Iii beynəlxalq türk dünyasi araşdirmalari simpoziumu III. Uluslararasi türk dünyasi araştirmalari sempozyumu ІІІ халықаралық ТҮркі әлемі зерттеулері симпозиумы


Keywords:  Azerbaijan,  Oguz  Kagan,  Oguzname,  Turkish  history,  Turkish  culture,  Turkish  language,  Turkish world.  Giriş



Pdf көрінісі
бет73/102
Дата03.03.2017
өлшемі42,43 Mb.
#6018
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   102

Keywords:  Azerbaijan,  Oguz  Kagan,  Oguzname,  Turkish  history,  Turkish  culture,  Turkish  language, 

Turkish world. 



Giriş 

Öncelikle  şunu  belirtmek  gerekir  ki  Oğuz-name,  birkaç  kalemden  çıkmıştır.  İlki  ve  elbette  ki  en 

önemlisi yazılış tarihi bilinmeyen Uygur yazılı nüshasıdır. Uygur yazısı ile yazılmış olup en eski müstakil 

nüsha olduğu, XIII. yüzyılda kaleme alındığı düşünülmektedir. Paris Bibliotheque Nationele, Supplement 

Turc  1001’de  kayıtlıdır.  Baştan  ve  ortadan  sayfaları  eksiktir  (Bang,  Rahmeti,  1936;  Demir-Aydoğdu, 

2015: 18). 

Bir  diğer  nüsha  ise  Reşideddin,  Camiü’t-Tevarih  adlı  eserinin  içerisinde  yer  almaktadır.  Yani 

Reşideddin’in  Camiü’t-Tevarih  adlı  eserinin  II.  cildinde  yer  alan  "Türkler'in  ve  Oğuz'un  tarihi  ve  onun 



(yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölüm Oğuz-name’dir. 1305 yılında yazıldığı 

kuvvetle  muhtemeldir.  Reşideddin,  Camiü’t-Tevarih  adlı  eserini  eskiden  yazılmış  bir  destana,  yazılı 

kaynaklara,  belgelere  ve  sözlü  rivayetlere  dayandırarak  kaleme  aldığı  sanılmaktadır  (Togan,  1982, 

Şükürova, 2014: 57; Demir-Aydoğdu, 2015: 18). 

Hive Hanı Ebülgazi Bahadır Han’ın 1659-60 yılında kaleme aldığı Şecere-i Terakime adlı eser de 

Oğuz-name’dir  (Demir-Aydoğdu,  2015:  18).  Ayrıca  Hive  Hanı  Ebülgazi  Bahadır  Han’ın  1663  yılına 

kadar kaleme aldığı Şecere-i Türk adlı eser de Oğuz-name sayılmaktadır. (Ölmez, Kargı, 1996). Ebülgazi 

Bahadır  Han’ın  1663’te  ölmesinden  dolayı  yarım  kalmış,  daha  sonra  eseri  oğlu  Enuşe  Han 

tamamlamıştır(Demir-Aydoğdu, 2015: 18).  

1. Oğuz Kağan ve Oğuz-name:  

Oğuz-name  adlı  ile  bildiğimiz  eserler  içerisinde  Oğuz  Kağan’ın  şahsından  en  detaylı  bahseden 

nüsha  Reşideddin’in  Camiü’t-Tevarih  adlı  Farsça  eserinin  II.  cildinde  yer  alan  "Türkler'in  ve  Oğuz'un 

tarihi ve onun (yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölümdür. Diğer eserlerde Oğuz 

                                                      

 

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, demir_necati@hotmail.com 



492 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

Kağan  hakkında  bir  kaç  seferden  bahsedilmiş,  hakkındaki  bilgiler  kısa  tutulmuştur.  Reşideddin’in 

Camiü’t-Tevarih  adlı  eserinde  ise  dünya  hakimiyetini  nasıl  sağladığı  hiç  değilse  özet  olarak 

anlatılmaktadır (Demir-Aydoğdu, 2015: 18).  

2. Oğuz-name ve Azerbaycan:  

Bahsedilen dört önemli Oğuz-name nüshası içerisinde Azerbaycan konusu uzun uzadıya yalnızca 

Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih adlı Farsça eserinin II. cildinde yer alan "Türkler'in ve Oğuz'un tarihi ve 

onun (yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölümde anlatılmaktadır.  

Eser  hakkında  bilinen  ilk  tercüme  Türkmenistan’da  yapılmıştır.  Türkmen  Salar  Baba, 

Reşideddin‘in  Cami‘üt-Tevarih  adlı  eserini  Farsça‘dan  tercüme  etmiştir.  Salar  Baba‘nın  XVI.  yüzyılda 

yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Müellif eserini bitirirken “963 yılı Rebi‘ül-evvel ayı (1556) Salar 

Baba  bin  Qul‘alı  Salar  Harıdarı”  kaydını  düşmüştür.  Bu  tercüme  şimdi  Mahtumgulı  Dil  ve  Edebiyat 

Enstitüsü Golyazmalar Bölümü 526 numarada muhafaza edilmektedir. Bu Oğuz-name parçası üzerinde Z. 

B.  Muhammedova  çalışmıştır.  1970‘li  yıllarda  yazılıp  neşre  hazırlanmıştır.  Fakat  o  dönemin  ağır 

şartlarından dolayı bu çalışma neşredilmemiştir.  

Z.  B.  Muhammedova  bu  ilmi  çalışmasında  ilk  defa  eserin  dil  incelemesini  yapmıştır.  Onun 

orfografiyası,  fonetiği,  leksikası,  sentaksı  hakkında  bilgiler  verir.  Sonra  eserin  metni  ve  Rus  diline 

çevrilmiş tercümesi, en sonunda da sözlük ve tarihi-coğrafi adların anlamları verilmiştir. Daha sonra bu 

çalışma 1993 yılında Türkmen Arhiwi Dergisi‘nde neşredilmiştir.  

Türkiye  Türkçesindeki  en  önemli  çalışma,  A.  Zeki  Velidî  Togan’a  aittir.  O  pek  çok  nüshayı 

karşılaştırarak eseri 1982 yılında Oğuz Destanı adıyla yayımlamıştır (Togan, 1982, Şükürova, 2014: 57). 

Bildiğimiz  son  çalışma  ise  Güney  Azerbaycan’da  yayımlanmıştır.  Eser,  R.  M.  Şükürova  tarafından 

Azerbaycan Türkçesine çevrilmiş ve 2014 yılında yayımlanmıştır. Güney Azerbaycan Türkçesi ve Arap 

alfabesi ile Tebriz’de 1384’te yayımlanmıştır. Çalışma, 157 sayfadır.  

3. Oğuz-name’ye Göre “Azerbaycan” Adı  

Azerbaycan adının etimolojisi Oğuz-name’de çok ilginç bir şekilde yapılmıştır. Eserdeki bilgilere 

göre  Oğuz  Kağan,  bir  yıl  yaz  aylarında  Azerbaycan  vilâyetini  de  alır.  O  zamanlar  Azerbaycan’ın  adı 

elbette  ki  başkadır.  Kendi  has  atlarını,  otlakları  çok  geniş  ve  güzel  olan  Ucan  Ovası’ndaki  meralarda 

besler. 

Oğuz  Kağan,  Ucan  Ovası’nda  bulunduğu  sırada  bir  gün  herkesin  toplanıp  birer  etek  toprak 

getirerek yığmalarını ve burada büyük bir tepe yapmalarını emreder. Önce kendisi bir etek toprak getirip 

döker. Bizzat kendisi toprak döktüğü için bütün asker birer etek toprak getirip döktüler. Sonunda toprak 

yığılır, büyük bir tepe olur. Bu tepenin adına “Azerbaynân” dediler. Türkçede “Azer” yüksek; “baynân” 

ise  “zenginlerin,  uluların  yeri”  anlamına  gelmektedir.  Bu  ülke,  bu  şekilde  meşhur  olur.  Bugün  de 

Azerbaycan demelerinin sebebi budur (Togan, 1982: 30-Reşideddin: 238b-250b). 

4. Oğuz Kağan’ın Derbent Ülkesine Seferi  

Oğuz Kağan, uzun yıllar Kıl Baraklar adlı bir kavimle savaşır. Savaşı kazanır. Savaş yaptığı yerden 

Kıl Barak ile Atil / İtil arasında ıssız bir bozkır olan ülkesine hareket eder. Yol üzerinde bulunan ülkelerle 

savaşır ve teslim olmayan hükümdarını etkisiz hale getirir. Yol üzerindeki ülkeleri ve şehirleri alırlar. Her 

ülkenin  tertip  ve  düzeninin  sağlanması,  vergilerin  tespiti  ile  hanlarının  atanması  için  üç  yıl  boyunca 

buralarda kalır.  

Oğuz Kağan, bozkır ülkesinde bir süre kaldıktan sonra Hazar Derbendi’ne sefer düzenleyip onların 

üzerine gider. … Buranın halkı hırsız, hilebaz ve yol kesicidir. Yolları tutarak yolculara ve tacirlere daima 

sıkıntı verip engel olmaktadırlar.  

Derbent  halkı,  sefer  sırasında  Oğuz  Kağan’ın  askerlerinden  çoğunun  atlarını  çalar.  Oğuz  Kağan, 

komutanı Kara Sülük’ü çağırıp: “Bu yer çok dar ve çok sarp bir geçittir. Bizi buraya sen getirdin. Burada 

hırsız ve hilebaz da çok var. Onlara karşı nasıl bir tedbir alalım? Bu yerin bir tarafında deniz, öte tarafında 

sarp dağlar bulunmaktadır” der.  

Kara  Sülük  düşünmek  için  izin  alır,  ne  yapılacağını  gidip  babasından  sorar.  Yaşlı  adam:  “Bu 

Derbent  vilâyetinin  çevresindeki  ekili  dikili  tarım  alanlarını  yağmalayıp  tamamen  harap  edin.  Derbent 

vilayeti  dar  ve  sarp  bir  yerdir.  Bir tarafı  deniz,  diğer tarafı  dağ  olduğundan  savaş  tamamıyla  bu  şehrin 

çevresine yöneltilmelidir. Buranın halkı açlıktan çaresiz kalana kadar kuşatmayı devam ettirin.” der.  


493 

Prof. Dr. Necati DEMİR/Oğuzname’ye Göre Azerbaycan’ın Oğuz Kağan Tarafından Fethi  

Kara Sülük, huzura çıkıp babasının söylediklerini aynen Oğuz Kağan’a aktarır. Oğuz Kağan, onun 

söylediklerini beğenir. Emir verir, Derbent vilayetinin her tarafını harap duruma getirip yağma ve talan 

ederler.  

Oğuz  Kağan,  Derbent  vilayetini  kuşatır,  ordusu  ile  birlikte  yaz  aylarından  ilkbahara  kadar  orada 

kuşatmaya  devam  ederler.  Derbent  halkı,  açlık,  çaresizlik  ve  perişanlık  içinde  kalır.  Bir  araya  gelip 

birbirleriyle  konuşup  danışırlar.  Oğuz  Kağan’ın  yakınlarındaki  ülkeleri  ne  hale  getirdiği  zaten 

duyulmuştur.  Güçlü  ve  kudretli  olan  Kıl  Barakların  başına  gelenleri  de  işitmişlerdir.  Sekiz  ay  süren 

kuşatmadan sonra vilayetin ileri gelenleri hep birlikte Oğuz Kağan’ın huzuruna gelirler ve barış isteklerini 

iletirler.  Oğuz  Kağan’a  hediye  olarak  dokuz  tane  kır  at  getirirler  ve  Türk  yurduna  il  olayı  ve  vergi 

vermeyi kabul ederler.  

Oğuz  Kağan,  Derbent  vilayetinin  ileri  gelenlerini  kabul  eder.  Onlara  seslenir:  “Biz  Derbent 

vilayetine  geleli  çok  uzun  zaman  oldu.  Niçin  yanımıza  gelmediniz  de  dikbaşlılık  ve  savaş  yolunu 

tuttunuz?” diye onlara sorar.  

Onlar:  “Bizim  aramızda  akıllılar  olduğu  gibi,  delilerimiz  de  çok  vardır.  Biz  şimdiye  kadar  bu 

delilerin  sözünü  dinledik.  O  yüzden  yanınıza  gelemedik.  Doğru  yapmadığımızı  biz  de  anladık,  ama 

sonradan anladık. Biz akıllı insanlarla bir araya toplandık, tartıştık ve bir sonuca vardık. Akıllı insanlar 

bize  öğütler  verdi.  Böylece  de  ne  yapacağımıza  karar  verdik.  Size  bağlanmanın  ve  vergi  vermenin  en 

doğru  yol  olduğunu  düşündük.  Türk  ülkesine  il  olmayı,  vergi  vermeyi  ve  sizin  kulluğunuzu  kabul 

ediyoruz.” derler.  

Oğuz  Kağan,  onları  dinledikten  sonra:  “Siz  suçunuzu  bu  şekilde  kabul  ettiğiniz  için  ben  de  sizi 

bağışladım.  Fakat  Derbent  vilayetinde  bu  sefer  sırasında  benim  iki  tane  tayımı  çalıp  götürdüler. 

Bunlardan biri Irakkula idi. Irakkula, Azıklı’ya benzer bir attır. Diğerinin adı Sütak’dır ve o da Sütkula’ya 

benzerdir, rengi bembeyazdır. Bu at rahvan olup pek güzeldir. Aslında ben sizin suçunuzu bağışlamıştım. 

Fakat çalınan bu iki atım bana geri getirilmez ise sizlerin hiçbirinizi sağ bırakmam. Haberiniz olsun.” der.  

Bunlar geri döndükten sonra çalınmış atların hepsine baktılar, fakat tarif edilen iki atı hiçbir yerde 

bulamadılar. Oğuz Kağan’ın gönlü bu iki ata çok bağlanmıştır. Bu konuda çok ısrar eder. Derbent halkı 

bu ısrar üzerine uzun süre aramalarına devam eder. Oğuz Kağan, anlaşma yapıldıktan sonra bir ay daha 

orada  kalır.  Ülkenin  her  tarafına  bu  atları  aramak  üzere  adamlar  gönderirler.  Sonunda  bulup  Oğuz 

Kağan’ın huzuruna getirirler.  … Halkın korunması ve vergi toplanması için oraya bir bey tayin ederek 

Şirvan ve Şamahı’ya hareket eder (Togan, 1982: 28-29-Reşideddin, 238b-250b).  



5. Oğuz Kağan’ın Şirvan ve Şamahı’ya Elçiler Göndermesi ve Sonra Fethetmesi  

Oğuz  Kağan,  Derbent  vilâyetinin  fethini  tamamlar.  Derbent’i  Türk  ili  halinde  getirip  vergiye 

bağladıktan  sonra  Şirvan  ve  Şamahı’ya  şu  haberleri  ulaştırmak  için  elçi  gönderir:  “Buraya  geldiğimizi 

elbette  ki  işitmiş  olmalısınız.  Ulaştığımız  her  ülke,  biz  ne  istediysek  aynen  yerine  getirdi.  Geçtiğimiz 

yerlerde  almadığımız  herhangi  bir  ülke;  boyun  eğmeyen,  vergi  vermeyen  ve  itaat  yolunu  tutmayan  bir 

hükümdar kalmadı. Şimdi siz, kendi isteğinizle Türk ili olup bize bağlanırsanız güzel. Bunlar üzerine bize 

cevap göndererek kulluk göstermeniz gerekir. Şayet direnip isyanda ısrar edecekseniz savaşa hazır olun. 

Biz bu elçilerin hemen arkasından gelmekteyiz.” der.  

Bu haber Şirvan halkına ve beyine ulaşınca, Oğuz Kağan’ın elçisine her türlü saygıyı gösterirler. 

Bağlılık ve kulluk yolunu tutup, hediye olarak dokuz kır at gönderirler. Kendileri de toplanıp şehir dışına 

Oğuz  Kağan’ı  karşılamaya  çıkar.  Oğuz  Kağan’ı  karşılarlar,  bağlılık  ve  kulluk  şartlarını  gereğince 

gösterirler.  

Oğuz  Kağan,  Şamahı’ya  gelir.  Burada  on  dört  gün  kalıp  dinlenir.  O  günlerde  Şaberan  /  Şervan 

halkı vergisini getirip hazineye teslim eder.  

Bütün  bunların  yanında  Şamahı  halkı,  vergilerin  ödenmesini  geciktirmektedir.  Anlaşılır  ki  onlar 

anlaşmayı terk edip dostluktan ayrılmıştır. Oğuz Kağan’a karşı koymak için hazırlık yaparlar.  

Oğuz  Kağan  bu  duruma  çok  öfkelenir.  Herkesin  birer  kucak  odun  getirip  Şamahı  kapısına  ve 

civarına yığmasını emreder. Bütün askerler gidip her biri bir kucak odun getirip Şamahı kapısına yığarlar 

ve ateşlerler. Kapı ve surlar korkunç alevler içinde kalıp yanar. Savaşarak şehri alırlar ve yağma ederler.  

Bu  yağmada  Şamahılıların  kadın  ve  çocuklarını  da  esir  alırlar.  Bu  durumda  Şamahılıların  önde 

gelenleri yaptıklarından pişman olur. Şehrin önde gelen büyükleri tekrar Oğuz Kağan’ın huzuruna gelip 

af diler. Vergi ödemeye de razı olduklarını beyan ederler.  



494 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

Oğuz  Kağan,  Şamahılılar  kısa  zamanda  vergilerini  ödemeleri,  artık  düşmanlık  ve  dikbaşlılık 

göstermemeleri halinde kadın ve çocuklarının geri vereceğini bildirdi.  

Oğuz  Kağan,  onların  çaresizlik  ve  imkânsızlık  içinde  olduklarını  görünce  acıyıp  kadın  ve 

çocuklarını geri verir. Vergilerini alır, oraya vali tayin eder. Bir süre sonra oradan ayrılır, Arran ve Mugan 

taraflarına gitmek üzere yola çıkar (Reşideddin, 238b-250b;Togan, 1982: 29-30).  

6. Oğuz Kağan’ın Arran ve Mugan Tarafına Seferi 

Oğuz Kağan’ın Şirvan ve Şamahı taraflarından kalkıp Arran ve Mugan tarafına geldiği zaman yaz 

mevsimi olup hava son derece sıcaktır. Bu sıcaklıktan dolayı orada kalmak  mümkün değildir. Sıcaktan 

dolayı anlaşarak yaylak olan dağlara çıkarlar: “Kış gelince tekrar ovaya iner, bu vilâyetleri alır, yağma 

ederiz.” derler.  

Oğuz  Kağan  o  yıl  yaz  aylarında  bu  vilayetlerin  bütün  yayla  ve  dağ  yörelerini,  Sebelân  Dağları, 

Alatak Dağları ve Ağdıböri Dağları’na kadar tamamen işgal eder

1

. (Togan, 1982: 30). Sözün kısası, Oğuz 



Kağan yaz aylarında yaylakta kaldıkları zaman içerisinde bu taraflarda olan bütün ülkeleri ele geçirir.  

Oğuz  Kağan  o  yıl  yaz  aylarında  Azerbaycan  vilâyetini  de  alır.  Kendi  has  atlarını,  otlakları  çok 

geniş ve güzel olan Ucan Ovası’ndaki meralarda besler.  

Oğuz Kağan’ın bir adeti de sefer düzenleyeceği yere önceden haber vermesidir. O Alatağ’da yaylak 

yaparken  Bağdat,  Gürcistan,  Diyarbekir  ve  Rakka  taraflarına  elçiler  yollar.  Buralara  yakında  sefere 

geleceğini bildirir.  

O,  özellikler  geleceğinden  haberdar  olmalarını  ve  buna  nasıl  cevap  vereceklerini  bilmek  isterdi. 

Eğer  baş  eğip  il  olurlar  ve  vergilerini  her  yıl  zamanında  hazineye  getirirlerse  güzel.  Oraya  ordu 

göndermeye gerek yok. Şayet Oğuz Kağan’ın fikrine uygun cevap vermezlerse, onları itaat altına almak 

üzere harekete geçip üzerlerine yürürdü. Bağdat, Gürcistan, Diyarbekir ve Rakka tarafları için de böyle 

düşündü.  

Oğuz Kağan elçileri bu yörelere gönderdikten sonra kışın Arran ve Mugan tarafına gelir. Kür ve 

Aras  ırmakları  arasını  yurt  ve  karargâh  olarak  seçip kışı  orada  geçirir.  O  ülkelerin  bütün  şehirlerini  ve 

halklarını il yapar, baş eğmeyip bağlılığını bildirmeyenlerin hepsini yağma eder.  

Bahar gelince Oğuz Kağan’ın çeşitli ülkelerin hükümdar ve sultanlarına göndermiş olduğu elçiler 

geri döner. Diyarbekir, Rakka ve Bağdat’a gitmiş olanlara, bu yörelerin padişahları, Oğuz Kağan’ın Arran 

tarafına  gitmesini  başına  gelen  zorluklardan  dolayı  geri  dönmüş  olduğunu  zannederek,  elçilere:  “Hele 

Oğuz  bir  gelsin  de  bakalım,  onunla  savaş  mı  ederiz,  il  mi  oluruz,  o  geldiğinde  cevap  veririz”  derler. 

Söylenenleri elçiler aynen Oğuz Kağan’a ilettiler.  

Oğuz Kağan’ın Gürcistan’a gönderdiği elçiye oranın padişahı: “Biz itaat edip il olmayacağız, vergi 

de vermeyeceğiz. Savaşa hazırız, savaşacağız.” diye cevap verir.  

Bunun  üzerine  Oğuz  Kağan  önceden  Gürcülere  adam  gönderir:  “Derhal  ülkenize  geliyorum. 

Hepiniz hazırlıklı ve haberli olun. Sonra Oğuz Kağan ansızın, boş bir gaflette iken habersizce ülkemize 

geldi, demeyin. Savaş ve mücadele yerini siz seçin ve hazır olun; İlkbahar olup atlar besli duruma gelince 

biz geliyoruz.” diye haber gönderir (Reşideddin, 238b-250b;Togan: 1982: 30-32).  

7.Oğuz Kağan’ın Gürcistan Seferi  

Oğuz Kağan, Gürcistan için sefere çıkar. Gürcistan yakınlarına vardığında Gürcüler üç dört günlük 

yol ileri gelerek savaşa hazır halde beklemektedirler. Hemen saf düzenleyerek savaşa başlarlar.  

Oğuz  Kağan’ın  ordusu  kısa  zamanda  Gürcüleri  yener  ve  galip  gelir.  Savaş  iki  gün  ve  iki  gece 

devam eder. Savaştan sonra Gürcüleri kaçırırlar. Onlar bir daha toplanarak yeniden savaşa dururlar; ama 

dayanamayıp yine kaçarlar.  

Sonuç  olarak  Oğuz  Kağan’ın  ordusuna  karşı  duramayacaklarını  anlayınca  Gürcülerin  ileri 

gelenleri, onun huzuruna gelerek il olmayı kabul eder. Oğuz Kağan, onları affedip anlaşmayı kabul eder. 

Gürcüler,  korkup  dağılmış  olan  haklını  bir  araya  toplamak  için  etrafa  mektup  ve  fermanlar  gönderir. 

Onlar sonuçta vergi ödemeyi de kabul ederler.  

Oğuz Kağan bir ay on beş gün Gürcistan’da kalır. O yıl yaz mevsiminde Aladağ’a çıkar. Aladağ’da 

birkaç  gün  kalır.  O  sırada  Gürcülerin  vergi  vermekten  vazgeçip  Oğuz  Kağan’ın  valisini  ülkeden 

kovdukları, yeniden düşman olduklarına dair haber gelir.  

                                                      

1

 Rivâyetlere göre Alatak ismini onlar koymuşlardır ve Sebelân diye de onlar adlandırmışlardır. Türkçede ortaya çıkıp dik duran 



nesneye sebelân derler. 

495 

Prof. Dr. Necati DEMİR/Oğuzname’ye Göre Azerbaycan’ın Oğuz Kağan Tarafından Fethi  

Oğuz Kağan bunu duyunca kendi altı oğlunu yanına çağırır: “Ben bu kavmi denedim, gördüm ve 

onları tanıdım. Onlar bir hamleden fazlasına dayanamaz. Onlara karşı büyük ordu göndermeye ve benim 

gitmeme gerek yoktur.” der. Her oğluna ikişer yüz asker verip savaşa gönderir.  

Gürcüler, Oğuz Kağan’ın oğulları oraya varınca ordu toplayıp karşı çıkarlar. Fakat kısa zamanda 

yenilirler.  Oğuz  Kağan’ın  oğulları  Gürcistan’ı  yağmalar.  Sonra  Oğuz  Kağan’dan  oğullarına  elçi  gelir: 

“Ordunun yaz ayları için gereken ihtiyacı Gürcülerden alınsın.” der.  

 Bu  haber  erişince  Oğuz  Kağan’ın  oğulları  yağmayı  artırır.  Çok  miktarda  yiyecek  toplayıp 

babalarına  getirmek  üzere  hazırlarlar.  Gürcistan’a  vali  tayin  ederek  vergi  miktarını  kararlaştırırlar  ve 

Aladağ’a geri dönerler.  

Oğuz Kağan, sonra tekrar çevreye elçiler gönderir. Bu arada ordusunun toplanmasını ve ordunun 

Rum’a yürümesini emreder. Sonra kendisi buradan öz yurdu olan Ortak ve Kürtak’a hareket eder. Amacı 

burada atlarını iyi beslemektir. Çünkü kuzey ülkelerini fethetmeye kararlıdır (Reşideddin, 238b-250b).  



8. Oğuz Kağan’ın Azerbaycan’ın Batı Tarafında Bulunan Ülkeleri Fethi  

Oğuz  Kağan,  Azerbaycan’ı  fethettikten  sonra  faaliyetlerini  batı  tarafında  sürdürür.  İran,  Irak-ı 

Arab, Şam / Dimeşk, Antakya, Mısır, Diyarbakır, Roma, Firenk, Rum taraflarında çok uzun zaman kalıp 

yönlü mücadeleler verir. Sonuçta bu ülkelerin hepsini Türk yurduna il yapar ve vergiye bağlar. Sonra geri 

kendi  ülkesine  dönerken  Acem  Irak’ı,  Bağdat,  Basra  ve  Huzistan’ı  da  ülkesinin  sınırlarına  dahil  eder. 

Sonra da Azerbaycan toprağı sayılan İsfahan’ı fethetmek için girişimlerde bulunur. Olay şöyle gelişir:  

9. Oğuz Kağan’ın Bağdat, Basra, Huzistan, İsfahan Seferi ve Fethi 

Oğuz Kağan yaz aylarını Baalbek Dağları’nda ve o çevrede geçirdikten sonra, havalar serinleyince 

Bağdad tarafına yönelir. Bağdad halkı daha önceden il olmayı ve vergi vermeyi kabul etmiştir. Yani çok 

önceleri  Oğuz  Kağan  Diyarbekir’de  bulunduğu  sıralarda  Bağdad’ın  ileri  gelenleri  Oğuz  Kağan’ı 

karşılamak ve onu hizmetine girmek için oraya gelmişlerdi.  

Oğuz Kağan, Bağdad’a gittiğinde onu törenle karşılarlar. O, birkaç ay burada oturur. Bağdat ilinin 

ileri gelenleri onu ağırlarlar. Havalar ısınıncaya kadar Bağdad’da oturur. Orada kışlar. Havalar ısınınca 

yüksek dağlarına çıkıp oralarda yaylar. O yılın sonbaharında ise Basra’ya hareket eder.  

Basra  halkı  da  Oğuz  Kağan  ile  anlaşıp  Türk  iline  dahil  olur  ve  vergi  vermeyi  kabul  eder.  Basra 

konusu  çözüme  kavuştuktan  sonra  Oğuz  Kağan,  oradan  Huzistan  tarafına  gider.  Onlar  da  savaş 

çıkarmadan Oğuz ülkesine il oldu ve vergi vermeyi kabul eder.  

Oğuz  Kağan,  oradan  Ker  Dağları  arasından  geçip  İsfahan’a  ulaşır.  İsfahan’a  varınca  halk,  Oğuz 

Kağan’ı karşılayıp bağlılığını bildirmez. Şehre Oğuz Kağan ve ordusunu sokmak istemezler. Düşmanlık 

gösterip savaşa dururlar. Halk, İsfahan Kalesi’ne çekilip bekler.  

Oğuz Kağan, İsfahan Kalesi’nin önünde on bin kişilik bir kuvvet bırakır. “İsfahanlılar dışarı çıkıp 

savaşmak isterlerse cevap veriniz” der. Oğuz Kağan kaleyi kuşatan on bin kişilik kuvveti zaman zaman 

değiştirmektedir. Burada nöbet tutan askerlerin dışında kalanlar ise İsfahan şehrini yağmalamaktadır.  

Oğuz Kağan, üç yıl bu İsfahan’da kalıp bütün ülkeyi yağma ve talan eder. Üç yıl sonra bütün asker 

İsfahan, kale kapısı önüne toplanır. Yedi gün yedi gece İsfahan ordusu ile savaşırlar. Askerin yarısı bir 

gün savaşır; diğer yarısı da öteki gün savaşırdı. Böylece yedi gün geçer.  

Savaşın başarıya ulaşamadığını gören Oğuz Kağan’ın işlerinde önderlik eden ve her türlü güvenini 

kazanan  Kara  Sülük,  babası  Yuşı  Hoca’nın  yanına  gider  ve  ona  danışır:  “Çok  savaşlar  gördük.  Çok 

savaşlar yaptık. Çok zaferler kazandık. Ama biz İsfahan’ı alamadık. Bu konuda bize bir yol göster. Nasıl 

yapalım da İsfahan’ı alalım?” diye sorar.  

Yuşı Hoca durumu oğlu Kara Sülük’ten iyice dinler. Ona: “Duvarla savaşmak hiçbir fayda vermez. 

Siz  saldırıp  duvara  vuruyorsunuz,  onlar  saldırıp  vurduklarında  ordumuzdaki  insan  ve  atlara  vuruyorlar. 

Onların  darbesi  çok  daha  etkili  oluyor.  Dolayısıyla  sizinkiler  bir  işe  yaramıyor.  Bu  işin  çaresi  şudur: 

Askerin  yarısı,  İsfahan  halkının  göremeyeceği  bir  yere  gizlensin.  Onlar  hiç  bir  şey  yapmasın.  Yakın 

yerdeki  pusudaki  askerin  varlığını  kimse  bilmesin.  Diğer  yarısı  İsfahan  kapısı  önünde  yeniden  savaşa 

girişsin.  Eğer  kaleden  dışarı  çıkmazlar  ise  onların  kale  dışındaki  bağlarını  ve  evlerini  onlar  çıkıncaya 

kadar  yıkıp  harabe  haline  getirin.  Bundan  sonra  şöyle  yapın:  Bizim  askerlerimiz  yenilmiş  gibi  geri 

çekilsin,  kaçsın.  Onlar  arkadan  takip  eder.  Şehirden  biraz  uzaklaştıktan  sonra  pusuda  gizlenmiş  olan 

askerler  onları  arkadan  kuşatsın.  Orada  İsfahanlılar  ezilip  mağlup  olacaklar  ve  geriye  kaçacaklardır. 

Ancak onların geri kaleye girip sığınmalarına izin vermeyin, hepsini kılıçtan geçirin”.  



496 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

Kara Sülük, Oğuz Kağan’ın huzuruna çıkarak babasından öğrendiklerini ona sunar. Bu fikir Oğuz 

Kağan’a  da  uygun  gelir  Oğuz  Kağan’ın  oğulları  kırk  bin  asker  ile  pusuya  gizlenir.  Elli  bin  kişi  Kara 

Sülük’ün komutasında şehir kapısında savaşmaya gider.  

Oğuz Kağan ile birlikte şehir kapısına gelen elli bin asker savaşa başlar. Askerlerin bir bölümü de 

İsfahanlıların evlerini yıkmakla meşgul olur. Evlerinin ve bağlarının harap edildiğini görürler. İsfahanlılar 

bakar ki orduda asker sayısı da azalmış. Oğuzun ordusunun bir kısmının başka  bir yere savaşa gittiğini 

sanırlar.  

İsfahanlılar böyle sanarak kale kapılarını açıp şehirden dışarı çıkarlar. Kılıç çekip Oğuz Kağan’ın 

ordusu  ile  savaşmaya  başlarlar.  Oğuz  Kağan’ın  askeri  bozulmuş  gibi  yapar  ve  kaçmaya  başlar.  Yavaş 

yavaş bulundukları yerden, şehirden uzaklaşırlar. Onları bozkıra çekerler. Oğuz Kağan’ın oğulları ve kırk 

bin asker ile birden onların ardına düşer. Kale kapısını tutarlar. Onların geri çekilme yollarını kapatırlar. 

Kaleden dışarı çıkmış olanların bir tanesini bile sağ bırakmazlar. Bu şekilde İsfahan’ı alırlar.  

Oğuz  Kağan  İsfahan’ı  aldıktan  sonra  oğullarından  dördünü,  Fars  ve  Kirman  taraflarına  gönderir. 

Bu  ülkeleri  fethetmekle  görevlendirir.  Oğuz-name’ye  göre  bu  fetihlerden  sonra  bu  coğrafyanın  tamamı 

Türk ülkesine bağlanır (Reşideddin, 238b-250b;Togan, 1982: 42-44).  



Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   102




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет