TÜRK DÜNYASI EFSANELERİNİN KÖKENİ ÜZERİNE
Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN
Özet: Dinî, inandırıcı, kısa ve nesir şeklinde olmasıyla destan, masal, halk hikâyesi ve fıkradan ayrılan
efsanelerin kökeni sorunuyla ilgili olarak farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlar arasında kabul göreni
Raoul Rosiére’ye aittir. Ancak Raoul Rosiére’nin görüşlerini ortaya koymasından bu yana uzun bir zaman
geçmiştir. Ayrıca Rosiére belki de Türk dünyası efsanelerini hiç okumamıştır. Bugün Türk dünyasında
sayıları binlerle ifade edilen efsaneler okunduğunda anlatıların üç kaynaktan beslendiği görülmektedir.
a) Efsanelerin kökeni dindir: Özellikle Batı Türklerinin efsanelerinin çoğu dinden beslenmektedir.
b) Efsanelerin kökeni mitolojidir: Kuzey ve Doğu Türklerinin efsanelerinin çoğunluğu mitolojiden
beslenmektedir.
c) Efsaneler günlük hayatın artıklarıdır: Batı Türklerinin efsanelerinin oluşumunda günlük hayatın izleri
diyebileceğimiz olayların etkili olduğu görülmektedir.
Bildirimizde üç kaynak da örneklerle açıklanacak ve elde edilen sonuçlar çeşitli açılardan
değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Efsane, köken, din, mit, günlük hayat
On the Origin of Turkish World Legends
Abstract: Different opinions have been suggested regarding the problem of the origin of legends that are
different from tales, folk tales and anecdotes as they are religious, believable, and short and in the form of
prose. The one that is accepted among them belongs to Raoul Rosiére. However, a long time has passed since
Raoul Rosiére put forward his views. Also, Rosiére may never read the legends of the Turkish world. Today,
when the thousands of legends in the Turkish world are read, it is suggested that the narratives have three
sources.
a) The origin of the legend is religion: Many of the legends of especially Western Turkish are fed from
religion.
b) The origin of the legend is myth: Many of the legends of Northern and Eastern Turkish are fed from
mythology.
c) Legends are the remains of daily life: It seems that the formation of legends of Western Turkish was
influenced by the events that are the overtones of daily life.
In this paper, all three sources will be explained by examples and the obtained results will be considered from
various aspects.
Keywords: Legend, origin, religion, myth, daily life
Giriş
Dinî, inandırıcı, kısa ve nesir şeklinde olmasıyla anlatılması, öğrenilmesi ve etki alanı geniş kitleler
olan efsanelerle ilgili doçentlik, doktora, yüksek lisans seviyesinde akademik ve metin yayınları şeklinde
çok sayıda çalışma yapılmıştır. Akademik çalışmalarda büyük ölçüde Saim Sakaoğlu’nun Anadolu Türk
Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu (Ankara 1980) ve aynı araştırıcının
Efsane Araştırmaları (Konya 2009) kitaplarının giriş kısımları, pek çok akademisyen tarafından
tekrarlanmıştır. İşin acı tarafı ise araştırıcıların büyük bir kısmının alıntıların özgün kaynağını görmüş
gibi hareket etmesidir. Hatta zaman zaman Sakaoğlu’nun cümleleri değiştirilirken bilgi yanlışları da
yapılmıştır.
Yıllardan beri efsane konusunda metin, bildiri ve makale şeklinde yayınlar yaptık. Konu ile ilgili
problemler diğer meslektaşlarımız tarafından da çeşitli toplantılarda dile getirilmiştir.
Burada şu hususu da belirtmemizde yarar vardır: Bu çalışmada efsane motiflerinin tamamı
değerlendirilmemiştir. Çünkü çalışma bir bildiri olup dinleyiciye, yayından sonra ise okuyucuya mesaj
verebilmek amaçlanmıştır.
Efsanelerin kökeniyle ilgi olarak dünyada ve Türkiye’de çeşitli görüşler ortaya atılmış olup, bunlar
arasında genel kabul gören Raoul Rosiére’ye aittir.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi,
abalptekin@yahoo.com
50
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
1. Kökenlerle ilgili kural: Benzer akıl yapısına sahip olan bütün milletlerde hayal gücü aynı
şekilde ortaya çıkar. Böylece benzer efsaneler ortaya çıkmış olur. “Aslana binip yılanı kamçı yapma”
motifi bu bölümün güzel örnekleri arasında sayılabilir.
2. Birinin yerine diğerinin geçmesi kuralı: Bir kahramanın hatırası zayıfladıkça onun şerefine
ortaya konulmuş olan olay, bu kahramanı terk eder ve daha ünlü birine bağlanır. Kazakistan’da Aslan Bab
ve Hoca Ahmed Yesevî’ye bağlanarak anlatılan, “kimsenin görmediği yerde tavukların kesilmesi” efsanesi
Türkiye’de Tapduk Emre ve Yunus Emre’yle ilişkilendirilmektedir. Yine Kazakistan’da Hoca Ahmed
Yesevî’ye bağlı olarak anlatılan heybenin içine konulan kaşık ve kepçenin satılması, Türkiye’de Somuncu
Baba’ya bağlanmaktadır.
3. Adapte olabilme kuralı: Çevre değiştiren her efsane yeni çevrenin sosyal ve etnografik
şartlarına kendisini adapte eder. Şanapipik kuşu, ibibik kuşu ve yusufcuk kuşu, taraklı kuş ise bu grubun
örnekleri arasında verilebilir (Von Gennep 1917: 284; Sakaoğlu 1980: 6-7; Sakaoğlu 2009: 26; Alptekin
20014: 18).
Raoul Rosiére’nin görüşlerine diyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Bununla beraber Raoul Rosiére’nin
günümüzde sayısı binleri bulan efsane metinlerini okumadığı da bir gerçektir. Dünyadaki efsane
araştırıcıları efsaneyi masallar içerisinde ele almakta ve bunlara dinî masallar demektedirler. Masalların
kökeni üzerinde yapılan çalışmalarda konu daha çok Hindistan ve Pançatantra (beş masal) etrafında
oluşmaktadır. Türk efsanelerinin kökenini ise Hindistan’a bağlamamız mümkün değildir. Konuyu ana
hatlarıyla sınıflandıracak olursak meseleyi üç başlık altında ele alabiliriz:
1. Efsanelerin kaynağı dinîdir: Her semavi dinin bir kitabı vardır ve hemen hemen bunların
hepsinde bugünkü efsane motiflerinin ilk örneklerini bulabiliriz.
a. Dervişin bastonunu yere vurmasıyla su çıkması motifi: Anadolu Türk efsanelerinde Emir
Sultan (Bursa), Şeyh Ali Semarkandî (Mersin-Gülnar), Pîr Mehmet Çelebi (Muğla-Milas), Çoban Dede
(Erzurum), Demre Suyu (Malatya), Çoban Baba (Tekirdağ), Çalgam Baba (Sivas), Keçeci Baba (Tokat)
vb. için anlatılır. Emir Sultan Bursa’da bulunduğu yıllarda abdest almak için su aradığında bulamaz ve
bastonunu yere vurunca su çıkar. Aynı husus küçük değişikliklerle de olsa yüze yakın Anadolu
efsanesinde tespit edilmiştir. Coğrafî mekânın genişliği göz önüne alınırsa, bu tür anlatılardaki
farklılıkların sebebi de kolayca tespit edilebilir.
Bu motifin varyantları Mehmet Naci Önal (Önal 2003: 369-373) ve Halil Altay Göde (Göde 2010:
112-114; 241) tarafından geniş bir şekilde değerlendirilmiştir. Biz de bunlara Evliya Çelebi
Seyahatnamesi’nden iki (Emir Sultan ve Şeyh Şami Türbesi) (Çevik 1-2 1993: 410; Kurşun-Kahraman-
Dağlı 2006: 32; Çevik 1993: 701), Başkurt ve Tatar efsanelerinden iki (Atnur 2002: 580-584; 764-765),
Özbek efsanelerinden beş (Baydemir 2011: 158-1668; 369-373), Boşnak (Sümbüllü 2010: 57) ve
Azerbaycan (Yanardağ Efsaneleri 1978: 44-45)’dan birer metni eklemek istedik. Ayrıca Önal ve
Göde’nin çalışmalarının tamamlanmasından sonra yayımlanan İsmet Alparslan’ın Demirci (Alpaslan
2006: 63, 65) ve Ağrı (Alpaslan 2010: 123, 200, 301) efsanelerinde de benzer metinlerin varlığını
hatırlatmak isteriz.
Benzer motifleri Sarı Saltuk’un Saltuknamesi (Akalın 1990: 90; Demir-Erdem 2007: 350) ile Hacı
Bektaş Veli Velayetnâmesi (Duran-Gümüşoğlu 2010: 385, 387)’nde de tespit ettiğimizi hatırlatmak isteriz.
Konuyu Kur’an’ı Kerim’de araştırdığımızda benzer hususun Hazreti Musa’ya bağlanarak
anlatıldığını görüyoruz.
“Bir vakit Musa, kendi milleti için su istemişti.
Bizde:
“Değneğinle taşa vur.” demiştik.
Bunun üzerine ondan, on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, kendi su alacağı pınarı bildi”
(Bakara Suresi 60. Ayet).
Musa’ya şöyle vahyettik:
“Âsân ile taşa vur!” o anda ondan on iki pınar akmaya başladı”
(A’raf Suresi 160. Ayet).
Bu arada peygamberimizin su ile ilgili onlarca mucizesi olup bunlardan birisi de ayağını
vurmasıyla yerden su çıkmasıdır. (Yusuf Sıddık http://resulullah.org/sularla-ilgili-mucizeler. 02.02.2006).
51
Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN/Türk Dünyası Efsanelerinin Kökeni Üzerine
“Dur dur” anlamına gelen “zemzem”in oluşumu ile Anadolu’daki pınarların oluşumunun köken
itibariyle birbirine benzediğini de hatırlatmak isteriz:
Annesi, Hazreti İsmail’i çöle yatırır ve su aramaya gider. Döndüğünde oğlunun ayakları ile
eşelediği yerden su çıktığını görür ve “zemzem” (durdur) demesiyle zemzem suyu bulunmuş olur.
Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi’nde ise zemzem pınarının çıkış sebebi Hacı Bektaş Velî’ye
bağlanmakta olup ilgili metin aşağıdadır:
“Arafat Tağındağı çillehâneye geldiler gördiler kim bir karanulık tenhâ mahbûb mağaradur ol
mağaranun önünde bir yiri mübârek barmağıyla dürtdi bir mahbûb su çıkdı kim şimdi ol suya
zemzem suyı dirler. Hünkâr Ululığın ziyarete varan Arafat çille-hânesin ziyaret idenler teberrüken
anda gusl iderler.” (Duran-Gümüşoğlu 2010: 271, 273) .
b. Kaplıcaların oluşumu motifi: Bu motifin kökeni de Hz. Eyup’la ilişkilendirilmektedir. Cilt
hastası genç kızın pek çok doktora götürülmesine karşılık derdine çare bulunamaz. Havası iyi gelir diye
dağa bırakılan kız, uyuz bir hayvanın önce çamurda yuvarlandığını, daha sonra da suda yıkandığını ve
tüylerinin gümüş gibi olduğunu görür. Kız hayvanın yaptıklarını tekrarladığında hastalığından eser
kalmaz. Sözünü ettiğimiz efsane, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Cihannüma Kaplıcaları (Danışman
(3) 1970: 69-70; Çevik ((1-2)1 993: 440; Alptekin 2014: 101) adıyla bilinmektedir. Günümüzde hemen
hemen her ildeki kaplıcalar için de benzer efsaneler anlatılmaktadır. Pekiyi bu efsanelerin kaynağı nedir?
Konu araştırıldığında bunun da kökeninin dinî olduğu ortaya çıkmaktadır:
“Hz. Eyup mal mülk sahibi olup Allah’a dua ile vaktini geçirmektedir. İblis, Hz. Eyup’u kıskanır ve
Allah’tan aldığı izinle:
a) İblis, onun bütün malını helâk eder
b) İblis, Hz. Eyup’un oğulları ve kızlarına musallat olur ve onların damını yıkarak ölmelerine
sebep olur.
c) İblis, Hz. Eyup’a musallat olur ve secdede iken ağzına üfler ve bütün vücudu şişer.
Hz. Eyup’a inananlar ondan ümitlerini kestikleri bir sırada o yine sabır gösterir ve Allah’ın emri
üzerine ayağını yere vurur, oradan bir su çıkar, onunla yıkanır ve içer, böylece bütün dertlerinden
kurtulur.” (Sâd Suresi 41-44. Ayetler; Levend 1980: 116-117).
c. Irmağın ikiye ayrılması motifinin ilk örneklerini Hoca Ahmet Yesevî’nin kerametleri arasında
tespit ediyoruz. Turna donuna girerek Horasan erenlerini karşılamaya giden Hoca Ahmet Yesevî, aşağıya
nazar ettiğinde bir bezirgânın boğulmak üzere olduğunu görür. Ardından da keramet göstererek ırmağı
ikiye ayırır ve tüccar mallarını kurtarır.
Anadolu efsanelerinde bu metnin benzerini Malatya ilimizde tespit etmiş bulunuyoruz. II. Murat
ordusuyla sefere çıktığında Fırat nehrini geçerken boğulma tehlikesi atlatır ve keramet ehli bir velinin
duasıyla ırmak ikiye ayrılır. Böylece de ordu boğulmaktan kurtulmuş olur.
Türk kültüründe Hoca Ahmet Yesevî’den bu yana bilinen efsanenin kökeni de Kur’an’dır:
“Doğrusu Musa’ya şöyle vahyettik:
“Kullarımla geceleyin yürü de, onlara denizde kuru bir yol aç; yetişilmekten korkma ve endişeye
kapılma!” (Tâhâ Suresi 77. Ayet)
Bunun üzerine Musa’ya:
“Âsan ile denize vur” diye vahyettik. Vurunca birden infilak etti, her parça koca bir dağ oluverdi.”
(Şuara Suresi 63. Ayet; Kasas Suresi 29. Ayet).
ç. Görmeyen gözün açılması motifi: Hazreti Yusuf’a bağlı olarak anlatılmaktadır. Dinî kitaptaki
bu kıssa günümüz efsanelerinde görmeyen gözün tedavisi olarak aşağı yukarı benzer bir şekilde
anlatılmaktadır.
“Şimdi siz benim şu gömleğimi götürüp babamın yüzüne bırakın; gözü açılır. Bütün ailenizle
toplanıp bana gelin.” (Yusuf Suresi 93. Ayet).
Ayrıca; gözü oyulmuş birisi Peygamberimize gelerek gözünün açılması için yalvarır.
Peygamberimiz de toprağın içerisine tükürerek çamur hâline getirir, sonra da gözüne sürünce görmeye
başlar (Levend 1980: 139).
Söz konusu motif efsanelerin dışında destan, masal ve halk hikâyesi gibi anlatmalarda da
görülmektedir (Alptekin 2009: 18-26).
52
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
d. Göllerin oluşumu motifi: Türkiye ve Türk dünyasında göllere bağlı olarak oluşan efsanelerin
de kaynağı dinî kitaplardadır. Dönüp arkaya bakma yasağı veya Hazreti Hızır’ın bedduasıyla şehrin sulara
gark olması motifi (Çavuşcu Gölü (Konya) Acıgöl (Konya), Göl Marmara (Manisa), Hazar Gölü
(Elazığ), Sapanca Gölü (Sakarya)nin oluşumu aşağı yukarı aynıdır (Alptekin 2014: 90-95). Konu
başlangıçta Ali Berat Alptekin (Alptekin Bahar 2001: 154-165), daha sonra da Aziz Ayva (Ayva 2015:
119-140) tarafından etraflı bir şekilde değerlendirilmiştir.
“Hz. Lût, İbrahim Peygamber’in kardeşinin oğludur. Hz. Lut, Sadom ve Gomore halkı arasında
ahlaksızlığın artması, ters ilişkilerin çoğalması üzerine şehrin sakinlerini hak yola davet ederse de
başaramaz. Cenab-ı Allah bunun üzerine üç meleği (Azrail, İsrafil, Cebrail) şehri yok etmek için
görevlendirir. Üç melek, Hz. Lût’a durumu bildirirler ve sabaha karşı çocuklarıyla birlikte şehri
terk etmelerini söylerler. Verilen saatte şehirden ayrılmak üzereyken, Lût’un eşi arkalarında ne
olduğunu görmek için dönüp baktığında yukarıdan bir taşın başına düşmesiyle ölür.” (Hicr Suresi
57-87. Ayetler; Neml Suresi 54-81. Ayetler).
“Ey halkım! Haydi, Allah’ın size yazdığı Mukaddes Yer’e girin ve arkanıza dönmeyin ki, sonra
kaybedip berbat olursunuz” (Maide Suresi 21. Ayet).
“Derhal gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar ve sen de arkalarından git. İçinizden hiçbir kimse
ardına bakmasın; emr olunduğunuz yere geçip gidin” (Hicr Suresi 65. Ayet).
Anadolu efsanelerinde şehrin sulara gark olmasıyla birlikte yardımsever insanın arkaya
döndüğünde taş kesildiğini biliyoruz. Taş kesilme konusunda bir araştırma yapan Saim Sakaoğlu
(Sakaoğlu 1980: 55-59) konuyu etraflı bir şekilde incelediği için detaya girmek istemiyoruz. Bunun
yanında taş kesilme motifinde toplumsal kuralları düzenleyen sosyal normların etkisi de vardır. Nimete
saygısızlık, anne babaya saygı, vb.
Göllerle ilgili bir başka efsane Şanlıurfa’daki Balıklı Göl için anlatılmaktadır ki bunun da kökeni
Kur’an’dır.
“Hz. İbrahim Babil hükümdarı Nemrut’un veziri Azer’in oğludur. Azer, vezirliğin dışında put
yapmak ve bunları satmakla meşguldü. Oğlu İbrahim ise bu putları Babil sokaklarında sürümekte
ve onları kırmaktadır. Bunun üzerine Nemrut meydana büyük bir ateş yaktırır ve İbrahim
Peygamber’i içine attırır. Cebrail (AS) İbrahim’i havada tutarak hacetinin ne olduğunu sorar. Hz.
İbrahim de:
“Ben Allah’ın kuluyum, hacetim onadır, sana değildir. Allah ne dilerse yapsın.” deyince
İbrahim’in adına Halilullah sıfatı da eklenir.
İbrahim (AS) ateşin içerisine düşünce Allah’ın emriyle oradan güzel bir pınar çıkar, etrafı da
yemyeşil olur. El ve ayağındaki zincirler ise Allah’ın emriyle çözülür (En’am Suresi 74-75. Ayetler;
Levend 1980: 110-111).
Bu efsane de geçmişten günümüze Anadolu sözlü kültüründe yaşamaya devam etmektedir. Evliya
Çelebi Seyahatnamesi’ndeki; Trablusşam Balıklı Ayazması, Şanlıurfa’daki Balıklı Göl, Malatya’nın
Darende ilçesindeki Somuncu Baba türbesinin başında bulunan havuzdaki balıklar ve Kurtuluş Savaşına
Katılan Balıklar (Alptekin 2014: 173) bu örneklerden birkaçıdır.
e. Hazreti Hızır’a bağlı olarak anlatılan efsanelerin kaynağı da dinî olup kökeni Kehf Suresi 65-
82. ayetlerdir. Her ne kadar Kur’an’da Hazreti Hızır’ın adı geçmiyorsa da Hazreti Musa ile yol
arkadaşlığı sırasında; çocuğu öldürmesi, duvarı onarması, gemiyi batırması (Ocak 1999: 23-26; Alptekin
2011: 206) hikâye edilmektedir. Hazreti Hızır’ın Beni İsrail’den olup peygamber olduğu da rivayet
edilmektedir. Ayrıca onun Hz. Nuh’un torunlarından olup Bilya veya İlya olduğu da söylenir.
Ölümsüzlük suyu olan abıhayatı içtiğinden söz edilir.
Hazreti Hızır ile Hazreti Musa’nın yol arkadaşlığının yanında, Hazreti Hızır’ın karada, Hazreti
İlyas’ın denizde darda kalanlara yardım etmesi düşüncesine zamanla bereket, dilek dileme, ölümsüzlüğe
çare arama, sağaltma vb. konular eklenerek efsane ve inanmalar oluşmuştur ki bunların kökeni dinde
aranmalıdır.
“Hazreti İlyas kavminin delalete düşmesi üzerine şehirden ayrılarak Allah’a dua eder. Allah da
ona:
“Filan şehre git ve orada ne görürsen onun üstüne bin.” der. Hz. İlyas emr olunan yere gittiğinde
ateşten bir at görür ve ona bindikten sonra gözden kaybolur. Allah onu melekler vasıtasıyla
53
Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN/Türk Dünyası Efsanelerinin Kökeni Üzerine
makamına yükseltir ve dünyanın sonuna kadar ömür vererek denizlerin üzerinde görevlendirir.”
(Levend 1980: 123).
“Yine ayağını bastığı yerin yeşerdiğinden dolayı Hızır denildiğinden söz edilmektedir.” (Levend
1980: 119).
Kuru ağacın yeşermesi ve meyve vermesi motifinin de kökeni dinîdir. Nitekim Peygamberimizin
Medine’de diktiği bir hurma ağacı hemen meyve verir (Levend 1980: 140). Daha çok velâyetnâmelerde
gördüğümüz bu motifte kuru ağaç yeşermekte, bazen de meyve vermektedir (Duran-Gümüşoğlu 2010:
310). Benzer bir kerameti Sarı Saltuk’un Saltuknâmesi’nde de bulmaktayız (Akalın 1990: 297; Demir-
Erdem 2007: 576-577).
f. Tayyi zaman tayyi mekân (bir anda birkaç yerde görünme) motifi: Türk efsanelerinde
karşılaştığımız ve ilk örneğini Hoca Ahmet Yesevî’de gördüğümüz motifin kökeni de Kur’an’da olup,
bunun Hazreti Peygamber’in miraç hadisesinden kaynaklandığını zannetmekteyiz. Bilindiği gibi
Peygamberimiz, peygamberliğinin 12. yılında, Recep ayının 27’sinde Cebrail (AS) Burak adlı bir binite
binerek Mekke’den Mescid-i Aksa’ya, oradan açılan bir merdivenle yahut da Burak adı verilen at ile
Cenab-ı Allah’ın huzuruna ulaşır (İsrâ Suresi 1. Ayet). Anadolu Türk efsanelerinde daha çok şahsa bağlı
olarak oluşan anlatmalarda (Sultan Veled, Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltuk, Ökkeş Dede (Kahramanmaraş),
Mehmet Dede (Ağrı), Şeyh Bilecen (Gaziantep), Munzur Baba (Tunceli-Ovacık), Memik Dede
(Gaziantep), Lokman Dede (İzmir-Bergama), Hoca Yusuf (Malatya), Aliyar (Yozgat), Hacı Efraim
Devletlü (Adana), vb. bu türde çok sayıda efsane ile karşılaşmaktayız. Konu pek çok araştırıcı tarafından
(Alptekin 2014: 116-118; Sakaoğlu 2009: 252; Önal 2003: 364-367; Göde 2010: 213-216)
değerlendirilmiştir.
Türk kültüründe başlangıçta mitik hayvanlardan bozkurt yol gösterici, yardımcı olarak öne
çıkarken İslamiyet’le birlikte bu hayvanın geyik olduğunu görüyoruz. Nitekim dinî tasavvufî halk
edebiyatındaki pek çok anlatmada görünen geyiğin aslında keramet ehli bir kişi olduğu bilinmektedir.
Antalya ilinin Elmalı ilçesinin Tekke köyünde türbesi bulunan Abdal Musa Alaaddin Gaybî’ye geyik
donunda görünmüştür (Güzel 2004: 43-46). Bursa’nın fethinde etkin olduğuna inanılan Geyikli Baba,
Hasan Dağı efsanesinde Hasan Dede’nin dağın zirvesinde geyiklerle birlikte yaşaması aklımıza gelen
örneklerden birkaçıdır (Görkem 2006: 231-238; Alptekin 2014: 87-88).
Bu tür efsanelerin kökeni de dinî olup Hazreti Yunus ve Hazreti Peygamber’in hayatından izler
taşımaktadır.
Ninova halkı Allah’ın emirlerini yerine getirmeyince başlarına felaket geleceğini Hz. Yunus
halkına tebliğ eder. Dağ başında kara bulutların oluşması üzerine Hz. Yunus dua eder, böylece de felaket
önlenmiş olur. Ancak Hz. Yunus şehre dönerken halkın kendisine inanmayacağını düşünerek deniz
kenarındaki bir gemiye biner. Bir süre sonra gemi suyun ortasında durunca: “Gemide bir kaçgın var.”
denilir ve ardından çekilen üç kurada da Hz. Yunus çıkar. Bunun üzerine Hz. Yunus, kendi rızasıyla
denize atılınca onu Yunus balığı yutar. Gemiyi takip eden yunus, gemi karaya yaklaşınca Yunus
Peygamber’i de sahile bırakır.
Balığın karnındayken vücudundaki tüyler dökülen Hz. Yunus’u çöldeki kavak ağacı ile
göğüslerinde süt oluşan ceylanlar besler. Hz. Yunus’u gören bir çoban olanları halka anlatır. Halk da Hz.
Yunus’a itaat eder (Levend 1980: 123-124).
Bir Arap avcı tarafından yakalanan ve yavruları olan geyik dile gelerek Peygamberimizden
kendisine kefil olmasını ister. Peygamberimiz kefilliği kabul eder, geyik yavrularını emzirip zamanından
önce dönünce Arap da Müslüman olur.
Ayrıca Peygamberimiz başka hayvanlarla da konuşmaktadır. Bir köpek iki kişiyi ısırır,
Peygamberimiz köpeğe niçin ısırdığını sorar. Köpek, şahsın Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e düşmanlık
ettiğini söyler.
Bu da gösteriyor ki halk anlatılarında hayvanların konuşması, gözyaşı dökmesi dinî kaynaklardan
yararlanarak oluşmuştur.
Nuh Tufanı’ndan sonra geminin oturduğu Cudi veya Ağrı dağları, geminin su alması üzerine
yılanın gemideki deliği kapatması ve aşure tatlısı ile ilgili olarak anlatılan pek çok anlatının kökeni de
dinîdir
54
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
“Hz. Nuh’un kavmi çok asi olduğu için Allah tarafından cezalandırılacağı anlaşınca yanına aldığı
80 kişi ve hayvanattan birer çifti gemiye bindirdi. Tufandan sonra gemi Cudi Dağı’nın üzerinde durdu.”
(Hûd Suresi 37-47. Ayetler; Levend 1980: 108-109).
“Biz de ona şöyle vahyettik:
Bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi yap. Sonra emrimiz gelip de Tennur-kan kaynamaya
başlayınca hemen ona hepsinden bir iki çift ve daha önce aleyhinde hüküm verilmiş olanların
haricinde aileni de bindir ve o zulmedenler hakkında bana yalvarma! Çünkü onlar
boğulacaklardır.” (Mü’munûn Suresi 27, 28. Ayetler; Furkân Suresi 37. Ayet; Şuara Suresi 106,
112, 117. Ayetler; Ankebût Suresi 14, 15. Ayetler).
Достарыңызбен бөлісу: |