Keywords: Azerbaijan, Oguz Kagan, Oguzname, Turkish history, Turkish culture, Turkish language,
Turkish world.
Giriş
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Oğuz-name, birkaç kalemden çıkmıştır. İlki ve elbette ki en
önemlisi yazılış tarihi bilinmeyen Uygur yazılı nüshasıdır. Uygur yazısı ile yazılmış olup en eski müstakil
nüsha olduğu, XIII. yüzyılda kaleme alındığı düşünülmektedir. Paris Bibliotheque Nationele, Supplement
Turc 1001’de kayıtlıdır. Baştan ve ortadan sayfaları eksiktir (Bang, Rahmeti, 1936; Demir-Aydoğdu,
2015: 18).
Bir diğer nüsha ise Reşideddin, Camiü’t-Tevarih adlı eserinin içerisinde yer almaktadır. Yani
Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih adlı eserinin II. cildinde yer alan "Türkler'in ve Oğuz'un tarihi ve onun
(yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölüm Oğuz-name’dir. 1305 yılında yazıldığı
kuvvetle muhtemeldir. Reşideddin, Camiü’t-Tevarih adlı eserini eskiden yazılmış bir destana, yazılı
kaynaklara, belgelere ve sözlü rivayetlere dayandırarak kaleme aldığı sanılmaktadır (Togan, 1982,
Şükürova, 2014: 57; Demir-Aydoğdu, 2015: 18).
Hive Hanı Ebülgazi Bahadır Han’ın 1659-60 yılında kaleme aldığı Şecere-i Terakime adlı eser de
Oğuz-name’dir (Demir-Aydoğdu, 2015: 18). Ayrıca Hive Hanı Ebülgazi Bahadır Han’ın 1663 yılına
kadar kaleme aldığı Şecere-i Türk adlı eser de Oğuz-name sayılmaktadır. (Ölmez, Kargı, 1996). Ebülgazi
Bahadır Han’ın 1663’te ölmesinden dolayı yarım kalmış, daha sonra eseri oğlu Enuşe Han
tamamlamıştır(Demir-Aydoğdu, 2015: 18).
1. Oğuz Kağan ve Oğuz-name:
Oğuz-name adlı ile bildiğimiz eserler içerisinde Oğuz Kağan’ın şahsından en detaylı bahseden
nüsha Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih adlı Farsça eserinin II. cildinde yer alan "Türkler'in ve Oğuz'un
tarihi ve onun (yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölümdür. Diğer eserlerde Oğuz
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, demir_necati@hotmail.com
492
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Kağan hakkında bir kaç seferden bahsedilmiş, hakkındaki bilgiler kısa tutulmuştur. Reşideddin’in
Camiü’t-Tevarih adlı eserinde ise dünya hakimiyetini nasıl sağladığı hiç değilse özet olarak
anlatılmaktadır (Demir-Aydoğdu, 2015: 18).
2. Oğuz-name ve Azerbaycan:
Bahsedilen dört önemli Oğuz-name nüshası içerisinde Azerbaycan konusu uzun uzadıya yalnızca
Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih adlı Farsça eserinin II. cildinde yer alan "Türkler'in ve Oğuz'un tarihi ve
onun (yani Oğuz Han'ın) cihangirliğinin hikâyesi" adını taşıyan bölümde anlatılmaktadır.
Eser hakkında bilinen ilk tercüme Türkmenistan’da yapılmıştır. Türkmen Salar Baba,
Reşideddin‘in Cami‘üt-Tevarih adlı eserini Farsça‘dan tercüme etmiştir. Salar Baba‘nın XVI. yüzyılda
yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Müellif eserini bitirirken “963 yılı Rebi‘ül-evvel ayı (1556) Salar
Baba bin Qul‘alı Salar Harıdarı” kaydını düşmüştür. Bu tercüme şimdi Mahtumgulı Dil ve Edebiyat
Enstitüsü Golyazmalar Bölümü 526 numarada muhafaza edilmektedir. Bu Oğuz-name parçası üzerinde Z.
B. Muhammedova çalışmıştır. 1970‘li yıllarda yazılıp neşre hazırlanmıştır. Fakat o dönemin ağır
şartlarından dolayı bu çalışma neşredilmemiştir.
Z. B. Muhammedova bu ilmi çalışmasında ilk defa eserin dil incelemesini yapmıştır. Onun
orfografiyası, fonetiği, leksikası, sentaksı hakkında bilgiler verir. Sonra eserin metni ve Rus diline
çevrilmiş tercümesi, en sonunda da sözlük ve tarihi-coğrafi adların anlamları verilmiştir. Daha sonra bu
çalışma 1993 yılında Türkmen Arhiwi Dergisi‘nde neşredilmiştir.
Türkiye Türkçesindeki en önemli çalışma, A. Zeki Velidî Togan’a aittir. O pek çok nüshayı
karşılaştırarak eseri 1982 yılında Oğuz Destanı adıyla yayımlamıştır (Togan, 1982, Şükürova, 2014: 57).
Bildiğimiz son çalışma ise Güney Azerbaycan’da yayımlanmıştır. Eser, R. M. Şükürova tarafından
Azerbaycan Türkçesine çevrilmiş ve 2014 yılında yayımlanmıştır. Güney Azerbaycan Türkçesi ve Arap
alfabesi ile Tebriz’de 1384’te yayımlanmıştır. Çalışma, 157 sayfadır.
3. Oğuz-name’ye Göre “Azerbaycan” Adı
Azerbaycan adının etimolojisi Oğuz-name’de çok ilginç bir şekilde yapılmıştır. Eserdeki bilgilere
göre Oğuz Kağan, bir yıl yaz aylarında Azerbaycan vilâyetini de alır. O zamanlar Azerbaycan’ın adı
elbette ki başkadır. Kendi has atlarını, otlakları çok geniş ve güzel olan Ucan Ovası’ndaki meralarda
besler.
Oğuz Kağan, Ucan Ovası’nda bulunduğu sırada bir gün herkesin toplanıp birer etek toprak
getirerek yığmalarını ve burada büyük bir tepe yapmalarını emreder. Önce kendisi bir etek toprak getirip
döker. Bizzat kendisi toprak döktüğü için bütün asker birer etek toprak getirip döktüler. Sonunda toprak
yığılır, büyük bir tepe olur. Bu tepenin adına “Azerbaynân” dediler. Türkçede “Azer” yüksek; “baynân”
ise “zenginlerin, uluların yeri” anlamına gelmektedir. Bu ülke, bu şekilde meşhur olur. Bugün de
Azerbaycan demelerinin sebebi budur (Togan, 1982: 30-Reşideddin: 238b-250b).
4. Oğuz Kağan’ın Derbent Ülkesine Seferi
Oğuz Kağan, uzun yıllar Kıl Baraklar adlı bir kavimle savaşır. Savaşı kazanır. Savaş yaptığı yerden
Kıl Barak ile Atil / İtil arasında ıssız bir bozkır olan ülkesine hareket eder. Yol üzerinde bulunan ülkelerle
savaşır ve teslim olmayan hükümdarını etkisiz hale getirir. Yol üzerindeki ülkeleri ve şehirleri alırlar. Her
ülkenin tertip ve düzeninin sağlanması, vergilerin tespiti ile hanlarının atanması için üç yıl boyunca
buralarda kalır.
Oğuz Kağan, bozkır ülkesinde bir süre kaldıktan sonra Hazar Derbendi’ne sefer düzenleyip onların
üzerine gider. … Buranın halkı hırsız, hilebaz ve yol kesicidir. Yolları tutarak yolculara ve tacirlere daima
sıkıntı verip engel olmaktadırlar.
Derbent halkı, sefer sırasında Oğuz Kağan’ın askerlerinden çoğunun atlarını çalar. Oğuz Kağan,
komutanı Kara Sülük’ü çağırıp: “Bu yer çok dar ve çok sarp bir geçittir. Bizi buraya sen getirdin. Burada
hırsız ve hilebaz da çok var. Onlara karşı nasıl bir tedbir alalım? Bu yerin bir tarafında deniz, öte tarafında
sarp dağlar bulunmaktadır” der.
Kara Sülük düşünmek için izin alır, ne yapılacağını gidip babasından sorar. Yaşlı adam: “Bu
Derbent vilâyetinin çevresindeki ekili dikili tarım alanlarını yağmalayıp tamamen harap edin. Derbent
vilayeti dar ve sarp bir yerdir. Bir tarafı deniz, diğer tarafı dağ olduğundan savaş tamamıyla bu şehrin
çevresine yöneltilmelidir. Buranın halkı açlıktan çaresiz kalana kadar kuşatmayı devam ettirin.” der.
493
Prof. Dr. Necati DEMİR/Oğuzname’ye Göre Azerbaycan’ın Oğuz Kağan Tarafından Fethi
Kara Sülük, huzura çıkıp babasının söylediklerini aynen Oğuz Kağan’a aktarır. Oğuz Kağan, onun
söylediklerini beğenir. Emir verir, Derbent vilayetinin her tarafını harap duruma getirip yağma ve talan
ederler.
Oğuz Kağan, Derbent vilayetini kuşatır, ordusu ile birlikte yaz aylarından ilkbahara kadar orada
kuşatmaya devam ederler. Derbent halkı, açlık, çaresizlik ve perişanlık içinde kalır. Bir araya gelip
birbirleriyle konuşup danışırlar. Oğuz Kağan’ın yakınlarındaki ülkeleri ne hale getirdiği zaten
duyulmuştur. Güçlü ve kudretli olan Kıl Barakların başına gelenleri de işitmişlerdir. Sekiz ay süren
kuşatmadan sonra vilayetin ileri gelenleri hep birlikte Oğuz Kağan’ın huzuruna gelirler ve barış isteklerini
iletirler. Oğuz Kağan’a hediye olarak dokuz tane kır at getirirler ve Türk yurduna il olayı ve vergi
vermeyi kabul ederler.
Oğuz Kağan, Derbent vilayetinin ileri gelenlerini kabul eder. Onlara seslenir: “Biz Derbent
vilayetine geleli çok uzun zaman oldu. Niçin yanımıza gelmediniz de dikbaşlılık ve savaş yolunu
tuttunuz?” diye onlara sorar.
Onlar: “Bizim aramızda akıllılar olduğu gibi, delilerimiz de çok vardır. Biz şimdiye kadar bu
delilerin sözünü dinledik. O yüzden yanınıza gelemedik. Doğru yapmadığımızı biz de anladık, ama
sonradan anladık. Biz akıllı insanlarla bir araya toplandık, tartıştık ve bir sonuca vardık. Akıllı insanlar
bize öğütler verdi. Böylece de ne yapacağımıza karar verdik. Size bağlanmanın ve vergi vermenin en
doğru yol olduğunu düşündük. Türk ülkesine il olmayı, vergi vermeyi ve sizin kulluğunuzu kabul
ediyoruz.” derler.
Oğuz Kağan, onları dinledikten sonra: “Siz suçunuzu bu şekilde kabul ettiğiniz için ben de sizi
bağışladım. Fakat Derbent vilayetinde bu sefer sırasında benim iki tane tayımı çalıp götürdüler.
Bunlardan biri Irakkula idi. Irakkula, Azıklı’ya benzer bir attır. Diğerinin adı Sütak’dır ve o da Sütkula’ya
benzerdir, rengi bembeyazdır. Bu at rahvan olup pek güzeldir. Aslında ben sizin suçunuzu bağışlamıştım.
Fakat çalınan bu iki atım bana geri getirilmez ise sizlerin hiçbirinizi sağ bırakmam. Haberiniz olsun.” der.
Bunlar geri döndükten sonra çalınmış atların hepsine baktılar, fakat tarif edilen iki atı hiçbir yerde
bulamadılar. Oğuz Kağan’ın gönlü bu iki ata çok bağlanmıştır. Bu konuda çok ısrar eder. Derbent halkı
bu ısrar üzerine uzun süre aramalarına devam eder. Oğuz Kağan, anlaşma yapıldıktan sonra bir ay daha
orada kalır. Ülkenin her tarafına bu atları aramak üzere adamlar gönderirler. Sonunda bulup Oğuz
Kağan’ın huzuruna getirirler. … Halkın korunması ve vergi toplanması için oraya bir bey tayin ederek
Şirvan ve Şamahı’ya hareket eder (Togan, 1982: 28-29-Reşideddin, 238b-250b).
5. Oğuz Kağan’ın Şirvan ve Şamahı’ya Elçiler Göndermesi ve Sonra Fethetmesi
Oğuz Kağan, Derbent vilâyetinin fethini tamamlar. Derbent’i Türk ili halinde getirip vergiye
bağladıktan sonra Şirvan ve Şamahı’ya şu haberleri ulaştırmak için elçi gönderir: “Buraya geldiğimizi
elbette ki işitmiş olmalısınız. Ulaştığımız her ülke, biz ne istediysek aynen yerine getirdi. Geçtiğimiz
yerlerde almadığımız herhangi bir ülke; boyun eğmeyen, vergi vermeyen ve itaat yolunu tutmayan bir
hükümdar kalmadı. Şimdi siz, kendi isteğinizle Türk ili olup bize bağlanırsanız güzel. Bunlar üzerine bize
cevap göndererek kulluk göstermeniz gerekir. Şayet direnip isyanda ısrar edecekseniz savaşa hazır olun.
Biz bu elçilerin hemen arkasından gelmekteyiz.” der.
Bu haber Şirvan halkına ve beyine ulaşınca, Oğuz Kağan’ın elçisine her türlü saygıyı gösterirler.
Bağlılık ve kulluk yolunu tutup, hediye olarak dokuz kır at gönderirler. Kendileri de toplanıp şehir dışına
Oğuz Kağan’ı karşılamaya çıkar. Oğuz Kağan’ı karşılarlar, bağlılık ve kulluk şartlarını gereğince
gösterirler.
Oğuz Kağan, Şamahı’ya gelir. Burada on dört gün kalıp dinlenir. O günlerde Şaberan / Şervan
halkı vergisini getirip hazineye teslim eder.
Bütün bunların yanında Şamahı halkı, vergilerin ödenmesini geciktirmektedir. Anlaşılır ki onlar
anlaşmayı terk edip dostluktan ayrılmıştır. Oğuz Kağan’a karşı koymak için hazırlık yaparlar.
Oğuz Kağan bu duruma çok öfkelenir. Herkesin birer kucak odun getirip Şamahı kapısına ve
civarına yığmasını emreder. Bütün askerler gidip her biri bir kucak odun getirip Şamahı kapısına yığarlar
ve ateşlerler. Kapı ve surlar korkunç alevler içinde kalıp yanar. Savaşarak şehri alırlar ve yağma ederler.
Bu yağmada Şamahılıların kadın ve çocuklarını da esir alırlar. Bu durumda Şamahılıların önde
gelenleri yaptıklarından pişman olur. Şehrin önde gelen büyükleri tekrar Oğuz Kağan’ın huzuruna gelip
af diler. Vergi ödemeye de razı olduklarını beyan ederler.
494
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Oğuz Kağan, Şamahılılar kısa zamanda vergilerini ödemeleri, artık düşmanlık ve dikbaşlılık
göstermemeleri halinde kadın ve çocuklarının geri vereceğini bildirdi.
Oğuz Kağan, onların çaresizlik ve imkânsızlık içinde olduklarını görünce acıyıp kadın ve
çocuklarını geri verir. Vergilerini alır, oraya vali tayin eder. Bir süre sonra oradan ayrılır, Arran ve Mugan
taraflarına gitmek üzere yola çıkar (Reşideddin, 238b-250b;Togan, 1982: 29-30).
6. Oğuz Kağan’ın Arran ve Mugan Tarafına Seferi
Oğuz Kağan’ın Şirvan ve Şamahı taraflarından kalkıp Arran ve Mugan tarafına geldiği zaman yaz
mevsimi olup hava son derece sıcaktır. Bu sıcaklıktan dolayı orada kalmak mümkün değildir. Sıcaktan
dolayı anlaşarak yaylak olan dağlara çıkarlar: “Kış gelince tekrar ovaya iner, bu vilâyetleri alır, yağma
ederiz.” derler.
Oğuz Kağan o yıl yaz aylarında bu vilayetlerin bütün yayla ve dağ yörelerini, Sebelân Dağları,
Alatak Dağları ve Ağdıböri Dağları’na kadar tamamen işgal eder
1
. (Togan, 1982: 30). Sözün kısası, Oğuz
Kağan yaz aylarında yaylakta kaldıkları zaman içerisinde bu taraflarda olan bütün ülkeleri ele geçirir.
Oğuz Kağan o yıl yaz aylarında Azerbaycan vilâyetini de alır. Kendi has atlarını, otlakları çok
geniş ve güzel olan Ucan Ovası’ndaki meralarda besler.
Oğuz Kağan’ın bir adeti de sefer düzenleyeceği yere önceden haber vermesidir. O Alatağ’da yaylak
yaparken Bağdat, Gürcistan, Diyarbekir ve Rakka taraflarına elçiler yollar. Buralara yakında sefere
geleceğini bildirir.
O, özellikler geleceğinden haberdar olmalarını ve buna nasıl cevap vereceklerini bilmek isterdi.
Eğer baş eğip il olurlar ve vergilerini her yıl zamanında hazineye getirirlerse güzel. Oraya ordu
göndermeye gerek yok. Şayet Oğuz Kağan’ın fikrine uygun cevap vermezlerse, onları itaat altına almak
üzere harekete geçip üzerlerine yürürdü. Bağdat, Gürcistan, Diyarbekir ve Rakka tarafları için de böyle
düşündü.
Oğuz Kağan elçileri bu yörelere gönderdikten sonra kışın Arran ve Mugan tarafına gelir. Kür ve
Aras ırmakları arasını yurt ve karargâh olarak seçip kışı orada geçirir. O ülkelerin bütün şehirlerini ve
halklarını il yapar, baş eğmeyip bağlılığını bildirmeyenlerin hepsini yağma eder.
Bahar gelince Oğuz Kağan’ın çeşitli ülkelerin hükümdar ve sultanlarına göndermiş olduğu elçiler
geri döner. Diyarbekir, Rakka ve Bağdat’a gitmiş olanlara, bu yörelerin padişahları, Oğuz Kağan’ın Arran
tarafına gitmesini başına gelen zorluklardan dolayı geri dönmüş olduğunu zannederek, elçilere: “Hele
Oğuz bir gelsin de bakalım, onunla savaş mı ederiz, il mi oluruz, o geldiğinde cevap veririz” derler.
Söylenenleri elçiler aynen Oğuz Kağan’a ilettiler.
Oğuz Kağan’ın Gürcistan’a gönderdiği elçiye oranın padişahı: “Biz itaat edip il olmayacağız, vergi
de vermeyeceğiz. Savaşa hazırız, savaşacağız.” diye cevap verir.
Bunun üzerine Oğuz Kağan önceden Gürcülere adam gönderir: “Derhal ülkenize geliyorum.
Hepiniz hazırlıklı ve haberli olun. Sonra Oğuz Kağan ansızın, boş bir gaflette iken habersizce ülkemize
geldi, demeyin. Savaş ve mücadele yerini siz seçin ve hazır olun; İlkbahar olup atlar besli duruma gelince
biz geliyoruz.” diye haber gönderir (Reşideddin, 238b-250b;Togan: 1982: 30-32).
7.Oğuz Kağan’ın Gürcistan Seferi
Oğuz Kağan, Gürcistan için sefere çıkar. Gürcistan yakınlarına vardığında Gürcüler üç dört günlük
yol ileri gelerek savaşa hazır halde beklemektedirler. Hemen saf düzenleyerek savaşa başlarlar.
Oğuz Kağan’ın ordusu kısa zamanda Gürcüleri yener ve galip gelir. Savaş iki gün ve iki gece
devam eder. Savaştan sonra Gürcüleri kaçırırlar. Onlar bir daha toplanarak yeniden savaşa dururlar; ama
dayanamayıp yine kaçarlar.
Sonuç olarak Oğuz Kağan’ın ordusuna karşı duramayacaklarını anlayınca Gürcülerin ileri
gelenleri, onun huzuruna gelerek il olmayı kabul eder. Oğuz Kağan, onları affedip anlaşmayı kabul eder.
Gürcüler, korkup dağılmış olan haklını bir araya toplamak için etrafa mektup ve fermanlar gönderir.
Onlar sonuçta vergi ödemeyi de kabul ederler.
Oğuz Kağan bir ay on beş gün Gürcistan’da kalır. O yıl yaz mevsiminde Aladağ’a çıkar. Aladağ’da
birkaç gün kalır. O sırada Gürcülerin vergi vermekten vazgeçip Oğuz Kağan’ın valisini ülkeden
kovdukları, yeniden düşman olduklarına dair haber gelir.
1
Rivâyetlere göre Alatak ismini onlar koymuşlardır ve Sebelân diye de onlar adlandırmışlardır. Türkçede ortaya çıkıp dik duran
nesneye sebelân derler.
495
Prof. Dr. Necati DEMİR/Oğuzname’ye Göre Azerbaycan’ın Oğuz Kağan Tarafından Fethi
Oğuz Kağan bunu duyunca kendi altı oğlunu yanına çağırır: “Ben bu kavmi denedim, gördüm ve
onları tanıdım. Onlar bir hamleden fazlasına dayanamaz. Onlara karşı büyük ordu göndermeye ve benim
gitmeme gerek yoktur.” der. Her oğluna ikişer yüz asker verip savaşa gönderir.
Gürcüler, Oğuz Kağan’ın oğulları oraya varınca ordu toplayıp karşı çıkarlar. Fakat kısa zamanda
yenilirler. Oğuz Kağan’ın oğulları Gürcistan’ı yağmalar. Sonra Oğuz Kağan’dan oğullarına elçi gelir:
“Ordunun yaz ayları için gereken ihtiyacı Gürcülerden alınsın.” der.
Bu haber erişince Oğuz Kağan’ın oğulları yağmayı artırır. Çok miktarda yiyecek toplayıp
babalarına getirmek üzere hazırlarlar. Gürcistan’a vali tayin ederek vergi miktarını kararlaştırırlar ve
Aladağ’a geri dönerler.
Oğuz Kağan, sonra tekrar çevreye elçiler gönderir. Bu arada ordusunun toplanmasını ve ordunun
Rum’a yürümesini emreder. Sonra kendisi buradan öz yurdu olan Ortak ve Kürtak’a hareket eder. Amacı
burada atlarını iyi beslemektir. Çünkü kuzey ülkelerini fethetmeye kararlıdır (Reşideddin, 238b-250b).
8. Oğuz Kağan’ın Azerbaycan’ın Batı Tarafında Bulunan Ülkeleri Fethi
Oğuz Kağan, Azerbaycan’ı fethettikten sonra faaliyetlerini batı tarafında sürdürür. İran, Irak-ı
Arab, Şam / Dimeşk, Antakya, Mısır, Diyarbakır, Roma, Firenk, Rum taraflarında çok uzun zaman kalıp
yönlü mücadeleler verir. Sonuçta bu ülkelerin hepsini Türk yurduna il yapar ve vergiye bağlar. Sonra geri
kendi ülkesine dönerken Acem Irak’ı, Bağdat, Basra ve Huzistan’ı da ülkesinin sınırlarına dahil eder.
Sonra da Azerbaycan toprağı sayılan İsfahan’ı fethetmek için girişimlerde bulunur. Olay şöyle gelişir:
9. Oğuz Kağan’ın Bağdat, Basra, Huzistan, İsfahan Seferi ve Fethi
Oğuz Kağan yaz aylarını Baalbek Dağları’nda ve o çevrede geçirdikten sonra, havalar serinleyince
Bağdad tarafına yönelir. Bağdad halkı daha önceden il olmayı ve vergi vermeyi kabul etmiştir. Yani çok
önceleri Oğuz Kağan Diyarbekir’de bulunduğu sıralarda Bağdad’ın ileri gelenleri Oğuz Kağan’ı
karşılamak ve onu hizmetine girmek için oraya gelmişlerdi.
Oğuz Kağan, Bağdad’a gittiğinde onu törenle karşılarlar. O, birkaç ay burada oturur. Bağdat ilinin
ileri gelenleri onu ağırlarlar. Havalar ısınıncaya kadar Bağdad’da oturur. Orada kışlar. Havalar ısınınca
yüksek dağlarına çıkıp oralarda yaylar. O yılın sonbaharında ise Basra’ya hareket eder.
Basra halkı da Oğuz Kağan ile anlaşıp Türk iline dahil olur ve vergi vermeyi kabul eder. Basra
konusu çözüme kavuştuktan sonra Oğuz Kağan, oradan Huzistan tarafına gider. Onlar da savaş
çıkarmadan Oğuz ülkesine il oldu ve vergi vermeyi kabul eder.
Oğuz Kağan, oradan Ker Dağları arasından geçip İsfahan’a ulaşır. İsfahan’a varınca halk, Oğuz
Kağan’ı karşılayıp bağlılığını bildirmez. Şehre Oğuz Kağan ve ordusunu sokmak istemezler. Düşmanlık
gösterip savaşa dururlar. Halk, İsfahan Kalesi’ne çekilip bekler.
Oğuz Kağan, İsfahan Kalesi’nin önünde on bin kişilik bir kuvvet bırakır. “İsfahanlılar dışarı çıkıp
savaşmak isterlerse cevap veriniz” der. Oğuz Kağan kaleyi kuşatan on bin kişilik kuvveti zaman zaman
değiştirmektedir. Burada nöbet tutan askerlerin dışında kalanlar ise İsfahan şehrini yağmalamaktadır.
Oğuz Kağan, üç yıl bu İsfahan’da kalıp bütün ülkeyi yağma ve talan eder. Üç yıl sonra bütün asker
İsfahan, kale kapısı önüne toplanır. Yedi gün yedi gece İsfahan ordusu ile savaşırlar. Askerin yarısı bir
gün savaşır; diğer yarısı da öteki gün savaşırdı. Böylece yedi gün geçer.
Savaşın başarıya ulaşamadığını gören Oğuz Kağan’ın işlerinde önderlik eden ve her türlü güvenini
kazanan Kara Sülük, babası Yuşı Hoca’nın yanına gider ve ona danışır: “Çok savaşlar gördük. Çok
savaşlar yaptık. Çok zaferler kazandık. Ama biz İsfahan’ı alamadık. Bu konuda bize bir yol göster. Nasıl
yapalım da İsfahan’ı alalım?” diye sorar.
Yuşı Hoca durumu oğlu Kara Sülük’ten iyice dinler. Ona: “Duvarla savaşmak hiçbir fayda vermez.
Siz saldırıp duvara vuruyorsunuz, onlar saldırıp vurduklarında ordumuzdaki insan ve atlara vuruyorlar.
Onların darbesi çok daha etkili oluyor. Dolayısıyla sizinkiler bir işe yaramıyor. Bu işin çaresi şudur:
Askerin yarısı, İsfahan halkının göremeyeceği bir yere gizlensin. Onlar hiç bir şey yapmasın. Yakın
yerdeki pusudaki askerin varlığını kimse bilmesin. Diğer yarısı İsfahan kapısı önünde yeniden savaşa
girişsin. Eğer kaleden dışarı çıkmazlar ise onların kale dışındaki bağlarını ve evlerini onlar çıkıncaya
kadar yıkıp harabe haline getirin. Bundan sonra şöyle yapın: Bizim askerlerimiz yenilmiş gibi geri
çekilsin, kaçsın. Onlar arkadan takip eder. Şehirden biraz uzaklaştıktan sonra pusuda gizlenmiş olan
askerler onları arkadan kuşatsın. Orada İsfahanlılar ezilip mağlup olacaklar ve geriye kaçacaklardır.
Ancak onların geri kaleye girip sığınmalarına izin vermeyin, hepsini kılıçtan geçirin”.
496
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Kara Sülük, Oğuz Kağan’ın huzuruna çıkarak babasından öğrendiklerini ona sunar. Bu fikir Oğuz
Kağan’a da uygun gelir Oğuz Kağan’ın oğulları kırk bin asker ile pusuya gizlenir. Elli bin kişi Kara
Sülük’ün komutasında şehir kapısında savaşmaya gider.
Oğuz Kağan ile birlikte şehir kapısına gelen elli bin asker savaşa başlar. Askerlerin bir bölümü de
İsfahanlıların evlerini yıkmakla meşgul olur. Evlerinin ve bağlarının harap edildiğini görürler. İsfahanlılar
bakar ki orduda asker sayısı da azalmış. Oğuzun ordusunun bir kısmının başka bir yere savaşa gittiğini
sanırlar.
İsfahanlılar böyle sanarak kale kapılarını açıp şehirden dışarı çıkarlar. Kılıç çekip Oğuz Kağan’ın
ordusu ile savaşmaya başlarlar. Oğuz Kağan’ın askeri bozulmuş gibi yapar ve kaçmaya başlar. Yavaş
yavaş bulundukları yerden, şehirden uzaklaşırlar. Onları bozkıra çekerler. Oğuz Kağan’ın oğulları ve kırk
bin asker ile birden onların ardına düşer. Kale kapısını tutarlar. Onların geri çekilme yollarını kapatırlar.
Kaleden dışarı çıkmış olanların bir tanesini bile sağ bırakmazlar. Bu şekilde İsfahan’ı alırlar.
Oğuz Kağan İsfahan’ı aldıktan sonra oğullarından dördünü, Fars ve Kirman taraflarına gönderir.
Bu ülkeleri fethetmekle görevlendirir. Oğuz-name’ye göre bu fetihlerden sonra bu coğrafyanın tamamı
Türk ülkesine bağlanır (Reşideddin, 238b-250b;Togan, 1982: 42-44).
Достарыңызбен бөлісу: |