kıń
kın͡y (YYSert 70); kı:n (kı:ñ) ‘‘punishment, torture’ and the like’ (EDPT, 631)
kıtań
ḳıtany, ḳıtay ‘Hıtay’ (ETG, 39); kıtañ ‘Hıtay’ (OrTG, 68); Kïtañ (GOT, 71); kıtan͡y (YYSert, 70);
kıtany ‘Hıtay’ (Ağca: 2006, 159); Kıtañ (TMS, 91)
koń
ḳony, ḳon, *ḳoy > küçültme ḳoyn ‘koyun’ (ETG, 39); koñ ‘koyun’, koñçı ‘çoban’ (OrTG, 68); koñ
‘sheep’, koñčï (GOT, 71); kon͡y (YYSert, 70); kony ‘koyun’ KT D 12; BK D 11; IrkBit 27 (Ağca:
2006, 159); ḳon͡y ‘koyun’ (EUTG, 70); ko:ñ ‘generically ‘sheep’ and specifically ‘evve’ (EDPT, 631);
koñ ‘sheep’(TMS, 91); koñçı: ‘shepherd’ (TMS, 91); koñlığ ‘owning sheep’ (TMS, 91); ‘sheep’
ğoni(n) (Muqaddimat konin) (ko:ñ) (TMS, 235)
koń-
kon͡y- (YYSert, 70)
köń-
kön-, köy- ‘yanmak’ (ETG, 39); göyün- < köñ- ‘to burn (intr.)’ (GOT, 72); kön͡y- ~ kün͡y- ~ gün͡y-
(YYSert, 70); küñ- (g-) ‘to catch fire, to burn (Intrans.)’ (EDPT, 726)
köńäk
könyäk, könäk ‘kova’ (krş. Kzk. küyök ‘keçe torba’) (ETG, 39); kön͡yek (YYSert, 69)
küńeş
küñäš ‘a sunnyplace’ (GOT, 72); kun͡yaş ~ kün͡yeş ~ kuyaş ~ küneş (YYSert, 69); küneş ‘sunshine’
(EDPT, 734); kuya:ş ‘originally ‘the blazing heat of the (midday) son’ (EDPT, 679)
ńar-
nyír- ‘to shave, shear’ ~ yar- (? ya:r-) ‘to split, cleave’ (TMS, 128)
ńaz
nyár ‘summer’ < *ña:z > ya:z (TMS, 128)
ńudruk
‘fist’ nudurğa (*ñuḏruk > yuḏruk) (TMS, 228)
ńü:z-
nyúz- ‘to skin’ ~ yüz- (yü:z-) ‘to skin’(TMS, 128)
ńüz
‘face’ ni’ur (*ñü:z > yü:z) (TMS, 228)
osańuk
osayok < osan- (GOT, 74); osan͡yuk (YYSert, 69); osa:ñuk ‘careless, listless’ (EDPT, 249)
ögräńök
ögräyök < ögrän- (GOT, 74)
sań-
san͡y- (YYSert, 70)
sarkıńok
sarkïyok < sarkïn- (GOT, 74)
tań
tañ+larım ‘mycolts’, tay, tïy (GOT, 74); taygunuŋuz ‘taylarınız, tay gibi olan oğullarınız’
sözcüğündeki tay ~ tañ-larım (OrTG, 71); tan͡y ~ ta:y ‘evlât, oğul’ (YYSert, 71)
tań-
tan͡y- (YYSert, 70)
tońak
doynak ‘horse’shoof’ < *toñok (GOT, 72); ton͡yak ~ tun͡ya:ğ (YYSert, 69); *tuña:ğ ‘hoof’ (EDPT,
519)
tuńukuk
tuñukuk ‘Tunyukuk’ (genellikle) ~ tunyukuk (OrTG, 68); Tuñukok (GOT, 71); Tunyukuk (Ağca: 2006,
159); Toñukuk (TMS, 91)
turńa
turña ‘turna’ (OrTG, 68); turña ‘crane’ (GOT, 71); turn͡ya ~ turn͡yya (YYSert, 69); turnya ‘turna’
IrkBit (Ağca: 2006, 159); turña: (?d-) ‘crane’ (EDPT, 551); turñya: ‘a crane’ (TMS, 91)
yań-
yany-, yay- ‘sallamak, sarsmak’ (ETG, 39); yañ- ‘yaymak, dağıtmak’ (OrTG, 68) ~ yay- ‘dağıtmak,
hezimete uğratmak’ (OrTG, 71); yañdok ‘dağıtılmış olanlar’ (OrTG, 68); yañ- ‘to disperse’(GOT, 72);
yan͡y- (YYSert, 70); yany- ‘yaymak, dağıtmak’ (Ağca: 2006, 159); yañ- ‘to rout’ (EDPT, 942); yañ- ‘to
disperse’ (TMS, 91); *dayık > yayık ~ ya:ñ-, da:ñ- (TMS, 91)
yuń
*yuñ ‘peacock’, yuy, yun (GOT, 73); yon͡y ~ yun͡y (YYSert, 70); yuŋ (ñ) ‘properly ‘wool’’ (EDPT,
941)
+kIńA
+ḳınya, +ḳına, +ḳıa ve +ḳıya ‘küçültme eki’ (ETG, 39); +klñA (OrTG, 83); +kIñA (GOT, 73); -kın͡ya /
-kin͡ye (YYSert, 69); +kInyA küçültme eki (Ağca: 2006, 159)
ETG
ançaḳıa, azḳına ~ azḳınya, azrakçaḳıa, birkinyä ~ birkiä, ḳatıgḳıyan, kiçigkiä, künkiä,
ödünkiä, özkiä, unakaya, yaguḳḳıa, yalaŋuzḳıa (195).
OrTG
azkıña ‘çok az, azıcık’ (68), ‘azıcık, (nüfusu) pek az’ (83).
GOT
bir+kinyä ‘single’ (71), azkïna ‘quitelittle’, azrakkïña, közkiyä, sözkiyä, tuzkïya (73) ǁ krş.
OTWF 47-56 [2.13 +kIñA].
EUTG adaḳḳaya, ançaḳıa, antaḳıa, birkie, ḳatıġḳıyan, kiçikkiye (98).
3.
F /ń/ Sesinin Gelişimi
F işaretinin transkripsiyonunu V. Thomsen /i̯/ (OYA, 50) ile H. N. Orkun ise italik /y/ (ETY, 16) ile
göstermektedir. A. von Gabain /ń/ ünsüzüne dayanarak Eski Uygurca metinleri /n/ ve /y/ ağzı şeklinde iki
gruba ayırmıştır (ETG, 2). Şinasi Tekin (2002, 72) ve Omeljan Pritsak (EUTG, 84, dipnot 129) da aynı
fikirdedir. Peter Zieme ile Ferruh Ağca ise /ny/ ünsüzünü, aldığı şekle göre dörde ayırmıştır (Ağca: 2006,
306
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
162): a) ny: kanyu, b) yn: koyn, c) n: anıg, d) y: ayıg. Eski Uygurcanın ağızlarında /ń/ sesinin ölçüt
olamayacağını söyleyen bilim adamları da vardır. James Russell Hamilton’a göre /ń/ ünsüzü hem /ny/
hem de /yn/ okunabileceğinden /yn/ varyantlı bazı kelimelere de rastlanmaktadır (Hamilton: 1998, 68-69,
not VII.6. azqına)
2
. Reşit Rahmeti Arat da /ń/ ünsüzünün durumunun belirsizliğinden bahseder (Arat:
1987, 602-203). Erdal ile Ağca’nın ortaklaştığı ve meseleye farklı yaklaştığı bir diğer nokta, /ny/
ünsüzünün ilk önce /n/, daha sonra da /y/ ünsüzüne değiştiğini düşünmeleridir (GOT: 74, Ağca: 2006,
162).
4.
Değerlendirmeler ve Sonuç
Eski Türkçede runik harfli metinlerde geçen F işareti /ń/ sesini karşılamakta ve çoğunlukla kalın
sıradan kelimelerde kullanılmaktadır: ań-, ańıg, bakańak, bań-, bäńi, bogań, boń, bunuz, bulgańok, çıgań,
kań-, kańu, keń, kıń, kıtań, koń-, koń, köń-, köńäk, küńeş, ńaz, ńü:z-, ńüz, ńudruk, ńar-, osańuk, ögräńök,
sań-, sarkıńok, tań-, tań, tońak, tuńukuk, turńa, yań-, yuń.
F işaretinin kökeni konusunda iki farklı görüş vardır. Clauson iç içe geçmiş iki N (= /n
1
/) işaretinin,
Tuna ise N (= /n
1
/) ve y (= /y
2
/) işaretlerinin birleşmesiyle bu işaretin oluştuğunu iddia etmektedirler.
N (= /n
1
/) işaretlerinden birleşimi teorisi, /ń/ sesinin Eski Uygurcadan itibaren farklı ağız ve
lehçelerde /n/ ve /y/ seslerine değiştiği dikkate alındığında /y/ sesinin açıklanmasını güçleştirmektedir.
N (= /n
1
/) ve y (= /y
2
/) işaretlerinin birleşimi teorisi, /ń/ sesinin çoğunlukla kalın ünlülü kelimelerde
kullanıldığı dikkate alındığında ince ünlülerle kullanılan y (= /y
2
/) işaretinin açıklanmasını
güçleştirmektedir.
Bizce, N /n
1
/ (= an) ve Y /y
1
/ (= ay, ya) seslerinin kalın ünlülerle kullanılan fonemler olduğu dikkate
alındığında F /ń/ işareti, N + Y işaretlerinin birleşiminden oluşmaktadır. Bu bakımdan F işaretinin
çoğunlukla kalın sıralı kelimelere gelmesi tabiîdir.
F işaretinin transkripsiyonunu bilim adamları farklı şekillerde yapmışlardır:
n͡y
K. Eraslan, O. F. Sertkaya
ny
A. von Gabain
i̯
V. Thomsen
ñ
G. Clauson, M. Erdal, T. Tekin
y
H. N. Orkun
ń
A. Karadoğan
/ń/ sesinin Eski Uygurcanın ağızlarındaki durumu hakkında farklı görüşler vardır.
i)
A. von Gabain, Ş. Tekin ve O. Pritsak Eski Uygurca metinleri iki gruba ayırmışlardır: /n/ ağzı ve
/y/ ağzı.
ii)
P. Zieme ile F. Ağca /ny/ ünsüzünü aldığı şekle göre dörde ayırmıştır: a) ny: kanyu, b) yn:
koyn, c) n: anıg, d) y: ayıg.
iii)
J. R. Hamilton’a göre /ń/ ünsüzü hem /ny/ hem de /yn/ okunabileceğinden /yn/ varyantlı
bazı kelimelere de rastlanmaktadır.
iv)
R. R. Arat da /ń/ ünsüzünün durumunun belirsizliğinden bahsetmektedir.
v)
M.
Erdal ve F. Ağca’nın ortaklaştığı ve meseleye farklı yaklaştığı bir diğer nokta, /ny/
ünsüzünün ilk önce /n/, daha sonra da /y/ ünsüzüne değiştiğini düşünmeleridir.
KISALTMALAR VE KAYNAKÇA
EDPT = Clauson 1972, ETG
=
Gabain
1988,
ETY = Orkun 2011, EUTG
=
Eraslan
2012,
OrTG = Tekin 2003,
OTWF
=
Erdal
1991,
OYA = Thomsen 2011, TMS = Clauson 1962, YYSert = Sertkaya 1995
Ağca, F. (2006). Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil Özelliklerine Göre Tarihlendirilmesi,
Doktora Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
Arat, R. R. (1987). “Annemarie von Gabain, Alt-türkisches Schrifttum. (Sitz. Ber. der Deutschen Akad. der Wiss. zu
Berlin, Phil.-hist. Klasse, 1948, Nr. III).-Berlin, Akademie-Verlag 1950, 24 S.”, Makaleler, Cilt I (Haz.
Osman Fikri Sertkaya), Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 600-603.
Çağıran, Ö. (2012). Köktürk Türkçesindeki Bir Çift Ünsüz İşareti ‘F’ Üzerine, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür
Eğitim Dergisi, 1/3 2012: 16-22.
Clauson, S. G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, London: Oxford University
Press.
Gabain, A. v. (1988). Eski Türkçenin Grameri (Çev. Mehmet Akalın), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Orkun, H. N. (2011). Eski Türk Yazıtları, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
2
Sözgelimi, KP, Maitrisimit, Sekiz gibi Budist metinler /n/ ünsüzü yanında /y/ ünsüzünü de yansıtırlar (Ağca: 2006,
174).
307
Arş. Gör. Hüseyin YILDIZ/Eski Türk Runik Yazısında [ F ] Ligatürünün Kökeni ve /ń/ Sesi Üzerine
Eraslan,
K. (2012). Eski Uygur Türkçesi Grameri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Gül, H. (2011). Eski Uygur Türkçesinde Ağızlar, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.
Hamilton, J. R. (1998). Dunhuang Mağarası’nda Bulunmuş Buddhacılığa İlişkin Uygurca El Yazması. İyi ve Kötü
Prens Öyküsü (Çev. Vedat Köken), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Karadoğan, A. (2002). Köktürkçedeki Ń Sesi Üzerine, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 139/Ağustos 2002: 137-
140.
Tekin, T. (2003). Orhon Türkçesi Grameri, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi:9, İstanbul.
Erdal,
M. (1991). Old Turkic Word Formation. A Functional Approach to the Lexicon. I-II, Wiesbaden: Otto
Harrassowitz.
Thomsen, V. (2011). Orhon Yazıtları Araştırmaları (Çev. Vedat Köken) 2. baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Sertkaya, Osman Fikri (2012), Göktürkçedeki F (ny) Runası Üzerine, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim
Dergisi, 1/4 2012: 1-10.
Clauson, S. G. (1962). Turkish and Mongolian Studies, London: The Royal Asiatic Society of Great Britain and
Ireland.
Tuna, O. N. (1994). Eski Doğu Türk Yazısında Kullanılan Ligatürler ve Bunlarla İlgili Bâzı Meseleler Hakkında,
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1990, Ankara: 207-222.
Sertkaya, O. F. (1995). Yenisey Yazıtlarının Yayınlarındaki Bazı Okuma ve Anlamlandırmaların Düzeltilmesi, Yeni
Okuma ve Anlamlandırma Teklifleri, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 1993, Ankara: 67-75.
308
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
TÜRKÇEDE YÜKLEMLEŞTİRİCİLER
Yrd. Doç. Dr. İmdat DEMİR
Özet: Türkçede yüklemleştiricilerin kaynağı üzerine tartışmalar sürmektedir. Genel hâkim kanaat Türkçede
hem isim hem fiil cümlesi olduğu yönündedir. Ancak çalışmaların hiçbirisinde bu tartışmalar paradigma
eksenli ele alınmamıştır. Bu çalışmada Türkçe yüklemleştiricilerin oluşum biçimleri üzerinde durulacak
paradigma açısından eksiklik olması ve bu boşlukların nasıl doldurulduğu üzerindeki düşünceler
paradigmanın bir parçası olan görünüş açısından değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Yüklemleştirici, fiil cümlesi, isim cümlesi, paradigma, görünüş.
In Turkish Predication
Abstract: There is an ongoing debate over the source of the Turkish verb critical. General dominant opinion
is that it is both noun and verb in Turkish sentence. However, none of these studies have not been addressed
in this debate oriented paradigm. This study will focus on the formation forms of the Turkish predication be a
lack in terms of paradigms and ideas on how to fill these gaps that will be evaluated in terms of appearance,
which is part of a paradigm.
Keywords: Predication, verbal sentence, non-verbal sentence, paradigm, aspect.
Türkçede yüklemleştiricilerin fiil mi yoksa isim kaynaklı mı olduğu üzerindeki tartışmalar dikkat
çekicidir. Genel kabul Türkçede hem isim hem fiil yüklemleştiricilerinin var olduğudur (Karahan, 2015,
Banguoğlu, 2000; Ergin, 1993). Bunun yanında i- (< er-), ol- (< bol-) ve tur- (> -DIr) fiilleriyle isimlerin
çekimlendiği yapılar isimleri yüklemleştirmeye yarayan yardımcılar olduğu için koşaç (copula) veya
yardımcı olarak değerlendirilmekte (Lewis, 1967; Kornfilt, 1997; Göksel ve Kerslake, 2005: Erdal, 2004:
Uğurlu, 2009), bazı çalışmalarda ise aksi yönde isim cümlesi alanına dâhil edilebilmektedir (Gencan,
1976; Karahan, 2008: 2015). Bu tür yardımcılar tipolojik çalışmalarda fiilsiz yüklemleştiriciler (non-
verbal predication) adı altında incelenmektedir (Hengeveld, 1993; Dik, 1997). Adı geçen yapıların dışında
Eski Türkçede dilbilgiselleşmeye maruz kalan ve sonrada çekime girdiği öne sürülen ba:r (> var) ve yok
işaretleyicilerinin durumundan hareketle isimlerin Türkçede yüklemleştirici olabileceği öngörülmüştür
(Ağca, 2015). Aslında olumsuzluğun ötesinde Türkçede mevcudiyet (existentially) ve karşıtı yokluk (non-
existentially) semantiğini kodlayan bu işaretleyicilerin koşaç olduğu da zikredilebilmektedir (Erdal,
2004). Öte yandan kişi zamirlerinin de Eski Türkçede yüklemleştirici işlev bildirdiğini ifade eden
çalışmalar da mevcuttur (Karakoç, 2012). Örneğin Kutadgu Bilig’teki sergü ol ifadesinde bu durum
görülebilmektedir.
Bu çalışmada isim ve fiil kaynaklı yüklemleştiricilerin hangi hâllerde Türkçede ortaya çıktığı
sorgulanacak, bunların konumu paradigmaya dayalı bir yaklaşımla ele alınacaktır.
Paradigma ve fiil çekim ulamı
Morfolojide paradigmanın ayrı bir yeri vardır. Özellikle çekim alanında belirli biçimbirimlerle
farklı işlevlerin elde edildiği işlemler bir düzende gerçekleştiğinde bunların sistematiği tespit edilir ve
dilin bir bakıma dizgesi tespit edilmiş olur. Bu dizge aslında dilin örtüşen paradigmalarını göstermektedir.
Bir bakıma kelimelerin farklı türlerdeki tasnifi, çekim eklerinin bir sistematiğinin olması da bu durumla
ilgilidir. Aslında bir sözcükbirimin (lexeme) oluşturduğu toplam kelime biçimi (word-forms) o
sözcükbirimin paradigması olarak adlandırılabilir. Öte yandan türetim morfolojisinde sözcükbirimin
paradigmasını belirlemek oldukça güçtür. Örneğin, il- sözcükbirimiyle ilintili 160’tan fazla sözcükbirim
söz konusudur (Demir, 2015) Burada paradigmadan ziyade kelime ailesinden (word family)
bahsedilebilir. O hâlde paradigma daha çok çekim alanıyla ilgilidir denilebilir (Bybee, 1985, Haspelmath-
Sims 2010). Bu açıdan Türkçede isim ve fiil çekim paradigmasından söz edilebilir. İsim çekim
paradigması, isimle ilintili sayı, iyelik, hâl ekleri vb. biçimbirimleri kapsar. Fiil çekim paradigması da
isim /fiil, kişi/ sayı, kiplik / görünüş / zaman unsurlarıyla elde edilir. Türkçede bu üçüne sahip yapılar
yüklemlik olarak adlandırılır. Ne var ki bazı durumlarda bunların bitimsiz olabilmesi bu üçüne bağlı
olamamaktadır. Örneğin, -sA şart ekli yapılar, pişmanlık vb. istisna, bitimli değildir, dolayısıyla bu
yapıların yüklemleştirici oluşturmasından söz edilemez. Burada söz konusu ele alınacak
Afyon Kocatepe Üniversitesi, imdatdemir45@hotmail.com
310
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
yüklemleştiricilerin bitimli olanları göz önünde bulundurulacak, ayrıca temelde Türkiye Türkçesindeki
(TT) fiil çekim ulamı dikkate alınacaktır.
TT fiil çekim ulamındaki bitimli yüklemleştiricilerin oluşum paradigmalarını tarihî döneminden
hareketle iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Doğrudan bir sözcükbirime ulanan eklerle ki bu tür birleşmelere
sentetik çekim adı verilmektedir. İkinci bir yol da sentetik çekimin yetmediği durumlarda hâkim dil
konuşurunun gördüğü boşluğu doldurmak üzere kullandığı dilbilgiselleşmiş sözcükbirimlerdir. Bu ikinci
yapılar ek işlevinde kullanıldıkları için bir çekimde vazife görürler. Hatta dünya dillerinde yaygın olarak
kullanılırlar. Örneğin İngilizcedeki have ‘sahip ol-’, be (is /was) ‘ol-’ gibi sözcükbirimler bunlardan
birkaçıdır. Aynı durum Türkçede de söz konusudur. TT’de hâkim dil konuşuru, öngörülü görünüş
açısından konuşma anına daha yakın bir süreçte gerçekleşecek olay ifadeleri (state of affairs) (kavram
için bk. Dik, 1997) için –mAk üzere işaretleyicisini kullanabilmektedir: Yağmur yağmak üzere; Eve
gelmek üzereyim; Projeyi sonlandırmak üzereyiz… Bu tür bitimsiz eklerle (fiilimsiler) birleşerek
sözlüksel anlamından uzaklaşıp dilbilgiselleşen fiil çekim ulamındaki unsurlara perifrastik işaretleyiciler
denmektedir (Ackerman ve Stump, 2004; Brown vd., 2012). Dolayısıyla Tarihî Türkçeden Çağdaş Türk
lehçelerine kadar iki uzamsal çekimlenmeye rastlamak mümkündür (Demir 2015). Dolayısıyla
yüklemleştiriciler temelde sentetik ve perifrastik işaretleyiciler olarak ele alınacaktır.
Türkçe Yüklemleştiricilerin Çekim Paradigması
Türkçe yüklemleştiriciler şu şekilde oluşturulmaktadır:
1.
Fiil + kiplik /görünüş /zaman + kişi/ sayı:
1.1.
Sentetik Yüklemleştiriciler
Türkçede kullanımı en sık olan yüklemleştirici ulamıdır. TT’de dokuz sentetik biçimbirimle bitimli
yüklemleştiricileri elde etmek mümkündür. Aşağıda bu tür biçimbirimlerin al- fiiliyle çekimi 3tk çekimi
şu şekilde gösterilebilir. (Ancak emir çekiminin kendini has bir paradigması olduğu için burada yer
verilmeyecektir):
olumlu
olumsuz
bitmiş
aldı
almadı
evidensiyel bitmiş
almış
almamış
alışkanlık bitmemiş
alır, alıyor
almaz, almıyor
ilerleyici bitmemiş 1
alıyor
almıyor
ilerleyici bitmemiş 2
almakta
almamakta
ilerleyici bitmemiş 3
almada
almamada
öngörü
alacak
almayacak
gereklilik
almalı
almamalı
istek
*ala
almaya
1.2.
Sentetik birleşmiş yüklemleştiriciler
Bu tür yapılar art zamanlı dönemlerde perifrastik iken TT’de koşaçlı (copula) yapıların neredeyse
erimeye maruz kalmasıyla yok olmuş gibi görünmesidir. Dolayısıyla bu tür birleşmelerde artık ek+ ek
birleşmesi olmuş gibidir ve ekler müstakil olarak değil birlikte görünüş/ kılınış / zaman işlevi
görmektedir. Çalışmalarda hikâye (-(y)DI) ve rivayet (-(I)mIş) olarak ifade edilen ancak böyle olmadığı
düşünülen bu tür yüklemleştiricilerin temel işlevi özellikle görünüş açısından paradigmadaki boşluğu
doldurmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, almıştı (almış idi) geçmişin geçmişinde bitmişlik, aldıydı
deneyimli bitmişlik, soruyordu ilerleyici bitmemişlik bildirebilmektedir.
2. Perifrastik yüklemleştiriciler
Sentetik yüklemleştiriciler gibi bir unsuru yüklemleştiren sözcükbirimler dilbilgiselleşmiş sayılır ve
bunlara perifrastik yapılar denir. Özellikle isim unsurunun yüklemleştirmelerinde bunlardan yararlanılır.
Örneğin, Olay evde oldu cümlesinde ol- fiili diğer sözdizimsel unsurların yüklemleşmesini sağlamıştır.
Bunun gibi gerek, bulun-, i- (< er-) fiilleri isimleri yüklemleştirmeye yaradıkları için koşaç (copula) adını
alırlar (Johanson, 2000; Uğurlu, 2009; Karakoç, 2012).
Достарыңызбен бөлісу: |