hiddet ve şehvet hayvani vasıftır. 

 



Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yapar. 

     


 

 

Bir şiirinde ise şöyle der: 



Zıtların sulhuyla mümkündür hayat 

Zıtların cengiyledir lakin memat. 

Mevlana’nın yedi öğüdü ise dostluk ve barış adına çok önemlidir. Şöyledir: 

- Cömertlik ve yardım etmede akar su gibi ol 

- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol 

- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol 

- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol 

- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol 

- Hoşgörüde deniz gibi ol 

            

  - Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.[3] 

Mevlana engin bir görüş sahibiydi, insanların ayıplarını araştırmazdı. Hatasız dost arayanın 

dostsuz kalacağını da şöyle dile getirmiştir: "Eğer dostlarınızın kötülüklerini size anlatırlarsa, sizin 

onları yetmiş kere hayırla ve iyi niyetle tevil etmeniz gerekir. Onu açıklamaktan tamamıyla aciz 

kaldığınız  zaman  "Bunun  sırrını  o  bilir"  deyiniz  ve  konuyu  kapatınız  ki  dünyada  dostsuz 

kalmayasınız. Çünkü ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır."sözleriyle nasihat ederdi.[4] 

Bir defasında Mevlana iki kişinin kavga ettiklerini ve birbirine küfrettiklerini görür. Bunlardan 

biri  diğerine:  "Bunu  bana  mı  diyorsun?Eğer  bana  bir  dersen,  benden  bin  işitirsin  "  diyordu. 

Mevlana bu sözleri işitince onlara doğru gider ve:"Hayır,hayır söyleme, buraya gel ve ne diyeceğin 

varsa bana de.Eğer bin söz söylesen benden birini bile işitemezsin." der. Bunun üzerine kavga 

edenler dost olurlar.[5] İşte Mevlana’nın olgunluğu, hoşgörüsü ve insanların arasını bulmadaki 

seviyesi buydu. 

İnsanların birbirinin kadrini bilmesi konusunda: 

Gel de birbirimizin kadrimizi bilelim 

Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden. 

             Hepimiz de bir kişiyiz 

 



Beri gel, beri, daha da beri,niceye bir şu yol vuruculuk? Değil mi ki sen, bensin, ben de senim; 

niceye şu benlik, senlik? 

 

Tanrı ışığıyız, Tanrı sırçası. Kendi kendimizle bunca savaşımız, bunca inatlaşmamız da ne? 



Aydınlık, aydınlıktan ne diye kaçar böyle? 

 



Hepimiz de bir tek olgun kişiyiz; fakat neden böyle şaşıyız ki? Neden zengin, yoksulları böyle 

hor görür ki? 

 

Sağ el, ne diye kendi solunu hor görür? Her ikisi de senin elin değil mi ki ; uğurlu ne demek 



uğursuz ne demek? 

 



Biz hepimiz aynı mayadanız; aklımız da bir, başımız da, fakat şu beli bükülmüş göğün altında 

iki görür olup kalmışız. 

 

Bu beş duygudan, altı yönden pılım-pırtım çek birlik bucağına; niceye dek usul boylu birlik 



ağacının yalnız sözünü edip duracaksın? 

622 

 



 

Haydi, şu benlikten geç , herkesle karış, kaynaş. Kendinde kaldıkça bir habbesin, bir zerresin 

ancak, fakat herkesle birleştin kaynaştın mı ummansın, madensin [6]. 

Mevlana’nın  şu  sözü  de  aradaki  perde  ve  engelleri  kaldırarak  sevgi  ile  bütün  insanların  

birleştirilmesi çok güzel ifade eder: “ Bütün insanlarda aynı ruh var, fakat bedenler, tenler yüz 

binlercedir. Dünyada çeşitli diller, çeşitli lügatlar var, fakat hepsinin anlamı bir. Çeşitli kaplara 

konan sular, kaplar kırılınca birleşir ve bir su halinde akar” [7]. 

“ Sevgi acıyı tahtlaştırır. Sevgi, bakırı altın eder”[8]. 

Mevlana eserleriyle, sözüyle, hal ve davraniışlarıyla tamamen bir gönül insanı olduğunu 

göstermektedir. Gönül insanı olduğundan doalyıdır ki günümüze kadar gönülleri fethetmiştir. O 

insan gönlünü aynaya benzetir. Ayna tozlanınca suretleri iyi göstermez. Gönül aynası da tam onun 

gibidir,  dolayısıyla  o  hep  temiz  tutulmalıdır.  sevgi,  samimiyet,  aşk,  barış  ve  güzelliklerle  dolu 

olmalıdır.  Kin,  hırs,  riya,  hile  ve  düşmanlık  gibi  duyguların  gönül  aynasını  kirletmesine  izin 

verilmemelidir. Ona göre gönül öyle geniş ve hoş olmalıdır ki, onun içinde bu  yedi  gök kadar 

binlerce sema sığmalıdır. 

Mevlananın sunduğu sevgi ve ilahi aşk öğretisi yaşadığı günden bugüne,Anadolu insanı 

kadar farklı din ve kültürlerden insanların da ilgi odağı olmaya devam etmektedir.Bu yönelişin 

sebebini  İrene  Melikoffaya  ait  şu  sözlerden  anlayabiliriz  :  ‘‘Mevlana’nın  eserlerini  dünya 

milletleri  kendi  dillerine  çevirip  okusalar  ,  dünyada  kötülük  harp,  kin,  nefret  diye  bir  şey 

kalmaz."Mevlana’nın  düşüncesinin,  eserlerinin  hala  dincelliğini  koruyor  olmasının  bir  sebebi 

de,boyutları gezegenler ötesine ulaşan bir insanlık sevgisi ortaya koymuş olmasıdır [9]. 

Şefkat ve merhamet de insanlara karşı sevgi beslemekten geçer; sevgi ise Mevlana düşüncesinin 

merkezidir.Sevgi  zenginliğinden  yoksun  olan  kişinin  yaratılmışa  şefkat  ve  merhameti 

olamaz.Bunun  için  saygı,şefkat  ve  merhameti  kaybetmiş  insanların  kalplerine  sevgi  tohumları 

ekilmelidir.Bu da belli bir süretçe sistemli bir eğitimle mümkün olabilir. 

Mevlana bir defasında şöyle der: "Ben köpeklere bile acırım,onları bile bağışlarım.Ne diye 

halk  taşlıyor  onları.  Beni  ısıran  köpeğe  bile  dua  ederim.  Ya  Rabbi  derim.Sen  onu  bu  huydan 

vazgeçir. Şu köpeklere,halktan taşlanmasınlar diye onları ısıramamak düşüncesi ver "[10]. 

Sonuç  olarak,  Mevlana’nın  hayatı  ve  eserlerinden  verdiğimiz  misaller    açıkça 

göstermektedir ki, o bir sevgi ve barış insanıdır. Mevlana, daima birleştiricidir,barıştırıcıdır; sevgi 

ve  barışın  adeta  bir  sembolüdür.İnsanlar  arasında  sevgi,  barış  ve  kardeşliğin  yayılması  için 

çalışmıştır.Yaratılanı yaratandan ötürü sevmiş ve başkalarına da sevdirmeye çalışmıştır. Onun bu 

tutumu karşısında bütün insanlar da hangi dinden ve mezhepten olurlarsa olsunlar ona sevgi ve 

saygı göstermişlerdir. 

Mevlana,  dünyamızda  farklılıklar  içinde  bir  arada  huzurla  yaşayabileceğimizin  temel 

esaslarını bize insanlara sunmuştur. Farklı milletler, farklı din ve mezhep mensuplarının bir arada 

yaşama sanatını bizlere öğretmektedir. Hayatı da, bu konudaki örneklerle doludur. Eserlerinde bu 

önemli  konuyu  çok  iyi  işlemiştir.  Mevlananın  sevgi,  barış  ve  kardeşlik  konusunda  gösterdiği 

hassasiyete günümüz dünyasının çok ihtiyacı vardır. Çeşitli olumsuzluklar nedeniyle huzursuz ve 

mutsuz  olan  dünyamız  onun  evrensel  görüşlerini  benimsemesiyle  sevgi,barış  ve  kardeşlik 

konusunda  büyük  kazanımlar  elde  edeceği  muhakkaktır.  Bu  nedenle    Mevlana  öğrenilmeli  ve 

öğretilmelidir. 

 

KAYNAKÇA: 

[1] Mustafa Tekin , “ Mevlana Bibliografisi”, Tasavvuf  Dergis, 2005, s. 735-777 

[2] İ.Agah Çubukçu, a.g.e, s.68 

[3] Muammer Cengil, “ Mevlana’nın Yedi Öğüdünün FertveSosyal İlişkiler Açısından Önemi”, 

Uluslar arası Düşünce ve Sanatta Mevlana Sempozyum Bildirileri, 25-26 Mayıs,2006 Çanakkale, 

s.29 


[4] Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbleri, Çev.Tahsin Yazıcı, C.I, Ankara 1953,s. 352-353 

[5] Eflaki, a.g.e, C.I, s. 111-112 

[6] Mevlana Celaleddin, a.g.e, s.144-145 

[7] Mevlana, Divan-ı Kebir, 6, Rubaı No:3020 



623 

 

[8] Mesnevi, 2, 1525-1545 



[9] Emine Yeniterzi,  Mevlana Celaleddin Rumi, TDV Yayınları, Ankara 1997,s. 109 

[10] Mevlana, Mesnevi ve Şerhi, 3/377 

 

378.016.3 



DEĞERLERİN ÖĞRETİMİNDE “PEPEE” ÇİZGİ FİLMİNİN ÖNEMİ 

Akerke Salmekeyeva 

Abay Ünivesitesi, 3.sınıf öğrencisi, Danışman: Gulnaz Satbay 



 

 

Bireyin  kendisini,  toplumun  ise  bireyi,  control  etmesini  sağlayan  unsurların  başında 

değerler gelmektedir. Değerdediğimiz zaman bunlarınbaşında: sevgi, saygı, sorumluluk, adalet, 

yerdımseverlik,  doğruluk  ve  dürüstlük,  güven,  özgüven,  hoşgörü,  alçakgönüllülük,  empati, 

kanaatkarlık, çalışkanlık ve sabırgelir.  

 

Bireyler  toplumsal  kurallar,  gelenekler  ve  görenekler  yoluyla  “iyi–kötü”yüve  “doğru-



yanlış”ıayırmayı ve kendi ahlâk ilkeleri doğrultusunda bir ölçü edinmeyi öğrenirler [1,14].  

 

Çelik  kaya  ise  değeri;  bir  toplum,  bir  inanç,  bir  ideolojii  çinde  veya  insanlar  arasında 



kabuledilmiş, benimsenmiş veya şatılmakta olan toplumsal, insani, ideolojik veya ilahi kaynaklı 

her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kurallar  yada kıymetler olarak tanımlamıştır [2,168].   

Yabancılara dil öğretimi öncelikle kültür öğretimi amacını taşımalıdır. Kültür ve değerlerin 

öğretimi  deyince  aklımıza  eğitici  özellik  taşıyan  çizgi  filmleri  gelir.  Dolayısıyla  çizgi  film  ve 

televizyon çocukların hayatında  büyük önem taşımaktadır. 

Çocuğun doğduğu andan itibaren karşı karşıya kaldığı televizyon, yapılan araştırmalarda 

çocukların medya tercihlerinde ilk sıradadır. 

Araştırmalara göre, çocukların çoğu günde 3–4 saat televizyon izlemekte, yılda yaklaşık 

olarak 900 saati okulda, 1500 saati ise televizyon karşısında geçirmektedir. Mezun olana kadar 

çocuklar 13000 saatini okulda, 18000 saatini ise televizyon karşısında geçirmektedirler [3].  

İnsanlar,  özellikle  de  çocuklar  model  alarak  öğrenmektedir.  Kültürlenme  sürecinde 

çocukların  modelleri  anne-baba  arkadaş  ve  öğretmenlerin  yanısıra  çizgi  film  kahramanlarıdır. 

Hatta bazen çizgi film kahramanları diğer modellerden daha çokt etkilenmektedirler. Çizgi filmler 

çocuklar için en önemli eğitim araçlarından biri konumundadır. 

Yabancı  dil  öğretiminde  yapılacak  olan  derste  çizgi  filmden  önce  aşağıdaki  hazırlıklar 

yapılmalıdır: 

 

Öğretmen, derste kullanacağı çizgi film ile ilgili önceden bütün planlamaları yapmalıdır 



 

İzletilecek çizgi filmi destekleyici diğer aktiviteler önceden belirlenmelidir. 



 

Video dersleri gerekli olan teknolojik araçların bulunduğu bir sınıfta yapılmalıdır. Video 



dersi yapılacak olan sınıflarda duruma göre bilgisayar, projeksiyon cihazı, geniş ekranlı bir 

televizyon, ses sistemi ve kulaklıklar bulundurulmalıdır.  

 

Video ile yapılacak etkinliğin süresi en fazla bir ders saatinin yarısı kadar yani; bir dersi 



40  dakika  kabuledersek  20  dakika  olmalıdır.  Videoya  bağlı  olarak  yapılacak  olan 

aktiviteler  toplamda  20  dakika  olmalıdır.  Video  dersinde  kullanılacak  olan  videonun 

uzunluğu da bu durumda en fazla on dakika olmalıdır 

 



Öğrencilerin ilgileri, kültürleri, yaşam tarzları, inançları dikkate alınmalı ve izletilecek  

videolar buna göre planlanmalıdır. İlginç videolar dersi olumlu etkileyecektir. 

Çizgi filmler kültürel unsurları ve değerlerin öğrenilmesinde çok büyük önem taşır. Ayrıca 

çizgi  filmler  öğrencileri  dil  öğrenmede  motive  eder,  hem  eğlendirir.  Çizgi  filmleri  önce 

seyrettirmek, yeni kelimeler üzerinde alıştırmalar yaptırmak, sonradan çizgi film kahramanlarını 

canlandırmak hem  sözlü  ifade açısından hem  kelime hazinesinin gelişmesi  için çok önemli  bir 

etkinliktir. Yabancı dil öğrenme, bir dili kullanmak için gerekli becerileri kazanma sürecidir. Dil 

öğrenmede ve öğretiminde kazanılması ya da edinilmesi gereken dört temel beceri üzerinde etkisi 

büyüktür. Konuşma becerisinin gelişmesinde çizgi filmlerin önemi:  

Temel seviyede öğrencilerin 

 

Dinleme, konuşmabecerisini geliştirir; 



624 

 



 

Kelime bilgilerini arttırır; 

Orta  seviyede öğrencilerin 

 



Birleşik cümleler kurmasını sağlar; 

 



Dinleme çalışmaları daha kolay olur; 

 



Kültürel unsurların kazanılmasını sağlar 

İleri seviyede öğrenciler 

 

Hem sohbet hem tartışma yaparak daha akademik seviyede bilgilerini paylaşabilirler. 



 

Çizgi filmler sayesinde hem konuşma becerilerini geliştirirken hem de öğütücü bir ders 



alırlar, konuylailgilidüşüncelerinianlatabilirler. 



Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   135




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет