2. Davulun sesi uzaktan hoş gelir (TT; TTADS / TDOAS: 199); Zurnanın sesi uzakdan yahşı
geler (AT; TDOAS: 199 / AAD: 324); Daulun sesi iraktan sedalı işitilir (GT; GTAD: 4 / TDOAS: 199);
Dovulun sesi uzakdan hoşdur (TRKT; TDOAS: 199)
Üç atasözü, küçük farklılıklarla bu lehçelerden herhangi üçünde tespit edilmiştir:
1. Parayı veren düdüğü çalar (TT; TTADS / TDOAS: 408); Parai veren düdüü çalar (GT; GTAD:
9 / TDOAS: 408); Pul beren tüydügi çalar (TRKT; TDOAS: 408)
2. Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar ya zurnacıya (TT; TTADS / TDOAS: 348); Kızı öz
hoşuna koysansa mütribe geder ya zurnaçıya (AT; TDOAS: 349); Gıza erk berilse ya dowulça barar, ya
surnayça (TRKT; THN: 243)
3. Hamama gider kurnaya, düğüne gider zurnaya aşık olur (TT; BTMAÜ: 538); Zurna görür
zurnaya yapışır, def görür defe (AT; AAD: 324); Zurnayı görür zurnaya mayii olur, çöşmeye gider
kurnaya mayii olur (GT; GTAD: 12 / BTMAÜ: 538)
Sekiz atasözüne de ufak farklılıklarla bu lehçelerden herhangi ikisinde rastlanmıştır:
1. Zerdaliden kaval olmaz, al zurnadan haberi (TT; TTADS); Erik ağacından saz olmaz, gel
zurnadan heber al. (AT; AS: 109 / AAD: 122)
2. Kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar (TT; TTADS); Altmışında zurnaçılık öyrenen
gorunda çalar (AT; ATAM: 1)
3. Zaman sene saz olmasa, sen zamana saz ol (AT; AS: 246); Yigit oldur- zamana saz bolsa
(TRKT; THN: 310)
4. El çalan zurnanın sesi uzakdan geler (AT; AS: 98); İl çalan surnayin sesi uzakdan geler
(TRKT; THN: 294)
5. Davul görür oynar, mihrap görür ağlar (TT; BTMAÜ: 484); Dumbul görer oynar, mehrab görer
ağlar (AT; AS: 95 / AAD: 104);
6. Zurnada peşrev olmaz ne çıkarsa bahtına (TT; TTADS); Zurnada pişro olmaz, behtine ne çıhsa
çal (AT; AAD: 324)
7. Dediğim dedik, çaldığım düdük (TT; TTADS); Dediyi dedik, çaldığı düdük (AT; AAD: 85)
8. Davuldan gelen zurnaya gider (TT; TTADS); Dumbulla gelen zurna ile geder (AT; AAD:
104)
Bunların dışında kalan atasözleri ise yapılan taramalar sonucunda sadece tek lehçede tespit
edilmiştir. Bunlar şu şekildedir:
Türkiye Türkçesi: Davul dengi dengine diye çalar (TT; TTADS); Davul birinin boynunda,
tokmak bir başkasının elinde (TT; TTADS); Davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı (TT; TTADS);
Kös dinleyen davula kulak vermez (TT; TTADS), Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek (TT;
TTADS); Herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz (TT; TTADS), Ya düdüğü çalmalı, ya
mandırada kalmalı (TT; BTMAÜ: 633)
3
Türkiye Türkçesi atasözlerinde saz olarak yer alan çalgı diğer üç lehçenin atasözlerinde de daima saz olarak
geçmektedir. Türkiye Türkçesi atasözlerinde davul olarak geçen çalgı ise Azerbaycan Türkçesi atasözlerinde
dumbul adlı çalgıyla karşılanmaktadır. Buna karşılık Türkmen Türkçesi atasözlerinde dovul, Gagavuz Türkçesi
atasözlerinde ise daul olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Türkçesinde zurna olarak adlandırılan çalgı
Azerbaycan Türkçesi ve Gagavuz Türkçesi atasözlerinde de zurna olarak yer almaktadır. Türkmen Türkçesi
atasözlerinde ise bu kelime surnay olarak görülmektedir. Türkiye Türkçesi atasözlerinde düdük şeklinde kullanımı
olan çalgı Azerbaycan Türkçesi ve Gagavuz Türkçesi atasözlerinde de düdük olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkmen Türkçesi atasözlerinde ise bu çalgı tüydük olarak görülmektedir.
522
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Azerbaycan Türkçesi: Dazın saznan yatdığı, sazın da tepik atdığı (AT; AS: 82); Molla tuluk
zurnasıdı, karnı dolmasa sesi çıkmaz (AT; AS: 183); Naşıya zurna verende, yoğun başından yapışar
(AT; AS: 186); Zurnaçı oğlu zurnaçı olar (AT; AAD: 324); Düdüye koydular, çaldılar (AT; AAD: 105);
Adam bilmir hansı saz ile oynasın (AT; AAD: 6); Ördek öldü, gaz galdı, sim gırıldı, saz galdı (AT; AAD:
252)
Gagavuz Türkçesi: Daulda toz aarama (GT; GTAD: 4); Er bir aaçtan düdük olmaz (GT; GTAD:
4)
Türkmen Türkçesi: Tomsuna saz çalan gışına gapı kakar (TRKT; THN: 409); Sözi payhas bezer,
sazı – sungat (TRKT; THN: 389); İş guralın bolsa saz, muşakgatın bolar az (TRKT; THN: 304); Iyenin –
az, saglıgın – saz (TRKT; THN: 290); Başarana hışa gulpagam saz (TRKT; THN: 162); Garınca gara
günde, gurbaga saz bilen söhbetde (TRKT; THN: 195); Toy sovlansan, tüydük çalma (TRKT; THN:
409)
Daha geniş bir taramayla bu atasözlerinin de diğer lehçelerdeki karşılıkları bulunabilir.
2.2. Atasözlerinde saz, davul, zurna, düdük kullanımı ile ilgili istatistikî bilgiler
Yapılan taramalar sonucunda, içinde saz, davul, zurna, düdük geçen Türkiye Türkçesinde 18,
Azerbaycan Türkçesinde 19, Türkmen Türkçesinde 13, Gagavuz Türkçesinde ise 6 atasözü tespit
edilmiştir. Toplam rakam 56 olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak yukarıdaki sınıflandırmalardan da
anlaşılacağı üzere 56 farklı atasözü söz konusu değildir. 2 atasözü 4 lehçenin tamamında, 3 atasözü bu
lehçelerden herhangi üçünde, 8 atasözü ise bu lehçelerden herhangi ikisinde bulunmaktadır. Bu verilere
göre 33 atasözü 13 grupta toplanmıştır. Geri kalan 23 atasözü ise sadece tespit edildiği lehçede
bulunmaktadır. Yani başka bir deyişle, bahsi geçen 4 lehçede, 36 farklı atasözü tespit edilmiştir. Türkiye
Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi en çok ortaklığın olduğu iki lehçe olarak öne çıkmaktadır. Aynı
atasözlerinin toplandığı 13 grubun 10 tanesinde bu iki lehçeden de atasözü vardır.
Bu çalışmaya konu olan çalgıların, lehçelerden tespit edilmiş 56 atasözünün kaçında tek başlarına,
kaçında ise yine bu çalgılardan biriyle ya da ikisiyle beraber kullanıldıklarını şu şekilde bir tabloyla
gösterebiliriz:
Lehçeler
Saz
Davul
Zurna
Düdük
Saz-Davul-
Zurna
Davul-
Zurna
Saz-Zurna
TT
1
7
4
3
1
2
0
AT
4
1
9
2
0
1
2
GT
0
2
1
2
1
0
0
TRKT
8
1
1
2
0
1
0
Tabloya göre tespit edilen atasözlerinde, zurna tek başına 15, başka çalgılarla birlikte 8 olmak
üzere toplam 23 defa; davul tek başına 11, başka çalgılarla 6 olmak üzere toplam 17 defa; saz tek başına
13, başka çalgılarla 4 olmak üzere toplam 17 defa; düdük ise hepsi tek başına olmak üzere toplam 9 defa
kullanılmıştır. Yine bu tabloya göre Türkiye Türkçesi atasözlerinde tek başına 7, başka çalgılarla 3 olmak
üzere toplamda 10 defa kullanılan davul başı çekmektedir. Azerbaycan Türkçesi atasözlerinde tek başına
9, başka çalgılarla 3 olmak üzere toplam 12 defa kullanılan zurna adlı çalgı ön plandadır. Gagavuz
Türkçesi atasözlerinde 2 defa tek başına, 1 defa da başka çalgılarla olmak üzere 3 yerde tespit edilen
davul öne çıkmaktadır. Türkmen Türkçesi atasözlerinde ise 8 farklı atasözünde tek başına kullanımı tespit
edilen saz, ilk sırada gelmektedir.
2.3. Atasözlerinde saz
Bu atasözlerinde geçen saz sözcüğü anlamı itibariyle diğer çalgılardan farklı bir konumdadır.
Çünkü saz sözcüğü müzikoloji bağlamında birden çok anlama gelmektedir. Türk Dil Kurumunun güncel
sözlüğünde saz kelimesinin müzikle ilgili 5 anlamı verilmektedir. Bunlardan ilk üçü konumuzla ilgili olan
anlamlardır. Birinci anlama göre saz, her tür müzik aracının adıdır. İkinci anlama göre ise sadece bağlama
grubuna giren çalgıların adıdır. Üçüncü anlama göre ise sadece bağlama çalgısının adıdır. Yıllar içinde
oluşan bu çok anlamlılıktan dolayı burada incelediğimiz ve içinde saz sözcüğünün geçtiği atasözlerinde,
bu kelimeyle müzik aletlerinden herhangi birinin mi, bağlama grubuna giren çalgılardan herhangi birinin
mi, yoksa doğrudan doğruya bağlama çalgısının mı kastedildiği tam olarak açık değildir. Atasözlerinin
oluşumunda, kullanımında ve aktarımında asıl dikkat edilen nokta anlam tarafı olduğu için saz sözcüğü de
bu atasözlerinde bir sembol derecesinde kalmış ve en genel manasıyla kullanılmış olmalıdır. Bundan
dolayı da, saz sözcüğüyle kastedilenin “müzik aletlerinden herhangi biri” olabileceği fikri bize göre daha
mantıklıdır.
523
Arş. Gör. Orhan BALDANE/Güneybatı Türk Lehçelerinin Atasözlerinde Saz, Davul, Zurna, Düdük
2.4. Atasözlerinde davul ve zurna
Davul ve zurna ile ilgili değerlendirmelere aynı başlık altında yer verilecektir. Çünkü bu iki çalgı,
tarihsel süreçte adeta ayrılmaz bir ikili olarak karşımızdadır. Zaten atasözlerindeki hem tek başlarına, hem
de birlikte olarak önemli miktarda kullanımları bunu açıkça göstermektedir. Göktürk Erdoğan, bu
konuyla ilgili olarak davul ve zurnanın Türk toplumu ve kültürü bakımından Ramazan aylarında bir
iletişim aracı, düğünlerde bir eğlence aracı, milli birlik ve beraberlik gibi duyguların ön plana çıktığı
asker uğurlamalarında bir eğlence aracı, seyirlik halk oyunlarında ise vazgeçilmez bir müzikal figür
olarak uzun yıllardır kullanılıyor olmasının bu iki çalgıyı ön plana çıkaran etkenler olduğunu ve bu ikili
etrafında bütünleşen çeşitli ritüellerin Türk toplumunun somut olmayan kültürel mirası içerisinde önemli
bir yere sahip olduğunu belirtmektedir (Erdoğan 2015: 181-182). Yine aynı çalışmada Erdoğan, davul ve
zurnanın yaygın kullanım sebepleri olarak bu iki çalgının da akort gerektirmemesine, ses gürlüklerinin
yüksek olmasına ve kolay temin edilebilecek nesnelerden yapılıyor olmalarına işaret etmektedir (2015:
178).
Feyzan Göher Vural, davulun Orta Asya dünyasındaki yerine değindiği bir çalışmada şunları ifade
etmektedir (Göher Vural 2013: 5):
“Buna göre davul, Türklerin en eski çalgılarından biri olması, Eski Türk İnancı’na bağı olarak
dinî bir mahiyete sahip olması, hâkimiyet sembolü oluşu, tuğ takımlarının başlıca çalgısı olması, orduda
haberleşme, halk içinde duyuru aracı olması, avcılıkta kullanılması, düğünlerde, festivallerde ve
törenlerde eğlenceyi, cenaze törenlerinde acıyı anlatması nedenleri ile Türk kültüründe ayrıcalıklı bir
yere sahiptir ve farklı yansımaları ile kısmen de olsa bu önemini korumaktadır.”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere davul, Türk sosyal hayatının neredeyse her kademesinde
kendine yer bulmuştur. Bundan dolayı da, sözlü kültürde yansımasını fazlaca görebiliyoruz.
Davul ve zurna olarak adlandırılan müzik aletleri, diğer iki müzik aletinden farklı olarak bazı
atasözlerinde davulcu ve zurnacı şeklinde meslek adı olarak da karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu
kelimelerin geçtiği atasözlerine bakıldığında, bahsi geçen mesleklere karşı toplumda olumsuz bir düşünce
olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu düşünceyi oluşturan psikolojik ve sosyolojik sebeplerin ne olduğu ise
ayrıca incelenmelidir.
2.5. Atasözlerinde düdük
Düdük adlı çalgının atasözlerinde kullanımı bu çalışmada incelediğimiz diğer çalgılara göre daha
azdır. İçinde düdük çalgısının geçtiği ve dört lehçenin üçünde tespit ettiğimiz “Parayı veren düdüğü çalar”
atasözü bir yönüyle diğer atasözlerinden ayrılmaktadır. Bu atasözü, kaynak olarak bir fıkraya
dayandırılmaktadır. Sinan Gönen, konuyla ilgili çalışmasında halk anlatılarının içerisinde atasözleri ile en
yakından ilişkili olan türün fıkralar olduğunu, hatta bazı araştırmacıların atasözlerini yapılarına göre
sınıflandırırken ‘fıkralı atasözleri’ şeklinde adlandırılan yeni bir atasözü sınıflandırması yaptıklarını
belirtmiştir (Gönen 2006: 46-47). Bilindiği üzere “Parayı veren düdüğü çalar” atasözünün kaynağı olarak
meşhur bir Nasreddin Hoca fıkrası gösterilir.
Sonuç
Müzik, yüzyıllardır Türk insanının yaşantısının merkezinde olmuştur. Hem eğlenceli anlarda, hem
de üzüntülü anlarda müzik, daima yardıma koşmuştur. Müzik, sadece yönetilen tabakanın değil, yönetici
tabakanın da hayatında her zaman kendine yer bulmuştur. Müzikle iç içe olunan bu yaşam tarzında doğal
olarak müzik aletleri de Türk insanının yanı başında olmuştur. Bu yüzden de müzik aletleri, atasözleri
gibi yüzyılların süzgecinden geçip olabildiğince geniş bir kullanım alanı yakalamış sözlü kültür
yapılarında da sıkça kullanılmışlardır. Güneybatı Türk lehçelerinin atasözleri bağlamında yapmış
olduğumuz bu çalışmayla ilgili olarak diyebiliriz ki:
1. İncelediğimiz dört lehçenin atasözlerinde saz, davul, zurna, düdük adlı çalgılar, bu lehçelerde
kullanıldıkları şekillerle toplam 56 atasözünde tespit edilmiştir. Atasözlerinden bazılarının birden çok
lehçede olduğunu belirtmiştik. Bu atasözlerinden sekizini dörderli iki grupta, dokuzunu üçerli üç grupta,
on altısını ikişerli sekiz grupta ve geri kalan yirmi üç atasözünün her birini tek olarak değerlendirdiğimiz
takdirde dört lehçede, bu çalgıların geçtiği toplam 36 farklı atasözü olduğunu söyleyebiliriz. Daha detaylı
taramalarla bu çalışmada verilmiş olan rakamlar arttırılabilir ya da bazı lehçelerde tespit edemediğimiz
atasözleri de farklı kaynaklardan bulunup sınıflandırmalara dâhil edilebilir.
2. Bu çalgılar, atasözlerinde bazen tek başlarına bulunurken, bazen yine incelediğimiz diğer
çalgılardan biri ya da ikisiyle beraber aynı atasözünde kullanılabilmektedirler. Davul ve zurna, bu
524
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
bakımdan en dikkat çekici örneklerdir. Tarihsel birliktelikleri, bu iki çalgıyı atasözlerindeki
kullanımlarında da yalnız bırakmamıştır. Zaten davul ve zurna, hem tek başlarına, hem de beraber
kullanımları göz önüne alındığında en çok başvurulan iki çalgı olarak karşımızdadır. Bunun sosyolojik ve
teknik sebepleri yukarıda açıklanmıştı.
3. Tespit edilen atasözlerinde geçen saz ile kastedilenin ne olduğu meselesi, saz sözcüğünün
Türkçede çok anlamlı bir görünüm kazanmasından dolayı biraz muğlaktır. Atasözlerinde kelimeler zaman
zaman değişse de, derin yapıdaki anlam aynı kaldığı için saz sözcüğü de bu sebeple bir sembol niteliğinde
kalmıştır. Bu yüzden bizce bu atasözlerinde saz ile kastedilen, “herhangi bir müzik aleti” olmalıdır.
4. Düdük adlı çalgı, incelediğimiz dört çalgı içinde atasözlerinde kullanımı en az olandır. Ancak,
içinde geçtiği “Parayı veren düdüğü çalar” atasözünün çok bilinen bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla
ilişkilendirilmesi, düdük adlı çalgıyı oldukça öne çıkarmaktadır.
KISALTMALAR
TT: Türkiye Türkçesi
AT: Azerbaycan Türkçesi
GT: Gagavuz Türkçesi
TRKT: Türkmen Türkçesi
TTADS: Türkiye Türkçesi Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü (TDK ağ sayfası veri tabanı)
AS: Atalar Sözü (Azerbaycan Türkçesi)
AAD: Azerbaycan Atasözleri ve Deyimleri (Yüksek lisans tezi)
ATAM: Azerbaycan Türkçesi Atasözleri ve Meselleri (Kültür ve Turizm Bakanlığı, ekitap ağ sayfası)
GTAD: Gagavuz Türkçesi Atasözleri ve Deyimleri (Kültür ve Turizm Bakanlığı, ekitap ağ sayfası)
THN: Türkmen Halk Nakılları (Türkmen Türkçesi)
TDOAS: Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü
BTMAÜ: Batı Türklerinin Manzum Atasözleri Üzerine (Doktora tezi)
KAYNAKÇA
Atalar Sözü – Azerbaycan (2004). Bakı: Önder Neşriyyat.
Çobanoğlu, Özkul (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü, Ankara: AKM Yayınları.
Çobanoğlu, Özkul (2000). “Barış Manço Araştırmalarının Önemi ve Yöntemi Üzerine Tespitler”, Millî Folklor, C.
6, S. 46, ss. 40-47.
Erdoğan, Göktürk (2015). “Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Müzik Kültürümüz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, C. 8, S. 38, ss. 174-182.
Göher Vural, Feyzan (2013). “Orta Asya Türk Dünyasında Davulun Önemi ve Simgesel Anlamı”, TURANSAM
Dergisi. C. 5, S. 20, ss. 1-6.
Gökdayı, Hürriyet (2008). “Türkçede Kalıp Sözler”, Bilig, Kış/2008, S. 44, ss. 89-110.
Gönen, Sinan (2006). Batı Türklerinin Manzum Atasözleri Üzerine (2 Cilt), Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. Saim
Sakaoğlu, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_atasozleri&view=atasozleri (13.03.2016).
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10837,atasozuvemesellerpdf.pdf?0 (11.03.2016).
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/11648,atasozlerivedeyimleripdf.pdf?0 (07.03.2016).
http://arsiv.ntv.com.tr/news/201560.asp (03.03.2016)
Öztürk, Göksel (1993). Azerbaycan Atasözleri ve Deyimleri (Metin-Tercüme-İndeks), Yüksek Lisans Tezi,
Danışman: Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü.
Türkmen Halk Nakyllary (2005). Aşgabat: MIRAS.
ATEBETÜ’L-HAKAYIK’TA
METİNLERARASILIK VE ÖNMETİNSELLİK
Doç. Dr. Özen YAYLAGÜL ÜSTÜNEL
Özet: Atebetü’l-Hakayık, Karahanlı sahasında Kâşgar Türkçesiyle Yüknekli Edib Ahmet bin Mahmut
tarafından XII. yüzyıl sonu veya XIII. yüzyılın ilk yarısında kaleme alındığı düşünülen ahlȃkla ilgili öğretici
bir eserdir. Bu bildiride Atebetü’l-Hakayık’ta tespit edilen metinlerarasılık ve önmetinsellik durumları ele
alınmıştır. Bir metin diğer metinlere ima yollu gönderimde bulunabilir. Diğer metinlerden alıntı veya intihal
yapabilir ki buna ‘metinlerarasılık veya arametinsellik’ adı verilir. Bir metin belli bir türün parçasıdır ve bu
metnin düzenlenmesinde aynı türdeki diğer metinler arasında düzenleme açısından bir ilişki olabilir. Buna da
önmetinsellik adı verilir. Atebetü’l-Hakayık’ın gerek aynı sahada XI. yüzyılda yazılmış Kutadgu Bilig’le
gerek daha eski tarihli Orhun Yazıtları ile ve bazı hadis, deyim ve atasözleriyle önmetinsel ve metinlerarası
ilişkiler kurduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Atebetü’l-Hakayık, Kutadgu Bilig , metinlerarasılık, önmetinsellik
Intertextuality and Architextuality in Atebetü’l-Hakayık
Abstract: Atebetü’l-Hakayık is a moralistic, didactic text that had been wrote in Qarakhanid era at the end of
XIIth century or beginning of the XIIIth century with Kâşgar Turkish by Yüknekli Edib Ahmet bin Mahmut.
In this paper, it has been discussed intertextuality and architextuality in Atebetü’l-Hakayık. Intertextuality
refers to far more than the influences of writers on each other. Architextuality is designation of a text as part
of a genre or genres. It was determined that Atebetü’l-Hakayık has been established relations as
intertextuality and architextuality with both Kutadgu Bilig that had been wrote in same era at XIth century,
and earlier dated Orkhon inscriptions, and some hadiths, phrases and proverbs.
Keywords: Atebetü’l-Hakayık, Kutadgu Bilig, intertextuality, architextuality
Atebetü’l-Hakayık, Karahanlı sahasında Kâşgar Türkçesiyle Yüknekli Edib Ahmet bin Mahmut
tarafından XII. yüzyıl sonu veya XIII. yüzyılın ilk yarısında kaleme alındığı düşünülen ahlȃkla ilgili
öğretici bir eserdir. Eserin adı olan Atebetü’l-Hakayık, Arapça bir tamlama olup ‘Hakikatlerin Eşiği’
anlamına gelir. Eser gerek aynı sahada XI. yüzyılda yazılmış Kutadgu Bilig’le gerek daha eski tarihli
Orhun Yazıtları ile ve bazı hadis, deyim ve atasözleriyle metinlerarası ilişkiler kurar. Bu bildiride,
Atebetü’l-Hakayık’ta yer alan metinlerarasılık ve önmetinsellik ele alınarak Türk düşünce sisteminin
aydınlatılması amaçlanmıştır.
Metinlerarasılık kavramı ilk kez Julia Kristeva tarafından dile getirilmiştir. Bu kavram, başlangıçta
yazarların birbirini etkilemesi olarak algılanırken daha sonraları bundan başka şeylere de gönderimde
bulunur duruma gelmiştir. Metin, metinlerin oluşturduğu bir ağın yalnızca bir düğümüdür ve metin
içindeki her cümle, her parça bir diğerine gönderimde bulunur. İki metin arasında; bazı noktaları
yineleme, özetleme, açıklama veya değerlendirme biçiminde bir metinlerarası ilişki olabileceği gibi diğer
metindeki bilgiyi kabul etmeme, eleştirme durumunda da bir metinlerarasılıktan söz edilebilir. Metinler
arasındaki bilgi, görüş, düşünce benzerlikleri veya ayrılıkları yanında; bilgi aktarılırken kullanılan
sözcükler, cümle türleri arasındaki ilişkinin de dikkate alınması gerekir.
Gérard Genette metinlerarasılıktan daha kapsamlı bir terim olarak transtextuality ‘ötemetinsellik’
terimini teklif etmiş ve beş alt tür (intertextuality ‘metinlerarasılık veya arametinsellik’, paratextuality
‘yanmetinsellik’, architextuality ‘önmetinsellik’, metatextuality ‘üstmetinsellik’ ve hypotextuality
/hypertextuality ‘altmetinsellik/ilerimetinsellik’) sıralamıştır. Bunlardan biri metinlerarasılık iken diğeri
de architextuality ‘önmetinsellik’tir. Önmetinsellik, belli bir türün parçası olan bir metnin
düzenlenmesinde aynı türdeki diğer metinler arasında düzenleme açısından bir ilişki olmasıdır.
Tür kuramına (Genre theory) göre, bir türün her bir örneği, onu bu türün diğer üyelerine bağlayan
uzlaşımları kullanır. Her bir metin çeşitli türlerde geniş bir metinler topluluğu içinde yer alır. Bu yüzden
bir metnin, topluluğu oluşturan diğer metinlerle karşılaştırılması; benzerlik ve farklılıklarının belirlenmesi
gerekir.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, ozeny@omu.edu.tr
526
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Atebetü’l-Hakayık şairi her ne kadar kitabının başkalarıyla kıyaslanmasını istemese de (bitidim
kitabnı mevaiz mesel/okısa tatır til yimiş teg 'asel/kim erse bu sözke adınlar sözin/teng ese tenggedi
dürüstga bedel (465-468) ‘Kitabı mevizalar şeklinde yazdım; dil okursa, bal yemiş gibi tatlı olur, kim bu
sözü başkalarının sözüyle kıyaslarsa, hakikiyi sahte ile mukayese etmiş olur.) bu bildiride daha önceki
metinlerle ilişkileri açısından bir kıyaslama yapılacaktır.
Atebetü’l-Hakayık, on dört bölümden oluşur. Eserde kırk beyit ve 101 dörtlük bulunur. Karahanlı
sahasında XI. yüzyılda yazılmış Kutadgu Bilig gibi aruzun fe û lün fe û lün fe û lün fe ûl vezniyle
yazılmıştır. Atebetü’l-Hakayık da Kutadgu Bilig gibi Tanrı övgüsüyle başlar, peygamber, dört halife,
eserin sunulduğu Emir Muhammed Dâd İspehsalar övgüsüyle devam eder. Daha sonra kitabın yazılış
nedeni, bilginin yararı, bilgisizliğin zararı, dilini tutmanın erdemi, dünyanın dönekliği, cömertliğin
övülmesi, cimriliğin, kibir ve harisliğin yerilmesi, zamanenin bozukluğu gibi konuların işlendiği
bölümlerle devam eder. Atebetü’l-Hakayık’ın İslami metinlerde ortak olarak görülen övgü ve sebeb-i telif
kısımları beyitlerle, asıl konunun işlendiği bölüm olan ve aaba/ccdc/eefe uyak örgüsüne sahip olan kısmı
dörtlüklerle yazılmıştır. İslamiyet öncesi Türk şiirine özgü dize başı kafiyelerine de sıklıkla rastlanır.
Bunlar önmetinsellik örnekleridir.
Atebetü’l-Hakayık’ta metinlerarası unsurlar da dikkat çekicidir. Özellikle aynı sahada XI. yüzyılda
yazılmış Kutadgu Bilig’le konular açısından olduğu gibi söylemler açısından da büyük benzerlikler
görülür. Her iki metinde de dünya aldatıcı bir kadına benzetilir. Atebetü’l-Hakayık’taki şu dizelerde bunu
görmek mümkündür: nikab kötrür ajun birer yüz açar/yazar kol kuçar teg yana terk kaçar (221-222)
‘Dünya bazen peçesini kaldırır ve yüzünü açar; kucaklayacak gibi kollarını açar, fakat hemen kaçar.’ bu
ajun ma körmekke körklüg taşı/velikin içinde tümen na-hoşı/bakıp taş bezekin körüp sen munga/köngül
bamakıng bil hatalar başı (217-220) ‘Bu dünyanın da dıştan görünüşü güzeldir, fakat içinde binlerce
nahoşluk vardır. Bakıp dış görünüşünü görerek senin ona gönül bağlaman, bil ki, hataların başıdır.’ ajun
külçirer baz alın kaş çatar/bir elgin tutup şehd birin zehr katar/asel tatrup ilkin tamak tatıtıp/kidinrek
kadahka sunup zehr katar (205-208) ‘Dünya gülümser, fakat yine alın buruşturur ve kaş çatar; bir elinde
bal tutup, birinde zehir saklar; önce baldan tattırarak biraz sonra kadehe zehir katarak sunar.’
Kutadgu Bilig’in münzevi eyleyeni Odgurmış’a göre de dünya vefasızdır, saadeti kararsızdır; ne
verdiyse yine çabucak alır. İnsanları kul veya bey; iyi veya kötü diye ayırmaz. Birini kendine bey olarak
seçer; fakat bakarsın, her gün başka bir beyi çağırmaya devam eder. Dünya insanın karşısına süslenerek
çıkar; süslü bir gelin gibi gönlü heyecanlandırır. Gönül verirsen, huysuz bir acuze olur; yaka ve yene
yapışır, dırdırı bitmez. Tavır ve hareketi de vefasız ve dönektir; kocası ile doğru dürüst üç ay bile
geçinmez. Bir kimse ona gönül bağlarsa, yazık, hayatını boşuna ona feda etmiş demektir. (3533-3544)
Dünya önce kendini sevdirir; fakat sonra seveni kovar; huzur içinde avutur, fakat çabucak ondan bıkar
(3548).
Odgurmış, hükümdara şöyle der: tünek ol bu dünya ay dünya begi (KB 5185) ‘Ey dünya beyi, bu
dünya bir zindandır.’ Odgurmış’a göre dünya güvenilmez bir kızdır: tükel ķız ķılınçlıġ turur bu ajun
(6122) ‘Bu dünya bütünüyle kız tabiatlıdır.’ ‘Ey yumuşak huylu insan o seni aldatmasın. O, senin gibi çok
insanları yele verdi, hükümdar gibi birçok beyleri gördü geçirdi. Bugün size baktı ve el uzattı, gâfil olma,
ey temiz yürekli insan. Sana ne verdi ise geri alacaktır; sende neler topladı ise, onları yine dağıtacaktır.
Ne kadar gülerse gülsün, bir gün yine ağlatır, ne kadar düzeltirse düzeltsin, bir gün bozar, dağıtır. Onun
tabiatı cefacı ve küstahtır; aydınlığı az, tozu ve dumanı daha çoktur. Süslenir, insana kendini gösterir;
gönül verirsen, senin elini ayağını bağlar.’ (6123-6129).
Atebetü’l-Hakayık’taki tüpi yil turur bu tiriglik küni/ınançsız turur ķut keçürgey sini (AH 5091)
‘Bu ömrün günleri tipi ve rüzgârdır; saadet vefasızdır, bir gün seni de bırakır.’ dizeleri Kutadgu Bilig’deki
tüpi yėl-turur bu ajun kör oġul/kölike-turur kör karārı yok ol (KB 4758), tüpi yėl keçer teg tiriglik
keçip/asıġsız ulır-men özümke açıp (KB 1175) dizelerine büyük benzerlik gösterir.
Her iki metinde de dünyanın gelip geçiciliği ve kimseye kalmayacağı vurgulanmıştır. Atebetü’l-
Hakayık’ta: bu kün bar yarın yok bu dünya nengi (AH 197) ‘Dünya malı bugün var, yarın yoktur.’ neçe
alim erdi neçe feylesuf/kanı bu kün olar minginde biri (AH 203-204) ‘Ne kadar âlim, filozof vardı; bugün
onlar hani, binde biri (bile yok).’ Kutadgu Bilig’de: bu kıwçak kowı dünyā kiçki ajun/neçe beg karıttı
kanmaz özün (KB 5133), keçigli-turur bu ajun kalġusuz/bu kalmış tiriglik yėme belgüsüz (KB 4905),
seniŋde ozakı ajun tutġuçı/kanı kança bardı kanı ol küçi (KB 5137).
Atebetü’l-Hakayık’ta ‘Bu dünya konup-göçmek için bir kervansaraydır.’ bu ajun rıbat ol tüşüp
köçgülüg (177), Kutadgu Bilig’de ise, dünya bir misafirhane olarak görülür: Ķonuķ sen bu dünya saŋa bir
527
Özen YAYLAGÜL ÜSTÜNEL/Atabetü’l-Hakayık’ta Metinlerarasılık ve Önmetinsellik
tüşün/tüşünde saķınç tutma artuķ uzun (KB 3561) ‘Sen misafirsin. Bu dünya sana bir misafirhanedir;
misafirhanede çok fazla şey aranmaz.’
Her iki metne göre de bu dünya bir tarladır ve ne ekilirse o biçilir: tiken edlegen er üzüm biçmez ol
(AH 376), tarılaġ-turur bu ajun ay ilig/negü ekse anda alır bu elig (KB 5248).
Bu dünya geçicidir. Bu dünyadan ayrılmadan önce iyilik etmek gerekir: barıġlı-turur bu ajun
kalġusuz/özüŋ edgülük kıl yitip barġusuz (KB 5254). Atebetü’l-Hakayık’taki sening malın ol mal
aşındurdukung ‘Senin malın öbür tarafa geçirdiğin maldır.’ fikrine benzer bir fikir Kutadgu Bilig’de de
görülür: sarāy ol ajun kör bu kazġanç yėrinegü bulsa munda naru ıd yorı/özüŋ köçgü mundın köçüŋ aşnu
ıd/kerekligni alġıl kereksizni tıd (1444-1445).
Her iki metinde de iki dünya inanışı vardır: açılġay seçilgey kamuġ işleriŋ/süzülgey itilgey kamuġ
işleriŋ/saŋa bolġa iki ajun edgüsi (KB 5595-96) İçinde bulunulan dünya kimi zaman bu ajun ‘bu dünya’
olarak belirtilmiştir: keçigli-turur bu ajun kalġusuz (KB 6115), ikinci dünya ise, öldükten sonra
gidileceğine inanılan dünyadır.
Her iki metinde de bilgi ve bilgili övülmüş; bilgisiz yerilmiştir: eren körki akl ol süngekning
yilig/biligsiz yiligsiz süngek teg hali (AH 90-91) ‘İnsanın ziyneti akıldır, kemiğinki ise iliktir; bilgisiz
(kişi) iliksiz kemik gibi boştur.’ bilig birle alim yokar yokladı/biligsizlik erni çökerdi kodı (AH 101-102)
‘Âlim bilgi ile yükseldi, bilgisizlik insanı aşağı düşürdü.’ tavarsızka bilgi tükenmez tavar (AH 127)
‘Bilgi, malı olmayan için tükenmez bir hazinedir.’
Kutadgu Bilig’de bilgi, akıl ve bilgili olma sürekli olarak övülmüştür: kişen ol kişike bilig hem
uķuş/kişenlig yaraġsızķa barmaz öküş (314) ‘Bilgi ve akıl insan için bir köstektir; köstekli olan yakışıksız
şeylere pek girmez.’ bilig ol yarukluk yaruttı sėni (288) ‘Bilgi seni aydınlatan bir ışıktır.’ biligligke bilgi
tükel ton aş ol (321) ‘Bilgili insan için onun bilgisi yeterli bir yiyecek ve giyecektir.’ Kutadgu Bilig’de
ilim sahibi kişiler yolu şaşırmayı engelleyen, koyun sürüsünün koçları olarak gösterilmiştir: bular ol
sürüg ķoyķa erkeç sanı/ķoyuġ başlasa sürse yolça köni (4353) ‘Bunları koyun sürüsünün koçu olarak
düşün; onlar başa geçip sürüyü doğru yola götürsünler.’ Buna karşılık, Kutadgu Bilig’de akılsız ve
bilgisiz kişinin yerildiği görülür: uķuşsuz kişi ol yimişsiz yıġaç (KB 2455) ‘Akılsız adam meyvesiz
ağaçtır.’ biligsiz karaġu-turur belgülüg/yorı ay biligsiz bilig al ülüg (KB 179) ‘Bilgisiz insan şüphesiz
kördür; ey bilgisiz, yürü; bilgiden nasip al.’
Her iki metinde de akılsız ve bilgisiz insan daha aşağıda konumlandırılır: ukuşsuz biligsiz bedütmez
özüg (KB 298) ‘Akılsız ve bilgisiz insan kendisini yükseltemez.’ biligsizlik erni çökerdi kodı (AH 102)
‘Bilgisizlik insanı aşağı düşürdü.’
Her iki metinde de bir şeyin değerini bilmek için ona sahip olmak gerektiği vurgulanır. Atebetü’l-
Hakayık’ta: bilig bildürür bil bilig kadrini/biligni biligsiz otun ne kılur (107-108) ‘Bil ki bilginin kadrini
yine bilgi bildirir, bilgisiz odun bilgiyi ne yapar?’ Kutadgu Bilig’de: ukuş kadrini hem ukuşluġ bilir/bilig
satsa bilge biliglig alır (470) ‘Aklın kıymetini yine akıllı bilir; âlimin sattığı bilgiyi de bilgili alır.’
Her iki metinde de sözün dikkatli söylenmesi gerektiği, aksi halde insanın zarar görebileceği ifade
edilir: tiling bekte tutgıl tişing sınmasun/kalı çıksa bektin tişingni sıyur (AH 131-132) ‘Dilini muhafaza
altında tut, dişin kırılmasın; eğer muhafaza altından çıkarsa, dişini kırar.’ öküş yanşagan til unulmaz yagı
(134) ‘Çok gevezelik eden dil karşı konulmaz bir düşmandır.’ sözüng boşlag ıdma yıga tut tiling/yeter
başka bir kün bu til boşlagı (135-136) ‘Sözünü başıboş bırakma; dilini sıkı tut; dilin başıbozukluğu bir
gün başa bela olur.’ sefih er tili öz başı duşmanı (141) ‘Sefih adamın dili kendi başının düşmanıdır.’ ne
kim kelse erke tilindin kelür (145) İnsana ne gelirse, dilinden gelir.’ küdezgil bu til küdezlür özüng (157)
‘Dilini sıkı tut, gel, sözünü kısa kes.’ ukup sözle sözni ivip sözleme/sözüng kizle kidin başıng kizleme (AH
357-358) ‘Sözü düşünerek söyle, acele etme; sözünü sakla ki sonra başını saklamayasın.’ katıg kizle
razıng kişi bilmesün/sözüngdin özüngke ökünç kelmesün (AH 169-170) ‘Sırrını iyi sakla, kimse bilmesin,
sözünden kendine pişmanlık gelmesin.’ işim tip ınanıp sır ayma sakın/neçe me ınançlıg iş erse yakın/serip
sinde razıng singip turmasa/serermü işingde munı ked sakın (AH 173-176) ‘En yakın ve inanılır
arkadaşına bile sakın/arkadaşım diye inanıp sırrını söyleme/sırrın kendinde sabretmez ve
saklanmazsa/arkadaşında sabreder mi, bunu iyi düşün.’
Kutadgu Bilig’de de sözün düşünülerek söylenmesi gerektiği öğütlenir: üküş sözleme söz serin til
küdez/üküş sözlemiş söz suwı kaldı az (KB 4332) ‘Çok söz söyleme, kendine hakim ol ve dilini tut; çok
söylenen sözün kıymeti kalmaz.’
Atebetü’l-Hakayık’a göre de Kutadgu Bilig’e göre de bilgisizin kendi dili başını yer. Atebetü’l-
Hakayık’taki şu sözler Kutadgu Bilig ile büyük ölçüde örtüşür: biligsiz ne aysa ayur ukmadın/anın öz tili
528
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
öz başını yiyür (AH 119-120) ‘Bilgisiz ne söylese, anlamadan söyler, onun kendi dili kendi başını yer.’
Kutadgu Bilig’de benzer sözler şöyledir: bilip sözlese söz biligke sanur/biligsiz sözi öz başını yėyür (KB
170). ‘Söz, bilerek söylenirse, bilgi sayılır; bilgisizin sözü kendi başını yer.’ Her iki metnin deyim ve
atasözleri paylaşması da metinlerarasılıkla ilgilidir. Atebetü’l-Hakayık’taki tiling bekte tutgıl tişing
sınmasun/kalı çıksa bektin tişingni sıyur (131-132) ‘Dilini muhafaza altında tut, dişin kırılmasın; eğer
muhafaza altından çıkarsa, dişini kırar.’ sözleri de bu türdendir.
Cömertlik her iki metinde de övülmüştür. Atebetü’l-Hakayık’ta: akılık kamug ayb kirini yuyur (AH
230) ‘Cömertlik bütün ayıpların kirini temizler.’ Kutadgu Bilig’de de cimrilik yerilir ve cömertlik
öğütlenir: saran bolma ilig akı bol akı/kalır meŋü ölmez akılık atı (1402).
Hem Kutadgu Bilig hem de Atebetü’l-Hakayık alçakgönüllülüğü över. Atebetü’l-Hakayık’taki
kılıklarda edgü kılık kodkılık (AH 270) ‘Huyların iyisi, alçakgönüllülüktür.’ uluglukka tegseng yangımla
özüng/kalı kedseng atlas unıtma bözüng AH (353-356) ‘Büyüklüğe erişirsen, kendini şaşırma, atlas
giyersen bözünü unutma, yükseldikçe daha çok yumuşak huylu ol, büyüğe ve küçüğe tatlı dil kullan.’
sözleri Kutadgu Bilig’deki kötürme köŋül sen küwezlenmegil (5211), bu kutka küwenip kötürme köŋül
(5323) ‘Bu saadete güvenme; alçakgönüllü ol.’ sözlerine benzer. Buna karşın her iki metinde de şairler
kendi eserlerini övmekten kaçınmamıştır: bu maşrık ėlinde kamuġ türk ü çîn/munı teg kitāb yok ajunda
adın (KB 19) ‘Türk, Çin ve bütün doğu illerinde, dünyada bunun gibi başka bir kitap yoktur.’ anın uz
erür bu kitab bir süzük (AH 477 ) ‘Onun için bu güzel ve süzülmüş bir kitaptır.’
Her iki metinde de İslamiyet öncesi metinlerdeki sözcüklerle İslamiyet sonrasında yazılmış
metinlerde sıklıkla kullanılan eşanlamlı sözcükler bir arada kullanılır. Söz gelişi hem Kutadgu Bilig hem
de Atebetü’l-Hakayık’ta ajun (AH 201, KB 5258) ve dünyā (AH 197, KB 5255) kelimeleri bir arada
kullanılmıştır.
Atasözü, deyim gibi dilsel unsurlar da metinlerarasılık kapsamında değerlendirilebilir. Ekrem
Demir (2013)’te Atebetü’l-Hakayık’taki deyim, atasözü ve özdeyişleri tespit etmiştir. Atebetü’l-
Hakayık’ta başını yi- ‘başını yemek’, kafeska kir- ‘aldatılarak tuzağa düşmek’, kökini kaz- ‘kökünü
kazımak, bir daha üreyemez hale getirmek’, köngül ba- ‘gönül bağlamak’ gibi bazıları bugün de sıklıkla
kullanılan deyimler yanında asel kayda erse, arı zehri tatgu aseldin oza (439) ‘Bal nerede ise, arısı
beraberdir; baldan önce arının zehri tadılır.’ (Dikensiz gül olmaz, Emeksiz yemek olmaz ve Cefa
çekmeden sefa sürülmez atasözleriyle eşleştirilebilir.) bu til başıktursa bütmez büter ok başı (139-140)
(Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.), isizke yavuma isiz suhbeti; sini terkin isiz kılıglıg kılur (379-380)
(Körle yatan şaşı kalkar, topalla gezen aksamak öğrenir gibi benzer birçok atasözü var.) işi edgü bolsa er
edgü bolur/er iş edgüsindin öküş hayr bulur (AH 377-378) ‘İnsanın arkadaşı iyi olursa, kendisi de iyi
olur, insan arkadaşının iyi olmasından çok hayır görür.’ (Bu atasözü Türkiye Türkçesindeki “Bana
arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”, “Üzüm üzüme baka baka kararır” atasözlerine benzer.)
ming er dostung erse öküş körmegil, bir er duşman erse anı azalma (359-360), (Bin dost az, bir düşman
çok) aya edgü umgan isizlik kılıp/tiken edlegen er üzüm biçmez ol (375-376) ‘Ey kötülük yapıp iyilik
uman (kişi), diken eken üzüm biçmez.’ (Arpa eken buğday biçmez, Rüzgar eken fırtına biçer, Herkes
ektiğini biçer) gibi atasözleri yanında Demir (2013)’ün tespit edemediği atasözleri de vardır. Söz gelişi;
arımaz neçe yusa kan birle kan (328) ‘Ne kadar yıkanırsa yıkansın, kan kan ile temizlenmez.’ Bu atasözü
Karahanlı sahasının bir diğer önemli eseri XI. yüzyılda yazılmış Divanu Lûgati’t-Türk’te de yer alır:
kanıg kan bile yumas (DLT III 66) ‘Kan kanla yıkanmaz.’ (Fitne fitne ile bastırılmaz, barışla bastırılır).
VIII. yüzyıla ait Orhun Yazıtları ile de metinlerarası bir ilişki kurulduğu söylenebilir. Atebetü’l-
Hakayık’taki yaraglıg aşıngnı kişike yitür/yarag bulsang oprak yalıngnı bütür (329-330) ‘Yemeğe yarar
yemek varsa yedir, giymeğe yarar elbise bulursan, çıplağa giydir.’ görüşü 8. yüzyılda yazılmış Orhun
abidelerinde Bilge Kagan tarafından şöyle ifade edilmiştir: yalaŋ bodunug tonlug kıltım çıgañ bodunug
bay kıltım az bodunug üküş kıtlım (BK D23-24). ‘Çıplak halkı giysili, fakir halkı zengin ettim, az halkı
çoğalttım.’ Benzer bir söyleme Kutadgu Bilig’de de rastlanır: özüŋ asġı kolma bodun asġı kol/bodun asġı
içre özüŋ asġı ol/negü tėr eşitgil uluġ kend begi/kamuġ iş içinde yetürmiş ögi/ kut ol beg bodunka kutadġu
kerek/kutadsa bodun karnı todġu kerek (KB 5353-5355) ‘Kendi yararını değil halkın yararını iste. Halkın
yararına olan senin de yararınadır. Ulu-kent beyi ne der dinle: “Halk mesud olmalıdır, halkın mesud
olması için karnının doyması lazımdır”.
Atebetü’l-Hakayık’ta Hz. Muhammed’in hadisleriyle de bir metinlerarasılık kurulmuştur: bilig yind
usanma bil ol hak resul/bilig çinde erse siz arkang tidi (103-104) ‘Bilgiyi ara, usanma; bil ki, o hak resul:
“Bilgiyi, Çin’de bile olsa, arayınız” dedi.’ tarıglık tip aymış ajunnı resul (191) ‘Resul, dünya için,
“tarladır” demiş; tarlada çalış çabala ve iyilik et.’ (dünya ahiretin tarlasıdır.) eliglerde kutlug birigli
529
Özen YAYLAGÜL ÜSTÜNEL/Atabetü’l-Hakayık’ta Metinlerarasılık ve Önmetinsellik
elig/alıp birmegen ol elig kutsuzı (251-252) ‘Ellerin en kutlusu veren eldir; alıp da vermeyen el ellerin
kutsuzudur.’ (veren el alan elden hayırlıdır), erni otka yüzin atguçı til ol tidi (159) ‘İnsanı yüzükoyun
ateşe atan dilidir.’ gibi.
Sonuç: Her metin kendinden önceki ve aynı dönemde oluşturulmuş diğer metinlerle ilişki kurar.
Atebetü’l-Hakayık’ın da kendinden önce yazılmış Kutadgu Bilig’le gerek önmetinsellik gerekse
metinlerarasılık anlamında büyük benzerlikler gösterdiği söylenebilir. Bunun dışında daha önce
oluşturulmuş Orhun Yazıtları ve Divanu Lugati’t-Türk ile deyim, atasözü ve peygamber sözleri ile bir
metinlerarası ilişkiden söz edilebilir.
Достарыңызбен бөлісу: |