Türkistan Muhtariyeti’nin Kuruluşu
Çokay’ın hatıralarından devam edersek, Yeni Mergilan şehrinde, “Ülke Müslüman Şurası”
binasındaki bir toplantıda bütün Türkistan Müslümanlarının kongresini toplamaya karar
verildiğini yazmaktadır. Bunlar neden Taşkent’te değil başka yerde yapmağa mecbur kaldılar.
Çünkü Taşkent’te bu tür düşüncelerin uygulamaya geçmesi artık mümkün olunmadığından
“Türkistan Muhtariyeti’nin” ilanı için uygun bir bölge aranmaktaydı. Muhtariyetçiler neden
Taşkent dışına çıkmak istedikleri doğaldı. Çünkü Bolşeviklerin hâkim olduğu şehirde kendi
iradeleriyle kurulacak olan Muhtariyet’e asla izin vermezlerdi. Bunun için de, olağanüstü IV.
Türkistan Müslümanları Kongresini, Taşkent dışında Sovyet hâkimiyetinin fazla etkili olmadığı
bir yerde yapmaya karar vermişlerdi. Çokay, görüşmeler sonucunda, Kongre davetiyeleri, telgraf
aracılığıyla etrafa gönderildi 3, s. 135. Ayrıca Türksitan Milli Muhtariyeti stratejisinin
belkemiğini Müsülmanlar ile Rusları karşı karşıya getirmemek için üzerinde çok çalıştılar. Bunu
için Rusların demokrat kesiminin desteği alınarak Türkistan Muhtariyetinin sadece
Müslümanları kapsayan etnik dini bir muhtariyet değil, Rus azınlıkları da içine alan genel bir
muhtariyet olmasını amaçladılar 4, s. 788.
Fakat Milli Merkez Türkistan Milli Muhtariyeti için Müslümanlarla birlikte siyasi
çalışmalar yapacak yeterli sayıda Rus unsuru bulmakta zorlandılar. Sadece sosyal devrimcilerden
V.P. Nalivkin, Vadim Chaykin ve Yahudi S. Herzfeld Bolşeviklere karşı oldukları için
Türkistan’ın özerkliğini kabul ediyorlardı. Bunların dışındaki Taşkent’te yer alan bütün Rus
grupları Müslümanların idari mekanizmalarda olduğu bir Türkistan Milli Muhtariyetini
istemiyorlardı 4, s. 788. Hep birlikte Fergana vadisindeki Hokand şehrinde Kongrenin
yapılması için 25 Kasım 1917’i (8 Aralık) olarak fikir birliğine varılmıştır. Sonuçta Türkistan
Müslümanlarının IV. Oalaganüstü Türkistan Müslümanları Kongresi, Hokand şehrinde eski
Hokand Sarayında 26 Kasım 1917 (8 Aralık) tarihinde Çokay’ın konuşmasıyla açıldı 5, s. 112.
Bolşeviklerin kurultayın yapılmaması için yaptığı bütün engellemeler boşa çıkmıştır. Neticede
Bolşevikler de Komiser Poltaratski’yi temsilci olarak kurultaya göndermek zorunda kaldılar.
Kongreye Türkistan Genel Valiliği coğrafyasının her yanından katılım olmuştur. 203 delegenin
150 kadarı Fergana bölgesindendi. Sadece Yedisu bölgesinde 1916 ayaklanması süreci ile ilgili
karışıklar sürmekte olduğundan bu bölgeden katılım olmamıştır 6, s. 68.
Kongre gündemi; Türkistan’ın yönetim şekliyle Türkistan’ın güneydoğu federasyonuna
girmesi, icra komitesinin, yani hükümetin seçilmesi ve Türkistan Anayasasının hazırlanması için
toplanma ve karara varma konuları ele alınmıştır. Delegeler arasında iki tür yaklaşım hâkimdi.
Bir grup delege, “Fırsattan istifade ederek Türkistan’ın ülkesini bağımsızlığını derhal ilan
etmesini” ve Rusya’dan ayrılmasını savunurken, diğer grup öncelikle milli, bölgesel, özerk bir
cumhuriyetin ilan edilmesi hakkında duruyordu. Bu konuyu yine Çokay’dan dinlersek, Abdullah
Hocayev ikimiz; “Bağımsızlık veya muhtariyet ilan etmek meselesinde acele etmek taraftarı
değildik. Çünkü Türkistan şehirlerinde bulunan askerler içinde tek bir Türkistanlı yoktu” 3, s.
136 diyerek gerçekleri söylüyordu. Kongrede çoğunluk Türkistan’ın tam bağımsızlığını
Türkistan Anayasası’yla belirlenmesi ve bu maksatla Mart 1918’de yeni bir toplantı yapılması
yönünde fikir belirtince, dolaylı olarak ikinci grubun görüşü benimsenmiş oldu.
Kurultay iki gün devam ederek 10 Aralık 1917’de çalışmalarını bitirdi 7, s. 26.
Türkistanlılar tarafından sabırsızlıkla beklenen sonuç açıklanarak “Türkistan Milli Muhtariyeti”
552
ilan edild 8, s. 20, 159, 13. Muhtariyetin merkezi Türkistan Genel Valiliği topraklarından Sır
Derya hariç olmak üzere Fergana havzası ile Semerkant bölgesine hükmedecektir. Türkistan
Milli Muhtariyeti Hükümet Reisi Muhammedcan Tınışpayoğlu, Hariciye Nazırı Mustafa
Çokayoğlu, Dâhiliye Abdurrahman Orazoğlu, Harbiye Ubeydullah Hoca, Maliye Şah
Ahmetoğlu, İaşe Abidcan Mahmutoğlu, Nafıa Mir Adil, Ziraat Hidayet Ağaoğlu, Maarif Nasır
Han ve Ekalliyetler Herzfeld’tir 9, s. 20. Bununla birlikte Türkistan Milli Muhtariyeti 36 kişilik
Halk Meclisi’n (Şurasın) oluşturdu 10, s. 80. Ayrıca Hokand şehrinde 50.000 halk, 382 Cami,
40 Medrese, 6000 Diyanet memurlarıyla 11 Bankın çalıştığı bir zamandı 5, s. 112.
Alaş-Orda Hükümetiyle Türkistan Muhtariyeti’nin Farklığı
Aynı zamanda Türkistan’ın bir başka bölüğünde AlaşOrda Hükümetinin kuruldu ve
başkent olarak da Semey şehri seçildiğini biliyoruz. Bu neden söylüyoruz. Çünkü Türk Tarih
edebiyatında, Türkistan’ın iki tarafında kurulan iki cumhuriyetin Türkistan Birliğini sağlamakta
hem fikir olduğu ileri sürmektedir. Fakat bizim nazikâne fikrimiz AlaşOrda Hükümeti’nin
Türkistan birliği üzerinde çok durmadığını hatta sıcak bakmadığını düşünmekteyiz. Çünkü o
zamanki Kazak Aydınları tüm Türkistan’ın bir bayrak altında toplanması ve hayata
geçirilmesinin mümkün olmadığı görmekteydiler. Burada AlaşOrda Hükümeti’nin çizdiği
yolunun Atatürk’ün Anadolu’da çizdiği yoluna çok benzediğini söyleyebiliriz. Atatürk önce
Anadolu Türklerini birleştirerek istilacılara karşı vatanını savunursa, aynı benzer taktiği kullanan
AlaşOrda önce Kazakları kendi etrafında toplamayı düşündüler ve bu yolda hareket ettmişlerdir.
Özellikle Alaş aydını Aleyhan Bökeyhaov’un “Biz Türkistan’la kardeş ve aynı dine mensup
halklarız. Muhtariyet olmak bir başka, devlet olmak bir başkadır. Bizim Kazak halkı şimdilerde
iş görecek kadrolara o kadar muhtaç ki, halkı bir nevi cahil olarak sayarsak, Türkistan halkı
Kazak halkından on kat daha cahildir. Eğer Kazaklar, Türkistan’la birlikte Muhtariyetliğe
kalkışırsa Muhtariyet arabasına aynı zamanda deve ile eşeğin takılması demektir. Çünkü
Taşkent’teki Sartların ileri gelenleri, “salgına (heba) karşı alınan tedbirlerin Allah’a karşı gelmek
olarak yorumlayarak, hastalığın tedavisine gerek yok, böyle içe kalkışırsanız günah olur ve
isyancı olursunuz diyen kafalarla Kazak nasıl bir olabilir”. Bahsettiğimiz gibi Muhtariyet
arabasına aynı zamanda deve ile eşeği birlikte takamıyorsunuz” 5, s. 119120. Bökeyhanov’un
bu sözlerinden Türkistan’la birleşme fikrine karşı olduğunu ileri sürerek Türkistan Miili
Muhtariyetine karşı olmuştur diye bir algı olmaması gerekiyor. Bu sadece zaman şartlarının
müsait olmadığından ve olayları daha gerçekçi olarak kendi penceresinden bakmaktır diyebiliriz.
Buna rağmen Muhametcen Tınshpaev’le Mustafa Çokay’ın aynı zamanda AlaşOrda
Hükümetine üye olduğu ve görev aldığını ileri sürülmektedir. Bu doğal bir şey. Çünkü Kazaklar
ve AlaşOrda kurulduğunda doğubatı AlaşOrda olarak kuruldu ve kadim zamandan Taşkent’in
Kazak toprakları olduğu bilincinde olduklarından Türkistan’da kurulan hükümetleri kendilerinin
bir devamı olarak görmektedirler. Bizce AlaşOrda önce Kazakları bir araya getirerek
güçlendikten sonra Türkistan’la ilgilenmek istediğini düşünmekteyiz. Böylece şu sonuca
varılabilir; “AlaşOrda Partisi, 1914 öncesinde Rusya’da ortaya çıkan modern anlamda milliyetçi
tek Müslüman parti idi 11, s. 73 ve milliyetçi çizgisini devlet politikasına da yansıtmak
istiyorlardı”.
Türkistan Muhtariyeti’nin Tanınma Çabaları
Hokand şehrinde bulunan Türkistan Milli Muhtar Cumhuriyeti, merkezi güç tarafından
tanınmak için Petersburg’taki Sovyet Rus Hükümeti ile bağlantı kurmaya çalıştı. Fakat Bolşevik
Rus Hükümeti milli ve bölgesel bütünlüğü esas alan bu muhtar cumhuriyeti tanımamakta ısrar
553
ettiler. Türkistan İşçi ve Çiftçi Teşkilatı da Taşkent’teki Rus İşçi, Asker ve Çiftçi Delegeleri
Konseyi de Türkistan Milli Muhtariyetini tanımadılar. Türkistan Milli Muhtariyetinin kuruluşu
SSCB kaynaklarında şu şekilde yansıtılmıştır; “Emperyalistlerin kanlı elleri Orta Asya’ya da
ulaşmıştır. Türkistan’a gelerek eski Eserler, Beyaz Muhafızlar, Menşevikler ve yerli
milliyetçilerle birleşerek Hokand Muhtariyeti diye adlandırılan burjuvazilik devleti kurdular.
Aynı zamanda Aşkabat’ta Zakaspi Hükümetin temelini attılar” 12, s. 2627. Bir diğer kaynakta
ise; “26 Kasım 1917 senesinde İngiltere Hükümeti, Afgan ve sabık Buhara Emir’inin ayrıca
Bolşeviklere karşı olan tüm karşıtlar güçlerin bir araya toplayarak Hokand Muhtar Hükümetini
kurdular. Bunların asıl amacı Sovyetlere karşı çıkarak eski zenginlerin ve emperyalistlerin
idareciliğini tekrar tesis etmek istediklerini yazmaktadır” 13, s. 64.
Bir başka kaynakta; Hokand’ta iki iktidar kurulmuş durumdadır. Yeni Hokand şehrinde
Sovyet Hükümeti ve eski Hokand şehrinde ise kapitalistlerle feodaller iktidarı yer almaktadır.
Ayrıca bu muhtariyetin kuruluşunda İngiltere Savunma Bakanı Winston Churchill aktif rol
üstlendiğini belirtmektedir. Hokand Muhtariyetin ilk amacı Sovyet Hükümetini devirmektir.
Onların yerli Kırgız, Tacik, Türkmen, Özbek ve başkalarını koruma diye bir niyetleri bile yoktur.
Onlar sadece eski iktidarlarını tekrar tesis ederek kendi yabancı emperyalistler himayesinde bir
devlet kurmaktır. Ayrıca Hokand Muhtariyeti Hükümeti “GüneyDoğu İttifakına” dâhil oldular.
Böylece onlar Oral Dağlarıyla kuzeyde Kuşi dağı, güneyde Altay dağı, doğuda ise Karadeniz’e
kadar olan toprakları Sovyetlerden koparmak istiyorlar 9, s. 2728 denilmekteydi. Genellikler
SSCB kaynaklarında bu konu üzerindeki fikirleri hemenhemen bu görüştedirler. Aslında bizce
Türkistan Muhtariyetinin GüneyDoğu İttifakına Sovyet yazarları sadece kendi açılarından
bakmaktadır. Eğer için aslına bakarsanız Muhtariyetin neden dâhil olduğunu anlamaktayız.
Türkistan Muhtariyeti, GüneyDoğu İttifakının Türkistan’da yaşanan kıtlıktan çıkış yolu
olarak bölgeye tahıl göndererek yerine yün, pamuk ve fabrikalar için lazım olan hammaddeleri
ticari yola koymak maksadında verilen tekliflerinden dolayı girdiğini söyleyebiliriz. Ayrıca
bölgeyi kıtlıktan ve siyasi istikrarsızlıktan çıkarmak için bu yola başvurulmuştur 14, s. 54. Aynı
zamanda Türkistan Milli Muhtariyetinin ilerideki yürüyecek programları hakkında da yanlış
bilgiler sunmuştur. Mesela muhtariyette “Kadın haklarına” yer verilmediği ve Türkistan
Türkistanlıların diyerek bu kutsal çağrıya katılmayanlar ise “kâfir” oldukların ileri sürmektedir.
Fakat şimdilerde yeni çıkan kaynaklarda ise Türkistan Milli Muhtariyetinin “Kadın Hakları”
üzerinde çok hassas davrandığını ve kadınların da erkeklerle aynı seviyede tüm haklara sahip
olduklarını gün yüzüne çıkarmaktadır.
Biz burdan Sovyetler kendi iktidarlarını Türkistan’da sağlamlaştırmak maksadında yaptığı
bu çirkin propagandası olduğunu anlamaktayız. Tüm bunlara rağmen Muhtariyetin ilan edildiği
gün Türkistan Müslümanları için bir sevinç havası esmişti. Şehrin dört bir yanında şenlikler
yapılıyor, insanlar caddelerde birbirlerini “Muhtariyet kutlu olsun” sözleriyle selamlıyordu.
Türkistan’ın Taşkent, Hokand ve Fergana Vadisinin büyük merkezleri muhtariyetin ilanıyla
bayram adeta havasına bürünmüştür 15, s. 161. Milli bir Hükümetin Türkistanlılar tarafından
kurulması, esaret altında kalan halka bir benlik duygusu ve yaşama hakkı vermiştir 16, s. 73
74.
Kanlı Çarpışmaların Baçlanğıcı ve Muhtariyet’in Ortadan Kaldırılışı
Türkistan Muhtariyeti konusunda ilk kanlı hadise 13 Aralık 1917’de Taşkent’te yaşanmıştır
4, s. 788. Bu sırada Taşkent Sovyet yönetimi, şehrin Rus kesimine girilmemesi şartıyla,
Münevver Kari başkanlığında İslam Cemiyetinin cemaatle namaz kılınmasına ve özerkliğin
kutlanması için toplantı yapılmasına izin verdi fakat aynı zamanda da kolluk kuvvetlerini
harekâta hazır duruma geçirdi 6, s. 69. Üstelik Sovyet makamlarının da bu törenlere aktif
554
olarak katılmaları emredilmiştir. Sovyet Halk Komiserliğiyle İşçi, Asker ve Çiftçi Temsilcileri
Taşkent İcra Komitesi’nin 12 Aralık 1917 tarihinde açıkladıkları karar ise şöyleydi; “Sovyet
Halk Komiserliği ile İşçi, Askerle Çiftçi Temsilcileri İcra Komitesi’yle birlikte düzenlediği
toplantıda Hokand Kongresinde
Müslümanların Türkistan için özerklik ilanıyla ilgili
yayınladıkları bildiri görüşülmüştür. Devrim çıkarları henüz açık değil. Ayrıca devrim, devrim
muhalifi güçler tarafından tehlikeye düşürülmüş durumda. Bu da Türkistan’ın Muhtariyeti için
ciddi bir tehlike meydana getiriyor.
Fakat Sovyet Halk Komiserliği ve İcra Komitesi bütün bunlara rağmen özerkliği devrimin
bir kazancı olarak görmüş ve kutlamıştır. Bu sebeple Türkistan topraklarında güç, devrimci
demokratların, yani Sovyet İşçi, Asker ve Çiftçi Temsilcilerinin kontrolünde olmalı ve burada
başka hiçbir otoriteye izin verilmemelidir” 1, s. 4950. Türkistan Milli Muhtariyeti ayrıca
Mevlit kandili münasebetiyle Taşkent’te 13 Aralık 1917’de ikinci bir gösteri düzenledi.
Gösteriye altmış veya yetmiş bin civarında yerli ahali katıldı. Hepsi bir ağızdan “Allah’u Ekber,
Yaşasın Türkistan’ın Muhtariyeti, Yaşasın Türkistan’a Anayasa getiren toplantı, Yaşasın İslam,
Yaşasın Millet” şeklinde sloganlar attı. Halk Komiserliği Şurası Başkanı Kolesov ve yardımcısı
Uspenski de toplantıya katıldılar. Toplantı sırasında dinleyenler Türkistan’da otoritenin giderek
Türkistan Milli Muhtariyeti yönetimine doğru kaydığı izlenimine sahip olmuşlardı. Gösteri
yürüyüşü öğleden sonra sona ermişti. Bütün halk neşeli, yaşlılar dua ederek, gençler şarkılar
söyleyerek bir kısmı da susku bir halde şehrin Orda semtine doğru ilerlemekteydi.
Sovyet Halk Komiserliği harekete geçmenin tam zamanı geldiğini anlamışlardı.
Göstericiler evlerine ulaşabilmek için köprüye geldiklerinde kızıl muhafızlar onlara ateş etmeye
başladılar. Top destekli atışlar bir anda çevreyi cehenneme çevirmiştir. Önce halk ne olduğundan
bile anlamayarak atılan silah karşısında şaşkın durumdayken bir sürü masum insan ölmüştür.
Bazıları da paniğe kapılarak ırmağa kendilerini atarak suyun içinde boğularak can verdiler. Ölen
yerli Müslüman Türklerin ne kadar kayba uğradığı tam kesin bir rakamla söylemek pek mümkün
olmuyor. Bununla da yetinmeyen Bolşevikler artık Türkistan Milli Muhtariyetin ortadan
kaldırmak kanaatine geldiler ve Şubat 1918 ortalarına kadar Hokand kenti civarına
Semerkant’tan, Skobelev’den, Andican’dan Namangan ve Kızılkıya’dan kızıl muhafızlarla
Ermeni “Daşnaksutyun” birlikleri toplanır.
18 Şubat’ta savaş komiseri Perfilev komutasındaki Taşkent Birlikleri de Hokand’a geldiler.
Bolşevik askerler 20 Şubat 1918’de bütün güçleriyle Hokand’ın Eski Şehir bölgesine ateş açtılar
ve 21 Şubat’ta şehri işgal ettiler. Sovyet kaynaklarından verilen bilgiye göre 21 ve 22 Şubat 1918
günlerinde yalnız Hokand’ta öldürülen Türkistanlı sayısı on bini bulmaktadır 17, s. 80. Hokand
saldırısına tanık olan Avusturyalı bir savaş esiri Fritz Willfort sonradan yayınladığı
“Türkistanische Tagesbuch” adlı hatıratında Skobelev’de Kızıl Ordu birliklerinin Türkistanlıları
nasıl katlettiklerini anlatmaktadır.
Giorgi Safarov ise Kızıl Ordu askerlerinin Hokand’ta yaptıklarını şöyle nakletmektedir;
“Yağmalama ve hırsızlık olayları korkunç bir boyuta varmıştır. Ermeniler hırsızlıkta hayli
mahirdi. Eskişehir bölgesinde bütün işyerleri, bankalar, evler yağma edilmişti. Yağmacılar el
koydukları malları tahta arabalara koyup ve istasyona taşıyor ve sonra paylaşıyorlardı” diyerek
zalimliğin ne kadar boyutta olduğunu anlatmaktadır.
Turar Rıskulov ise; “Hokand’taki baskının daha izleri ortadan kalkmadan ilk dokuz gün
içinde muhtelif yağmalama olayları gerçekleştirmiştir. Menfaatperest Daşnaklar hemen paraya
kavuşmak için şehri temizlemeye karar verdiler. Toplu halde öldürmeler ve kurşuna dizmeler
Hokand şehrinde 25 Kasım 1917’de (8 Aralık) gerçekleşen IV. Türkistan Müslümanları Kongresi’nden
bahsetmektedir.
555
gerçekleştirildi. Bu olayın ardından halk, gerçekten özerkçilerin haklı olduklarını, Bolşeviklerin
ve Sovyetlerin Allah tanımaz, İslam düşmanları olduğu kanaatine vardılar” diyerek gerçekleri
bildirmektedir.
Sonuç
Bolşevik askerler 20 Şubat 1918’de bütün güçleriyle Hokand’ın Eski Şehir bölgesine ateş
açarak 21 Şubat’ta şehri işgal ettiler. Hokand Otonomisinin dağıtılmasından sonra 23 Şubat 1918
tarihinde Hokand şehri Korbaşılar tarafından terk edilerek Fergana bölgesinde Sovyet
yönetimine karşı silahlı bir mücadele başlattı. Türkistan’ın Korbaşıları tarafından yürütülen bu
bağımsızlık ayaklanmaları tam anlamıyla “Özgürlük Savaşı” olarak adlandırabiliyoruz. Çünkü
onların savundukları Türkistan Muhtariyeti artık Rus Bolşeviklerince kanlı bir şekilde ortadan
kaldırılmıştı. Ayrıca 1921 yılında Buhara Emir’inin Afganistan’a kaçmasından sonra,
Ceditçilerin Basmacı liderlerini kazanma yolunda sarf ettiği girişimleri neticesinde Basmacıların
birçoğu Ceditçiler tarafına geçmiştir. Bunun gibi bazı aydınlar da Basmacı saflarına geçmiştir.
İşte bundan itibaren “Basmacıların verdiği Özgürlük Savaşı” artık “Türkistan Milli
Ayaklanması” olduğunu ve “Milli Ayaklanmanın” buradan başlatmanın da doğru olduğu
kanısındayız.
Kaynaklar
1. Baymırza Hayit, “Basmacılar” Türkistan Milli Mücadele Tarihi (19171934), Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 1997.
2. Mustafa Çokay, “Hokand Muhtariyeti Hakkında (Kuruluşun Onuncu Yılı Dolayısıyla)”,
Türkistan’ın Bağımsızlığına Hizmet Eden “Yeni Türkistan’dan” Seçilmiş Makaleler
(1927 – 1931), Ayaz Tahir Türkistan İdil – Ural Vakfı Yayınları, İstanbul 2005.
3. Çokay, 2005, a.g.e, s. 135.
4. Abdülvahap Kara, “Hokand Muhtariyeti”, Ed; Celel Güzel vd, Türkler, 18. Cilt, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 2002.
5. Sabit Şildebay, Türkşüldük cane Kazakistandagı Ult – Azattık Kozgalıs, Gılım Yayınları,
Almatı 2002.
6. Aydın İdil, Enver Paşa’nın Son Savaşı, Kitabevi Yayınları, Birinci Baskıi İstanbul 2013
7. Oktay A, Türkistan Milli Hareketi ve Mustafa Çokay (Merhumun 60’ıncı Doğum Yılı
Münasebetiyle), İstanbul 1950.
8. Nikishov P.P, Borba s Basmachestvom Na Yuge Kirgizii, Kirgizskoe Gosdarstvennoe
Yayınları, Frunze 1957, s. 20 – 21; Ali Bademci, 1917 – 1934 Türkistan Milli İstiklal
Hareketi ve Enver Paşa, Kutluğ Yayınları, 1. Cilt, İstanbul 1975, s. 159; Tahir Çağatay,
Kızıl Rmperyalizm, Yaş Türkistan Yayını, Ankara 1975.
9. Abdullah Recep Baysun, Türkistan İstiklal Hareketleri ve Enver Paşa, Yay Haz: Erol
Cihangir, 3. Baskı, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2006.
10. Timur Kocaoğlu, “Rus İhtilalleri ve Türk Halkları/Sovyetler Birliği’nin Yayılma Siyaseti
(1905 – 1991)”, Ed; Celel Güzel, Ali Birinci, Genel Türk Tarihi, 10. Cilt, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2002.
11. Darhan Hıdıraliyev, Mustafa Çokay Hayatı, Faaliyetleri ve Fikirleri, Yeni Avrasya
Yayınları, Ankara 2011.
12. Zhanturov S.B, Kirgisistan’da Oktybr Revolytsiyasi Zhana Grazhdandık Soguş, Kırgız
SSR’nın Saiasi Zhana İlimi Bilimlerdi Zhaiıltu Koomu Yayınları, Frunze 1957.
556
13. Shokuchov B, Klassovaia Borba i Uproshenie Sovetskoi lasti v Kirgizskik Ailah (1918 –
1924), Kırgızistan Yayınları, Frunze 1968.
14. TursınHazret, Turkıstan Ult Azattık Kozgalısı Jane Turkıstan Muhtariyatı, Nurlı Alem
Baspası, Almatı 2006.
15. Bademci, 1975
16. Ahmed Naim, “Türkistan’da Dün ve Bugün”, Türkistan’ın Bağımsızlığına Hizmet Eden
“Yeni Türkistan’dan” Seçilmiş Makaleler (1927 – 1931), Ayaz Tahir Türkistan İdil –
Ural Vakfı Yayınları, İstanbul 2005.
17. Baymırza Hayit, Sovyet Rusya Emperyalizmi ve Türk Dünyası, Güven Yayınları, Ankara
1975.
UDC 1(075.8) 001(075.8)
Chongarov Y.K.
Candidate of philosophical sciences,
Suleyman Demirel University, Almaty – Kaskelen,Kazakhstan.
e – mail:
Chongarov@inbox.ru
METHODOLOGY OF AL-FARABI’S KNOWLEDGE IN THE CONTEXT OF
MEDIEVAL GNOSEOLOGY.
Аңдатпа. Бұл мақалада автор əл – Фарабидің білім методологиясын зерттейді. Исламның
дəлелденбеген қағидасын ашып көрсетеді.
Кілт сөздер:метафизика, ғылым классификациясы, айқынсыздық, болмыс мəні, объективті
шынайылықтың көрініс беруі, киелі мəтіндер, ақиқатты сыни тану.
The science methodology is defined as a whole by level and character of the informative
relation of the person to the world which with the greatest completeness expressed in philosophy.
The science acts as the developed form of adequate reflexion of the objective reality and arises in
the true sense when the knowledge transforms to a subject of specialized activity. Knowledge’s
fixing in a science, and also its allocation always assumes a certain kind of work with it, its
forms, regulated by special norms and rules. The last ones do not arise in themselves , in only
inside actually knowledge, but more likely and, first of all, are developed within the limits of
the complete informative relation of the person to the world and essentially defined by the
world outlook maintenance of an epoch.
The informative relation arises and is formed within the complete world outlook basis,
which in araboMuslim culture is the religious outlook; the life of this culture is defined by
the origin and being of life religious which is exclusive. Occurrence of philosophy as
rationalistic direction in culture of the Muslim world has been in many respects connected with
discussions concerning questions devoted to creation of the world and a free will,
predetermination and responsibility of the person, etc., caused to a life by the theological and
legal disputes demanding the reference to some abstract, equalizing principle and criterion — to
reason. Philosophically and essentially any form of scientific character in araboMuslim
medieval culture was defined by religion, it is its own specific line. The philosophy of al
Farabi, in which the informative logic toolkit was formed, by this sense is not an exception.
557
Already at early stages of formation of Islamic dogma the two positions differentiating by
the way of a substantiation of the person, by the place and its value in the world and according
to ability of the person to learn the world and by those means using which he can do it. One
position, it is possible to name it traditionally fideistical, demanded to start with literal
interpretation and reading of Koran and Sunny, refused to reflecting mind to give explanation
of contradictions and the divergences containing in sacred texts. The belief had been the major
and last criterion of moral behavior because it has been dictated by service to God, and
revelation was not only necessary, but also, perhaps, the unique sufficient basis of activity of the
person in all spheres of a life.
Other position formed on the base of all caliphate’s extending space, both territorially
ethnic, and culturalintellectual, leant or, at least, considered those changes which occurred
within the limits of varying caliphate, that with necessity caused the certain "creative" relation to
the Scriptus. Differences and confessional religious diversity of ascending empire caused
necessity of comparing various positions, spiritual traditions, the customs, occurring near and in
parallel with each other. As even in the religious relation structure of caliphate were included
the states and regions in which religious views officially varied: from Christianity to Islam, from
a Judaism to Islam, etc., the different religious faiths creating conditions and soil for toleration
and some kind of freethinking coexisted. The position formed by such basic base synthesized
in itself the gains of a previous ancient philosophy and a science and the Persian thought more
developed for that historical period, and also actually Arabian, having created a unique alloy of
ideas and the creative positions which have allowed it to promote far forward in a direction of
scientific thought.
In a historical retrospective showed in araboMuslim culture the position of
traditionalism with its guarding motives has prevailed, however it is impossible to deny and
that within the limits of this prevailing tendency in the subsequent attempts of
transformation, the modernization and Islam reforming have been repeatedly undertaken. The
position of Islamic traditionalism assumes conformity of concepts, principles and the
methodology, necessary for the organization and development of system of knowledge, for
the spirit of Islam and sense of the Koran. According to Islamic scientists, necessity of
development of informative activity of the person is fixed and follows from the essence of
Islam according to which scientific knowledge never came to the contradiction with Muslim
dogma. In official installation of traditionalism, prevails the " scientific methodology of
Islam which is considered as principle distribution of “tauhid” (unities) on all areas of
knowledge: 1) "unity of traditionalism, objective and critical knowledge of truth"; 2) "unity of
a life", defining communication of all sciences; 3) "the unity of history" which is based on a
recognition of the public nature of all kinds of activity of the person, but at the same time
urged to serve to a disclosing of a role which “umma” has played in world historical process
[1].
It is necessary to agree with considering of E.A.Frolova which decided essentially
differentiating understanding of a role and value of the person taken as the subject of
knowledge judgment, generated in Islamic culture, as the basis for allocation of two ways
of formation of methodology of knowledge and scientific thinking[2]. The first direction,
according to the author, is presented by the philosophical determinism which is starting with a
recognition of general cause and effect conditionality of communications and laws of the natural
world and possibility of their knowledge to which we can attribute philosophy alFarabi.
The second, presented by religious concepts of fatalism, started with a recognition of
558
God as final, creating reason of all real, necessarily defining all things in the world and society,
including acts of the person. But also in this position within the limits of Islamic culture, the
deep doctrine about a free will was formed, which allowed to find a way of the coordination of a
position of rigid creationism, providentialism and freedom of a human choice.
If the first direction aims the person on cognition and demands from him aspiration,
boldness in disclosing of secrets of life the second reconciles with weakness of the person,
but demands from him, unlike the first, not knowledge, but an act according to his morals and
belief. In the methodological plan it means that if the person cannot or is not capable to learn a
way of God it should arrive according to the choice and belief, whatever it had been strong or
weak.
If the first installation starts with adequacy of relationships of cause and effect of a
material world to its comprehension in informative activity, the second one make
distinction between a general determinism of a life and its intellectual expression[3]. The will
does not resist to life’s determinism, it submits to life. It resists to a determinism of
knowledge, reason, because they express its general communications and relations. Will
oriented to individual communications of a concrete life, not to general. Therefore at
collision of the person with rigid determination, it comes to the contradiction with reason.
The vital fact filled with unique events and pathetically experienced, specifies and
expresses only that the science cannot guarantee coming from the given concrete reasons only
one certain consequence. There can be something which is not stacked in strict frameworks of a
logic substantiation and an argument, that it is accepted to name "miracle", "inspiration",
"suddenness". The reason in this sense cannot merge with the reality, it is not identical to it and
is not adequate. That why the will come to contradiction with it, and by that it becomes an
impulse of new searches and decisions, some kind of a nerve ganglion of informative activity.
And though we can demonstrate that the given sort of rationalism, being outlined
in the essential contours within the limits of a belief position, expanded sphere of human
activity, nevertheless it was limited and as a whole has not developed to a position named
active conception of the person, in the gnoseological plan allowing to speak about the
person as the creative subject of knowledge. Therefore this rationalism of belief remained
presented only as the tendency, and left out of a channel of scientific knowledge. The basic
direction of development of methodology of knowledge was within the limits of
philosophical rationalism. Formation of the person as the subject of informative
activity in araboMuslim culture, unlike new European (if to make historical parallels), has
not developed to a level of an amateur performance principle, and remains within limits of
pantheism.
If supporters of orthodox directions of Islam lead up opposition of God and its
creation to the logic end, asserting that the truth about a universe, person, sense of life has
been given by Mohammed and consequently is not subject to revision; and by
that fact relied exclusively on authority of the Scriptus, in this case the rationalism
alFarabi finds other ways of decision of a problem. Though, it is necessary to note, even he
himself , despite other resolution of problems, remains in borders of religious outlook of an
epoch. He displaces accents, first, to independence and force of the person, its reason, secondly,
the nature knowledge becomes a predominant direction of researches, because it is admitted
that God can be learnt through its creations.
Islam within the formation of philosophersrationalists used the Greek
methodology with a goal of substantiation of religious true. The philosophers actively entered
559
to theological discourse, and it quite often led to blasting of authority of dogmatic
divinity. Within ideas of alFarabi, Ibn Siny, Ibn Rushda and other thinkers who
were not only known philosophers, but also were wellknown scientists, the idea of eternity of
God and a material world, and the logics taken as main tool of knowledge of the person’s
cognition the world, and through it God etc. have received enough expression.
At the same time the negative side of religious medieval outlook was reflected in
this position, which includes God, and the nature acted in relation to the person as
external realities which the person concerned with the deepest honoring. Realizing that the
true is coincidence with divine nature, and the aspiration of the person should contain
existence with God and a finding God in the heart, the Middle Ages has been directed to
cognizing God. As the world has been created according to a divine craft so far for the
methodologically main thing of person preservation was present order of the things, the
established moralvaluable norms and relations, and from it preservation of traditional
behavior. Therefore for the all Muslim world, throughout all medieval history
remained an orientation defining a position to life understanding caducity and finiteness of
the existence, depriving the person of active creation of own life.
Thus, the double understanding of the person as the subject of knowledge was defined
by the general character and various methodological approaches in medieval araboMuslim
culture, among which the basic methodological approach formed within the limits of
orthodox Islam, the basic methodological approach generated within rationalism, closed with a
science, and, at last, in Suffism.
As it was already marked, within the position which have prevailed in the world outlook
plan of traditionalism, the leading line was the belief and following to the Koran letter, which
developed such methods of its explanation, as paradise, “idzma, istislah” (istihdignity). The
Widely adopted practice of tafsir, Muslim egzegetion, demanded profound work with a word,
penetration into the senses which were contained in the Sacred Book, definition and a
substantiation of its concepts. The basic schools of the Muslim right supported by Koran and
Sunnu developed at this time, also were based on almost everyone school developed ways of a
substantiation, the proof and the statement of correctness of legal rules and norms.
According to the affirmed position of belief which by the support of the adherents of
interpretation of the Koran and Sunny relied , besides belief, mainly upon speculation
methods, where the purpose of a human life was the recognition of greatness of divine force and
submission to it. Its comprehension was in many respects caused by internal "sight", frequently
mysterious, difficultly expressed ways, intuitively. Nature research was not a knowledge priority
because the nature admitted only result of creation of force, above it, and the purpose of the
person was tendency to this prime target. Therefore results of creation, great in itself, underlined
grandeur and magnificence of the Creator even more, forcing consciousness to address more
and more to it and to believe in its force and power.
Unlike an orthodox position, for arabomuslim philosophers on the foreground were
put forward as an object of research: carriers of the First Essence, mainly natural world
and the person. Because the natural world and the person represented itself as
symbols of essence of higher order that why there were attempts to understand it
through results of its activity — through creations which were undertaken as a whole". As
to the purpose to which aspire, studying philosophy many persons, — wrote alFarabi, —
that is knowledge of the supreme Creator, uniform and invariable, driving all things. It
because he is an organizer of this world in the magnificence, the wisdom and justice.
560
Activity of the philosopher should be similar by all processes of human forces the activity of
the Creator "[4]. Ibn Rushd, in turn, specified that" if philosophy business... is unique and only
consists of research and consideration real in that measure in what it acts as / set / of creations...,
it is clear that designated by this name from the point of view of religion it is obligatory, or is
laudable "[5].
Therefore, remaining as a whole within religious outlook, they displaced accents,
making the world physical object of steadfast studying and research. So, for example, al
Farabi asserted that "wishing to study philosophy should follow by aspiration to action and
achievement of purpose. The aspiration to action is realized by means of knowledge, because
for knowledge the end is action. Achievement of the purpose in studying is impossible
without nature knowledge, because it is closer to our understanding"[6]. That why, it is
marked practically in all researches of araboMuslim philosophy of the Middle Ages.
Intention of philosophers of the medieval Muslim world was methodology of naturalscience
knowledge, division of physics and metaphysics, definition of their specificity. Therefore
in researches the practical aspects and an empirical orientation of their scientific interests
are underlined, therefore is underlined that though araboMuslim philosophers and
representatives of calam equally addressed to logic, nevertheless, interest of
philosophers has been caused by other purposes — not a substantiation of Quran’s
knowledge, but a substantiation of the new knowledge received by a scientifically
practical way.
In the centre of attention of philosophers there were questions of a scientific method of
research, a problem of reliability of knowledge, its validity. They in many respects solved with a
speculation position. In spite of, as it was already marked, on underlined “practicalness” of
philosophers, including alFarabi, practice, nevertheless, did not become the basis which
allowed culturally and historically tractate the knowledge nature. Speculative character of
consideration has been in many respects caused by understanding of truth as conformity of
various judgements each other, and generally not contradicting each other, as the way of
movement explained from the Aristotelean law’s idea of the contradiction, about what alFarabi
wrote: "the Judgement and belief only then are true, when they correspond to another existing /
to judgement or belief/..."[7].
Such understanding of true has caused the wide reference to sights of various
philosophers, including predecessors, putting thereby bases of methodology of the historico
philosophical approach and historicophilosophical conceptual approach, which sources in
araboMuslim culture became alFarabi. In many treatises alFarabi we meet those or other
questions and statements of the point of view of predecessors in an anticipating part of
consideration . "After all it is authentically known, — wrote alFarabi, — that there are no more
weighty, useful and strong arguments, than certificates of various knowledge about the
same thing and association of many opinions in one..."[8]. And its follower Ibn Rushd,
perceiving the methodological approach alFarabi, noticed: "As ancient thinkers, everything
that is required at studying of the questions connected with rational consideration, have
subjected to the fullest studying we should... to study that they spoke in the given subject and if
it will appear true, to adopt it and if there will be something incorrect, to show it"[9]. The
Profound knowledge of previous antique sources, wide operating them, tractated frequently
in the modern literature as "apologetics", "compilation", in practice were expression of the
historicophilosophical methodology consistently applicated by alFarabi. Such point of view is
defended by the Kazakhstan school of Farabistudy. Commenting admits as such kind of the
561
philosophical thinking as subject of which can be the some philosophical system, school or
tradition.
Достарыңызбен бөлісу: |