Атты студенттердің IV жоо аралық дәстүрлі ғылыми конференциясының ЕҢбектері



Pdf көрінісі
бет77/135
Дата21.02.2017
өлшемі15,88 Mb.
#4636
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   135

GÜLÜMSE 

Sorular: 

I. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. (10 puan) 

1.Küçük kız ne satıyor? 

2. Bankta oturan kadın ne yapmaktadır? 

3.Küçük kız mendili para karşılığında mı verdi? 

4.Kadın neden ağlarken bir anda gülümsedi? 

5. Kadın gülümsedikten sonra kime mesaj atmıştır? 

6. Restorandaki  adam neden üzgündür? 

7. Restorandaki adama nasıl bir mesaj gelmiştir? 

8. Adam garsona neden fazladan para vermiştir? 

9. Garson parasının geri kalan kısmını kiminle paylaşmıştır? 

10.Güvercinler için buğday  satan kadın garsonun verdiği paraya ne yapmıştır? 


592 

 

II. Aşağıdaki cümlelerde doğru ise (D) yanlış ise (Y) yazınız. (5 puan) 

1.

 

Kız şeker satmaktadır. (....) 



2.

 

Kadın bankta ağlamaktadır. (....) 



3.

 

Restorandaki adam mesaj geldikten sonra sinirlenmiştir. (....) 



4.

 

Garson adamın verdiği parayı az görmüştür. (....) 



5.

 

Buğday satan kadın garsonun verdiği paraya çok sevinmiştir. (....) 



III. Konuşma ve tartışma konuları (12 puan) 

1.

 



Mendil satan kızın yerinde olsaydınız ne yapardınız? 

2.

 



Restorandaki adam olsaydınız fazla para verir miydiniz? 

3.

 



Sizce garson neden buğday satan kadına parasının yarısını verdi? 

4.

 



Filmde en çok hangi sahne sizi etkiledi? 

5.

 



Eğer mutlu bir haber alırsanız yardıma muhtaç birine yardım eder miydiniz? 

6.

 



Filmin ana konusu nedir? 

 

        Sonuç 

Yabancı dil olarak  Türkçe öğrenen öğrencilerin konuşma becerisini geliştirmede yabancı dil 

öğretiminde günümüzün en isteklendirici metotlarından biri olan filmlerden yararlanmanın etkili 

olduğu  görüşündeyiz,    çünkü  filmlerle  dil    öğrenme  en  doğal  öğrenme  ortamı  sunar  ve  bireye 

özgürlük sağlar, bireyin hayal gücünü geliştirir ve insanlar arası etkileşimi artırır.   

  Filmlerle  dil öğrenenler konuşma becerisini farkında olmadan ve fazla zaman harcamadan 

öğrenirler. Filmlerle konuşma öğretimi öğrencilerin derse karşı isteklerini uyandırmakla beraber, 

kendi fikrini açık, net anlatabilmesi, hem karşısında konuşan insanı anlayabilmesi için büyük önem 

taşır.        

 

 

Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde filmlerin kullanımı sayesinde öğrencilerin iletişim 



kurmak, bilgi alış verişi yapmak ve kendisini ifade etmek için dili kullanmak zorunda kaldıkları 

gözlemlenmiştir.Türkçe derslerinde teknoloji, özellikle filmlerin kullanımı öğrencilerin derse olan 

ilgilerini  artırdığı  ve  öğrencilerin  yaparak,  yaşayarak  öğrenmelerini  sağladığı  ispatlanmıştır. 

Dolayısıyla yabancı dil olarak Türkçe derslerinde öğrencilerin konuşma becerilerini geliştirmek 

için Türk filmlerinden yararlanmanın son derece faydalı olduğunu düşünüyoruz.  

Sonuç  olarak,  filmler  yabancı  dil  öğretimi  sürecinde  insanların  birbiriyle  iletişimini 

sağlayan konuşma becerisini geliştirmede kullanılması gereken en yararlı ve en etkili bir yöntem 

olduğunu söylemek mümkündür.  



 

                                             KAYNAKLAR 

1.

 



Taşer S.  Konuşma Eğitimi. -İstanbul: Papirus Yayınevi, 2000. 

2.

 



Demirel Ö. Yabancı Dil Ögretimi. -Ankara: Pegem A Yayıncılık, 2004. 

3.

 



Demirel Ö.  Öğretme Sanatı.  – Ankara: PegemA Yayınları,  2007. 

4.

 



Barın E. Yabancılara Türkçenin Öğretim Metodu. A.Ü. TÖMER Dil Dergisi. – Ankara:  

Ankara Üniversitesi Basımevi, 1994 

5.

 

http://eng.hi138.com/?i92958]. 



Gazi Eğitim Fakültesi Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi Ulusal Kongresi // Kongre Bildiriler  

Kitabı. –Ankara: 2007. 

6.

 

Kaya  Z.  Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme. – Ankara, PegemA  Yayınları, 



2005. 

7.

 



Özbay M.  Bir Dil Becerisi Olarak Dinleme Eğitimi. – Ankara: Akçağ Yayınları: 2005. 

8.

 



İşcan A. Yabancı dil olarak Türkçe Öğretiminde Filmlerin Yeri ve Önemi// International  

Periodıcal for the Languages, Literature and History of Turksh or Turkic. Volume 6 /3, 2011. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



 

593 

 

378.016:811.512.1:39    



 

YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ KAPSAMINDA 

        NASREDDİN HOCA FIKRALARI YERİ VE ÖNEMİ 

Tuncay Baysarı 

Süleyman Demirel Üniversitesi 

   Iki Yabancı Dil Bölümü Yüksek lisans öğrencisi 

  Tez Danışmanı: Doç.Dr. Altınşaş Kurmanali 

 

Küreselleşen dünyada uluslararası, ticari ve kültürel ilişkiler, çeşitli bilimsel ve teknolojik 



buluşlar,  ülkeler  arasındaki  sınırları  kaldırmış  ve  iletişim  iletişim  aracılığıyla  büyük  mesafeler 

katedilmiştir.  Bütün  bu  ilişkilerin  yürütülmesinde  dil  en  önemli  etkendir,  çünkü  dil  her  türlü 

iletişimin temelidir. Bu nedenle günümüzde insanlar iletişim kurmak için yabancı dil öğrenmek 

durumundadır. Buna parelel olarak, bir dünya dili olan Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenlerin 

sayısı  hızla artmakta ve Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi  her geçen gün önem arz etmektedir.  

Dil öğretimi, kültür öğretimiyle özdeşleşmiş bir kavramdır; çünkü dil kültür aktarıcısıdır. 

Kültür, dil öğretiminde öğrencilerin yeterlik düzeyi arttıkça kültürel ayrıntıları, tarihi birikimleri, 

hedef dilin anlatım inceliklerini önemseyen şiir, bilmece, fıkra gibi yazınsal türler aracaılığıyla 

aktarılmaktadır [1]. 

 

Folklor  ürünleri  olan  halk  hikayeleri,  masallar,  efsaneler  ve  fıkralar  dil  öğretiminde 



kullanılan önemli unsurlardır. Dilin en iyi kullanıldığı ve kültür birikiminin en iyi yansıdığı sözlü 

anlatılardan biri de fıkralardır.  

 

Fıkra, insanların, hayatlarında bir tebessümle binlerce yıllık derslere vakıf olabilmelerini 



sağlama sanatıdır. “Umumiyetle gerçek hayat hadiselerinden hareketle mühim bir “hisse” kapmayı 

hedefleyen ve temelinde az çok nükte mizah, tenkid ve hiciv unsuru bulunan sözlü kısa mensur 

hikayelere “fıkra” adı verilir [2, 35]. 

 

Fıkra,  hikaye  çekirdeğinin  hayattan  alınmış  bir  vaka  tam  bir  fikrin  teşkil  ettiği  kısa  ve 



yoğun  anlatımlı  beşeri  kusurlarla  içtimai  ve  gündelik  hayatta  ortaya  çıkan  kötü  ve  gülünç 

hadiseleri, çarpıklıkları, zıddiyetleri, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir 

mizah, hikmetli bir söz, kesin bir istihza yoluyla yansıtan; umumiyetle bir fıkra tipi ne bağlı olarak 

nesir  diliyle  oluşturulmuş,  sözlü  edebiyatın  müstakil  şekillerinden  ibaret,  yaygın  epik  dram 

türündeki hikayelerden her birine verilen isimdir [3, 85]. 

 

Nasreddin Hoca, değerli bir halk sanatçısı, sanatının felsefesini fıkraları ile açıklayan bir 



filozoftur ve kültürümüzün dünyaca tanınmış tek kişisidir. Efsanevî Hoca, tarihi şahsiyeti 

yanında halk bilimi sahasına girmiş, halk edebiyatına mal olmuş bilinçli bir düşünce ve zekâ 

örneğidir [4].

 

Türk halk fıkra geleneğinde Nasreddin Hoca fıkraları önemli bir yere sahiptir. Nasreddin 



Hoca fıkraları Türk milletinin Adriyatik’ten Çin’e seddine kadar bütün bu coğrafyanın toprağına, 

insanına, kültürüne sahip olduğu gibi gülümsemesine de sahip olduğunu dosta düşmana haykıran 

gür  bir  sestir.  “Türk  milletinin  birçok  meseleyi  Nasreddin  Hoca’nın  dilinden,  ağzından  ifade 

etmekten  hoşlanması,  onun  aklı  ve  zekası  ile  meseleleri  yargılaması,  hükme  bağlaması,  tenkit 

etmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken ayrı bir mevzudur. Çünkü bu ortak güç, halkın ortak 

gücüdür; Nasreddin Hoca şeklinde aksedişidir” [5, 26].  

 

Yabancı dil öğretiminde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri öğrenilen dilin kültürüne 



karşı  bir  ön  yargı  içinde  olunmasıdır.  Bu  meselenin  bir  çok  sebebi  olabilir.  Bunun  dışında, 

öğrenilen  dilin  öğretilmesi  aşamasında  kullanılan  dil  materyallerinin,  dili  öğrenen  öğrencinin 

düzeyine,  kültürüne  uygun  olup  olmadığı  da  bir  diğer  önemli  meseledir.  Dil  öğretiminde  sınıf 

ortamında  öğrencileri  motive  ederek  dersi  zevkli  ve  eğlenceli  geçirmek  çok  önemlidir. 

Motivasyonu sağlamak ve en üst noktada tutabilmek için değişik teknikler kullanılır. Bu teknikler 

içinde dramanın ve mizahın  yeri çok büyüktür.  Bu tekniklerle öğrencinin dikkati  derse çekilir, 

zaman zaman öğrencinin rahat bir nefes alarak dinlendirilmesi sağlanmış olur.  

 

Nasreddin  Hoca  fıkralarının  özellikleri,  fıkraların  kısa  ve  öz  oluşu,  fıkraların  konuşma, 



dinleme,  yazma  ve  anlama  becerilerine  katlı  sağlaması,  yeni  kelimelerin  öğrenilerek  okuma 

594 

 

hızının  arttırılması,  bilinmeyen  kelimelerin  fıkra  içinde  daha  rahat  anlaşılabilmesi,  dil  bilgisi 



kurallarının  basite  indirgenmiş  bir  metin  içinde  öğrenilmesi,  ahlaki  normların  ve  değerlerin 

öğretilerek  istenilen  davranışların  pekiştirilip,  istenilmeyen  davranışların  mizah  yoluyla 

eleştirilmesi Nasreddin Hoca fıkralarını bir dil öğretim malzemesi olarak kullanmada cazip hale 

gelebilir.  

 

Nasreddin Hoca, Türk kültürünün en komik figürlerindendir [6]. Nasreddin Hoca sempatik 



ve  pozitif  bir  fıkra  tipidir.  Türkçe  öğrenen  bir  öğrenci  Nasreddin  Hoca  fıkralarını  her  zaman 

sempati ve ilgiyle dinleyecektir.  

 

Dil  öğretiminde  esas  olan  unsurlardan  biri  de  dil  öğrenen  kişinin  dili  işlek  bir  şekilde 



kullanabilmesidir.  Nasreddin  Hoca’nın  hazırcevaplığı,  dil  öğretiminde  dili  öğrenen  kişiye  dili 

kullanma becerisi noktasında katkı sağlamaktadır. Bununla beraber, fıkraların “kısalığı nedeniyle 

hafızalarda kalma ve yayılma”özelliği, dil öğrenenlerin sözcükleri, cümleleri ya da yapıları kalıcı 

bir şekilde öğreneceği anlamına gelebilir. Bu durum aşağıdaki fıkrada görülebilir: 



“Akşehir’in zenginlerinden birinin köşküne ziyarete gelen Hoca’yı kapıda karşılayan uşak 

efendisinin evde olmadığını söyler. 

Nasreddin Hoca: 

Efendine  söyle,  bir  daha  evden  çıkarken  ikinci  kattaki  pencerenin  kenarında  kafasını 

unutmasın! ” 

Nasreddin  Hoca  fıkralarının  diğer  önemli  bir  özelliği  de  dil  ve  üsluptur.  Fıkraların  dili 

konuşma  dilidir.  Halkın  konuşma  dilinin  bütün  özelliklerini  O’nun  fıkralarında  bulmak 

mümkündür. Fıkralar kısadır. Uzun tasvirlere ve süslü cümlelere yer yoktur. Kolay anlaşılır, akılda 

kalıcı, az sözle özlü bir anlatımı vardır. Fıkralarında çeşitli mesajlar verir. Fıkranın son sözünü 

mutlaka Nasreddin Hoca söyler ve fıkra orada noktalanır.

 

Fıkralar  yani  Nasreddin  Hoca  fıkraları  dört  temel  becerilerinden  biri  olan  konuşma 



becerisini  geliştirir.  Yabancı  dil  öğretiminin  esas  amaçlarından  biri  öğrencileri  hedef  dilde 

konuşturmaktır yani konuşma becerisini geliştirmektir. Bunun için ders kitaplarındaki okuma ve 

dinleme  metinlerinde  diyologların  çok  olması  konuşma  becerisinin  geliştirilmesinde  oldukça 

önemlidir. Nasreddin  Hoca fıkraları  da diyolog üzerinde kurulmuştur. Yabancı  dil öğretiminde 

diyologlara yer verilmesi öncelikle konuşma becerisinin gelişmesini sağlayarak okuma, dinleme 

ve  yazma  becerilerinin  de  gelişmesine  yardımcı  olur[7,100].  Nasreddin  Hocanın  fıkralarının 

diyologlar  üzerinde  kurulmuş  olması  başta  konuşma  becerisi  olmak  üzere  diğer  becerilerin 

gelişmesinde de önemli rol üstlenmektedir. 

Fıkra: Kadı Olan Eşek. Bir gün Hoca, eşeğini kaybeder. Ararken birine sorar:  

-

 



Eşeğimi gördün mü?  

Adam Hoca ile dalga geçmek için: 

-

 

Gördüm der, falan yerde kadılık yapıyor. 



Hoca hiç isitifini bozmaz. 

-

 



Doğrudur, ben talebelere ders verirken kulaklarını dikip dinliyordu, der  [8,95].  

Yabancı  dil  öğrenenleri  sıkmadan,  onların  ihtiyaç  duydukları  söz  kalıplarını  öncelikle 

öğretebilmek, öğrenciyi güdülemek ve dolayısıyla dersi zevkli hâle getirmek açısından önemlidir. 

Dersi  zevkli  kılan  öğeler  ise  sınıf  ortamında  yapılan  etkinlikler  ve  öğrenciyi  günlük  hayatında 

karşılaşacağı durumları oyunlaştırarak canlandırma tekniğidir [9].  

Nasreddin  Hoca  fıkralarının  birçoğu  atasözü  ve  deyimler  gibi  bir  toplumun  hayat 

tecrübelerini, hayata bakış açılarını kısa, özlü, ahenkli kalıplaşmış bir anlatımla yansıtmaktadır.Bu 

durumu,  deyimlerin  öğretiminde  kullanılabilen  Nasrettin  Hoca  fıkralarından  bir  örnekle 

gösterelim: 

Hoca  bir  gün  davetliymiş.  Hoca,  o  gün  davete  eski  püskü  elbiseleriyle  gitmiş.  Hoca’yı 

kimse “buyur” etmemiş. Hoca bir fırsatını bulup gidip yeni elbiselerini giymiş. Geri dönmüş. Bu 

defa Hoca’yı oturtacak yer bulamamışlar. Herkes sofrada “buyur” diyormuş. Hoca bunun üzerine: 

-

 

Ye kürküm ye! demiş. Bu itibar sana deyince orada bulunanların hepsinin yüzü kızarmış  



[8,132]. 

595 

 

 



Nasreddin  Hoca  münasebetsiz  komşusunun  hemen  her  gün  olur  olmaz  bir  şeyler 

istemesinden bıkmış. 

 

Komşu bir gün çamaşır ipi isteyince: 



-

 

Veremem, demiş, ipe un serdim. 



-

 

Aman Hoca, ipe un serilir mi? 



-

 

Adamın vermeye niyeti olmayınca ipe de un serer ... [8]. 



 

Yukarıdaki  fıkralarda  “yüzü  kızarmak”,  “ipe  un  sermek”  deyimlerini  görmekteyiz. 

Dolayısıyla,  deyimleri  yabancılara  kavratmada  fıkra  aracılığıyla  öğretebilmek  hem  kolay  hem 

zevkli olabilmektedir.  

 

Nasreddin  Hoca  fıkraları  da  Türk  kültürünü  yansıtan  güzel  örneklerdir.  Öğrenciler  bu 



fıkralarla ne kadar çok karşılaşırlarsa kültürümüzü o kadar çok tanıyacak ve seveceklerdir. Çünkü 

“Nasreddin  Hoca,  her  şeyden  önce  düşüncesiyle,  yaşantısıyla  Türk’tür,  Türk  insanını  temsil 

etmektedir”  [10,  68].  Nasreddin  Hoca  fıkralarında  kültür  unsurlarının  hepsini  bulabiliriz. 

Öğrenciler  bu  fıkraları  okuyarak  ve  dinleyerek,  Türk  milletinin  aile  yapısını,  akrabalık  ve 

komşuluk  ilişkilerini(Hanımından  Korkmayan  Ayağa  Kalksın,  Hanımla  Muhabbet,  Ya  Bizim 

Kedi Nerede, Doğuran Kazan, Hasta Ziyareti, Hoca Kaynanasını Nasıl Arar?) öğrenebilirler. Buna 

bir örnek:  

 

Nasreddin  Hoca  bir  vaazında  annelerin  evlatları  ve  kadınların  kocaları  üzerindeki 



haklarından bahsediyordu... 

-

 



“Ey cemaat, içinizde karısından korkmayanlar ayağa kalksın”demiş.  

Herkes ayağa kalkmış. Hoca şaşkın şaşkın bakınırken, cemaatten biri: 

“Hoca efendi, yalnız sen ayağa kalkmadın. Demek, karısından korkan bir tek sensin!” 

-

 



“Çok haklısın”, demiş Hoca. “Allah, saliha kadınların kocalarına öyle mesuliyetler  

yüklemiş ki, o sorumluluklarım aklıma gelince yerimden kımıldayamadım!” [11]. 

Nasreddin Hoca’da hoşgörü, serbest düşünme, düşünceye sınır koyan her türlü sınırlamayı 

kırma  anlamında  açık  ve  belirgin  bir  şekilde  kendini  gösterir.  Fıkraları  hoşgörü  açısından 

incelendiğinde  hoşgörüsüzlükle  de  karşılaşırız.  Ancak  Hoca’daki  hoşgörüsüzlük,  tembelliğe, 

sosyal ilişkilerdeki tersliklere, eskimiş geleneklere, insan karakterinin eksikliğine karşıdır. Buna 

örnek: “Eşeğin İstediği Yere” ve “Eşeğe Ters Binmek”fıkralarıdır. 

 

Nasreddin  Hoca  bir  gün  eşeğine  binmiş.  Eşeğin  inadı  tutmuş.  Bir  türlü  eşeğin  başını 

gideceği yöne çevirememiş. Bunu gören komşusu: 

-

 



Nereye gidiyorsun, hocam? diye sormuş.  

-

 



Eşeğin istediği yere, demiş [8]. 

Bu fıkranın vermek istediği mesaj, fıkrada bazı konularda inatlaşmanın doğru olmadığını 

gösterirken, inatlaşmanın bir değer olduğuna dikkat çekişmiştir. Onun bu hareketi, insan tabiatını 

iyi tahlil ettiğini ve ona göre davrandığını gösterir.  

Nasreddin  Hoca  bir  gün  yabancı  bir  köyde  misafir  olur.  Cuma  günü  O’nu  kürsüye 

çıkartırlar.  Güzel  bir  vaaz  verir.  Herkes  pek  memnun  kalır.  Camiden  çıkınca  Hoca’nın  eşeğini 

getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz 

düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur. Herkes hayret eder. Köylülerden biri dayanamayıp sorar: 

-

 

Hocam der. Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilir miyim? 



 

Hoca tebessüm ederek cevap verir: 

-

 

Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne  



geçseydiniz,  bu  defa  ben  arkada  kalmış  olacaktım.  Böyle  ters  binince  size  arkamı  dönmemiş 

oluyorum. Sebebi bu... [11]. 

Hazır  cevap  olmak  zekânın  bir  göstergesidir.  İnsanlar  akıl  ve  bilgi  gücünü  kullanarak 

birbirlerine  ölçülü  davranmalıdır.  Özellikle  insanların  bir  birlerinin  hatalarını  söyledikleri  bu 

tutum ve davranış içinde bulunmaları sosyal barışın sağlanmasında önemlidir. Bu da hoşgörülü 

olmayı zorunlu kılmaktadır. 

Nasreddin  Hoca  fıkraları  özellikleriyle  hayatı  ve  insani  ilişkileri  yansıtan  mesajlarla 

toplumun  her  kesimine  uygulanabilecek  bir  eğitim  aracıdır.  Bu  araç,  sosyal  değerlerin 



596 

 

verilmesinde etkin bir şekilde kullanılabilir. Özellikle sevgi, saygı, hoşgörü, hak ve hukuk, aile 



bağları, komşuluk ilişkileri, doğruluk gibi.  

Sonuç  olarak,  Nasreddin  Hoca  fıkraları  sayesinde  öğrenciler  dersten  sıkılmazlar,  derse 

ilgileri artar, kısa diyologları sınıf içinde canlandırabilirler. Bir taraftan fıkraları derste kullanırken 

dersin  havası  olumlu  yönde  gelişir  ve  öğrencilerin  dersten  zevk  alması  sağlanır,  bu  durum 

öğrencilerin başarısını olumlu yönde etkiler. Fıkralar, deyim, atasözü ve söz sanatlarıyla Türkçenin 

güzelliklerini  yansıtır.  Dolayısıyla  fıkralar,  Türkçe  derslerinde  metin  olarak  kullanılmalı, 

fıkralardan hareketle okuma-dinleme, sözlü-yazılı anlatım, dil bilgisi çalışmaları yapılmalıdır. 

Bununla  birlikte,  Nasreddin  Hoca  fıkraları  Türkçe  öğretiminde  temel  dil  becerilerinin 

geliştirlmesine hizmet edecek değerli bir hazinedir. Bu fıkralarla her temel becerinin hedeflediği 

kazanımlara ulaşmayı sağlayan etkinlikleri gerçekleştirmek mümkündür. Çünkü Nasreddin Hoca 

düşüncesiyle, yaşayışıyla Türk insanını temsil eder. Dil öğretiminde fıkralar vasıtasıyla temel dil 

becerileri  kazandırılırken  hem  kültürel  değerlerin  kavratılması  da  söz  konusudur.  Bu  açıdan, 

Nasreddin  Hoca  fıkraları  Türkçenin  öğretiminde  belirlenen  hedeflere  ulaşılmasına  hizmet 

edecektir.  

 

KAYNAKLAR 

1.

 



Ahmet A. Yabancılara Türkçe Öğretimi Kapsamında Fıkralar: Nasreddin Hoca Fıkraları. 

Milli Folklor, Yıl 25, Sayı 100. –Ankara, 2013. 

2.

 

Elçin Şükrü. Halk Edebiyatına Giriş. –Ankara: Akçağ Basım-Yayın, 2010. 



3.

 

Boratav P. N. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. –İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1992. 



4.

 

Güleç  H.  Nasreddin  Hocanın  Dünya  Görüşü,  Kişisel  Özellikleri  ve  Fıkraları  Hakkında 



Bilgiler. Uluslararası Akşehir Nasreddin Hoca Sempozyumu. – Akşehir, 2011. 

5.

 



Yıldırım D. Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları. – Ankara: Akçağ Yayınları, 1999. 

6.

 



Erdoğan  N.  Devleti 'İdare etmek': Maduniyet ve Düzenbazlık. Toplum ve Bilim, (83), 8-

31, 2000. 

7.

 

Akkaya A. ve Emiroğlu S. “TürkçeninYabancı Dil Olarak Öğretilmesinde Metin Seçimi:  



W. Burckhardt Barker Örneği”. Uluslararası IX. Dil-Yazın Deyişbilim Sempozyumu 

(Yaratıcılık ve Yenilik Yılında YeniYaklaşımlar) 15-17 Ekim 2009 Sempozyum 

Bildirileri. –Sakarya: Sakarya Üniversitesi Basımevi, 2009. 

8.

 



Özçelik M. Nasreddin Hoca. –Eskişehir: Odunpazarı Belediyesi Yayınları, 2005. 

9.

 



Barın E. “Türkçenin Yabancılara Öğretiminde Motivasyon”, 1.Uluslararası Türk Dili Ve 

Edebiyatı  Sempozyumu(23-26  Ekim  2007)  Bildirileri.  –Isparta:  Süleyman  Demirel 

Üniversitesi, 2008. 

10.


 

Sakaoğlu  S.  Türk  Fıkraları  ve  Nasreddin  Hoca.  –Konya:  Selçuk  Üniversitesi 

Yayınları,1992. 

11.


 

www.fikralarim.com

 

 

378.016 



KAZAKÇA VE TÜRKÇE RESMİ YAZIŞMALARIN ÖZELLİKLERİ 

 

Аbdezova G.  

Salımhan А.  

Al Farabi Üniveristesi  

Tez danışmanı:  

Doç.Dr. Zubayda Şadkam  



 

Toplumsal  yapı  içerisinde,  iletişime  ihtiyacı  olmayan  hiçbir  iş  yoktur.  Çünkü  iletişim 

insanların birbirleriyle anlaşmaları için gerekli bir bağ ve köprüdür. 

İletişim; bilgi, fikir ve duyguların bir kimseden diğerine geçme sürecidir. Ancak bu sürecin 

oluşabilmesi için mutlaka bireyler arası bir ilişkinin kurulmasına ihtiyaç vardır. O hâlde iletişim, 

insanları  birbirlerine  bağlayan  ve  onların  sosyal  bir  grup  hâlinde  ve  ahenkli  bir  şekilde 



597 

 

çalışmalarını  temin  eden  bir  bağdır.  Bu  bağ,  iki  insanı  birbirine  bazen  yakınlaştırıcı,  bazen  de 



uzaklaştırıcı rol oynar [1]. 

Toplumsal  yaşamda  ve  iş  hayatında  iletişimin  kendine  özgü  bir  yeri  ve  önemi  vardır. 

İşletmelerde çalışan birey, başkalarına karşı olumlu ya da olumsuz yönde davranışta bulunurken 

iletişim  araçlarından  geniş  ölçüde  yararlanır.  Söz  gelişi,  yazılı  ya  da  sözlü  mesaj  aracılığıyla 

tepkilerini belirtir, bilgiler alır ya da verir, duygusal ve düşünsel etkileme ve etkilenme durumunda 

davranışlarını  açıklar.  Bu  nedenle,  bir  bakıma  iletişim,  davranışların  açıklanmasını  ve 

anlaşılmasını sağlayan bir araçtır [2].  

İletişim bilgi, fikir ve duyguların bir kimseden diğerine veya bir gruptan diğerine geçme süreci 

olduğuna göre, bilgi, fikir ve duyguların doğru olarak aktarılması için düzgün bir iletişim sürecinin 

kurulması gereklidir. 

Organizasyonların  faaliyetlerinin  işleyişine  ve  önemine  göre  dört  şekilde  iletişim 

gerçekleştirilir. Bunlar:  Sözlü iletişim, sözsüz iletişim (beden dili), elektronik iletişim ve yazılı 

iletişimdir. 

Sözlü iletişim, iletişim şekillerinden en etkili ve hızlı olanı sözlü ve yüz yüze olan iletişimdir. 

Sözlü iletişimde, gönderici (konuşan) ile alıcı (dinleyen) bire bir ilişki içinde oldukları için duygu, 

düşünce ve bilgi  aktarımı  daha sağlıklı ve akıcı olur. Çünkü alıcı  yalnızca duymakla kalmayıp 

göndericinin mesajını yorumlamada el ve yüz haraketlerinden faydalanır. 

Sözlü  (yüz  yüze)  iletişimde,  geri  besleme  hemen  gerçekleşir.  Bunun  neticesinde  mesajın 

doğru anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilir. Bürolarda, sağlıklı bir iletişimin sürdürülebilmesi için 

sözlü iletişimin sağladığı hız ve kesinlikten faydalanmalıdır. 

Sözlü  iletişimin  bu  gibi  yararlarının  bulunması  yanında  sakıncaları  da  yok  değildir.  Her 

şeyden önce, herkes aynı anda orada bulunmadıkça iletişim uyumu sağlanamayabilir. Bir kimsenin 

çeşitli kişiler aynı bilgiyi aktarması zordur. Örneğin, aynı fıkrayı anlatan iki kişinin yapacağı etki 

farklıdır. Buna ek olarak kişi yüz yüze iletişimde gerçekte iletmek istediklerinde değişiklik yapma 

zorunda kalabilir [3]. 

Sözsüz iletişim, sözcükler kullanılmadan beden dili (el, kol ve mimikler) kullanılarak yapılan 

iletişimdir. Bu tür iletişim şekli hep kullanılagelmiştir. Ancak insanlar bu tür iletişimin önemini 

kavramaya son zamanlarda başlamışlardır.  

Örgütlerde sözsüz iletişime verilebilecek pek çok örnek vardır. El sıkışma, el sallama, omuz 

silkme, kaşlarını çatma, sözsüz iletişim örnekleridir.  

Örgütlerde iletişim sözlü ya da yazılı olsun, hareketler, mimikler ve jestlerle desteklenmediği 

sürece etkisi fazla olmaz. Bu nedenle özellikle yöneticiler, verdikleri direktifleri etkili olabilmesi 

için, jest ve mimikleri ile desteklemek zorundadırlar [4]. 

Saydığımız iletişimlerin biz araştıracak şekili – yazılı iletişimdir, onun içinde – resmi yazışma 

özellikleri.  Yazılı  iletişim,  örgütlerde  mesajın  kalıcı  olması  gerekiyorsa,  yazılı  iletişim 

araçlarından yararlanılır. Ayrıca birkaç örgütsel basamaktan geçerek iletilen bir mesaj söz konusu 

ise  gönderilmek  istenen  bilginin  gerçek  nitelik  ve  içeriğini  yitirmeksizin  iletilmesinde  yazılı 

araçlar  kullanılabilir.  Bunun  dışında  işgörenin  sorumluluk  yüklenmesi  bakımından  da  yazılı 

araçların kullanılması bir zorunluluktur.  

Yazılı iletişimin üstünlüğü yazılı kanıt niteliğinde olmasıdır. Kişiler sözlü iletişimi belirli bir 

süre  sonra  unutabilirler.  Bu  nedenle  yazılı  kayıtların  önemi  büyüktür.  Üstelik  yazı  ile  tüm 

ilgililerin aynı mesaj almaları sağlanmış olur.  

Kamu  kurum  ve  kuruluşlarında,  tüzel  kişiliğe  sahip  kurumların  birbirlerine  ve  kişilerin  bu 

kuruluşlara yazdıkları yazıların tümüne resmi yazılar denir. Bu yazıların en büyük özelliği tek tip 

olmasıdır. 

Tüm resmi dairelerin yazışmalarında, yazıların standartizasiyonu ve kurallara uygyn biçimde 

hazırlanmasını sağlamak amacıyla Türkiye Başbakanlığı “Resmi Yazışma Kurallarını Belirleyen 

Esaslar” yayınlamıştır. Resmi yazışmalar ile ilgili olarak “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Esas 

ve  Usuller  Hakkında  Yönetmelik”in  yürürlüğe  konulması  10/10/1984  tarihli  ve  3056  sayılı 

Kanunun  2’nci  ve  33’ncü  maddelerine  göre,  Bakanlar  Kurulu’nca  18/10/2004  tarihinde 

kararlaştırılmıştır.  


598 

 

Biraz  Türk  dili  yazışma  gelişimin  tarihine  haber  verirsek,  Osmanlı  Devleti’nde  resmî 



yazışmalarda  Türkçe’den  başka,  Arapça,  Farsça,  Rumca,  Ermenice,  Bulgarca  gibi  diller 

kullanılmıştır. Arap ülkelerindeki mahkeme kayıtları Arapçadır. Salnâmeler (devlet yıllıkları) ve 

Takvim-i Vekâyi (resmî gazete) birkaç dilde basılmakta; kanunlar birkaç dilde çıkarılmaktadır. 

DiplomatikyazışmalarınhepsiFransızcadır.Devlet, 

kendielçilerine 

bile 


budildeyazıgönderir.Resmîmakamlar, her dildekidilekçelerikabuleder [4, s.30]

.

 



Kazak  dilinde  resmi  yazışmalar  XVIII  asırdan  itibaren  başlıyor.  O  zamanlardaki  resmi 

yazışmalara  Kazak  hanlarının,  hükümdarlarının,  kahramanlarının  padişaha  ve  Rus  yönetim 

kurumlarına yazılmış mektupları kapsıyor. Bu  resmi yazışmalar o zamandaki Kazak bozkırının  

siyasi, sosyal, ekonomik durumunu temsil ediyor [4, s.40].   

XIX  asırın  birinci  yarısı  Rus  çarının  Kazak  topraklarını  sömürü  politikasının  dönüm 

noktasıydı. Kazak bozkırının birçok bölgesi Rusya İmparatorluğunun yönetimi altına girdi. Ülke 

yönetimini  Rus  çarı  ele  geçirip  yürütmeye  başladı.  O  dönemlerde  Kazak  bozkırında  hukuki 

mahkemenin üç çeşidi vardı: 

1.

 

Tauke hanın “Yedi Cargısı”. 



2.

 

Büyük ve siyasi suçları inceleyen Rusya imparatorluğunun  mahkeme sistemi. 



3.

 

Şeriyat  mahkemesinin yürüttüğü hüküm/hukuk. 



Bu  hukuki  mahkemelerin  çeşitli  hükümleri  bize Kazak  topraklarında  resmi  yazışma  sisteminin 

içeriği, ne zaman, nasıl, yürütüldüğünü hakkında bilgi vermektedir[6, s.30].  

XIX  asırın  ikinci  yarısında  Kazak  toprakları  Rusya  İmparatorluğunun  yönetimine  

tamamen  girmiş  oldu.  Bu  nedenle  yerli  insanlarla  ilişkiyi  arttırmak  için  ve  sömürge  siyasetni 

güçlendirmek  için  Çarlık  Rusya  hükümeti  yönetim  kurumlarının  herbirinde  iki  dilde  (Rusça-

Kazakça) gazete çıkarmaya başladı. Bu zamanda Rusya yönetim kurumlarının Kazak bozkırına ait 

resmi belgeleri Kazakçaya çevirilirdi. Bu durumun başka bir özelliği de yazılan resmi yazışmaların 

içeriği yalnız sultanlara ve hanlara yönelik değil bütün halkı ve topluma yönelik yazılıyordu. 

XX  asırın  ilk  yıllarında  akademik  eğitim  işleri,  kültür  ve  sanat-bilim  alanları  canlandı. 

Semey, Kızılorda, Kostanay, Torgay gibi birçok şehirlerde Rus-Kazak okulları ortaya çıktı. Bu 

okullardan  mezun  olan  öğrencilerin  bakış  açıları  kendi  halkına,  onun  geleceğine  olan  ilgileri 

önceki geleneksel ve islami eğitime sahip olanlardan farklı ve olumluydu. Onlar Kazak halkının 

siyasi ve kültürel yönden gelişmesine çalıştılar emek verdiler. Üstelik o zamanlarda yayın işleri de  

canlanmaya başladı ve yayınlanan yazışma çeşitleri Tatar yayın evlerinden çıkıyordu. Bu dönemde 

resmi yazışmalar dilinde bazı fonetik değişiklikler oldu. örneğin, günümüzdeki kazakçada галым, 

ақылдасу, әскер, айып, өнер, арыз şekline kullanılan kelimeler o zamandaki resmi yazışmalar 

dilinde ғ sesi korunarak, yani arabça şeklindeki gibi kullanıldı: 

 

Ғақыл – ақыл                           ғайып – айып 

 

Ғақылдасу – ақылдасу            ғөнер – өнер 

 

Ғаскер – әскер                         ғарыз – арыз   

1920 – 30 yıllarında önemli tarihi olay – Kazakistan’da Sovyet hükümetinin yerleşmesi, yani 1920 

yılında  Kazak  Sosyalist  Sovyet  Cumhuriyeti  kuruldu.  Bu  durumda  bütün  Kazak  Cumhuriyeti 

çapında  sosyalistleştirme  çalışmaları  hızla  başlatıldı  ve  yürütülmeye  başladı.  Ziraat  ve  köy 

işlerinde  kollektiflendirme  çalşmaları  yapıldı.  Teknik  ve  bilim  alanları  yavaş  yavaş  gelişmeye 

başladı. Kazakistanda artık çeşitli ilmi araştırma kurumları, orta ve yüksek özel okullar çoğaldı. 

Bu  dönemde  ilmi  araştırmalar  ve  çeviri  şeklinde  yanyınlanan  edebiyatlar  sayısı  da  arttı.  Bu 

çalışmaların gerçekleşmesi neticesinde kısa bir sürede  devlet kurumlarında  Kazak personelleri 

temin edilerek resmi yazışmalar kazakça yürütülmeye başlandı. Çeşitli hükümler, kararnameler, 

tutanaklar,  karakteristikler,  raporlar,  protokollar  gibi  resmi  yazışmaların  kendilerine  ait  yapısı, 

terminolojisi  v.b  uslüp  özellikleri  şekillendi.  Bu  resmi  yazışmaların  uslübü  zamanla  sistematik 

olarak oluştu ve günümüzdeki kullanılmakta olduğumuz  resmi yazışmalar şekline geldi. 

Kazakistan’da yazışma kuralları ile ilgili olarak düzenleme makamları ve yasaları bunlardır: 

1993, 1995 tarihlerindeki Ana Yasa, 1997 tarihli “Dil Kanunu”, 1998 tarihlı “Dil gelişimi Devlet 

Programı”.  Devlet  Programı  ila  resmi  yazışmayı  aşama  aşama  devlet  diline  geçirilmesi  de 

günümüzde gerçekleşiyor [6, s.86-88].  



599 

 

Resmi  yazışma;  birimler,  kurumlar,  işletmeler  arasında  yapılabildiği  gibi  kuruluşlar  ve 



kurumlarla kişiler arasında da yapılabilir. Resmi yazışmaların diğer yazışmalara göre en önemli 

ve  belirgin  özelliği  yukarıdan  aşağıya  belirli  bir  düzen  ve  kurallar  düzeni  içinde  uygulanma 

zorunluluğu olmasıdır. Bu tür yazışmalarda iletilmek istenen mesajın mutlaka sistemli bir kalıp 

içerisine  konularak  yazılması  gerekmektedir.  Bu  tür  kalıpların  kullanılmasındaki  amaç 

anlatımdaki bütünlüğün ve tek tipliliğin yani standartlaşmanın sağlanmasıdır.  

Yazışmalarda  şekli  kuralların  yanı  sıra,  en  az  şekli  kurallar  kadar  dikkat  gerektiren  edebî 

kurallara diğer bir deyişle içerik yönüne de dikkat etmek gerekir. Bu kurallar: 

 



Dil bilgisi kurallarına uymak 

Yazışmalar için yazılarda kullanılan dil bilgisi kurallarına uymak çok önemlidir. Noktalama 

işaretlerinin  yanı  sıra,  dilde  bulunan  farklı  “diyalekt-lehçe”lerin  ortaya  koyacağı  farklılıklara 

dikkat etmek gereklidir. 

 

Doğruluk 



Yazışmalarda verilen bilgiler doğru olmalı ve anlatılmak istenen konuyu uygun kelimeler ve 

ilgili bilgilerle aktarmalıdır. Gereksiz ve ilgisiz bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Yazıyı okuyan 

kişinin  sorabileceği  bütün  soruların  cevabı  aktarılmalıdır.  Yazışmalarda  işlenen  konu,  iletilen 

mesaj, kurumun veya kuruluşun amaçları ve politikası ile çatışmamalıdır. Aksi görüşlere kesinlikle 

yer vermemelidir.  

 



Özlülük (Kısalık) 

Kısalık  konunun,  olabildiğince  az  kelime  kullanılarak  sade  bir  şekilde  anlatılmaya 

çalışılmasıdır.  Başka  bir  deyişle,  özlülük  yazıda  gereksiz  paragrafların,  parağrafta  gereksiz 

cümlelerin, cümlede gereksiz kelimelerin bulunmamasıdır. Örnegin: “Eğer toplantıya katılmanız 



hâlinde,  büro  hizmetleri  bölümündeki  fazla  çalışma  masraf  ve  giderlerini  azaltma  konusunda 

somut  önerlerde  bulunmak  üzere  şimdiden  planınızı  yapın”  demek  yerine,  “Toplantıya 

katılacaksanız  büro  hizmetleri  bölümündeki  fazla  giderleri  azaltma  konusundaki  önerilerinizi 

planlayınız” demek daha doğru olacaktır. 

 



Açıklılık  

Yazıların açık, seçik ve anlaiılır olması, yine okuyucunun dikkate alınmasını gerektiren bir 

özelliktir. Açıklılık, okuyanın konuyu tam ve doğru olarak anlayabilmesi ile sağlanacaktır.  

 



Saygılı bir dil kullanma 

İş ilişkilerinde önemli olan ve özen gösterilen saygılı ve nazik konuşma niteliği, yazışmalarda 

da aranır. Yazışmalarda nezaket kurallarına uyulmalı; mümkün olduğunca yapıcı, olumlu, saygılı 

ifadeler kullanılmalı, olumsuz kelimelerden kaçınılmalıdır [4, s.59-60].  

Türk  dili  resmi  yazışma  dili  kendi  dilbilgisel,  kelime  özelliklerine  sahiptir.  Gramer  olarak 

özgün özellikler: 

-

 

Çoğunlukla edilgen fiilin hakim olması; Örenegin, Mesaj tarapımızdan alınmıştır. 



-

 

3 kişi fiilli cümlelerinin hakim olması. 



-

 

Her zaman-dir ekli koşaçın kullanması



.

 

-



 

Fiilin  belirli  zamansal  biçimlerinin  kullanımı;  genellikle  şimdiki  zamanı  ifade 

etmek  için  -  (I)yor  zaman  ekinin  yerine  –makta  eki  kullanır.  Örenegin:  Şirketimiz 

danışmanlık hizmetleri vermektedir. Geçmiş zamanı ifade etmek için –dı eklerinin yerine, 

- mış/-miş eklerinin ku kullanımı hakimdır. Gelecek zamanın –acak eklerine –dır koşaçını 

ekleyerek kullanım hakimdir.  

-

 



Fiilin  isimfiil  ve  yardımcı  fiil  ile  yapılan  biçimlerinin  yardımıyla:  çoğunlukla 

geçmiş zamanın –mIş ve –Dık ve –(y)An ekleri ile biten isim fiilleri olmak yardımcı fiilini 

beraber kullanarak yapılıyor.  

Örnegin: Göndermiş olduğunuz mektup[7]. 

Kelime  yapısı  için  ayırt  edici  bir  özelliği  terminolojik  kelimeler  ve  terminolojik  ifadelerin 

hakim olması. 

Bunlarla  beraber  resmi  yazılarda  şekli  kurallar  uyulması  gereken  ana  bölümleri  şu  şekilde 

sıralaması vardır (bazen iş yazışmasıyla farklılıkları olabilir):  



600 

 

a) kağıt boyutları, b) başlık, c) sayı, d) tarih, e) konu, f) gönderilen makam, g) ilgi, h) metin, 



i) paragraf, j) imza, k) onay, l) ekler, m) dağıtım, n) parafe, o) koordinasiyon, p) gizlilik ve ivedilik 

dereceleri, r) sayfa numarası, s) devam işareti, t) aslına uygunluk olayı [4, s.60]. 

Kazak dilindeki resmi yazışma üslubunun özelliklerini betimlersek: 

-

 



 İfade kelimelerin kullanılmadan, cümleler bildirimli biçimde kullanılmalıdır; 

-

 



Sonuçlandırmanındoğru, netolması; 

-

 



Sözcüklerveterimlerin net vedoğrumaanadakullanılması; 

-

 



Terimlerinkullanmasıklığıyüksek, devletterminolojikomisiyonun Kabul 

etmişversiyonlarınkullanılması; 

-

 

Kalplaşmışiçerik- yapısalnormlarınkatıkorunması; 



Kazakça resmi yazışmalarında uyulması gereken ana bölümler ise biraz farklı sıralanabilir:  

a) kağıt boyutları, b) başlık, c) sayı, d) tarih, e) gönderilen makam, f) ilgi, g) metin, h) paragraf, 

i) imza, j) onay, k) ekler, l) parafe, m) hamiş, n) koordinasiyon, o) sayfa numarası [6, s.15]. 

Sonuc  olarak,  Türk  ve  Kazak  dillerindeki  resmi  yazışma  özellikleri  çoğunlukla  işlem 

şeklinde ortaya çıktığını göre biliriz. Gerek uslüp gerek teknik olarak işlem biçiminde Türkçede 

de, Kazakçada da ortak taleplere uygun olduğunu görebiliriz.Dilin tarihsel gelişmesi özelliklerine 

bakılırsa  her  iki  dilin  de  başlangıçta  bazı  dilsel  etkenlerin  etkisinde  kalıp,  resmi  yazışmalar 

uslübünün hala şekillenmekte, kalıplaşmakta olduğunu görmekteyiz. 

Atalarımızın ifade ettiği gibi, ”Söz uçar,  yazı kalır”. Bu nedenle  yazılı iletişimde tarafların 

söylediklerini,  yaptıkları  anlaşmaları,  detay  bilgileri  unutması,  inkar  etmesi  mümkün  değildir. 

Herhangi bir resmi, iş iletişimlerinde muhtemel anlaşmazlıkların olmamasını veya yanlış anlamları 

ortadan  kaldırmayı  gerçekleştirmek  için,  iletişimi  doğru  düzenlemek  için  yazışma  kurallarının, 

tekniklerinin  rölu  büyüktür.  Çeviri  ile  ilgili  uzmanların  bu  yazışma  kurallarına,  tekniklerine, 

kılavuzlarına sahip olması, çeviri sürecinin kolaylaşmasına, ürününün kaliteli olmasına yol açar. 




Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   135




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет