Iii beynəlxalq türk dünyasi araşdirmalari simpoziumu III. Uluslararasi türk dünyasi araştirmalari sempozyumu ІІІ халықаралық ТҮркі әлемі зерттеулері симпозиумы


Var Olmanın, Süreğenliğin Kaynağı: Tarih ve Kendilik Bilinci



Pdf көрінісі
бет99/102
Дата03.03.2017
өлшемі42,43 Mb.
#6018
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   102

3. Var Olmanın, Süreğenliğin Kaynağı: Tarih ve Kendilik Bilinci 

Toplum, her şeyden önce uzun bir zamanın ürünü olarak ortaya çıkar. Bu uzun zaman içinde bir 

içtimaî  düşünceye  ve  bilince  ulaşır.  Kolektif  bilinç  olarak  adlandırılan  bu  kavram,  toplumun  etrafında 

birleştiği  değerler  bütününü  ifade  eder.  Toplumsal  bilinci  şekillendiren  en  önemli  unsur  toplumun 

mazisidir.  

Kutlu Töre’de bütüncül bir tarih bilinci vardır. Altaylar’dan Tuna’ya kadarki binlerce yıllık Türk 

varlığına  işaret  edilerek  sağlam,  köklü  bir  Türk  kültür  ve  medeniyetine  vurgu  yapılır:  “Altaylar’dan 

Tuna’ya kadar uzanan toprakların derininden göğnüyordu sözü. Beş bin yıllık bir milletin mazisinin asil 

ruhunu  zamanın  erişilmez  gerisinden  taşıyıp  getiriyordu.  Taşıyıp  getirdiği  bu  asil  ruhu  serpiveriyordu 

hatunların içine.”  (Aksoy  2012:  68)  Atalardan  sirayet  eden  asil  ruh,  Kaşkayların  her türlü  zorluğa  karşı 

kendilik değerlerini muhafaza eden unsurdur. “Özünü bilmeyen hatun, özünü bilmeyen beğ kişinin yeri 

yoktur Gündüz Hanımızın aşiretinde.” (Aksoy 2012: 88) 

Mazi  toplumların  köküdür.  Bu,  birey  veya  toplumlarda  bir  aidiyet  bilincini  canlandırır,  diri  tutar. 

Bu bilinç, toplumun varoluşunun önemli dayanağıdır. Tarih bilinci geçmişten beslenmekle beraber ileriye 

doğru giden düşünceye dayanır ve geleceğe yön vermede önemli yer tutar. Romanda Kaşkayların yıllardır 

törelerine,  geleneklerine  bu  kadar  bağlı  olması  ve  hiçbir  şekilde  bozulmaması  tarih  bilincinin  sonucu 

olarak  görülür.  “Çocuklarınızı  Türk  yetiştirmek  istiyorsanız  ona  atalarının  tarihini  iyi  belletin  önce. 

Atalarının kahramanlığını, adaletini, zaferlerini, töresini anlatın ki kökü derinlerde olan ulu bir çınarın mı, 

yoksa  bir  karamık  çalısının  mı  dalı  olduğunu  bilsinler.  Kimin  soyu,  kimin  boyu,  huyunun  kimin  huyu 

olacağını iyi bilsinler. Bunu bilmezlerse, bunu öğretmezseniz gider başkalarının töresini alırlar. … Özünü 

bilmeyen, özünü tanımayan çocuk ülküsüz kalır. Gayesiz bir kişinin odundan farkı yoktur.” (Aksoy 2012: 

122) Romanda, gelecek nesillerin yetiştirilmesi hususunda bir program sunulur. Burada tarih ve kendilik 

bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesinin önemi vurgulanır.  

Romanda mekân-tarih ve kendilik bilinci diyalektiği dikkat çeker. Coğrafya-toplum özdeşikliği söz 

konusudur:  “Töremizin  yöresi,  sesimizin  narası,  kalbimizin  burasıdır  yaylaklarımız!..  Vatanımızdır, 

özümüzün  öz  kaldığı,  yaylaklarda  yayılır  ayranımız,  toplanır  kaymağımız,  otlar  sürülerimiz,  kişner 

atlarımız…  Bizden  bir  parçadır,  bizden  ayrılmayan…  Özümüzdür  dedik  ya!..”  (Aksoy  2012:  173) 

Yaylaklar, Kaşkayların varoluşlarını tamamladıkları, kendilerini gerçekleştirdikleri içtenlik mekânlarıdır, 

evleridir. Gaston Bachelard’ın ev ile ilgili şu tespitleri Kaşkayların yaylakları için uygundur: “Ev olmasa, 

insan dağılmış bir varlık olurdu. Ev, insanı gökten inen fırtınalara karşı olduğu gibi, yaşamda karşılaştığı 

fırtınalara karşı da ayakta tutar. Ev hem beden, hem de ruhtur. İnsan varlığının ilk dünyasıdır.” (Bachelard 

2008: 41) 



4. Ölüme, Yok Oluşa Başkaldırı: Kahramanlık 

Kahramanlık,  Kutlu  Töre  romanında  işlenen  önemli  temalardandır.  Eserde  töreyi  korumak  için 

Kaşkayların verdiği olağanüstü mücadele üzerinden kahramanlık teması işlenir. Türklerdeki ordu-millet 

anlayışına göndermede bulunulur: “Ordu-millet diye boşuna çıkmamıştır adımız. Çıktıysa bir göz kırpma 

aralığında  pusatlanıp  atlanmayı;  bir  göz  kırpma  aralığında  düşman  üzerine  atlamasını  biliriz.”  (Aksoy 

2012:  185)  “Ordu  millet  olan  Türklerin  en  büyük  hususiyetlerinden  birisi  de  savaşçılıklarıdır.  Barış 

zamanında  günlük  işleriyle  meşgul  olan  halk,  savaş  zamanında  çoluğundan  çocuğuna  top-yekûn 

seferberlik halinde bulunuyorlardı. … Özellikle harp Türkler için sanat halini almıştı. Onlar için yatakta 

ölmek  en  büyük  yüz  karasıydı.”  (Gömeç  2006:  74)  Bahtiyarilere  ve  İngilizlere  karşı  canları  pahasına 

kadın-erkek  cesurca  savaşmaları  Kaşkayların  kahramanlıklarını  gösterir.  Romanın  destansı  bir  özellik 

taşıyor  olmasında  Kaşkayların  değerleri  uğruna  anında  canlarını  feda  edecek  bir  karaktere  sahip 

olmalarının payı büyüktür. 

Kutlu  Töre’de  Kaşkaylar,  binlerce  yıllık  genel  Türk  tarihi  ve  değerlerinin  devamı  bağlamında 

anlatılır. “Cenk sözü edildi mi Türk’e bir anlatılmaz hal olur.. Olur da gönlü bir coşar, yürek bir büyür, bir 

büyür ki... Olur mangal gibi, ulu kaya, yüce dağ gibi... Tekmil yüreğe keser bedeni...” (Aksoy 2012: 177) 

veya  “Türk  kişi  çadırda  doğar  cenk  meydanında  ölür.”  (Aksoy  2012:  124)  ifadeleri  Türklerin 

gelenekselleşmiş, karakteristik hale gelmiş kahramanlığına işaret eder. 

5. Kollektif Bilincin Yansıması Olarak Ortak Türk Kültür Öğeleri  

Kutlu Töre’de Kaşkaylar geleneklerine bağlı, köklü, kendilik ve tarih bilincine sahip bir topluluk 

olarak işlenir. Romanda bu yargıya ulaşmamızı sağlayan birçok ortak Türk kültür öğesi mevcuttur.  

Türklüğün  milli  hafızası,  destanı  olan  Dede  Korkut  Hikâyelerinden  Dirse  Han  Oğlu  Boğaç  Han 

hikâyesinde, Hanlar Hanı Han Bayındır şöyle buyurur: “Kimüñ ki oğlı kızı yok kara otağa konduruñ, kara 


664 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

kiçe altına döşeñ, kara koyun yahnısından öñine getürüñ, yir-ise yisün yimez-ise tursun gitsün … oğlı kızı 

olmayanı Allah Ta’āla kargayupdur, biz dahı kargaruz.” (Ergin 2004: 78) Kara çadır çocuğu olmayanların 

konulduğu yerdir. Tanrı’nın bu kişileri lanetlediği, insanların da lanetlemesi gerektiği düşünülür ve onları 

cezalandırmak maksadıyla böyle bir uygulamaya gidilir. Kutlu Töre’de de Gündüz Bey, oğlu Hüsrev’in 

Bahtiyarilerin obasına saldırmış olduğuna inanınca oğlunun kara çadıra kapatılıp cezalandırılmasını ister: 

“Kara bir çadır hazırlayın hemen! Kara keçeler serin içine. Kara urbalar verin sırtına! Verin de tıkın kara 

çadırın içine! Aşiretimizin yüz karasıdır bu!..” (Aksoy 2012: 199) 

Türklerde  sözlü  edebiyat,  İslamiyet’i  kabul  ettikleri  10.  yüzyıla  kadar  tamamen,  sonrasında  ise 

kısmen  geçerliliğini  korumuştur.  Hece  ölçüsü  ve  dörtlük  nazım  birimi  kullanılarak  oluşturulan  eserler 

“kopuz”  adı  verilen  saz  eşliğinde,  toylarda,  şölenlerde,  yuğ  adı  verilen  cenaze  merasimlerinde,  yani 

toplumun  sevinç  ve  hüzünlerine  ortak  olmak  için  söylenirdi. Kutlu Töre  romanında  Çalık,  Kaşkayların 

ozanıdır.  “Çalık  ozan  aldı  kopuzu  sinesine  çıktı  sözün  binasına...  Kopuz  sesiyle,  Çalık  Ozan’ın  sesi 

birbirine girip koyakları nennilendiren, ormanları gümbürdeten, kayaları sesten sese açıp kapayan bir ulu 

ezgi  oldu.”  (Aksoy  2012:  176)  Kaşkaylar  müziğe,  edebiyata  değer  veren  bir  topluluktur.  Yaşadıkları 

coğrafyayla ezgiyi birleştirip ortak milli bir ruhta bütünleştirmeyi başarmışlardır. 

Türklerde ocağın tütmesi, ateşin devamlı bir şeklide yanması, ataların o ocakta, o yurtta devamlı 

olarak  bulunması  demektir.  Ocak  yaşamın  süreğenliğine,  ailenin,  soyun  devamına  işaret  eder.  Ayrıca 

ateşin kötü ruhları temizlediğine inanılması Türklerde ateş ve ocağı kutsallaştırmıştır. Kutlu Töre’de ocak 

kültü  Gökçe  Ana’nın  obanın  gelinlerine  yaptığı  konuşmayla  yansıtılır:  “Sabahları  bütün  ocakları  birer 

birer eşeleyeceğim. Kimin ocağı sönmüşse vuracağım sırığı bellerine.” (Aksoy 2012: 9) Türklerde deyim 

olarak da kullanılan “ocağın sönmesi” yok oluşu ve ölümü çağrıştırır.  

Türkler  tarih  sahnesine  çıktıklarından  beri  belli  bir  yere  bağlı  kalmamış,  statik  bir  yaşam 

biçiminden  ziyade  hareketli  bir  yaşam  sürmeyi  tercih  etmişlerdir.  Atlı  göçebe  yaşam  tarzı  Türklerin 

karakteristik hale gelen bağımsızlığına düşkün, teşkilatçı, sınıf ayrımı gözetmeyen eşitlikçi, yayılmacı ve 

savaşçı özelliklerinin oluşumunda önemli bir etkendir. Romanda Kaşkaylar da böyle bir yaşam biçimini 

sürdürmektedir.  “Türk’ün  ruhu  engindir...  Yerle  gök  arası  gezinen  bir  ruh  tahta  evlerin  dört  duvarında 

bunalır. Bunalınca yitirir kendisini.” (Aksoy 2012: 22) Yerleşik yaşama ait unsurlar, tahta evler Kaşkaylar 

için  bunaltıcı,  labirentleşen,  kendilerini  gerçekleştiremedikleri  yerlerdir.  Romanda  atın  önemi  ise  şöyle 

dile getirilir: “At Türk’ün minderidir, yorulduysan ata bin, dinlenesin” (Aksoy: 2012: 11) 

Türklerde aile en önemli sosyal yapı unsuru olduğundan ailenin temelini teşkil eden kadına büyük 

önem  verilirdi.  Kadın,  erkeğin  yoldaşı,  tamamlayıcısı  ve  bereket  kaynağı  olarak  görülürdü.  Ava  çıkar, 

savaşa  katılabilirdi.  “Aralarında,  devlet  siyasetine  yön  verenler,  devlet  reisliği  yapanlar  ve  nâip  olarak 

devleti idare edenler vardı.” (Kafesoğlu 2004: 270) Konukların, elçilerin kabulünde Hatun da Kağan’ın 

yanında yer alırdı. Kutlu Töre’de kadına verilen önem Esen Hatun ve Gökçe Ana aracılığıyla vurgulanır. 

Gündüz Bey’in eşi Esen Hatun kabul törenlerinde her zaman beyin yanındadır. O olmadığı zaman obaya 

dair kararlar alabilecek güce sahiptir. Gündüz Bey’in annesi olan Gökçe Ana, beyin de her zaman fikir 

danıştığı, oba için önemli kararlarda etkisi olan, obanın bilge kişisidir. 

6. Sonuç 

Alper  Aksoy’un  1976  yılında  yazdığı  Kutlu  Töre  romanı,  Türk  edebiyatında  İran’da  yaşayan 

Kaşkay  Türklerinin  yaşam  biçimini,  değerlerini,  geleneklerini  destansı  bir  üslupla  anlatır.  Roman 

Türkiye’de  Kaşkay  Türklerini  işleyen  az  sayıdaki  eserlerden  biri  olması  hasebiyle  Türkiye’de  Kaşkay 

Türklerinin tanıtımı ve Türklük bilinci aşılaması açısından önem arz eder. 

Bu çalışmada, Kutlu Töre romanı töre, tarih ve kendilik bilinci, kahramanlık ve ortak Türk kültür 

unsurları başlıkları altında tematik açıdan incelenmiştir. Romanın ana izleği töredir. Eserde işlenen diğer 

temalar Kaşkay Türklerinin töreye bağlılıklarını vurgulamak üzere yer alır. Çoklu bakış açısı tekniğiyle 

Almanların,  İngilizlerin  ve  İranlıların  gözünden  Kaşkay  Türklerinin  töreyi  esas  alan  geleneksel  yaşam 

biçimleri yansıtılır ve anlatıma gerçekçi bir boyut kazandırılır. Romanın başkişisi Gökçe Ana törelerin en 

büyük  savunucusu,  töreyle  yönetilen  obanın  bilge  kişisidir.  Töreleri  bozdurmamak  için  aşiretin  yok 

olması  pahasına  İngilizlerle  savaşmayı  göze  alır  ve  kahramanlığın  sembolü  haline  gelir.  Gökçe  Ana 

romanın tematik gücüdür. 

Romana geniş bir coğrafyaya yayılan Türklük bilinci hâkimdir. Altaylar’dan Tuna’ya uzanan Türk 

varlığına,  köklü  bir  geçmişe,  medeniyete  işaret  edilir.  Kendilik  ve  tarih  bilincine  sahip  olmanın  önemi 

üzerinde durulur. Bu bağlamda ortak Türk kültür unsurları dikkat çeker. Kara çadır motifi, kopuz, ocak, 

atlı göçebe yaşam tarzı ve kadına verilen önem bu unsurlardan bazılarıdır.  


665 

Arş. Gör. Yavuz Sinan ULU/Kutlu Töre Romanı Örneğinde Türk Edebiyatında Kaşkay Türkleri  

Sonuç  olarak  Kutlu  Töre  işlediği  temalar  ve  kişilerle,  destansı  üslûbuyla  Kaşkay  Türklerinin 

yaşayışını, kimliklerini koruma uğruna verdikleri mücadeleyi, Türk dünyasındaki kolektif bilinci başarılı 

bir şekilde yansıtan, Türk edebiyatında Kaşkay Türklerinin milli ruhunu temsil eden bir eserdir. 

KAYNAKÇA 

Aksoy, A. (2012). Kutlu Töre, İstanbul: İrfan Yayıncılık. 

Bachelard, G. (2008). Uzamın Poetikası, (Çev. Alp Tümertekin), İstanbul: İthaki Yayınları. 

Caferoğlu, A. (1988). Türk Kavimleri, İstanbul: Enderun Kitabevi. 

Campbell, J. (2000). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, (Çev.: Sabri Gürses), İstanbul: Kabalcı Yayınevi. 

 

Çelik, M. (1998). “İran’daki Kaşkay Türkleri”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Bahar, S: 5, s. 204-213. 



Ergin, M. (2004). Dede Korkut Kitabı I, Ankara: TDK Yayınları.  

Gömeç, S. (2006). Türk Kültürünün Ana Hatları, Ankara: Akçağ Yayınları. 

 

Jung, C. G. (2008). Dört Arketip, (Çev. Zehra Aksu Yılmazer), İstanbul: Metis Yayınları. 



Kafesoğlu, İ. (2004). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Neşriyat.  

 

 



666 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

 


AZERBAYCAN VE TÜRKİYE TÜRKÇELERİNDE  

MEDYATİK DİL ALANLARI 

Yusuf GÖKKAPLAN

 

Özet: Teknolojinin hızla  küreselleştiği çağımızda  dikkat  çeken en önemli unsur  medyadır. Medya  kavramı 



eskiden olduğu gibi sadece TV, radyo ya da gazete gibi iletişim araçlarından ibaret değildir. Bunların yanında 

internet  gibi  uluslar  arası  arenada  büyük  popülarite  kazanmış  güçlü  bir  elemanı  da  bünyesine  katarak, 

telekomünikasyon,  bilgisayar,  cep  telefonu  vb.  gibi  diğer  teknoloji  unsurlarını  da  başarılı  bir  şekilde 

kullanmaktadır.  

İnsanlar  arasındaki  iletişim  ağının  daha  kolay  ve  başarılı  bir  şekilde  kullanılmasına  olanak  sağlayan  bu 

faktör, sadece iletişim mekanizması olarak değil aynı zamanda dil ve kültür aktarımı, pazarlama, ulusal bilinç 

ve düşünce kavramı, eğitim-öğretim gibi birçok sosyolojik olguyu da beraberinde insanlara sunmaktadır. Söz 

konusu sunumun doğru, anlaşılır ve amacına uygun bir biçimde aktarımı içinde yegâne ve en önemli organ 

dildir. 

Bu  çalışmada  medyatik  dil  alanları  üzerinde  Türkiye  Türkçesi  ve  Azerbaycan  Türkçesi  ele  alınacaktır. 

Çalışmanın veri tabanını sosyal ağ üzerinde yapılan yazışmalarda, TV reklamlarında, film dublajlarında, TV 

ve internet üzerinden ortak yayını yapılan programlarda kullanılan dil malzemesi oluşturmaktadır. 



Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Medya, Medyatik Dil, Reklam 

Azerbaijani and Turkish Languages in the Fields of Mediatic Language 

Abstract:  Media  is  a  important  element  of  the  technology  has  rapidly  become  more  globalized  in  our  age. 

Media it used not to be just like TV, radio or Newspapers is not composed of communication tools such as. 

In  addition  to  these,  such  as  the  internet,  a  strong  element  into  the  body  gained  great  popularity  in  the 

international arena, telecommunications, computer, cell phone, etc. like other elements uses technology in a 

successful manner. 

The network of communication between people more easy and successful that allows it to be used in a way 

this factor, as just a communication mechanism but also the transmission of language and culture, marketing, 

national consciousness and the concept of thought, such as sociological phenomenon and offers many people 

with education and training. The presentation of the question is accurate, clear and purposeful manner, in the 

transfer only and the most important organ is the language. 

In this study, on the fields of Turkish language in Turkish and Azerbaijani media will be discussed. The data 

base  of  the  study  the  correspondences  on  the  social  network,  TV  commercials,  film,  commercial,  TV,  and 

broadcast programs over the internet that are constitute the material language used in public. 

Keywords: Azerbaijani Language, Turkish Language, Media, Mediatic Language, Advertising 

İlk  olarak  medyatik  dil  alanlarının  sınırlarından  ve  medyatik  dil  ile  konuşma  dili  arasındaki 

farklardan bahsetmeliyiz. Medyatik dil alanlarından kullanılan dil oldukça zengin, yoğun, süslü ve mana 

yüklüdür.  Bu  yoğun  ve  süslü  diline  yüklenen  derin  anlamlar  onun  kullanımını  keyifli  ve  popüler 

yapmaktadır.  Günümüzde  özellikle  internet  ortamında  yer  alan  sosyal  paylaşım  sitelerinde  kimi  zaman 

biçim ve kural olarak manasız ama derin anlamlar yüklenmiş birçok kullanım mevcuttur. Örneğin sosyal 

medya  üzerinde  yer  alan  “caps,  mesaj  vb.”  gibi  gönderilerin  altında  yer  alan  “Asdfghjklşi”  ifadesi  ilk 

bakışta çok manasız ve anlamsız gibi görünse de ortak duygu, düşünce ve kültür etkisiyle bir anlam ifade 

etmektedir. Bu anlamsız dizi yine sosyal medya üzerinde şu tanım ile ifade edilmektedir.  

“Asdfghjklşi  sadece  bir  harfler  topluluğudur.  Anlamsal  olarak  bir  içeriği  yoktur.  Q  klavyede  ki 

harf sıralamasında soldan sağa bütün harflerin toplamıdır. Bu harflere biraz olsun anlam yükleyen 

şey  özellikle  telefon  mesajlaşmaları  ve  internet  iletişiminin  yaygınlaşmasıyla  birlikte  bir  gülme 

ifadesi  olarak  türemesidir.  Gülmekten  de  öte  çok  gülmek,  çok  komik  bulmak,  kahkaha  atmak 

anlamı  da  taşır.  Çoğu  kişi  tarafından  apaçi,  emo  olarak  tanımlanan  kesimler  tarafında  sıkça 

kullanılır.” (www.nedemek.com.tr) 

Bu örnek ve tanımda görüldüğü gibi medyatik dil alanları bir sınıra veya şekle bağlı kalmaksızın 

sadece  aynı  kanal  ve  ortam  üzerinde  ortak  bir  nokta  bulan  kimselerin  de  oluşturabileceği  bir  zemine 

sahiptir. 

                                                      

 



Erciyes Üniversitesi Doktora Öğrencisi yusufgokkaplan@gmail.com 

668 

III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 

İnsanlar  arasındaki  temel  iletişim  aracı  sözdür.  Günümüz  teknolojisi  ile  sözler  imajlarla, 

müziklerle,  daha  başka  sözcüklerle  birleştirilerek  zengin  karşılıklar  ve  anlamlar  bulmaktadır.  Yukarıda 

bahsettiğimiz durumun aksine bir de bilinçli ve ölçütlü şekilde oluşturulmuş bir amaca hizmet eden ve 

TV,  radyo,  gazete  gibi  kitlesel  iletişim  araçlarında  çokça  kullanılan  bir  dil  vardır.  Bu  iletişim  araçları 

vasıtası  ile  sunulacak,  aktarılacak,  satılacak  nesneye  ait  veriler  dilbilimciler,  müzisyenler,  reklamcılar, 

metin  yazarları,  ışık  şefleri  tarafından işlenerek  söz  konusu  nesne  mükemmel  bir  şekilde  sunuma  hazır 

hale  getirilmektedir.  Biz  burada  çalışmamıza  konu  olan  iki  Türkçeyi  bu  bağlamda  değerlendirmeye 

alacağız. Her ne kadar coğrafyalar farklı olsa da bu iki ülke arasında birçok ortak yön vardır. Biz bu ortak 

yönleri  medyatik  dil  alanları  çerçevesi  ile  değerlendireceğiz.  İlk  olarak  TV  kanalı  üzerinde  yer  alan 

reklamlara ve popüler bir spor dalı olan futbola bakacağız.  

Reklamlarda,  reklamı  yapılan  ürün,  hitap  ettiği  kitlenin  önem  verdiği  bir  takım  noktaları  hedef 

alarak  ürün  ile  tüketici  arasında  bir  bağ  kurmayı  hedefler.  Yani;  başlangıçta  hiçbir  “anlam”  a  sahip 

olmayan  ürüne,  bizim  için  zaten  bir  değeri  olan,  yani  zaten  anlam  ifade  eden  bir  kişi  ya  da  nesne 

tarafından  değer  verilmelidir.  (Williamson,  2000:  31)  Her  iki  ülkede  yayınlanan  reklam  metinlerine 

bakıldığında çok fazla ortak nokta olduğunu görmemiz mümkündür. Reklam yapımcıları ve reklam metni 

yazarları bir reklam oluştururken ortak kültür ve davranış konularına yoğunlaşırlar. Çünkü bir reklamın 

başarılı  bir  netice  vermesi  için  izleyicide  satın  alma  davranışını  oluşturması  gerekmektedir.  Örneğin, 

dünya üzerinde birçok ülkede bulunan “Haribo” adlı şekerleme Azerbaycan ve Türkiye televizyonlarında 

“çocuk/uşaq  ya  da  büyük  ol  hariboyla  mutlu  ol!”  sloganıyla  sunulmaktadır.  Her  iki  reklam  arasındaki 

farklar  sadece  kelime  boyutundadır.  Söz  gelimi  aynı  reklamın  bir  başka  sunumunda  “altın  ayıcık”  söz 

grubu    “kızıl  ayıcık”  olarak  geçmektedir.  Her  iki  coğrafyada  da  ortak  bir  duygu,  düşünce  algısı 

olduğundan  biçimsel  farklılıklar  yer  alsa  da  anlam  ilgisi  ve  verilmek  istenen  mesaj  aynıdır.  Aynı 

markanın Almanya ve İngiltere de yayınlanan reklam filminde ise hedef kitle yetişkin insanlardır. Çünkü 

bizim coğrafyamızda şekerleme türü atıştırmalıklar daha çok çocuklar tarafından tercih edilmektedir. 

Aynı durum coca-cola reklamlarında söz konusu değildir. Belki bazı ortak noktalara değiniliyorsa 

da ciddi farklılıklar mevcuttur. Söz gelimi “coca-cola” nın Nevruz için yayınlamış olduğu reklam metni 

Türkiye’deki  televizyon  kanallarında  yayınlanmamıştır.  Çünkü  Nevruz  algısı  ve  Nevruza  bakış  açısı 

Azerbaycan  coğrafyasında  daha  güçlü  bir  şekilde  yer  almaktadır.  Yine  yaz  aylarına  girilirken 

Türkiye’deki  televizyonlarında  sahil  kesiminde Türk  kültür  ve  geleneğine  aykırı  bir  senaryo  ile reklam 

sunumu  yapılırken  Azerbaycan  kanallarında  “Yeni  Başlangıçlar  İçin”  sloganıyla  Azerbaycan  kültür  ve 

geleneğinin  izlerinin  yer  aldığı  reklam  sunumu  yapılmıştır.  Coca-cola  gibi  dünya  markası  olmuş  bir 

firmanın reklam  metni ve filmi hazırlanırken yaptığı etüt şüphesiz başarılı bir çalışmadır. Çünkü kültür 

yozlaşması Türkiye coğrafyasında korkutucu bir büyüme ile çapını genişletmektedir. Bu reklam filminde 

etkileyici bir melodi ile bestelenen söz dizisi meşhur sanatçılar tarafından seslendirilmiş ve büyük küçük 

herkesin diline pelesenk olmuştur. Azerbaycan kanalında yayınlanan reklamda ise söze dayalı bir sunum 

değil  geleneksel  dans  figürlerinin  yer  aldığı  yöresel  eğlencelerin  düzenlendiği  temalar  işlenmiştir. 

Bunlarla birlikte temel ihtiyaç maddeleri, kişisel bakım ürünleri, yiyecek-içecek gruplarının reklamlarında 

büyük ölçüde benzerlikler mevcuttur. Selpak reklamında “hayatın her anında selpak yanında” sloganı, diş 

macunu  reklamlarında  aynı  reklam  filmiz  üzerinde  bazen  seslendirmeler  yapılarak  sunulması,  reklam 

metinlerinin  sözdizimii  niteleme  grupları,  slogan  birlikleri  cümle  yapılarının  her  iki  ülke  reklamlarında 

aynı olması dil kullanımı olarak bir ortaklık ifade edebilir. Ama coca-cola reklamında görüldüğü üzere 

güçlü bir etkileşim ve aktarım aracı olan reklamlarda Azerbaycan coğrafyası, özüne daha yakın bir sunum 

ile yer almıştır.  

Reklamlar gibi popülaritesi yüksek olan bir diğer unsur da futboldur. Futbol artık sadece bir spor 

dalı olmaktan çıkmış farklı bir kültür ve ifade biçimi haline gelmiştir. Özellikle son dönemlerde hemen 

hemen  dünyanın  her  yerinde  çocuk  ve  genç  nesil  tarafından  ilgi  ile  takip  edilmiş  ve  özenti  kaynağı 

olmuştur.  Biz  çalışmamızda  Türkiye  ve  Azerbaycan  dillerinde  futbol  terminolojilerine  değineceğiz. 

Öncelikle futbol terimlerinin genellikle bu spor dalının ortaya çıktığı coğrafyanın dili ile ifade edildiğini 

belirtmemiz gerekmektedir. Türkiye ve Azerbaycan Türkçelerinde kullanılan futbol terimleri de daha çok 

İngilizce kökenli sözcüklerden oluşmaktadır. Fakat “kale” sözcüğü bu genellemenin dışında kalarak farklı 

bir adlandırmaya tabi tutulmuştur. İngilizcede bu kavram “goal” sözcüğü ile ifade edilirken aynı zamanda 

skoru  değiştiren  her  bir  hamlenin  de  adıdır.  Türkiye  Türkçesinde  bu  sözcük  “kale”  Azerbaycan 

Türkçesinde  ise  “qapı”  sözcüğü  ile  ifade  edilir.  Futbol  oyununda  burada  bulunan  görevli  ise  Türk 

dillerinde  meslek  adı  yapan  “-çı,  -cı”  ekinin  eklenmesi  “kaleci  ve  qapıçı”  olarak  adlandırılmaktadır. 

İngilizcede ise aynı görev “goal keeper” söz grubu ile ifade edilmektedir. Azerbaycan Türkçesinde son 


669 

Yusuf GÖKKAPLAN/Azerbaycan ve Türkiye Türkçelerinde Medyatik Dil Alanları 

dönemlerde bu  İngilizce  karşılık  okunduğu  gibi  yazılarak  da  kullanılmaktadır. (golkipır)  Burada  dikkat 

çekici unsur aynı terime bir dilde kapı diğer dilde ise kale denmesidir. Azerbaycan Türkçesinde bu adın 

verilmesinin  nedeni  şekil  benzerliği  olmalıdır.  Türkiye  Türkçesinde  ise  müdafaa  edilen  yer  olarak 

düşünülerek  uzak  manada  “kale”  adı  verilmiş  olabilir.  Diğer  terimlere  göz  atıldığında  ise  Türkiye 

Türkçesinde  çoğunlukla  İngilizce  bir  adın  Türkçe  okunduğu  gibi  yazılarak  ve  ifade  edilerek  kullanımı 

esastır.  Ama  Azerbaycan  Türkçesinde  bu  durum  biraz  farklıdır.  Örneğin  İngilizce  “defender”  sözcüğü 

Türkçe  “defans”  ,  Azerbaycan  Türkçesinde  ise  “müdafiəçi”  olarak  adlandırılmaktadır.  İleri  manasında 

Türkiye Türkçesinde “forvet” kullanılırken Azerbaycan Türkçesinde “hücumçı veya forvırd” sözcükleri 

kullanılmaktadır.  Türkiye  Türkçesinde  “kaleci”  sözcüğü  dışında  sadece  futbolu  icra  edenlerin  bütünü 

olarak  ifade  edilen  “oyuncu”  sözcüğünde  yer  alan  “-cI,  -cU”  eki  Azerbaycan  Türkçesinde  daha  işlek 

biçimde kullanılmıştır. Bunlara ek olarak dikkate değer bir başka adlandırma da İngilizce “right back, left 

back” kelime gurubunda yer alan “back” sözcüğüdür. Bu sözcük Türkiye Türkçesinde “sağ bek, sol bek” 

söz  gurubu  içerisinde  kullanılmaktadır.  Bu  söz  gurubu  içerisindeki  “bek”  sözcüğü  bekleyen,  koruyan 

anlamında kullanılmış ve futbol terminolojisinde “sağ bek, sol bek” söz gurubuyla ifade edilmiştir. Söz 

konusu ifade biçimi İngilizcedeki “back” sözcüğünün diğer futbol terimlerinde olduğu gibi İngilizce bir 

adın  Türkçe  telaffuz  edilerek  kullanılmış  yoksa  Türkçede  yer  alan  “bek”  sözcüğü  esas  alınarak  mı 

kullanılmış  sorusuna  ise  ilk  seçeneğin  doğru  olduğunu  söyleyebiliriz.  Aynı  söz  gurubu  Azerbaycan 

Türkçesinde ise daha sistemli bir biçimde ele alınmış ve “sağ müdafiəçi” şeklinde adlandırılmıştır.  

Sonuç  olarak  medyatik  dil  alanlarında  her  iki  Türkçenin  de  ciddi  manada  ortak  kullanımlarının 

olduğunu görmekteyiz. Fakat özellikle gelenek ve kültür konusu ele alındığında Azerbaycan Türkçesinin 

Türkiye  Türkçesinden  daha  önemli  unsurlar  içerdiğini  söyleyebiliriz.  Dil  ile  kültür  arasında  önemli  ve 

yadsınamaz  bir  bağ  mevcuttur.  Bu  noktada  dikkat  edilmesi  gereken  en  önemli  mevzu  ise  medyatik  dil 

alanlarındaki  teknolojik  gelişim  ve  değişimler  ne  kadar  fazla  ise  kültür  ve  dildeki  yozlaşmada  o  denli 

fazladır.  Her  iki  coğrafya  konum,  zenginlik  ve  itibar  olarak  Türk  devletleri  içerisinde  önem  arz 

etmektedir.  Her  iki  coğrafyanın  duygu,  düşünce,  milli  bilinç,  bağımsızlık  gibi  önemli  mevzular 

çevresinde tek yürek olduğu, bu tür önemli mevzular karşısında sergilenen tutum ve davranışların bir ve 

tek olduğu her yerde olduğu gibi sosyal medya üzerinde de oldukça önemlidir. Son dönemlerde özellikle 

de Hocalı Katliamı gibi mühim mevzular üzerinde çeşitli fotoğraf ve videolar hem Türkiye Türkçesi hem 

de Azerbaycan Türkçesi ihtiva eden başlıklar ve açıklamalar ile sosyal ağda hızla yayılırken anlaşılmama, 

algılanamama gibi bir durumun söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Çünkü dil bilinci millet 

bilinciyle sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Bunlarla beraber “caps” adı verilen ve güldürü öğelerinin yoğun 

olarak yer aldığı görsellerde de aynı durum söz konusudur. Söz konusu görüntüye bakılıp aynı düşünce 

noktasında buluşmak, o görselde yer alan şeyi bilmek tanımak ortak bir geçmişe sahip olmayı gerektirir. 

Bütün  bunlardan  hareketle  dil  bilincinin  hızla  yozlaştığı  medyatik  dil  alanlarında  teknolojinin  ve 

popülaritenin hızından ve cazibesinden sıyrılıp milli bir bilinç ile yaklaşmalıyız. Yabancı dillerin istilası 

iş  yeri  adlarımızda,  konuşmalarımızda,  hayatımızın  her  alanında  gücünü  artırmaktadır.  Biraz  daha 

sağduyulu  hareket  ederek  elimizin  altında  yer  alan  klavyede,  paylaştığımız  gönderide,  yüklediğimiz 

videoda bu istilaya karşı çıkmalıyız.  




Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   102




©emirsaba.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет