“Kabile Edebiyatlarının Ortaya Çıkışı”
19. yüzyılın ortalarına kadar Türkistan’da ve Doğu Türkistan’da Kazak ve Kazan bölgelerinin
hepsinde edebi Çağatay dili kullanılıyordu. Devletin resmi dili ve halkın günlük dili de bu dil idi. Fakat
18. ve 19. yüzyıllarda Türkistan Rus işgali altına girince edebi dilin yerini kabile lehçeleri almaya
başlamıştır. Bu ufak kabile dillerinin ortaya çıkması, Rus medeniyetinin bu topraklarda yayılmasına ve bu
esnada kendisine karşı koymayacak ve belki de emellerine hizmet edecek bir güç teşkil etmesi
bakımından faydalı olmuştur. Ancak bu dönemde mahallî dil ve edebiyatların ortaya çıkması şuursuz bir
şekilde oluyordu. Rus okullarında eğitim gören ancak milliyetçi olan kişiler sadece kendi köy ve
kasabasının lehçesini biliyor ve o lehçede yazıyordu, kendi aralarında Rusça konuşuyorlardı. Son derece
millî maksatla yola çıkan Özbek, Kazak, Tatar, Başkurt ve Türkmen gençleri tamamen mahallî bir
lehçede yazılan eserler meydana getiriyordu.
“Kazak Edebiyatı”
Sadece hükümet daireleri değil aynı zamanda Rus misyonerleri de kabile lehçelerinde edebiyat
meydana getirilmesi yolunda çalışmalar yapmış ve ilgili kişilere desteklerini kendi çıkarları ile ters
düşmediği müddetçe esirgememişlerdir. Bu dönemde Kazak edebiyatının ortaya çıkmasında ve
gelişmesinde önem arz eden kişiler ve faaliyetleri aşağıda verilmiştir:
Edebî Şahsiyetler
Faaliyetleri
Kayyum Nâsirî
Tatarca öğretmeni, medrese hocasıdır. Kazan-Tatar edebiyatını oluşturmuş,
İslam edebiyatından ve Osmanlı eserlerinden haberdar olup Osmanlıca
eserlere Tatarca nazireler yazmıştır.
İbrahim Altınsarın
Rusların emrine göre Rus harfleriyle Kazakça okuma kitapları yazmış,
sonrasında bunları Arap harfleriyle de yayımlamıştır. Kazak
milliyetperveridir. Ona göre Kazaklar ayrı bir millettir. Kazak aydınları
arasında Ruslara en yakın olanlardan birisi olmakla beraber Kazaklar
arasında Hristiyanlık propagandası yapılmasının zararlı olduğunu dile
getirmiştir. Hakiki bir Müslüman olan Altınsarın İslam’ı öğretmek için
Kazak dilini uygulayanların öncüsü olmuştur. Dinî, ilmi ve kültürel
eserlerin halkın anlayacağı bir dilde olmasını savunmuştur.
Dr. Kulayev
Mevcut edebî dilden farklı bir Başkurt edebî dili oluşturmaya çalışıp bu
dilin alfabe ve dilbilgisini yazmıştır.
Mangışlaklı Ebu Bekir Molla
Tobılda Mevlikey Molla
İslamiyet’in yayılmasına ve Kazaklar’da yaşayan millî Türk ananelerinin
korunmasına hizmet etmişlerdir.
Şeyhülislâmoğlu Yusufbek
İslamiyet’in yayılmasına ve Kazaklar’da yaşayan millî Türk ananelerinin
korunmasına olan hizmetinin yanı sıra İslami-İran eserlerini Kazak
hayatına uygun bir şekilde yazmıştır. Eserlerinde Türk-Kazak tipini
oluşturup İslam ananelerinin yayılmasına hizmet etmiştir. Dilinin Kazak
olmayan Türklerce de anlaşılması ve eski Çağatay imlasını kullanması
nedeniyle geniş halk kitlelerine ulaşmayı başarmıştır.
