KAYNAKÇA
Arat, R. R. (1988). Yusuf Has Hacib: Kutadgu Bilig - Çeviri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Arat, R. R. (1991). Yusuf Has Hacib: Kutadgu Bilig I-Metin, Ankara: TDK Yayınları.
Arat, R. R. (1992). Edib Ahmed b. Mahmud Yükneki: Atebetü’l-Hakayık, Ankara: TDK Yayınları.
Arat, R. R. (2006). Yusuf Has Hacib: Kutadgu Bilig, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Atalay, B. (1998). Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi (I-IV), Ankara: TDKY.
Dankoff, R. (in collaboration with J.KELLY) (1982-1985). Mahmud al-Kaşgari Compendium of The Turkic
Dialects (Divan Lugat-at Turk), I-III, Sources of Oriental Languages and Literatures 7, Turkish Sources VII,
Cambridge: Harvard University Press.
Demir, E. (2013). “Atebetü’l-Hakayık’ta Geçen Deyimler, Atasözleri ve Özdeyişler”, Türkiyat Mecmuası,
C.23/Güz, 37-52.
Par, A. H. (1982). Örnekli Açıklamalı Ata Sözleri, İstanbul: Serhat Dağıtım Yayınevi.
Yaylagül, Ö. (2015). Göstergebilim ve Dilbilim, Ankara: Hece Yayınları.
530
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
TEZKİRELERE GÖRE KIRIMLI DÎVÂN ŞAİRLERİ
Özlem GÜNGÖR
Özet: Türk kültür ve siyaset coğrafyasının önemli bölgelerinden birisi olan Kırım, Türklerin tarih ve
kültüründe önemli rol ve izler bırakan bir diyardır. Kırım hanlığı zamanında gerek han ailesinden gerekse
tebadan önemli sayıda şair ve sanatçılar yetiştiren bir muhittir
.
Bu bildiride tezkirelerde kayıtlı Kırımlı 18
şairi tespit ederek kısa biyografilerini verdik. Bunların dışında Kırımlı hükümdar şairlerin biyografisini veren
Gülbün-i Hânân’daki şairler de ilave edilirse şair sayısı 56’ya ulaşmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kırım, tezkire, şair, şiir.
Poets of Crimea According to Tezkires
Abstract: Crimea is one of the important cultural and political geography of the Turkey is a area that leave
one’s mark a significant role in the history and culture of the Turks. This important poets and artists of the
Crimean khanate but from family and fellow citizen in required subjects in has an important place as a
district. In this report, we gave a short biography in tezkıres by identifying registered of 19 poets. In addition,
if the Crimean monarch poets biographies of poets in Gülbün-i Hanan that are added to reach the number of
57 poets.
Keywords: Crimea, tezkıre, poets, poem.
GİRİŞ
Tarih boyunca Asya’dan gelen çeşitli kavimlerin uğrak yeri olan Kırım yarımadası M.Ö 8. yüzyılda
İskitler, daha sonra Kimmerler tarafından iskân edilmiştir. M.Ö 6. yüzyılda Kırım’da Yunan kolonileri
kurulur. M.Ö 4. yüzyılda Romalıların eline geçer. M.S 4. yüzyılda Hunlara bağlı Alanlar’ın eline geçen
Kırım, 13. yüzyıla kadar Alanlar’ın hâkimiyetinde kalır. 7. yüzyıla doğru Kırım’ın iç bölgeleri Hazar
Türkleri’nin eline geçer. 8. yüzyılda Kırım’a bütünüyle hâkim olurlar. Hazarlar’ın yıkılmasından sonra
Peçenekler, bozkır alanlara yerleşirler. Limanlar ise Kıpçaklar’ın elindedir. Alâeddin Keykubad
döneminde Selçuklular Suğdak’ı ele geçirirler. Taman’ı da Ruslardan alırlar. Kırımla iktisadi münasebet
başlatırlar. 1239’da Kırım’da Altın Orda Devleti hâkim olur. Cenevizliler Altın Orda Hükümdarı Mengü
Timur döneminde (1266-1280) Kefe’ye yerleşirler ve zaman içerisinde ada, Ceneviz üssü haline gelir.
1395’de Timur geçici olarak Kırım’ı ele alır. 1475’de Kefe’yi alıp Ceneviz hâkimiyetine son veren
Osmanlılar, Kırım Hanlığı’nı kendi himayelerine alarak yeni bir dönem başlatırlar. 1783’e kadar Osmanlı
himayesindeki Kırım Hanları tarafından idare edilen ada, bu tarihten sonra Rusların eline geçmiştir.
1991’de Sovyetlerin dağılmasıyla Ukrayna’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olan Kırım, 2015 yılında
Rusya tarafından ilhak edilmiştir (DİA, 2002: 447-450).
Tezkire Adı
Şair Sayısı
Fatîn
8
Fatîn - Sâlim - Râmiz
1
Fatîn - Arif Hikmet
2
Rıza - Mucîb
1
Râmiz
1
Beliğ
2
Sâlim – Beliğ
1
Safâyi – Sâlim - Beliğ
2
Sâfayi – Sâlim
1
Gülbün-i Hânân
38
Kırım’da doğmuş ve burada çeşitli sebeplerle bulunmuş dîvân şairleri şunlardır:
1. İsmâil Ferruh Efendi
Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü TDE ABD Doktora Öğrencisi, oslem_qunqorr@hotmail.com
532
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Hünerli bir şair olan Ferruh Efendi, zenginken bir aralık fakir düşüp İstanbul’a gelmiş kendisine
hâcegân rütbesi verilmiş ve 1256’da vefat etmiştir. Pek çok konuda yetenekli olan şairin, bir Lügat-ı
Türkî’si vardır. Çok sayıda şiiri olduğu söylenilse de ele geçmemiştir (Fatîn, 335).
2. Fürûgı
Marifetli kâtiplerden olan şair, hem şiir hem de nesirde başarılı olup üç dilde şiir söyleme gücü
vardır (Râmiz, 1994: 240).
3. Lutfî
Asıl adı Lutfu’llah'dır. Şair, Kırım’dan İstanbul’a tahsil için gelmiş mükemmel bir tahsil görmüş,
Arapça’da Hoca Sadeddîn Efendi’nin derecesine, Farsça’da da Hâkâni’nin derecesine ulaşmıştır. Kadılık
mesleğine giren şair, hoşsohbet ve marifet ocağı bir zat olup içkiye oldukça düşkün diye nakledilir.
Tuhaftır, ölümü iki sarhoş tarafından bıçaklanarak 1115’de olmuştur. Tarih düşürmede maharetli birisi
olarak kabul görmüştür. Şairlik tabiatı temiz, hayal gücü çevik, irfandan haberdar bir şair olarak nitelenir
(Safâyi, 2005: 530-533; Sâlim, 2005: 604-605; Belîğ, 1999: 368).
4. Rahmî
Asıl ismi Mustafa’dır. Kırım’ın Akkirman kazasındandır. Kırımî Rahmi Efendi adıyla tanınmıştır.
Tahsilini tamamladıktan sonra:
“Revâc-ı kâle-i
c
ilm ü ma'ârif
Sıtanbuldur Sıtanbuldur Sıtanbul”
diyerek İstanbul’a gelmiş vezir İbrahim Paşa’ya intisap etmiş ve İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmed
Paşa’nın mühürdârı olmuştur. Arkasından tersaneyi âmire kâtipliğine geçmiştir. 1164 senesinde ölmüştür.
Şair, ilim ve irfan ile meşhur olup tarih düşürmede maharet göstermiş ve şiirleri manidar, kalemi belagat
eserlidir. Şairin Dîvân’ı vardır (Râmiz, 1994: 120-121; Sâlim, 2005: 343-344). Fatîn, şairin İran’a Hacı
Ahmet Paşa’nın mektupçusu olarak gittiğini ve bir Seferatnâme yazdığını belirtir (Fatîn, 166-167).
5. Râmiz
Kırım’da doğan şair 1189 tarihinde çocuk yaşında iken babası Feyzullah Bey ile İstanbul’a gelmiş,
dokuz yaşında iken babasını kaybetmesine rağmen tahsilini sekiz yıl içinde başarı ile tamamlamış naib
olarak Kudüs’e atanmıştır. Daha sonra İstanbul’a dönerek mahkeme naibliği yapan şair, 1213 tarihinde
ordu kadısı olarak Kahire’ye gitmiş ancak iklimi yaramadığı için İstanbul’a dönmüştür. Ardından
Şumnu’daki birliklerin kadılığı görevi ile Şumnu’ya gitmiştir. III. Selim’in tahttan indirilmesinde Kavala
adasına sürgünü çıkmış, Filibe’de Alemdar Mustafa Paşa’nın adamlarından Köse Kethüdâ’ya sığınmış
onun eliyle korunmuştur. İstanbul’da kendisine kaptanpaşalık verilmiş ancak 1223 yılındaki donanma
faciasından sorumlu tutularak hakkında idam kararı verildiği için Rusya’ya kaçmış ve birkaç yıl firari
olarak burada yaşadıktan sonra 1226 senesinde affedilmiş, ordudaki görevine döndüğünde üzerine ateş
açılarak öldürülmüştür. Mevlevî olan Râmiz, akıcı şiir ve nesri ile tanınmıştır. Kendisinin bir şiir
mecmuâsı vardır (Fatîn, 163-165; Arif Hikmet, 2014: 77-78).
6. Kâmil Ahmed Efendi
Silivrili İsmail Hakkı Efendi’nin küçük kardeşi olan şair, Ahıskalı Osman Efendi’den Arapça’yı,
Hâce Kerîmi Efendi’den de Farsça’yı öğrenmiş ve Rumeli’de müderreslik görevine nail olmuştur (Fatîn,
354-355).
7. Şerîf
Asıl adı Rahmetu’llâh olan şair Kırım’da doğmuş, tahsil için İstanbul’a gelerek kadılık yolunu
seçmiş ve bazı Rumeli kasabalarında kadı ve hâkimlik yapmıştır. Arabî ilimlerde yetenekli olduğu kadar
şiir ve nesirde de mahir bir şair olarak tanınmıştır (Safâyi, 2005: 319-320; Sâlim, 2005: 426).
8. ‘Âli
Kırımî ‘Alican’dır. 1115 senesinde vefat etmiştir (Beliğ, 1999: 258).
8. Halim Giray Sultan
Kırım hanlarından Şehbâz Giray’ın soyundan olup uzun müddet İstanbul’da yaşadıktan sonra
Çatalca’ya göçmüş ve 1239 yılında vefat etmiştir. Mezarı Ferhat Paşa Cami kabristanındadır. Şiirde
nükteli bir tarzda yazan şair, Gülbün-i Hânan isminde seçkin bir eser yazmış ve bir Dîvânçe teşkil
etmiştir (‘Ârif Hikmet, 2014: 63; Fatîn, 114).
9. Selim Giray Han
533
Özlem GÜNGÖR/Tezkirelere Göre Kırımlı Dîvân Şairleri
Mahlası Rezmî olan Selim Giray Han, Dîvân sahibi şair Bahadır Giray Han’ın oğludur. Kırım’da
dört kez tahta geçmiştir. Şiire ve sanatlara karşı ilgisi olduğu için şairlerle sohbet etmekten ve onlara
ihsanda bulunmaktan hoşlanan birisidir. 1116 yılında vefat etmiştir. Şiirlerindeki nazik sözlerle, tabiatları
eğiten bir şairliği vardır (Safâyi, 2005: 289-290; Sâlim, 2005: 404; Beliğ, 1999: 113).
10. Mengli Giray Han
Babası Selim Giray Han’ın Rodos ikameti sırasında Rodos’ta doğan han şair, babasının iktidarı
zamanında Kırım’da seraskerlik görevi yapmış, kardeşi Gazi Giray Han zamanında nureddinlik pâyesini
almış ve diğer kardeşi Kaplan Giray Han zamanında kalgay olmuştur. H. 1137’de Kadıköy’de Kırım
Hanlığı temsilciliğine getirilmiş, 1143’te buradan ayrılıp Rodos’ta bir müddet ikamet etmiş, 1152
tarihinde vefat etmiştir. Mezarı Bahçesaray’daki Han Cami haziresindedir. Akıllı, bilge ve erdemli birisi
olan şair, çok sayıda beğenilen şiir ve nesir ürünü bırakmıştır (Fatîn, 382).
11. Sîret
Şehbâz Giray Han, Halim Giray’ın oğlu olup İstanbul’da 1252 yılında vefat etmiştir. Az sayıda şiiri
vardır (Fatîn, 231).
12. Şahin Giray Han
Topal Ahmed Giray Sultan’ın oğlu olup Sâhib Giray Han sultanken 1191 tarihinde kalgay olmuş,
1198’de Kırım’ın Rusya’ya dâhil olmasından sonra Rodos adasına sürgün edilmiş ve Rodos’ta ölmüştür
(Fatîn, 237-238).
13. Şâhî
Kırım hanı Tohtamış Giray’ın oğludur. İsmi Şahin Giray olup Şâhî mahlasını kullanmıştır.
Nureddin pâyesini aldıktan sonra Osmanlı Devleti’nden yeterli miktarda yıllık ile emekliye ayrılmıştır.
1130 tarihinde ölmüştür. Söz söylemeye muktedir, marifetli bir şairdir (Beliğ, 1999: 175; Sâlim, 2005:
417).
14. ‘Ârifî
Kırım hanlarından Sa’âdet Giray Han’dır. 1045 senesinde şairler zümresine dâhil olmuştur (Beliğ,
1999: 244).
15. Rezmî
Selâmet Giray Han’ın oğlu olan Bahadır Giray Han’dır. Cömertlik ve olgunlukla tanınan sultan,
güzel şiirleri ve rağbet edilen sözleriyle tanınmıştır. Nesirde de yeteneklidir. Dîvân sahibidir (Rıza, 2009:
156; Mucîb, 1997: 33).
16. Refâhi Hacı Giray Han
1230 tarihinde Vize’de doğmuştur. Daha sonra Silivri’ye taşınmış olan şair, Hâce Kerimî
Efendi’nin öğrencilerinden irfan sahibi bir zattır (Fatîn, 184).
17. Ebûbekir Rıfat Efendi
Bazı vezirlerin divan kâtibi olarak çalıştıktan sonra Bağdat valisi Necip Paşa’nın 1246 yılındaki
surre eminliği görevinde kethüdalık yapmıştır. Oğlu Musa Saffetî Paşa iki defa maliye bakanı olmuştur.
Basılmış bir Dîvân’ı vardır (Fatîn, 185).
18. Salih Nesîm Efendi
Kırımî Ahmed Kamilî Efendi’nin oğlu olup ilmiye yolunda ilerlemiş, Galata ve Bursa
mevlevîyetlerinde bulunmuş ve 1258’de ölmüştür (Fatîn, 405).
Bildiri metnine konulan sınırdan dolayı Osmanlı sahası tezkirelerindeki Kırımlı şairleri yukarıda
muhtasar olarak ele aldık. Kırımlı şair sultanları topyekûn ele alan bir kaynak olan Gülbün-i Hânân’daki
şairlerin listesini ise dipnot olarak aşağıda zikrediyoruz. Araştırıcılar bu şairlerin geniş biyografisi için
Gülbin-i Hânân’a müracat etmelidirler.
1
SONUÇ
1
Melek Hacı Giray Han, Mehemmed Giray Han, Sâhib Giray Han, Devlet Giray Han, Semîn Mehemmed Giray Hân-ı Sânî,
İslam Giray Han, Bora Gazi Giray Han, Feth Giray Han, Canbeg Giray Han, Mehemmed Giray Hân-ı Sâlis, İnayet Giray Han,
Mehemmed Giray Hân-ı Râbi, İslâm Giray Hân-ı Sânî, Âdil Giray Han, Murad Giray Han, Hacı Giray Hân-ı Sânî, A’ver Saâdet
Giray Han, Safâ Giray Han, Devlet Giray Hân-ı Sânî, Kaplan Giray Han, Kara Devlet Giray Hân-ı Sâlis, Saâdet Giray Hân-ı
Sânî, Mengli Giray Hân-ı Sânî, Feth Giray Hân-ı Sânî, Selâmet Giray Hân-ı Sânî, Selim Giray Hân-ı Sânî, Arslan Giray Han,
Kırım Giray Han, Selim Giray Hân-ı Sâlis, Maksud Giray Han, Devlet Giray Hân-ı Râbi, Kaplan Giray Hân-ı Sânî, Sahib Giray
Hân-ı Sânî, Baht Giray Han.
534
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Kırım, tarih boyunca pek çok hükümdarın egemenliği altına girmiştir ve gerek siyasi ve gerek
kültürel açıdan zengin bir geçmişe sahiptir. Biz bu bildiride Kırım’da yetişmiş âlim ve şairlerden yola
çıkarak Kırım’ın bir bilim merkezi olduğunu saptamaya çalıştık. Kırım Türk kültür ve tarihinde önemli
bir yere sahip bilim kentidir.
KAYNAKÇA
Abdülkadiroğlu, A. (1999). İsmail Beliğ Nuhbetü’l Âsâr li zeyli Zübdeti’l- Eş’ar, Ankara: AKMB Yay.
Altun, K. (1997). Tekire-i Mucîb, Ankara: AKMB Yay.
Erdem, S. (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâ’sı, Ankara: AKM Yay.
Erdem, S. (2014). ‘Ârif Hikmet – Tezkire-i Şu’arâ İnceleme- Çeviriyazı- İndeksli Tıpkıbasım, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yay.
Çapan, P. (2005). Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî (Nuhbetül-Âsâr min Fevâ’idi’l-Eş’âr), Ankara: AKMB
Yay.
Çiftçi, Ö. (Tarihsiz). Fatîn Davud, Hâtimetü’l Eş’âr (Fatîn Tezkiresi): ekitap.kulturturizm.gov.tr. (Erişim Tarihi:
10.02.2016)
İnce, A. (2005). Sâlim Efendi Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Ankara: AKMB Yay.
Sadık Bey Avşar, (2008). Mecmau’l Havas, Tercüme, Mukayeseli Metin, Bakı: Elm Yay.
Şemseddin Sami (1996). Kamusu’l Alam, Ankara: C. 5, Kaşgar Neşriyat.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (2002). “Kırım”, İstanbul: C. 25, TDV Yay.
Zavatçu, G. (2009), Zehr-i Mâr-zâde Seyyid Mehmed Rızâ Hayat, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Tezkiresi, Kocaeli:
ekitap.kulturturizm.gov.tr. (Erişim Tarihi: 10.02.2016)
AHMET HALDUN TERZİOĞLU’NUN ROMANLARINDA
KADİM TÜRK DESTANLARI VE TÜRK MİTOLOJİSİNE DAİR UNSURLAR
Pelin GÖRGÜLÜ
Özet: Milli bir edebiyattan söz edebilmek için, o milletin yazılı ve sözlü kültür ürünleri incelenmelidir. Ülke
edebiyatının milli olması için ise, o ülkenin destanlarına, mit ve mitolojisine, gelenek, halk hikâyelerine dair
yazılı ve sözlü kültür ürünlerine özgün öğeler aramak gerekmektedir. Yazılı ve sözlü kültür ürünü olan
destanlar ve kadim halk hikâyeleri, edebi metinlerin oluşumuna katkı sağlamaktadır. Şiir, hikâye ve
romanlarda mitolojiye ait izler bulmak mümkündür. Bahsi geçen edebi türler arasında, mitoloji en çok
romanlara konu olmuştur. Mit ve mitoloji, 1856 yılından itibaren yeni dönem Türk edebiyatı olarak
adlandırılan dönemle beraber romanlarda kendini göstermeye başlamıştır. Son dönemde, Türk edebiyatında
mitolojiyi tanımak namına pek çok eser verilmiştir. Günümüz yazarlarından olan Ahmet Haldun Terzioğlu,
yazmış olduğu pek çok romanda kadim Türk topluluklarının efsaneleşen hikâyeleri, destanları ve mitolojisine
eserlerinde yer vermiştir. Bu bildirinin amacı Terzioğlu’nun incelediğimiz beş romanında geçen Türk
mitolojisi ve tarihi efsanelerine dair motifleri, tahlil ederek, irdelemektir.
Anahtar Kelimeler: Ahmet Haldun Terzioğlu, roman, Türk mitolojisi, Türk Tarihi, inceleme
Elements of Ancient Turkish Literature and Mythology in Novels of Ahmet Haldun Terzioğlu
Abstract: İn order to speak of a national literature, written and oral products of the culture of that country
should be examined. It is to be a national of the country's literature; that country's epics, myths and
mythologies, traditions, it is necessary to search for specific items on the folk tale written and oral culture
products. Written and oral culture product of ancient epics and folk tales contributes the formation of literary
texts. It's possible to find traces of mythology in poetries, stories and novels. Referred to the literary genres,
mythology was the subject of most novels. Myth and mythology, a new era in the novel with the period since
1856 is called Turkish literature has begun to show itself. Recently, to know Turkish Mythology much better
many works of Turkish literature are published. One of today's authors, Terzioğlu, Ahmet Haldun, much old
Turkish society in the novel that he wrote avant-garde of the stories, epics and mythology works is given.
The purpose of this writing, we have examined five novels presented as charter of Turkish mythology and
historical legends on the last motifs are then analysed by assay.
Keywords: Terzioğlu, Ahmet Haldun, Novel, Turkish mythology, Turkish historical review
Giriş
Semboller kümesi olarak karşımıza çıkan mitoloji terimi, çoğunlukla olağanüstü olayları ifade
eden, zengin içerikli muhtevaya sahiptir. Türk mitolojisinde bu zenginliğin çok fazla olduğunu
görmekteyiz. Kadim Türk toplulukları, duygu ve düşüncelerini, ekonomik ve sosyal durumunu gösteren
pek çok unsura sahiptir. Bu unsurlar tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar gelebilmeyi başarmıştır.
Bu başarı türlü değişikliklere uğrayarak edebi manada birçok yazara ve şaire, eserlerini oluşturmada
yardımcı olmuştur. Son dönem yazarlarından Ahmet Haldun Terzioğlu pek çok romanında Türk
mitolojisi ve kadim Türk halk hikâyelerinden yararlanmıştır. Bu çalışmamızda Terzioğlu’nun Gök-
Tanrı’nın Çocukları, Oğuz Han, Çiçi Han, Mete Han ve Alper Tunga isimli kitaplarında kullandığı
mitolojik simgeler incelenecektir.
Mitolojik Öğeler
1)
Şaman, Ak Ene, Gök Tanrı, Erlik, Derviş
Terzioğlu’nun incelediğimiz romanlarında en çok kullandığı öğeler: “Şaman, Ak Ene, Tanrı Ülgen,
Erlik ve Derviş”tir. Bahsi geçen öğeler, incelediğimiz romanlarda yardımcı kişi konumundadır. Asıl
merkezi kişinin yanında ya da karşısında konumundadır. Romanlarda geçen Şaman, incelediğimiz
eserlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. Bunları “Görgü Ata, Bulduk Ata, Uluğ Türk, Usu Baksı,
Danış Ata, Derviş Dede, Çibek Ata ve Tarhun Ata” olarak sıralamak mümkündür. Eserlerde şamanların
özellikleri hemen hepsinde aynıdır. Bütün şamanlar gibi, bahsi geçen şamanlar da daima yol göstericidir.
İyinin yanındadır. Gelecekten haber verir. Hastaları tedavi edici özelliği vardır. Fuzuli Bayat’a göre
şamanın başlıca görevlerinden biri tedavidir. Fakat şaman her tür hastalığı değil, daha çok iç hastalıkları
ve psikolojik rahatsızlıkları tedavi eder( 2006:119). Şamanlar diğer adıyla “Kamlar” eski Türklerde ad
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı ABD doktora öğr., pelingorgulu@gmail.com
536
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
koyma töreninde en ön safhada bulunmuşlardır. Yazarın Alp Er Tunga romanında, küçük erkek çocuğuna
kahramanlığından dolayı isim koyan Tarhun Ata olmuştur:
“Sakaların yiğit Han’ı Peçenk; bana sürekli oğlunu getiriyor ve diyordun ki ‘Bunun adını koy!’
Ben de sana daha zamanı değil diyordum. Çünkü senin yiğitlik diye bellediğin ve ad vermeyi yeterli
görmüyor ve bekliyordum. Artık bekleme devri sona erdi ve senin oğlunun, Sakaların gelecekteki
hanının ad alma zamanı geldi. Var oğlunu buldur ve ad şöleni düzenle. Dostunu, yağını sesle ki bu
güne tanıklık etsin. Oğluna ad vereyim!” (Terzioğlu, 2014: 97).
Terzioğlu’nun Gök-Tanrı’nın Çocukları adlı eserinde “Gök-Tanrı, Erlik ve Ak Ene” mitolojik
unsurları iç içe verilmiştir. Bahsi geçen kadro, evrenin yaradılışında rol oynamıştır. Gök Tanrı her şeyden
ve herkesten üstündür. Evreni o yaratmıştır. Evrenin belirli bir düzene girmesi için Erlik ve Ak Ene gibi
yardımcı mitleri kullanmıştır. Ak Ene sayesinde su, bu dünyada var olmuştur. Erlik kötülüklerin
tanrısıdır. Erlik iyi insanları kötülük yapmaları için kendi tarafına çekmeye çalışmıştır. Eserde bölüm
halinde verilen “Yaradılış Destanı”’nda bütün bu semboller ayrıntılarıyla verilmiştir. (Terzioğlu,2004: 22-
42).
2)
Bozkurt, At, Ağaç, Çadır
“Türk’ün Cihan Hakimiyeti ülküsünün, Türk’e verilen bu görevin Tanrı kaynaklı olduğuna işaret
etmektedir. Gök Tanrı’dan ‘kut’ alan lider, Türk boylarını birleştirir, düzen getirir ve büyük
imparatorluklar kurar. Tüm bunlar olurken, yani Türk tarihi ilerlerken, bu tarihte önemli bir yeri
olan kurt figürünün altı özellikle çizilmelidir. Türk’ün tarihi boyunca kurtla olan beraberliği
destanlardan süzülüp bugüne kadar gelirken, Bozkurt da tarih boyunca tekrarlana tekrarlana
yeniden gündeme gelmekte, her Ergenekon’da yeni bir liderle yeniden doğmakta” (Çelik, 2015:19).
Türklerin yol göstericisi olarak bozkurt, Terzioğlu’nun romanlarında sıklıkla kullanılan bir
figürdür. Oğuz Han, Gök Tanrı’nın Çocukları adlı eserlerde bozkurt, lider özelliği taşımaktadır. Gök
Tanrı’nın Çocukları adlı eserde, bütün bireyleri öldürülmüş olan Göktürk soyu içerisinde yalnızca on bir
yaşındaki küçük erkek çocuğu hayatta kalabilmiştir. O erkek çocuğunun elleri ve ayakları düşman
tarafından kesilmiştir. Uzuvları kesilen çocuğa dişi bir kurt sahip çıkmış, onu besleyip büyütmüştür. Daha
sonra aralarındaki münasebetle on adet çocuk dünyaya gelir ve Göktürk soyu nüfusunu hızla artırarak
yeniden devlet haline gelir. Bu anlatı Bozkurt Destanı’nın özünü oluşturmaktadır. Yine aynı eserde var
olan “Türeyiş Destanı”’nda hükümdarın kızını iki bozkurtla evlendirmesi ve Türklerin soyunun Bozkurt’a
dayandığı inancı bu destanla birlikte vücut bulmuştur. Yazarın incelediğimiz romanları içerisinde, Gök-
Tanrı’nın Çocukları, Oğuz Han ve Mete Han’da Bozkurt Destanı’na ait göndermelere rastlamaktayız.
Bozkurt’un yol gösterici, lider olma, kılavuzluk etme gibi özelliklere sahip olduğunu belirtmiştik. Mete
Han’da bozkurt motifi, birçok araç ve gereçte kullanılmış, günlük hayata tecelli zemini hazırlanmaya
çalışılmıştır: “Al bir bayrağı Han muhafızı Böriler taşırdı. Üzerinde bozkurt başı tamga olan bir bayraktı.
Hakanı temsil ederdi” (2013: 299).
Bozkurt motifinin kullanıldığı bir diğer anlatı olarak Ergenekon Destanı’nı örnek olarak göstermek
mümkündür. Yazar, bozkurt motifini ana hatlarıyla okuyucularına destanlar yoluyla vermeye çalışmıştır.
Destanları aktarırken mekan ve zaman kavramlarında hiçbir kurgu yoluna gitmemiş, olayları tarih
kaynaklarındaki gibi nesnel bir gözle okuyucuya iletmiştir.
At figürü yazarın romanlarında önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi at, kadim Türk
topluluklarında olmazsa olmaz bir hayvan olma özelliği taşımaktadır. At Türkler için kutsal bir hayvan
olarak kabul edilir. Şamanist inanca göre Gök Tanrı’ya at kurban vermek, kutsal olanla bağ kurmak
manasına gelmektedir. Bunun zamanı ise inanca göre İlkbahar ya da Yaz mevsimi olarak kaynaklarda
geçmektedir. Kurban, hayvanın erkek cinsinden olmaktadır.
“Her at beli kırılmak suretiyle kurban edildi ve çadırın önüne kondu. Sonra diğer görevliler
derilerini yüzdüler ve etlerini parçalayıp kazanlara attılar. Sonra savaş arkadaşları geldi Onlar da
birer at kurban ettiler. Sonra beyler geldi. Onlar ikişer at kurban ettiler. Sonra şadlar geldi, onar
at kurban ettiler. Sıra Kağan’a gelmişti. Kağan yiğit savaşçısı için Gök- Tanrı’ya yüz kurban at
kurban ediyordu. Budun Kağan’ın bu cömertliğine yürekten alkış tuttu. Sonra kara budundan
gelenler birer koyun kurban edip töre gereği koyunların kesik başlarını mızrağa taktılar ve bu
mızrakları çadırın diğer yanına diktiler” (Terzioğlu, 2004: 79).
Türk topluluklarında askeri gücün kaynağı at olarak bilinmektedir. Dolayısıyla at yetiştirmekte
ustalaşmışlardır. At binicisine göre kişilik kazanmıştır. Kahraman ve yiğit Türk hakanının atı da, kendisi
gibi gösterişli, güçlü ve kuvvetli olmuştur.
537
Pelin GÖRGÜLÜ/Ahmet Haldun Terzioğlu’nun Romanlarında Kadim Türk Destanları ve Türk Mitolojisi
Ağaç, Türk toplumlarında doğurganlığı ve bereketi simgelemektedir. Ağacın bu şekilde sembol
değer kazanması, anlatıların somut bir vücuda kavuşmasını sağlamaktadır. Böylelikle mekanın
somutlaştırılması, anlatının zihinlerde pekişmesini sağlamıştır. Oğuz Han, aşık olduğu kızla beraber kayın
ağacının altına gelir ve orada beklenilen ilişkiyi gerçekleştirirler:
“Oğuz adeta çarpılmış, aşık olmuştu. Kıza elini uzattı. İncecik elleriyle sımsıkı tuttu kız bu eli. Ateş
gibiydi kızın eli. Bu ateş Oğuz’un eline yayıldı, oradan koluna, oradan da yüreğine geçti. Alev alev
yanan şimdi Oğuz’un yüreğiydi. Birlikte Oğuz’un konduğu ağacın altına geldiler. Uykunun zamanı
kaçmıştı artık. Aslında Oğuz’un uyuyacak hali de yoktu. İkisi de ağacın altına çöktüler, hiç
konuşmadılar. Sadece birbirlerinin gözlerine baktılar. Gözler birbiriyle konuştu. Bir kara ışık çıktı
mavi göze girdi, bir mavi ışık çıktı kara göze doldu. Sarıldılar, uzanıp yattılar” (Terzioğlu, 2005:
65).
Eski Türk toplumlarının göçebe olduğunu bilmekteyiz. Göçebe bir toplum yerleşik düzene sahip
olmadığından, sabit bir meskeninin olması pek mümkün olmamıştır. Türklerin mesken tuttuğu yer
çadırlardır. Çadır yerleşimi çeşitli Türk mimarisine ilham olmuştur. Yazar, romanlarında mekânları
belirlerken oba kültürünü ve çadır hayatını okuyucuya yansıtmaya çalışmıştır. Romanlarındaki kişilere
göre, çadırların yerini konumlandırmıştır. Çadır kelimesi yerine ”otağ” kelimesini zaman zaman
kullanmayı tercih etmiştir.
“Otağ yeri, savaşta ve barışta çok önemlidir. Otağ, Hun Ordusu’nun yüreğinin attığı yerdir. Önce
Han Otağı kurulur. Büyük, geniş, görkemli bir çadırdır bu. Önünde sayvanı
1
olan bölümlü…
Ordugâhın tam orta yerine kurulur otağ. Çevresine onun sırasına göre diğer soyluların, eliglerin,
beylerin ve sonra da eratın çadırları dizilir çember şeklinde. Çok büyük önlem alınır. Böriler
otağın çevresinde saka durur. Bu çemberin dışında ve diğer gerekli yerlerde diğer erat sıra ile
sakçı olur.” (Terzioğlu, 2013: 70)
Hükümdar çadırı en iyi konumda olan çadır olarak karşımıza çıkmaktadır. Güneş doğarken ilk
hükümdar çadırına ışığını yansıtmalıdır. Bu bakımdan Han çadırları güneşin doğduğu yöne doğru kurulur.
Han kapısı iki tane olmalıdır Bunu, Han’ın, devletin en büyüğü, en kutlusu olmasıyla açıklamak
mümkündür. Yazar, bunu şu şekilde belirtmiştir:
“Bütün Hun çadırlarının tek kapısı olur. Çadırın büyüklüğüne göre değişir kapının büyüklüğü.
Yalnızca han otağının, han çadırının iki kapısı olur. Çadırlarının hepsi kızılyana bakıyordu. Güneş
vuruyordu kapışan içeriye doğru. Gözeneklerden sızan ışık da iç aydınlığı destekliyordu. Kalın
keçeden yapılmıştı çadırları ve içinde üç ayrı bölme vardı.” (Terzioğlu,2014: 71).
Достарыңызбен бөлісу: |