Şekil ve Anlatım Özellikleri
Abdurrahim Karakoç için şiirde dil, estetik, fikrî muhteva oldukça önemli ve şarttır. Şair, kalıp ve
stile ise pek itibar etmez. Şekilden ziyade içeriği önemseyen Karakoç, bundandır ki kimi zaman halk
dilinde, lehçelerde ve bölge ağızlarında yer alan söyleniş biçimlerini şiirlerine aynen aktarır. Ses
sapmalarına bağlı olarak ortaya çıkan bu husus “Gel gardaş diyorsun gelecek yol yok” (1997: 69)
örneğinde olduğu gibi A. Karakoç’un şiirinde yöresel ağız özellikleriyle kendini gösterir. Buradaki
“gardaş” kelimesi belli bir yöreye özgü halk söyleyişidir. Sanki şair, anlamı kuvvetlendirmek ve
samimiyeti ortaya koymak adına bu ses sapmasından yararlanmak istemiştir.
Karakoç’un bu şiirindeki “Aşk harcıyla vücut bulmuş binayız” (1997: 71) mısraındaki alışılmamış
tamlama, ilginç ve fakat dilbilgisi kurallarına aykırı bir şekilde karşımıza çıkar.
“Boşlukta çırpınmak”, “öfkeyle dolmak”, “bağrı yanmak” ve “hedef tahtasına dönmek” deyimleri
ise konuşma diline uygun örneklerdir.
Mısraların nesre özgü cümle mantığıyla düzenlendiği kısımlarda ahenksizlik söz konusudur. Kafiye
ve rediflerin bir nebze olsun engellediği bu husus, özellikle hüküm cümleleriyle sonlandırılan mısralarda
kendini gösterir.
“Karabağ’a Mektup”, sade, temiz, açık, duru, süslerden arındırılmış, muğlak olmayan anlaşılır bir
söyleyişle kaleme alınmıştır. Şiire konu edilen tarihî gerçeklik, olay ve olgular mümkün olduğunca yalın
bir şekilde sunulmuştur. Şiirde hitabet üslubu dikkati çekmektedir. Nitekim “Bahtına ağlayan Azeri kızı”
mısraı, henüz şiirin başında şairin muhatabını görünür kılmaktadır.
Parçada ahengi sağlayan çeşitli unsurlarla karşılaşmaktayız. Bunların ilki ünsüz tekrarıdır. Şiirde
89 defa geçen “z” sesi ayrıca her bendin son iki dizesinde yer alan “bizdedir” redifinde de
tekrarlanmaktadır. İlk bentte 11 kez tekrarlanan “n” sesi ise şiirin içeriğine son derece uygundur. Bu
ünsüzün tekrarlanmasıyla çıkan ses, ağlamaya yakın bir sestir. Ünlü harflerin sağladığı ahenk ise “a”, “e”,
“i” seslerinin tekrarıyla mümkün olmaktadır. Bentleri beşer dizeden oluşan şiirin uyak düzeni farklılık
68
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
göstermekle birlikte genel anlamda üçerli ve ikişerli örgü söz konusudur. Tercih edilen kafiye ise yarım
ve tamdır. Redifler ve her bendin sonunda yer alan tekrar dizesi ahengi sağlayan bir diğer özelliktir.
Üçüncü bent dışında kalan şiirin tamamı, birkaç mısra hariç, hecenin 6+5=11’li kalıbıyla
yazılmıştır.
Dile dair hassasiyetini her fırsatta dile getiren Yavuz Bülent Bakiler, deyim yerindeyse Türkçe
üzerine adeta titremektedir. Sade bir dille eserlerini kaleme alan sanatçının diğer çalışmalarında olduğu
gibi “Karabağ’a Hasret” şiirinde de dil ve üslup uyumu dikkat çeker.
Günlük dilin ifade imkânlarından yararlanan Yavuz Bülent’in şiirinde açıklık, anlaşılırlık en önemli
özelliktir. Şairin halk edebiyatı ve sözlü gelenek unsurları ile Anadolu motiflerine yer vermesi şeklî
sadeliği; anne, çocuk, sevgili, yurt sevgisi, tabiat gibi günlük hayatın öne çıkan temalarını işlemesi de
yalın içeriği beraberinde getirir. Gündelik hayatın canlılığının muhafaza edilmesi, gerek biçim gerekse
içerik açısından Bakiler şiirinin karakterini belirleyen esas unsurlardır. Yavuz Bülent, bilinçli bir tercihle
genel eğilimin aksine anlaşılabilirlik, nüfuz edilebilirlik, özdeşleşim kurulabilirlik düzeyi yüksek bir şiir
dili ortaya koyar (Taşdelen, 2010: 23-25).
Devrik ve kurallı cümlelerin birliktelik gösterdiği “Karabağ Hasreti”, yazım ve kelime
sapmalarından uzaktır. Şair, “Balam” ve “anam” kelimeleriyle samimi hitaplarda bulunurken bir yandan
da yöresel ağız özelliklerini sergiler. Metnin içeriğini oluşturan yurt sevgisi, anne, çocuk imajları şiiri
anlaşılabilir kılan temel öğelerdir. Vefa Taşdelen’in ifadesiyle “Bakilerin şiirlerindeki basitliğin
oluşumunda anneden gelen sözlü gelenek öğelerinin, dilin, atasözlerinin, deyimlerin, masalların,
ninnilerin yanında türküler de vardır.” (2010: 23) “Sımsıcak selam”, “Hazar’ın dili” gibi çarpıcı
tamlamalar ile “Ve Karabağ -kara gözlü bir Türkmen kızı gibi-“ mısraında yer alan parantez içi ifade,
dilbilgisi sapmaları içerisinde değerlendirilebilir. “Hasret duymak”, “çile çekmek” ve “gönül vermek”
deyimleri şiirin içeriğine uygun ifadelerdir. Ayrıca diğer pek çok şiirinde olduğu gibi bu metinde de ulantı
örneklerine rastlıyoruz. Tamamlanmayan cümleler, kendilerinden sonraki mısralarla anlam bağı kuruyor.
Dilde tasarrufu önemseyen Bakiler, ortak kullanım, eksiltili ifade ve özel adların çağrışımlarından
yararlanarak bu amacına ulaşmaktadır. Şiirin bütününe hâkim olan üslup; yalın, anlaşılabilir, akıcı, lirik
bir mahiyettedir. Yurt sevgisi, geçmişe duyulan hasret gibi duyguların coşkunluğu sade, temiz, berrak,
süslerden arındırılmış bir şekilde şiirin her yanında kendini hissettirir. Ünlü, ünsüz ahengi ve kafiye
çeşitliliğinin sağladığı ses tekrarları; az sayıda kelime ve mısra tekrarı ahengi sağlayan unsurlar olarak
şiirde dikkat çeker. İki bölüm hâlinde yazılan şiirin bentlerindeki mısra sayıları farklılık gösterir. Serbest
vezinle kaleme alınan “Karabağ Hasreti”, içerisinde barındırdığı ahengi sağlayan unsurlarla halk şiirini
andırmakla birlikte modern söyleyişin hâkim olduğu bir şiirdir. Tam da burada, Yavuz Bülent Bakiler’in
kendine özgü o güçlü üslubu bu örnekle de karşımıza çıkar.
Sonuç
Asırlar boyu çeşitli kavimlere yaşam alanı sunan Karabağ, Azerbaycan ile Ermenistan arasında
coğrafi ve tarihî ihtilaf konusu olmuş bir bölgedir. Sahip olduğu jeopolitik konumdan ötürü iki asra yakın
bir süredir emperyalist güçlerin çıkarlarına kurban edilmiştir. Bu doğrultuda Ermeniler maşa olarak
kullanılmıştır. Stratejik planlar dâhilinde bölgenin nüfus dengesi Ermeni azınlığının lehine
dönüştürülmüştür. Zamanla bölgede nüfus çoğunluğunu sağlayan Ermenilerin taşkınlıkları aynı oranda
artmış, telafi edilemeyecek sonuçları da beraberinde getirmiştir.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” düsturunu ilke dinen Abdurrahim Karakoç, tarihî
realiteyi de göz önünde bulundurarak Ermenilerin Karabağ’a yönelik iddialarını keskin bir dille eleştirir.
Turancı bir anlayışla da bütün Türklüğü kucaklayarak zulme maruz bırakılan, asimilasyona terk edilen
diğer Türk Cumhuriyetlerinin de acısını, kederini, hüznünü yüreğinden süzüp kâğıda dökmüştür. Şair,
bütün bunlara rağmen gelecekten umutludur.
Aslen Karabağ kökenli bir aileye mensup olan Yavuz Bülent Bakiler, şiirinde büyük sevdayla bağlı
olduğu ata yurduna duyduğu hasreti dile getirmiştir. Karakoç’un aksine, lirik bir üslupla yazdığı şiir,
muhteva ve şekil özellikleri bakımından da farklılık gösterir. Karakoç’un gür sesinin aksine Bakiler’in
hissî, ağlamaklı, içten yaklaşımı aidiyet duygusuna bağlanabilir
KAYNAKÇA
Armaoğlu, Fahir (ty.), 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 13 bs. Alkım Yay.
Aslan, Yasin (1990), Can Azerbaycan (Karabağ’da Talan Var), Ankara: Kök Yay.
Attar, Aygün (2005), Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Ankara: Atatürk Araştırma
Merkezi.
69
Prof. Dr. Alim GÜR-Yaşar KESKİN/Karabağ Üzerine İki Şiir
Beyatlı, Yahya Kemal (2008), Kendi Gök Kubbemiz, 29. bs. İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Bâkiler, Yavuz Bülent (2010), Harman, 12. bs. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.
Bâkiler, Yavuz Bülent (2009), Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.
Gömeç, Saadettin (1999), Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Ankara: Akçağ Yay.
Karakoç, Aburrahim (1997), Akıl Karaya Vurdu, 2.bs, Ankara: Ocak Yay.
Uras, Esat (1987), Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Yeniden gözden geçirilmiş genişletilmiş 2. bs. İstanbul:
Belge Yay.
Taşdelen, Vefa (2010), “Bâkiler’in Şiirini Kuran Poetik Unsurlar” Bizim Külliye Dergisi, Elazığ: Haziran-Temmuz-
Ağustos, S. 44, s. 23-27.
Taşkıran, Cemalettin (1997), “Karabağ’da Son Durum”, Yeni Türkiye Türk Dünyası Özel Sayısı, Ankara, Temmuz
Ağustos, S. 16. s. 1192-1198.
Yıldırım, Dursun- Özönder, M. Cihat (1990), Karabağ Dosyası, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay.
Yılmaz, Mehmet (2007), Çağdaş Türk Dünyası Tarihi Ders Notları, Konya: Özer Fotokopi.
70
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
XIV YY. KIPÇAK TÜRKÇESİNE AİT “KİTAB-ET-TUHFET ÜZ-ZEKIYE”
ESERİNİN SÖZVARLIĞI VE İNSANI NİTELENDİRME KELİMELERİ
Doç. Dr. Asiya RAHİMOVA
Özet: ‘Kitab-et-tuhfet üz-zekiye fi-l-lügat et-türkiye’ eserinde bulunan kelimelerden 130’u insanı
nitelendirme için kullanılan kelimelerdir. Aralarında Eski Türkçeye, Oğuz grubu Türk dillerine ait ya da
alıntı olan, bir de kökeni belirlenemeyen unsurlar bulunan 30 kadar kelime günümüz Tatarcasında
kullanılmaz. 100 kadar kelime ise Tatarcada hala kullanılmaktadır. Onlardan bir kısmı ortak Türkçe
kelimeler olmakla birlikte büyük çoğunluğu Kıpçak grubu Türk dillerine ait olan kelimeler oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tatarca, Türk dilleri, insanı nitelendirme, ortak Türkçe kelimeler
The Lexis Dealing with Human Being Characteristics Present in the Literary Masterpiece of Kipchak
Language of XIV Century “Kitab-et-Tuhvat uz-Zakiya”
Abstract: In Turkic literary masterpiece of XIV century “Kitab-et-Tuhvat uz-Zakiya fi-l-Lugat at-Turkiya” it
was identified approx. 130 words dealing with human being characteristics. Out of this number there are little
more than 30 words with ancient Turkic lexical items, some of the borrowings are assumed to have Oguz
elements and some of the lexical items with undefined origin are not present in Tatar language nowadays. On
the contrary rest of the lexis used for the research of the source with approximate number of 100 words is still
present in Tatar language. One can group them in a smaller separate set of common Turkic words but all the
rest are most widely assigned to Kipchak Turkic languages.
Keywords: Tatar language, Turkic languages, human being characteristics, common Turkic lexis
Bir dilin sözvarlığını sistemli şekilde inceleyebilmek için, ilk aşamada kelimeleri belli bir konu
başlığı altında toplamak gerektir. Bu metotla biz Tatarcada şimdiye kadar az araştırılmış tematik kelime
grubunu, dilde insanı nitelendirmek için kullanılan kelimeleri topladık. Tatarcada toplam sayısı bin beş
yüz üstünde olan bu kelime grubu birkaç bakımdan ilgi çekicidir. 1) hem niteleyenin, hem de
nitelendirilenin her ikisi insanın kendisidir; 2) bu kelime grubunun gelişmesi insan topluluğunun tarihi
gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır; 3) çok eski zamanlarda oluşmaya başlamış olduğundan dolayı, insanı
niteleyen kelimeleri incelerken, kardeş Türk dilleri arasındaki yakınlık, bağlılık derecesi de gözlerin
önüne açık bir şekilde serilmektedir.
Tatarcanın sözvarlığını belli bir konu başlığı altından toplayarak bir grup halinde ele almak, hem
bu kelimelerin, hem amaç alınan konunun sadece bugünkü durumunu değil, tarihi gelişimini de
incelemede imkân sağlamaktadır. Geçen yüzyılın 80li yıllarında bu eser Tatar dilcileri tarafından aynı
amaçla, yani onun sözvarlığı ile çağdaş Tatarcanın sözvarlığı arasındaki ortaklıkları ortaya koymak için
araştırılmıştı. Mesela, Almaziya Nuriyeva’nın bir makalesinde ‘Kitab-et tuhfet ...’teki tabiatla ilgili olan
kelimeler incelenerek ve Tatarca kelimelerle karşılaştırılarak şu hükme varılmıştır: ‘... Kelimelerin büyük
çoğunluğu Tatarcanın yazı dilinde kullanılmakta olup, yazı diline alınmamış olan bazı kelimeler ise ses ve
anlam değişikliklerine uğramadan ağızlarda kullanılmaktadırlar’ (Nuriyeva, 1982: 71).
XIV y.y.da kaleme alınmış olan ve XIII-XIV yy. Kıpçakçasının kelime hazinesini yansıtan ‘Kitab-
et-Tuhfet üz-Zekiye fi-l-Lügat et-Türkiye’ (ileride - KTZ) eserinin sözlük kısmındaki (Kitab-et tuhfet..., s.
259-410) kelimeler araştırıldıktan sonra, aralarından 130 kelimenin insanı nitelemede kullanıldığı ortaya
konuldu. Bundan başka insanın özelliklerini anlatan 5 tane de deyim bulunmaktadır.
İncelediğimiz 130 kelimeden 20 kadarı Türkçe kökenli kelime olmayıp, onlardan 6 tanesi
Tatarcada kullanılmaz: abdal ‘divane, kaçık’ (Esk.T. abdal (
1969: 2)); canbaz ‘pehlivan’ (< Far. can «can; hayat»+ -baz «oynatan, oynayan anlamındaki ek»
(OTABL, 1993: 98): krş. T.Türk. canbaz ‘’ ; şabras ‘şaşı’ (
‘kör’ (< Far.): krş. T.Türk., Türkm., Kırg. kör ‘kör’; köse ‘sakalı olmayan; köse’(< Far.): krş.: T.Türk.
köse, Türkm. köse, Kırg. kösöö ‘sakalsız ve bıyıksız’; kälägi/kälägü ‘dilsiz; sessiz’(< Moğ. helgiy ‘dilsiz’,
helgüy boloh ‘dilsiz olmak, dili tutulmak’).
Kazan Federal Üniversitesi Tataristan/Rusya Federasyonu a.rakhimova@gmail.com
72
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Bunlardan başka cumart ‘cömert’ ve tuşman/ duşman ‘düşman’ kelimeleri günümüz Tatarcasında
çok aktif kullanılmakta, hatta eşanlamlı kelimeleri bile bulunmamaktadır. Tacikçe/ Farsça kökenli cumart
(cuvan (cavon) mard ‘yiğit’> cumard) kelimesi Türk dillerinin çoğunda vardır, ‘iyi ahlaklı, soylu’
anlamıyla bağlı olarak ‘cömert’ kavramını karşılamayı üstlenmiştir. Tacikçede cavonmard, Türkçe
kökenli yigit kelimesiyle parallel kullanılmaktadır. İki unsurun birleşmesi ve kısalması neticesi olan
cumart kelimesi, ilk önce (n) sesi, daha sonraları (va) hecesi düşerek meydana gelmiş olmalı ki, bu fikri
XIV y.y.a ait Harezm yazıtlarında geçen cuva mard şekli kanıtlamaktadır (Fazılov, s.372). Eski
Türkçenin kendi öz söcüğü olan, Mahmud Kaşgarlı sözlüğünde, ‘Kutadgu Bilig’te ve Turfan metinlerinde
geçen aqı ‘cömert’ (DTS, s. 48) kelimesini tamamen unutturarak, onun yerini almıştır. Eski Türkçe
kelimeleri koruyan Sibirya Türklerinin dillerinde son zamanlara kadar ağuu/ ağuu ‘cömert’ kelimesi
yaşamaktaydı (Radlov, C.1-1, 1893-1911: 171). Bir de duşman ‘düşman’ kelimesi (< Fars. doşman),
muhtemelen XIV- XV. yy.lardan sonra, Türkçe kökenli yagı ‘düşman’ (DTS, 1969:224) kelimesinin
yerine geçmiştir. XIV- XV. yy.larda oluşmaya başladığı öne sürülen ‘İdegey’ destanında, mesela, Farsça
kökenli dost ve düşman kelimeleri yalnız bir kere kullanılmıştır, oysaki bu kavramlar destanın omurgasını
oluşturan kavramlardır ve metinde yau ‘düşman’ve il ‘dost’ kelimeleri ile belirtilmektedirler: Ul yau
miken, il miken? Anı şunda sınayık (İdegey, 1988: 42). ‘O düşman mıdır, dost mudur? Onu orada
sınayalım’.
KTZ eserinde bulunan alıntılardan kavur ‘kafir’ (< Ar.), hasta ‘hasta’ (< Far.), näzik ‘zarif,
nazik’(< Far.), çirkin/şirkin ‘iğrenç, çirkin’ (< Far.) kelimeleri bazıları yazı dilinde, bazıları ise ağızlarda
olarak Tatarcada yaşayagelmişlerdir.
Arapça ya da Farsça kelimelerden yapılmış oldukları görülen 5 kelimeden sadece bir tanesi -
bahanalı ‘hilekar, kurnaz’(< Fars. bäһаnä ‘vesile, bahane’) Tatarcada kullanılmaz, geri kalan arlı ‘gururlu;
cesur; utangan, mütevazı’, arsız ‘utanmaz’, gävdäli ‘iri yarı’, dävlätli ‘varlıklı, bahtlı’, mallı ‘zengin’,
dinsiz ‘dinsiz’kelimeleri çok aktif kullanılmaktadırlar. Bunlar arasındaki ‘hilekâr’ kavramına değinmek
istediğimizin sebebi, bu kavramın günümüz Tatarcasında alıntı heyleker kelimesi ile belirtilmiş olması,
başka eşanlamlı kelimenin hiç bulunmamasıdır. Fakat diğer yandan ağızlarda birkaç kelime
görülmektedir: ayırıt, buğana, war, kultır, sos, zığıt, keneli (TTZDS, 2009: 46, 425, 677), çoğu da
muhtemelen kardeş olmayan komşu dillerden girmiş olmalı, mesela, Sibirya Tatarcasında kullanılan ayırıt
kelimesinin Moğolcadaki adarmaa ‘sahtelik; yapmacık’, adarmaatay ‘sahte tavırlı, ikiyüzlü’kelimesiyle
karşılaştırılabileceği bu fikrimizi doğrulamaktadır.
KTZ’nin sözvarlığında Türkçe köklere yabancı kökenli ekler getirilerek yapılmış kanbaz ‘meraklı;
sırnaşık; iftiracı’ ve solagay ‘solak’ kelimeleri de bulunmaktadır. Birincisi ortak Türkçe kan kelimesinden
Farsçadan girmiş –baz eki ile, ikincisi de ortak Türkçe sol kelimesine Moğolca kökenli olarak
nitelendirdiğimiz –gay eki (Rahimova, 2014: 74) getirilerek yapılmıştır.
KTZ’nin sözvarlığında insanı nitelendirme kelimeleri olarak ele aldığımız Türkçe kelimelerden 50
kadarı çok az değişiklik göstermiş olarak günümüz Tatarcasında yaşamını sürdürmektedir. Onların
arasında 1) bay ‘bahtlı; zengin’, ir ‘erkek’, yat ‘yabancı’, taz ‘kel’ v.b. gibi kök halindeki kelimeler; 2)
kökü belirlenemediği (krş.: Türkm. sakav, Kırg. sakoo ‘kekeme’, Uzb. sokov, Kaz. saqau ‘dilsiz’, Başk.
hakau ‘peltek’) v.b. gibi iki heceli kelimeler; 4) Türkçe köklere yapım ekleri getirilerek yapılmış: aksak
‘aksak, topal’, şolak ‘çolak, çarpık kollu’, bükri ‘kambur’, yahşı ‘iyi, güzel’, yükli ‘hamile’, irinçek
‘tembel, üşengeç’, uyalçak ‘utangaç’, yalançı/ yalğançı ‘yalancı’, söküçi ‘söven’ v.b. gibi türemiş
kelimeler bulunmaktadır.
Ayrı bir gruba toplayabileceğimiz ve kökenleri bakımından daha detaylı araştırma gerektiren şu
kelimeleri gösterebiliriz: käşäl ‘kel’, şörli ‘meşhur’, şaklak ‘alık, bön’, ilşigä ‘ünlü’, zahlay ‘cesur’, burtur
‘somurtkan’, äркäн ‘beka adam’, aksıla ‘inatçı, direşken’, sinlik ‘sefil’, şabad ‘usta, mahir’. Bunların
arasında ses değişikliklerine uğramış olacaklarını tahmin ettiğimiz alıntı kelimeler – aksıla < Far. aksi
‘ters’ , şabad < Fars. şahbaz ‘becerikli’ ve Türkçe köklerin birleşmesiyle ortaya çıkmış olabileceğini
tahmin ettiğimiz - äркäн < Türk. Er +Kend(i) 'erkek yalnızı' – kelimeler de vardır.
Eserde bir de deyimler olarak adlandırabileceğimiz yırtık tutaklı (
kazak başlı ‘bekar’, kut/ kutlı tobuklı (Esk. T. qut ‘talih’ ve tobıq ‘ayak bileği’(DTS, 1969: 471, 569)
‘uğurlu’, kut/ kutsız tobuklı ‘uğursuz’, şirin dilli (
nitelendirmede kullanılan kalıp ifade bulunmaktadır. ‘Kimsesiz, yabancı, yurdundan ayrılmış kimse’
anlamındaki kazak kelimesine Tatar folklor eserleri dilinde rastlamaktayız: Kıştırdama bala usak. Minem
kazak yatkan çak (THİ, 1984: 121). ‘Hışırdama küçük kavak. Benim, yurdumdan ayırılıp kaçıp gittiğim
gündür bu’.
73
Doç. Dr. Asiya RAHİMOVA/XIV yy. Kıpçak Türkçesine Ait “Kitab-et-Tuhfet üz-Zekiye” Eserinin…
Sonuç olarak, KTZ’nin sözvarlığında bulunan 130 kelime insanı nitelendirmede kullanılan
kelimelerdir. Onlardan 35 kelime günümüz Tatarcasında kullanılmamaktadır. Onların arasında 1) yabancı
dillerden girmiş kelimeler, 2) başka Türk dillerinde yaşamasını sürdüren eski Türkçe kelimeler, 3)
kökenleri açık belli olmayan kelimeler vardır. 100 kadar kelime Tatarcada hala kullanılmaktadır. Onları
da 1) Türkçe ve 2) Alıntı kelimeler olarak iki gruba ayırabiliriz. Türkçe kelimelerin bir kısmı Türk
dillerinin çoğu için ortaktır, fakat büyük çoğunluğu Kıpçak dillerine ait olan kelimeler oluşturmaktadır.
Alıntı kelimelerden bir kısmı Tatarcada aynı anlamlarında yaşamaktadırlar, bazıları Türkçe ekler
yardımında yeni kelimeler yapımında kullanılmışlardır.
KISALTMALAR
Ar. – Arapça
Başk. – Başkurtça
Esk. T. – Eski Türkçe
Fars. – Farsça
Kaz. – Kazakça
Kırg. - Kırgızca
Moğ. - Moğolca
Türkm. - Türkmence
Üzb. - Üzbekçe
KAYNAKÇA
DTS – Drevnetirkskiy slovar. – L.: Nauka, 1969. – 676 s.
Fazılov – Fazılov E.İ. Starouzbekskiy yazık. Horezmskiye pamyatniki XIV veka. Taşkent: Fan: 1966. – T.1. – 650s.
İdegey – İdegey. Tatar halık dastanı. Kazan: Tatarstan kitap neşriyatı, 1988. – 254 b.
KTZ – ‘Kitab-et-tuhfet üz-zekiye fi-l-lugat et-türkiye’ – İzıskannıy dar tirkskomu yazıku (Grammatiçeskiy traktat
XIV veka na arabskom yazıke). Vvedeniye, leksiko-grammatiçeskiy oçerk, perevod, glossariy,
grammatiçeskiy ukazatel E.İ. Fazılov’a i M.T. Ziyayevoy. Taşkent: İzdatelstvo ‘Fan’ Uzbekskoy SSR. –
1978. – 452 s.
Nuriyeva – Nuriyeva A.H. Leksika ‘Kitab-et-tuhfet üz-zekiye fi-l-lugat et-türkiye’ XIV veka v otnoşenii k
sovremennomu tatarskomu yazıku// Struktura i istoriya tatarskogo yazıka. Kazan: İzd-vo Kazanskogo
universiteta. – 1982. – S. 62-72.
OTABL - Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat. – İstanbul: Ziya Ofset: 1993. - 1081s.
Radlov – Radlov V.V. Opıt slovarya tyurkskih nareçiy: v 4-h tomah. – SPb.: Tip.İmp. Akad. Nauk: 1893-1911.
Rahimova – Rahimova A.R. İnoyazıçnıyı slovoobrazovatelnıyı affiksı v strukture tyurkskih leksem,
harakterizuyuşih çeloveka// Uçenıyı zapiski Kazanskogo universiteta. Seriya Gumanitarnıyı nauki. 2014.
№156, kn.5 – S. 70-80.
THİ – Tatar halık icatı. Dastannar. Tözüçese Ehmetova F.V. Kazan: Tatarstan kitap neşriyatı, 1984. – 383 b.
TTZDC – Tatar telenen zur dialektologik süzlege. – Kazan: Tatarstan kitap neşriyatı, 2009. – 839 b.
74
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
|