Şahmerdan Molla
Kazaklar arasında mollalık eden Tatarlardan birisidir. Bu Tatar mollalar
edebiyata hizmet etmişlerdir ancak dilleri bozuk bir şivededir.
Kunanbayoğlu Abay
Edebiyatın modern fikirleri işlemesinde ve modern bir şekil almasında
öncülük etmiştir. Eserlerinde Sa’di, Nevayi ve Fuzuli’nin etkisi görülür.
Vezin düzgünlüğü, şiiriyet ve mana bakımından mükemmel şiirler kaleme
almıştır. Hem bir şair hem de Doğu ve Batı edebiyatlarını bilen bir yazar ve
509
Okt. Nimet ALPASLAN/”Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi”inde Türkistan Edebiyatına Dair
filozoftur. Dili, en karmaşık felsefi meseleleri sıradan insanların dahi
anlayacağı kadar sadedir. Halktan beslenerek kaleme aldığı şiirleri göçebe
hayatı tasvir eden eşsiz eserlerdir. Abay mektebini oluşturmuş ve Kekitay,
Bukeyhanoğlu Alikhan ve Şahkerim Hacı gibi isimlerin yetişmesini
sağlamıştır.
Köpeyoğlu Yusuf
Ruslar ve Rusça bilen Kazak aydınlarla bir araya gelerek yeni fikirler
edinmiştir. Rus gazetelerinde Kazak halk edebiyatından numuneler
yayımlamıştır.
Baytusunoğlu Ahmed
Kazak halkını yenileşmeye davet eden ve eski hayatı eleştiren yazıları ve
okul kitapları vardır. Kazak lehçesinin dilbilgisi kitabını yazmış ve imlasını
kesin bir şekilde belirlemiştir. Güzel lirik şiirlerinin yanı sıra Rus şairi
Krılov’un masallarının manzum tercümesini yapmıştır. Şiirlerinde
kötümser ruh hali hâkimdir. Mir Caqıp ile beraber Qazak adlı bir gazete
çıkarmıştır.
Dulatoğlu Mir Caqıp
Kazak halkını yenileşmeye davet eden ve eski hayatı eleştiren yazıları ve
okul kitapları yazmasının yanı sıra Kazakların istiklâl aşkını dile
getirmiştir. Ayrıca Kazakların kutsal değerlerini ve inançlarını Rusların
aşağıladığını ve yok etmeye çalıştığını acı bir şekilde dile getirerek
Kazakları isyana davet etmiştir. Rus-Japon savaşında Rusların mağlup
olmasını bir bilmece vasıtasıyla dile getirerek doğunun bu zaferini
yüceltmiştir. Bahtsız Cemal isimli romanı yayımlanmıştır. Bütün bu
faaliyetleri sonucunda Kazakların millî rehberlerinden biri haline gelmiştir.
Bükeyhanoğlu Alikhan
Çar hükümetine karşı inkılâp hareketlerine katıldığı ve Viburg
Hitabnamesi’ni imzaladığı için iki defa hapsedilmiştir. Çeşitli konularda
yazdığı makalelerinin yanı sıra Abay’a ait makaleleri yayımlaması
önemlidir. Ayrıca Kazak destanlarına ait yazdığı makaleler ile Kazak millî
fikrinin uyanmasında etkili olmuştur. Mir Caqıp ve Baytusun oğlu Ahmed
ile beraber Qazak adlı bir gazete çıkarıp Kazak millî edebiyatının
oluşmasında önemli bir yer edinmişlerdir. Ayrıca Kazak edebiyatı ile anane
ve halkiyatını da iyi bilmektedir.
Sırtlanoğlu Barlıbek
Türk dil birliği alanında çalışan Doğu bilimcilere yardım etmiştir.
Marsikoğlu ve Balgınbayoğlu
Millî edebiyat ve kültüre ait makaleleri Qazak gazetesinde yayımlanmıştır.
Mehmed Can Siralin
Aykab adında iki haftalık bir mecmua çıkarmıştır. Bu mecmuada Kazak
tarihi ve halk edebiyatına ait makaleler yayımlandı. Firdevsî’nin Rüstem ve
Suhram isimli eserini Kazakça’ya çevirdi. Ömer Karaşı ile beraber Kazak
ve Noğay halk edebiyatına ait kitapçıklar yayımladı.
1917 İnkılâbı’ndan sonraki dönemde ise Kazakistan’da Qazak gazetesi yayın hayatına devam
ederken Alikhan Bükeykhan ve arkadaşlarının fikirlerine katılmayan bir kısım aydın Üç Cüz gazetesini,
Kazak milliyetçileri ise Birlik Tuvi, Sarı Arka ve Uran gazetelerini çıkardılar.
Bolşevik devrinde millî edebiyat oldukça zayıf kalırken 1925 yılından sonraki dönemde ise
hükümet yayınlarıyla sınırlı kalmıştır. Ancak 1923 yılından sonraki dönemde milliyetçi gençler sayesinde
gazetecilik faaliyetleri iyi duruma gelmiştir. Kazakistan’da Enbek Tuvi, Enbekçil Qazak, Kidey Sözi, Avul
Tili, Tilşi, Kidey, Avul, Cumusker, Kidey Tili, Qazak Tili ve Aq Col gazetelerinin yanı sıra Kidey Aynası
ile ilmi-edebî Sana dergilerine ilaveten Qızıl Qazakistan, Cana Mekteb, Ayal Tenkdigi, Lenişil Cas ve Tañ
dergileri çıkarılmıştır. Özellikle Tan dergisinde edebiyat ve halkiyata dair makaleler sıklıkla
bulunmaktadır. Cana Edebiyyat adlı aylık edebî dergide ise halk edebiyatı, millî tiyatro ve sanat
meseleleri ele alınmıştır.
“Yeni Özbek Edebiyatı”
Özbeklerin yeni edebiyatı Avrupa ve Rus medeniyetlerinin etkisi altında ortaya çıkmıştır. Tercüme
ve gazetecilik faaliyetlerinin önemli olduğu bu dönemde öne çıkan edebî şahsiyetler ve faaliyetleri
aşağıda verilmiştir:
Şahmerdan İbrahimov
H. Çanişov
Tuzemmi Gazit gazetesinin yazarlarıdır. Bu gazetede 1883 yılına kadar Bin
Bir Gece çevirileri ve resmi haberler yer alır.
510
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Mikola Ostroumov
Tuzemmi Gazit ertafında bir “sart
1
edebiyatı muhiti” meydana getirir. Şair
Firkat’ı kendi gazetesine çekip ona yazdırdığı şiirler ile Rusya ve Avrupa’ya
giden Özbeklerin seyahatnameleri bu gazetede yayımlanır. Gazetenin dili
bozuk bir şivede idi ve bu dili Tatarca ve Kazakça’dan uzaklaştırmak için
özel yöntemler kullanmıştır.
Mahmudkhoca Behbudi
Ahmed Vasli
Behrambek Devletşahyef
Havı Mu’in Şükrullah
Khokadda Aşur Ali Zahiri
Yeni Özbek edebiyatını Ostroumov Okulu’nun hâkimiyetinden kurtarmak
için çalışmışlardır. Millî terbiye görüp Rus mektebi terbiyesinden uzak
kalmışlardır. Gaspıralı İsmail Bey’in yayımlarından fikir edinmişlerdir.
Eserleri dönemin Türkistan’ı için yeni oluşan mevzulara dair ders kitapları ve
eski hayatı eleştiren tiyatro ve hikâye kitaplarından oluşmaktadır.
Behbudî
Peder Kûş adlı eseriyle tiyatro çalışmalarını başlatmıştır.
Abdurrahim Taci
Özbekçenin düzgün kullanıldığı güzel şiirleri vardır.
Bu eserlerin yanı sıra 1905 inkılabından sonra gazete ve dergi çalışmaları da ilerlemiştir. Bu
dönemde çıkarılan gazeteler Terakki, Khurşîd, Şöhret, Asiya, Bukhara-i Şerîf, Turan, Semerkand, Seday-i
Fergane ve Sada-i Türkistan dergiler ise Âyine, Islâh, Yurt ve Dihqân olarak sıralanabilir. Ancak inkılâba
dair Türkmenler içinde ayrıca edebî bir hareket görülmemiştir.
1917 İnkılabından sonraki dönemde de gazetecilik faaliyetleri devam etti ve Necat, Kiñeş, Turan,
Uluğ Türkistan, Tirik Söz, El Bayrağı ve Hürriyet gazeteleri çıkarıldı. Bu gazetelerden her biri kendi
etrafında bir grup toplamakla beraber birkaç yeni şair kendisine yer bulabilmiştir.
Tüm Türkistan’da olduğu gibi Özbekistan’da da Bolşevik devrinde millî edebiyat oldukça zayıf
kalmış, 1925 yılından sonraki dönemde ise hükümet yayınlarıyla sınırlandırılmıştır. Gazetecilik
faaliyetleri ise Qızıl Bayraq, Qızıl Türkstan, Fergane, Azad Bukhara, Zerefşan ve Yardım gazeteleri ile
devam etmiştir. Tañ, Bilim Ocağı, Maarif ve Oqutğuçı, Yertüzi ile Bizniñ Yol isimli dergiler
yayımlanmıştır. Özbekler mizahı sevmektedir, bu anlamda Muştum ve Meşreb önemlidir. Kalenderi’nin
tarzında klasik edebiyat ölçü ve üslubunda hiciv şiirleri yayımlanmıştır. Bu dönemde her ne kadar
Türkistan’ın geçmişi ve mevcut durumunu anlatan romanlar yazılsa da bunlar millî bir şuurla yazıldıkları
için Rus işgali altında yayımlanmaları mümkün olmamıştır. Bunlar arasında Abdullah Kadiri’nin Ütken
Künler isimli romanı önemlidir.
Başlangıçta Türkmenlerde kendilerine ait ayrı bir edebiyat geliştirme girişimi olmayıp Kazan,
Taşkent ve Baku yayımlarını okuyorlardı. Bolşeviklerin bağımsız Türkmen edebiyatı geliştirme
girişimleri neticesinde, 1925 yılında dili Azerbaycan ve Özbek Türkçesi arasında olan Türkmenistan
gazetesi çıkarıldı, ancak sonrasında komünistlere devredilip dili Türkmence’ye çevrildi. Türkmenler’de
yazar ve şairler bulunmadığı için Rus yazarların eserleri bu dönemde Türkmenceye çevrilmiştir. Türklüğe
karşı Taciklik siyasetinin başlaması ile beraber Tacik edebiyatının genişletilmesi çalışmaları da
başlamıştır. Bu amaçla Bukharâ, Turan, Âvâz-ı Tâcikhây-i Kembağal, ve Bidâri-i Tâcik gazetelerinin yanı
sıra Meş’ala-ı İnkİlâb ve Dâniş u Âmuzgâr dergileri çıkarılmıştır. Bu yayınlarda Türklere karşı Tacik
millî duygularını kabartacak makaleler yazılmaktaydı. Tacik Edebiyatı Tarihi isimli bir kitap
yayımlanmıştır.
Bu dönemde, Türkistan’da ilim ve kültür cemiyetleri, kütüphane, müze, tiyatro ve musiki
müesseselerinin artış göstermesi ve özellikle 1922-1923 yıllarında hem ilim hem de kültür alanındaki
faaliyetleri önemlidir. Kurulan ilim merkezleri vasıtasıyla destan, halk hikâyesi, atasözü ve bilmeceler
derlenmiştir. Rusça-Özbekçe Lügat ve Qazakça-Rusça Tilmaç yayımlanmıştır. Bu sözlüklerde Rusça
kelimelerin karşılıkları Osmanlıcaya aykırı olarak tek bir Türkçe kelime ile verilmiştir. Yine bu dönemde
millî tiyatro eserleri ile çeşitli şiir ve hikâyeler kaleme alınmıştır. Bunlardan Kazak kadınlarını resmeden
şiir ve hikâyeler dikkati çekmektedir. Ayrıca Abay’ın Şiirlerini Tahlil isimli makale de özellikle
zikredilmelidir. Ancak Orta Türklerde millî-medeni her türlü girişim bir süre sonra Rusların
müdahalesiyle sekteye uğramış ya da şeklini değiştirmek zorunda kalmıştır. Bütün türlerde millî unsurlar
giderek azalmak zorunda kalmıştır.
Sonuç
Buraya kadar verilen bilgilerden anlıyoruz ki Ahmet Zeki Velidi Togan, 1947’de kalem aldığı
Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi adlı eserinde Türkistan’daki mevcut edebiyatın durumunu ve
1
Ruslar Türkistan Türklerine sart adı verirler.
511
Okt. Nimet ALPASLAN/”Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi”inde Türkistan Edebiyatına Dair
Ruslar tarafından nasıl şekillendirildiğini izaha çalışmıştır. Milliyetperver ve vatansever şair ve yazarların
millî duygularla kaleme aldığı eserlerin birçoğunun işgal dönemi şartlarında basılamadığı ya da bunları
yayımlamayı başaran kişilerin ise cezalandırıldıkları eserde vurgulanmaktadır. Bütün zorluklara rağmen
Türkistan edebiyatının 20. yüzyılın başındaki görünümü hiç de küçümsenmeyecek ölçüde güçlüdür.
Oldukça geniş bir edebi faaliyet dergi ve gazeteler sayesinde varlığını devam ettirebilmiştir. Bizim
kanaatimize göre bu dönemin edebiyatını tam anlamıyla inceleyebilmek için mutlaka Togan’ın işaret
ettiği şahsiyetler, eserler, dergi ve gazetelerin mutlaka incelenmesi gerekir.
KAYNAKÇA
Baykara, T. (1989). Zeki Velidi Togan. Ankara, Kültür Bakanlığı Yay.
Togan, A. Z. V. (1981). Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi. İstanbul, Enderun Kitabevi.
Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. (2007). C. 8, Ankara, AKM Yay.
512
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
ORHUN YAZITLARINDAKİ METAFORLAR
Arş. Gör. Nurullah ŞAHİN
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Fatih ÖZCAN
Özet: Orhun Yazıtları Türk dili tarihinin mihenk taşlarından biridir. Türk yazı dilinin geçmişini göstermesi
bakımından çok önemli verileri bünyesinde barındıran abideler üzerinde birçok çalışma yapılmıştır ve hâlâ da
yapılmaktadır. Biz de bu çalışmamızda yazıtlardaki metaforları tespit etmeye çalıştık. Çalışma tarama
modelinde yapılmış bir araştırmanın ürünüdür. Doküman incelemesi tekniğinin kullanıldığı araştırmada,
Orhun Yazıtlarında 16 adet farklı metafor üretildiği tespit edilmiştir. Yazıtlarda toplam 26 yerde kullanılan
bu metaforlar genellikle anlamı pekiştirmek, düşünceyi kuvvetlendirmek, sözün gücünü ve etkinliğini
artırmak, söylenilenin kalıcılığını yani hatırlanabilirliğini artırmak gibi amaçlarla kullanılmışlardır.
Anahtar Kelimeler: Metafor, Orhun Yazıtları, Kültigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı, Tonyukuk Yazıtı.
The metaphors on Orhon inscriptions
Abstract: Orhon inscriptions are among the most important touchstones of Turkish Language history. Lots
of studies have been conducted about the monuments that include very significant data showing the
background of Turkish transcript language, and the related studies are still in progress. In this study, we have
aimed to determine the metaphors on the inscriptions. The sudy is the result of a research carried out with
survey model. In the study, in which document research technique has been used, ıt has been observed that
16 different metaphors were produced on Orhon inscriptions. These metaphors, used totally in 26 parts, have
generally been employed in order to consolidate the meaning, strengthen the idea, increase the efficiency and
power of the word and enhance permanence, that is, memorability of speech.
Keywords: Metaphor, Orhon inscriptions, Kültigin inscription, Bilge Kağan inscription, Tonyukuk
inscription.
Giriş
Araştırmacılar tarafından Türk yazı dilinin en eski örnekleri olarak gösterilen Orhun Yazıtları, Türk
dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi için çok önemlidirler.
Türk kağan ve kumandanları tarafından taşlara kazınan ve “ait oldukları dönemin resmî tarihleri”
olma niteliği taşıyan yazıtlar, “giriş”, “gelişme” ve “sonuç” bölümleri bulunan mükemmel edebî
yapıya sahiptirler. Bazen “nutuk” bazen de “otobiyografik” tarzın hâkim olduğu söz konusu edebî
metinlerin (yazıtların) “giriş” bölümlerinde Türk kağan ve kumandanlarının kendilerini tanıttıkları
ve kendilerine kadar olan dönemin tarihî hadiselerini naklettikleri; “gelişme” bölümünde kendi
dönemlerinde meydana gelen hadiseleri ve yaptıkları hizmetleri ayrıntılı bir şekilde dikkatlere
sundukları; “sonuç” bölümünde ise, âdeta genel bir değerlendirme yapıp gelecek kuşaklara öğüt
verdikleri görülür (Alyılmaz, 2004: 9).
Üzerinde yerli ve yabancı bilim adamlarınca çok fazla çalışma ve araştırma yapılmış olan Orhun
Yazıtları, gerçekten de Türkçenin ilk yazılı ürünleri midir? Bu konuyla ilgili araştırmacılar tarafından
ortaya atılmış farklı görüşler vardır.
İslâm Ansiklopedisi’nin Türkler maddesinde verilen bilgilere göre Hunların dili Türkçedir.
Hunların dilinin Türkçe olup olmadığı da bilim adamlarınca uzun süre tartışıldı. Elimizde bu döneme ait
yazılı bir metin yoksa da, Çin kaynaklarında geçen adlar, sanlar ve sözcükler, bize, Türkçenin Asya’da
Hunlar tarafından konuşulduğunu kanıtlamaktadır. Yapılan birçok araştırma ve elde edilen birçok bulgu
bu yöndedir. Asya Hunlarının en azından yönetici boylarının Türk, dillerinin Türkçe olması, Türkçenin
yaşını bir anda M.Ö. VIII. yüzyıla taşımaktadır. Ne var ki, bu tarih de Türk dilinin başlangıcı olamaz. Bu
konuya ilişkin olarak birçok kanıtın olduğunu söyleyen ve bunlardan bir kısmını “İslamlıktan Önce Türk
Dili ve Edebiyatı” (2002) adlı eserinde paylaşan Koç, sonuç bölümünde şunları söylemektedir:
“Türk dili en az Sümerceye kadar uzanan bir dildir. Türkçenin apaçık görülen bu yaşı, Türk
tarihinin başlangıcına da ışık tutmaktadır. Türk tarihini Hunlarla başlatmak, bağışlanamaz bir yanlış
tutumdur. Çünkü Türk tarihi Sümer tarihiyle başlar” (Koç, 2002: 66).
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, nsahin.86@gmail.com
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, mefo3@hotmail.com
514
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Barutcu Özönder (2002) ise Kazakistan’da Esik Tas kurganından çıkarılan bir gümüş kap
üzerindeki 26 karakterden oluşan ve M.Ö. V.-VI. yüzyıllara ait yazıtın, Türk dilinin tarihini bir bin yıl
daha geriye götürdüğünü vurgulamaktadır.
Dili düşüncenin evi olarak gören Tepeli (1997) ise bu düşünce evlerinin en mükemmellerinden biri
olan Türkçenin eski ve köklü dillerden biri olduğunu vurgulamaktadır.
Alyılmaz (2004: 9) ise yazıtların dil özelliklerinden bahsederek konuyla ilgili şu bilgilere yer
vermektedir:
Bir dilin iletişim dili olmasının yanı sıra, eş anlamlı, zıt anlamlı, çok anlamlı kavram işaretleri ve
deyim, vecize, atasözü seviyesinde anlamlı dil ögeleri üretebilmesi, edebiyat ve sanat dili hâline
gelebilmesi için en az 2-3 bin yıllık bir geçmişe ve birikime sahip olması gerekir. Eş anlamlı, zıt
anlamlı, çok anlamlı kavram işaretleri, unvanlar, deyimler, vecizeler, atasözleri, benzetmeler,
anımsatmalar, yinelemeler, vurgulamalar, alıntılar, kalıplaşmış cümle formları… bir dilin
gelişmişliğinin en büyük tanıklarıdır. Mesajın her seviyedeki okuyucuya / alıcıya etkili ve vurgulu
bir şekilde ulaşmasında da önemli rol oynayan deyim, vecize, atasözü seviyesindeki kalıplaşmış dil
ögeleri ve bunların yapımında kullanılan edebî dile ait kavram işaretleri, eski Türk yazıtlarında
(özellikle de Köl Tigin, Bilge Kağan ve Bilge Tonyukuk yazıtlarında) son derece ustaca
kullanılmıştır. Zira Türk kağan ve kumandanlarının kendi hayat hikâyelerinden ve yaşanan tarihî
hadiselerden bahsederlerken, edebî dilin bütün imkânlarından yararlandıkları görülür.
(Kök)türkçenin tıpkı Uygurca gibi bir yazı dili olduğunu vurgulayarak söze başlayan Aksan ise
kendisinin “ileri ögeler” olarak adlandırdığı bazı sözcükleri örnek vererek şunları söylemektedir:
Daha önce de örneklerini verdiğimiz bu sözcüklerin çokluğu, (Kök)türk evresinin – bazılarının
düşündüğü gibi – Türkçenin yazı diline dönüşmesinin hemen sonrasına ait bir dönem olmadığını,
yerleşmiş, eskimiş bir yazı diline tanıklık ettiğini gösterdiğini sanıyoruz. Bu türden çalışmalarla
varılacak sonuçlar dilimizin eskiliğine ışık tuttuğu gibi Türkçenin, Altay dilleri arasındaki
yakınlıkların bir akrabalığa değil, bir kültür birliğine dayandığı yolundaki görüşleri zayıflatacak
kadar eskiye gittiğini, dolayısıyla aradan, akrabalığın ortaya konmasını güçleştiren çok uzun bir
sürenin geçmiş olduğunu gösteren ipuçlarıdır, sanıyorum (Aksan, 1983: 21).
Runik harflerle yazılı Orhun abidelerinin dili yeteri kadar işlenmiş bir dil olarak kabul edilebilir.
Bunu kanıtlayan, konuşma düsturlarının ve kelime birleşmelerinin bol çeşitliliğidir. Dil düsturlarının
zenginliği ve bolluğu Runik abideler dilinin folklor dili ve halk hukukunun diliyle sıkı sıkıya bağlı
olduğunu gösteriyor (Tenişev, 1986).
Bazı araştırmacılar tarafından Türk dilinin ilk yazılı eserleri olarak gösterilen Orhun yazıtlarının
aslında Türkçenin ilk yazılı eserleri olmadığını açıkça gösterir nitelikte yüzlerce bulgu ve belgenin
olduğunu belirten Alyılmaz (2004), bilim adamlarınca gerçekleştirilen arkeolojik kazılar ve araştırmalar
sonucu elde edilen bilgi, belge ve bulguların Türk milletinin ve edebiyatının tarihini milattan öncesine
taşımaya açıkça imkân verdiğini söylemektedir. Ayrıca Alyılmaz (2004: 23) Türk dilinin tarihinin
eskiliğine delil olması bakımından şunları da kaydetmektedir:
“Türk Milleti’nin sosyal, siyasî, askerî, iktisadî ve ticarî ilişkide bulunduğu akraba, dost ve komşu
milletlerin (Sümerlerin, Çinlilerin…) tarihî kaynaklarında, yazılı belgelerinde Türkçe kökenli
kelimelerin bulunması da, dilimizin tarihinin eskiliğine ve kullanım alanının genişliğine tanıklık
etmektedir.”
Türk yazı dilinin ilk örnekleri olmasa bile en görkemli örneklerinden biri olan Orhun Yazıtları, o
dönem için Türkçenin ne denli gelişmiş ve edebî bir dil olduğunu göstermesi bakımından son derece
önemlidir. Vücuda getirildiği dil olan Türkçenin geçmişinin kendinden çok daha eskilere gittiğinin açık
bir delili niteliğinde olan Orhun Yazıtları üzerinde şimdiye kadar birçok çalışma yapılmıştır. Biz de bu
çalışmamızda Türkçenin yazı dilinin, dönemine göre en yetkin örneklerinden biri olan Orhun
Yazıtlarındaki metaforları ele alacağız. Yazıtlardaki bu metaforlar, hem yazıtların edebî anlamdaki
sağlamlığını hem de Türk tarihine damga vurmuş olan kağan ve kumandanların o zamanki algı
dünyalarını gözler önüne serecektir.
Yazıtlardaki metaforlara geçmeden önce “metafor” kavramı ile ilgili bazı bilgileri vermek konunun
daha kolay ifade edilmesine yardımcı olacaktır.
Metaforlar, insan konuşmalarını süslemek açısından önemli söz sanatlarından biri olmakla beraber
aynı zamanda içinde bulunduğumuz dünyayı anlamamıza yardımcı olan düşünsel ve görsel bir araçtır
515
Arş. Gör Nurullah ŞAHİN-Yrd. Doç. Dr. M. Fatih ÖZCAN/Orhun Yazıtlarındaki Metaforlar
(Boydak Özan ve Demir, 2011: 108). Metaforlar, yeni bilgiler ile eski bilgiler arasındaki benzerliklerden
yola çıkarak bu iki bilgi türü arasındaki ilişkileri ortaya koyar ve elde edilen yeni bilgilerin somut bir
şekilde açıklanmasına olanak tanır. Metaforlar, edebiyatla sıkı bir ilişki içinde olmasının yanı sıra eğitim
alanında da anlatılmak istenilen düşüncelerin estetik, süsleyici ve pedagojik açıdan aktarılmasına önemli
bir katkı sağlar. Bireyin bedensel ve toplumsal gerçekliği kavrayış şeklinin metaforik olduğu hakkındaki
görüşler, konuya yönelik akademik ilgiyi de arttırmıştır (Yalçınkaya, 2013: 98). Metaforik algılar,
insanların günlük yaşamlarında yararlandıkları bazı benzetme biçimlerini ve açıklığa kavuşturamadıkları
bazı olay ve nesneleri açıklamaları sonucunda zihinlerinde yer alan olay ve nesnelerin meydana gelmesi
yönünden önem taşırlar (Gömleksiz, Kan ve Öner, 2012: 421).
Достарыңызбен бөлісу: |