Keywords: Azerbaijani literature, Molla Nasreddin, Ali Nazmi, criticism, irony
Molla Nasreddin Dergisi ve Molla Nasreddin Edebi Mektebi Hakkında
Molla Nasreddin, Azerbaycan’da 1906 ile 1931 yılları arasında yayımlanmış olan haftalık ünlü
fikir, siyaset, edebiyat ve mizah dergisidir. 7 Nisan 1906 ile 9 Ocak 1917 tarihleri arasında Tiflis’te, 1921
yılı boyunca Tebriz’de ve 1922 ile 1931 yılları arasında ise Bakü’de yayım hayatını sürdürmüştür.
Redaktör ve nâşirinin Celil Memmedquluzade (1866-1932) olduğu dergi, Tiflis’teki ilk devresinde
365 sayı basılmıştır. İlk zamanlarda Celil Memmedquluzade ve Ömer Faik Numanzade’nin ortak
sorumluluğunda yayımlanan Molla Nasreddin, daha sonra yalnızca Celil Memmedquluzade tarafından
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, ayvazmorkoc@gmail.com
100
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
çıkarılmaya devam etmiştir. Azerbaycan, Sovyetler Birliği’nin denetimine girince Celil
Memmedquluzade Tebriz’e geçerek dergiyi burada çıkarır. Azerbaycan hükümetinin daveti üzerine
Bakü’ye dönerek 1931 yılına kadar dergiyi burada neşretmeyi sürdürür (Akpınar: 1994: 453) 25 yıl
boyunca dergi Tiflis, Tebriz ve Bakü’de toplam 748 sayı yayımlanmıştır (Mirehmedov, 1980: 257)
Sosyal demokrat bakış açısıyla yayımlanan Molla Nasreddin, ağırlıklı olarak toplumsal sorunları
öne çıkarmış; bilgisizlik, eğitimsizlik, kadın hakları, batıl inançlar, dini tutuculuk gibi geniş konu
yelpazesi ile keskin tenkitlerde bulunmuştur. Azerbaycan’ın yanı sıra Türkiye ve İran gibi Müslüman
doğu toplumlarının sorunlarını dile getirdiği görülür. Dergide 1905 Rusya, 1906 İran ve 1908 Osmanlı
meşrutiyet hareketlerinin memnuniyetle karşılanarak desteklendiği anlaşılmaktadır. Sömürgeci devletlerin
Şark’taki faaliyetleri ısrarla reddedilmiş, bu meselede mizahi yazı ve şiirler ile karikatürler yayımlanarak
devletlerin sömürgeci emelleri tenkit edilmiştir. (Akpınar, 1994: 454)
20. yüzyıl başlarında Azerbaycan’da edebi, siyasi ve toplumsal alanlarda önemli bir etkiye sahip
olan ve Molla Nasreddinci edebiyat mektebi kurulmasına öncülük eden Molla Nasreddin, aynı zamanda
ülkenin ilk mizah dergisidir. Bu yıllarda Azerbaycan’da özgürlük hareketleri ivme kazanmış, işçi
ayaklanmaları çoğalmıştır. Ülkenin karışıklık içinde olduğu, Çarlık Rusyasının da ömrünü tamamlamak
üzere bulunduğu bu geçiş döneminde Molla Nasreddin, çok mühim bir misyonla ortaya çıkar. Dergi,
içinde barındırdığı edipler aracılığıyla, Türk ve Müslümanların aydınlanması, çağdaş ülke toplumlarının
seviyesine ulaşması gibi ideallerle büyük bir mücadeleye girişir. Molla Nasreddin’de Müslümanların her
alanda geri kaldığı vurgulanarak bunun sebepleri çok yönlü tartışılmaya başlanır. Molla Nasreddin
dergisinde Azerbaycan Türklerinin sorunları bütüncül bir bakış açısıyla irdelenmiştir. Ülkede eğitim
seviyesinin düşüklüğü, halkın eğitime değer vermemesi, kızların çocuk yaşta zorla evlendirilmesi,
kadınların toplumda hak ettiği yere gelememesi gibi konular tartışılmıştır. (Adıgüzel, 2007: 18)
Celil Memmedquluzade, daha ilk sayıda Sizi Deyip Gelmişem başlıklı yazısında derginin
amaçlarını şu cümlelerle açıkça dile getirir (Molla Nasreddin, (1906), Nu. 1: 2):
Ey benim Müslüman kardeşlerim. Benden bir söz işitip gülmeye başladığınız zaman siz
zannediyorsunuz ki Molla Nasreddin’e gülüyorsunuz. Kimin üstüne güldüğünüzü bilmek isterseniz;
koyunuz karşınıza bir ayna ve bakınız cemalinize.
Molla Nasreddin dergisi etrafında toplanan edebi şahsiyetler, bir süre sonra Molla Nasreddin edebi
mektebi ismiyle tanınan bir ekol meydana getirirler. Tiflis edebiyat muhitinde kendilerini kabul ettirmiş
olan Celil Memmedquluzade ve Ömer Faik Ne’manzade gibi şahsiyetlerle birlikte Molla Nasreddin
dergisi aracılığıyla ünlenen Mirze Elekber Sabir gibi isimler, dergi etrafında toplanıp edebi ekol
oluşturmuşlardır. Kısa zamanda Ali Nazmi, Aliqulu Necefov, Memmed Said Ordubadi (1872-1950),
Cafer Cabbarlı (1899-1934), Abdulla Şaiq (1881-1959), Aliağa Vahid (1895-1965), İbrahim Tahir ve
Mirzali Mö’cüz (1873-1938) gibi şahsiyetler, bu derginin kadrosunda yer alırlar. Molla Nasreddin,
Azerbaycan’ın 20. yüzyıl edebi, siyasi ve toplumsal hayatına istikamet belirleyen önemli bir dergi olur.
(Adıgüzel, 2007: 19) Başta Türkiye olmak üzere Özbekistan, Türkmenistan, Tataristan, Dağıstan, Kırım
ve İran gibi geniş bir coğrafyada takip edilmeye başlar (Erol, 2011: 1076).
Dergi, gerek Kuzey Azerbaycan’da, gerek Güney Azerbaycan’da geniş bir edebî ve siyasî ortamın
oluşmasını sağlar. Öyle ki, Kazan, Ufa, Astrahan, Orenburg, Erzurum ve İstanbul gibi Türk memleket ve
şehirleriyle Kahire, Tahran, Bombay, Kalküta gibi Müslüman çoğunluğun olduğu şehirlerde geniş okur
kitlelerine ulaşır (Durmuş, 2008: 360). Azerbaycan edebiyatının önemli simalarından Abdullah Şaik,
“Hophopname’nin Azerbaycan’da çalmadığı kapı, girmediği ev kalmadı. Onu okuyanlar da sevdi,
okutanlar da… (Zamanov, 1973: 79) sözleriyle Molla Nasreddin’in halk arasında gördüğü rağbeti ifade
eder.
1906 yılında yayım hayatına başlayan Molla Nasreddin, toplumsal problemleri cesurca dile getirir.
Dergide eserleri yayımlanan edipler, her biri ciddi sorun haline gelmiş konuları, mizah yetenekleri
doğrultusunda hiciv unsurlarını kullanarak keskin ifadeler ile ifşa ederler (Uygur, 2006: 16).
20. yüzyıl Azerbaycan sahası Türk edebiyatında adeta bir okul olmayı başaran Molla Nasreddin,
defalarca para cezasına çarptırılmış, takiplere maruz kalmıştır. Hatta zaman zaman sayfalar yazısız
çıkarılmış, dergide yazanlar kâfir olarak nitelendirilmiştir. Bütün engellere rağmen dergi, Azerbaycan
Türklerinin bilinçlenmesini sağlamış ve Molla Nasreddinci nesillerin yetişmesine hizmet etmiştir
(Durmuş, 2008: 360).
Anlaşılır bir dille okuyucuya ulaşmak arzusu ile çıkarılmaya başlanmış olan Molla Nasreddin,
gerek kelime hazinesi, gerekse dilbilgisi yönlerinden günlük konuşma diline yaklaştırılmaya çalışılmıştır.
101
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ/Mollo Nesreddin Edebî Mektebi Üyelerinden Ali Nazmî’nin…
Bununla birlikte dergi, Azerbaycan edebi dilinin geliştirilmesini o zamanki Osmanlı coğrafyasının
Türkçesinden bağımsız biçimde sürdürülmesini istemektedir. Bu tavrı ile İsmail Gaspıralı’nın bütün
Türkleri İstanbul Türkçesi eksenindeki ortak dil anlayışında birleştirme idealinden ayrılır. İsmail
Gaspıralı’nın düşüncelerine tezat oluşturan yaklaşımıyla dergi, Türk dünyası aydınları arasındaki dil
birliğini meydana getirme çabalarına destek vermemiş olur (Uygur, 2004: 3073).
Ali Nazmi’nin Edebi Kişiliği
Azerbaycan realist edebiyatının önemli temsilcilerinden olan Ali Nazmi, ömrünün yaklaşık 50
yılını edebiyat içinde aktif olarak geçirmiştir. Molla Nasreddin edebi mektebinin en faal üyelerinden biri
olmuş, keskin mizah ve hiciv içeren eserleriyle Azerbaycan edebiyatında kendine hususi bir yer
edinmiştir. Akif Aşırlı Azerbaycan Metbuatı Tarixi (1875-1920) adlı eserinde Ali Nazmi ve edebi kişiliği
ile ilgili şunları söyler (Aşırlı, 2009: 90)
Ömrünün 50 ilini bədii yaradıcılıqla məşğul olmuş, Mirzə Cəlil, Sabir kimi ömrünü vətənin
tərəqqisinə, mədəniyyət və maarifin çiçəklənməsinə həsr etmişdi. Müəllimi və ideya dostu Mirzə
Cəlil şairin "Sijimqulunamə" kitabına yazdığı ön sözdə deyirdi: "Biz bunu qəti deyə bilərik ki,
"Molla Nəsrəddin"ə yaraşan şivənin məzəliliyi və duzluluğunda, məharət və lətafətdə Sabirə yavuq
gələn və ona əvəz olan birinci Məşədi Sijimqulu Kefsiz olubdur. Sabirin vəfatından sonra ikinci
Sabirimiz birincisinin yerini boş qoymadı. Məşədi Sijimqulu Kefsizin zövq və səfalı, məzə və duzlu
şeirinin heç bir vaxt dalı kəsilmədi. O özü cismən qocaldısa da, onun kəlamının lətafəti bir zərrə
qədər əsgilmədi".
Henüz Bolşevik ihtilali ortaya çıkmadan önce Ali Nazmi’nin fakir köylülerin, zulme maruz kalan
işçilerin sıkıntılarını eserlerinde ısrarla dile getirdiği görülür. Satirik şiir, felyeton
1
, manzum hikâye,
hatıra, tercüme ve makale gibi farklı türlerde yazılar kaleme almıştır.
Ali Nazmi, Bolşevik ihtilalinden önce Azerbaycan sahasında hayatını sürdüren ve Mehemmed
Şaxtaxtlı tarafından çıkarılan Şerq-i Rus (1903-1905) gazetesinde (Yıldırım, 2013: 148) epey yazı
yayımlamıştır. Güneş, Zenbur (1918-1920), Tuti (1914-1917), Mezeli, Kelniyyet, Baba-yı Emir (1915-
1916), Dirilik, Yeni İrşad gibi yayım organlarında eserlerini okuyucuya ulaştırmıştır. Molla Nasreddin’e
hem nazım, hem de nesir türünde satirik yazılarıyla katkı sağlayan Ali Nazmi, bir süre derginin
redaktörlüğünü yapmış, Sovyet yönetimi yıllarında da aktif Molla Nasreddinci olarak halk arasında ün
kazanmıştır (Zeynalov, 1973: 76).
Yazı hayatının ilk yıllarında daha çok cehalet ve eğitimin değeri gibi konularda yazan Ali Nazmi,
edebi olgunluk döneminde toplumun bütün kesimlerini kucaklayan keskin bir mizahi çizgiye yönelir.
1905 yılında Rusya’daki meşrutiyet hareketi ile birlikte onun edebi anlayışında önemli değişmeler
görülür. Dili, üslubu, mizahi vasıta ve teknikleri olgunlaşmaya başlar.
Halkın içinde yer alan Ali Nazmi’nin eserleri, dikkatli gözle incelendiğinde yaptığı tenkitlerin bazı
zümreler ve kişiler üzerinde yoğunlaştığı görülür. Bunlar; halkı sömüren zenginler, rüşvetçi devlet
memurları, halkı ezen Rus asker ve polisler, kolay zenginlik peşinde koşanlar, çıkarcı din adamları,
kadına toplumda yer vermeyenler, cahillik ve miskinlik içinde bulunanlar, batıl inançlar peşinde koşanlar,
kan davası güdüp adam öldürenlerdir.
1878 yılında Gence şehrine bağlı Serab köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen
Ali Memmedzâde Nazmi, ilk eğitimini mahalle mektebinde alır. Babasının beklenmedik erken bir vakitte
vefatının ardından, ailenin geçimine katkı sağlamak için küçük yaşta çalışmak zorunda kalır. Para
kazanmak maksadıyla Türkistan’a giderek Buhara ve Semerkant şehirlerinde tüccarların yanında çalışır.
Bu dönemde bir yandan görgüsünü arttırırken, bir yandan da Rusça ve Farsçasını geliştirmeye gayret
eder. Orta Asya’da çalıştığı yıllarda şiire merak salan edip, Bîkes mahlasıyla ilk kalem denemelerini
oluşturmaya yönelir.
1903 yılından itibaren kaleme aldığı Dostuk, Fesiller ve Kandiller, Teessür, Şikâyet, Felekden
Giley adlarını taşıyan ilk grup şiirlerinde toplumdaki cahilliğe ve uyuşukluğa yöneltilen tenkitler dikkat
çekmektedir. Bu şiirlerde eğitim ve aydınlanma öne çıkarılırken, gericilik, baskı ve zulüm yerilmektedir.
1903 yılında yayım hayatına başlayan Şerq-i Rus gazetesinin en aktif ediplerinden biri yine Ali Nazmi
olacaktır. 1904 yılında Şerq-i Rus’da yayımlanan Kende İbtida başlıklı şiiri edebiyat çevrelerinin
dikkatini çeker.
1
Felyeton: Kusurları, çirkin işleri alay konusu ederek kötüleyen gazete veya dergi makalesi.
102
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Molla Nasreddin’in ilk sayılarından itibaren ürünlerini burada yayımlamaya başlayan Ali Nazmi,
ilk etapta felyetonları ile, daha sonra ise keskin mizahi şiirleriyle kendini gösterir. Molla Nasreddin’de
kendine has mizahi üslubunu olgunlaştırırken, bu derginin çizgisine yakın olan diğer mizahi dergilerde de
edebi faaliyetini sürdürür. Celil Memmedquluzade, Ali Nazmi’ye çok değer verir ve onun yazılarının
Molla Nasreddin’in süsü ve güzelliği olduğunu belirtir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 71).
Molla Nasreddin dergisi Çarlık Rusyası tarafından türlü bahanelerle kapatılınca bundan duyduğu
üzüntüyü dile getiren şiirler yazar. Bunlardan birinde Molla Nasreddin’i yurdu süsleyen gökteki yıldızlara
benzetir. Derginin adeta bulutların ardında kalan güneş gibi olduğunu, büyük bir heyecanla yeniden
parlamasını beklediklerini söyler:
Yıldız kimi parlayırdın, süslenirdi yurdumuz,
Xankı qalın buludların arxasında dayandın?
Ey güneş tek qöy üzünde buludlara bürünen,
Çox dayanma, yene doğ sen, silahına sarıl da,
O qöydeki buludları gov, yıldız tek parılda,
Gözlerimiz yolundadır, yolundadır, yolunda.
Azerbaycan halkının büyük sıkıntılar yaşamasına sebep olan Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ali
Nazmi de büyük eziyetler çekmiştir. Şairin dünyaya geldiği Serab köyünün mutaassıp mollası onu siyasi
fikirlerinden dolayı tekfir ederken, köyün kimi insanları da onu o yıllarda müspet bir anlam taşımayan
“gazeteci” diyerek tahkir ederler. Hatta daha da ileri giderek zararlı fikirleri bulunduğu gerekçesiyle
ölümle tehdit ederler. Bunun üzerine Ali Nazmi köyünden göç edip Gence’ye yerleşir. Burada küçük
ticaretle uğraşarak geçimini temin etmek zorunda kalır (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 240).
Hem Çarlık Rusyası’nın baskısından, hem kimi gerici din adamlarının hücumlarından, hem de bazı
cahil insanların ölüm tehditlerinden korunmak için Ali Nazmi çok sayıda mahlas kullanmıştır. Bunlar
Bikes, E. S., Eli Deyenekli Hecametverdi, Meşedi Sijimqulu, Kefsiz, Serseri, Qanacaqsız, Şemşir,
Şemşirek, Peşiman Qoca, Gence Cavanları, Mütşair, Şallah, Qav-mahi, Qoca Zığ Zığ, Papirosçeken gibi
mahlaslardır (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 241).
Bir süre öğretmenlik de yapan Ali Nazmi, 1924 yılında Yeni Gence gazetesinde yazılar yazar.1926
yılında Bakü’de Kendli gazetesinde çalışır. Aynı yıl Molla Nasreddin’de başladığı görevini derginin
kapatıldığı 1931 yılına kadar kesintisiz sürdürür. Şair bu dönemde mizahi şiirlerinin yanı sıra çok sayıda
manzum hikâye kaleme almış, Nizami, Firdevsi ve Krilov’dan tercümeler yapmıştır. 1944 yılında
basılmış olan Keçmiş Günler adlı manzum eseri onun hatıralarını ihtiva eder.
Velut bir edip olan Ali Nazmi’nin yayımlanmış ilk eseri Sijimquluname beş yüz sayfadan oluşur.
Bu esere şairin yalnızca manzum ürünleri dâhil edilmiştir. Oysa bu tarihe kadar Ali Nazmi’nin matbaa
yüzü görmüş çok sayıda mensur felyetonları ve makaleleri olduğu bilinmektedir. Hatta Celil
Memmedquluzade’nin Sijimquluname’ye yazdığı mukaddimede onun nesirlerini yüksek kıymetli örnekler
olarak değerlendirmiştir. (Memmedov, 1988: 210)
Ali Nazmi’nin kitapları değişik zamanlarda yayımlanmıştır: Sijimquluname (1927), Belke Bu Yaxşı
Oldu (1932), Üç Meşedi (1935), Satira Mermileri (1945), Seçilmiş Şe’rler (1950), Seçilmiş Eserleri
(1959), Şe’rler (1963), Seçilmiş Eserleri (1979), Sijimqulu (1979) (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 243)
Eserlerinde Tenkit ve Hiciv
Edebi hayatına 1898 yılından itibaren gazel formunda yazdığı manzum mektuplarla başlayan Ali
Nazmi’nin bu ilk dönemdeki şiirleri mevcut değildir. Matbaa yüzü görmüş Dostluk (1901) adını taşıyan
ve dikkate değer tenkitler içeren ilk şiiri onun sanatçı yönünü belirten bir belge niteliğindedir. Ardından
Şikâyet (1903) Felekden Giley (1903) şiirleri gelir. Şikâyet şiirinde ferdi konulardan toplumsal içeriğe
doğru bir gidiş görülür. Şaire göre içinde yaşılan çevre tamamen karanlıktır. Eskilik taraftarı ve aşırı
fanatik insanlar arasında dolaşan şair, aradığı ışığı karanlıklar arkasına gizlenmiş olarak görür. Bilim,
eğitim gibi konuların bulunmadığı bir çevre vardır. Karanlığın sembolü olan yarasa o derece büyümüştür
ki adeta bir pehlivan cüssesine dönmüştür. Meydanın cahillere kaldığı bu durum onu rahatsız etmektedir.
Meskenim dehrde neyistandır,
Süknesi hep köhneperestandır.
Nur, zülmet dalında pünhandır,
Şebpere pehlivane dönmüşdür
103
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ/Mollo Nesreddin Edebî Mektebi Üyelerinden Ali Nazmî’nin…
Eski edebiyattan kısmen izler taşıyan Felekden Giley şiirinde doğrudan doğruya gerçeklikten uzak
olan felek tenkit edilir. Halkın fakirliğinin ele alındığı şiirde köylülerin ağır geçim şartları tenkit edilir.
Şair Fesiller ve Kendliler ile Teessür adlı şiirlerde köylülerin emeğini mevsimlerle bağlantılı anlatır.
Kende İbtida ile Atanın Oğluna Vesiyeti şiirlerinde eğitim, bilim ve çağdaşlığı önce çıkarır. Hürriyetin
Lüzumu şiirinde ise bağımsızlığın gerekliliğini vurgular. Bu grup şiirlerinde insancıl bir kimlikle öne
çıkan şair genel olarak bilgi, eğitim ve özgürlük kavramlarına kıymet veren bir aydın kişi olarak görülür.
Bir milletin gelişip yükselmesinde hürriyetin temel değer olduğunu dile getiren Hürriyetin Lüzumu
başlıklı şiirde şair, özgürlüğe ulaşmak isteyen halkın birlik olmasını, azim ve karlılıkla mücadele etmesini
ister.
Ali Nazmi’nin Musibet Nöheleri adını taşıyan silsile şiirleri vardır. İçinde Terane-yi Milli, Son
Xatirat, Gezel, İstibdad, Milli Nohe adlı şiirlerin de yer aldığı bu silsile şiirlerde fakir halkın zor
durumundan yararlanarak onları sömüren hâkim zümreler tenkit edilmektedir.
Şair şiirlerinde toplumun gaflet uykusundan uyanacağı, zor durumdan kurtulacağı güzel bir dönemi
dört gözle beklemektedir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 243):
Ey kâş tez geleydi bir esr, bir zemane,
Elm ile uğraşaydı bu xelq, aqil ü dane.
Ali Nazmi diğer bir şiirinde kendisi de dâhil olmak üzere bütün milletin gaflet uykusundan
uyanması gerektiğini vurgular.
Olmuşam men dexi me’yus, oyan, ay millet oyan,
Bu ne qeyret, bu ne namus, oyan, ay millet oyan!
1905 yılında Rusya’daki meşrutiyet ilanı öncesi ve sonrasında büyük toplumsal hadiseler cereyan
etmiştir. Şair, bu hadiselerden yola çıkarak yazdığı İstibdad şiirinde Çarlık idaresinin baskıcı
uygulamalarını tenkit eder. Gazel tarzında yazılan şiirde özgürlükten mahrum bırakılan sayısı milyonları
bulan insanlardan söz edilir. İnsanların maruz kaldığı türlü sıkıntılar ve özgürlük hasreti Namık Kemal’in
söyleyiş tarzını hatırlatan ifadelerle öne çıkarılır. Ali Nazmi’nin ilk dönem şiirlerinde genel olarak sade
konuşma dilinin kullanıldığı söylenebilir.
Çürüse çeşmim eğer hak-i siyeh altında,
Yene hürriyet olur her emelim, her sühenim,
Bikesa, rahetim olmaz yerim olsa cennet,
Piş-i çeşmimde eğer böyle fenade vetenim.
Edebi hayatının başlarında yalnızca şiirle değil, aynı zamanda nesirle ilgilenmiş, Ali Nazmi, sosyal
ve siyasi içerikli makaleler ile felyetonlar da kaleme almıştır. Nesir türündeki yazılarında eleştirilerini
cahillik, gerilik, adaletsizlik ve kimi din adamlarının çıkarcılığı noktalarında yoğunlaştırdığı söylenebilir.
Şairin ilk edebi ürünleri dikkatli gözle incelendiğinde henüz Molla Nasreddin’de yazmadan çok önce bile
ondaki mizah ve tenkidin karakteristik çizgileri rahatlıkla görülür.
İlk sosyal ve siyasi içerikli eserlerinde öncelikli olarak köylülerin eğitilerek cahillikten kurtarılması
gerektiğini söylemektedir. (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 244):
Xülase, ecinne taifesi ayat-ı Qur’an’dan qaçan kimi bizim kendli Müselman qardaşlarımız elmden
o növ qaçırlar. Bes ne vexte kimi nadanlıqda cehaletde davam edeceyik?
Ali Nazmi’nin 1904 yılında Şerq-i Rus gazetesinde yayımlanmış sosyal ve siyasi içerikli makale ve
felyetonları bulunmaktadır. Zarafattan Behre, Cürbecür Ehval, Gence Üyezdinden, Elm mi Hiyleqerlik
mi? Adlarını taşıyan bu gruptaki yazılarında yine yoksul köylülerin halini gözler önüne serer.
1905 yılındaki Rus meşrutiyetinin öncesinde ülkede kaotik bir ortam mevcuttur. Molla
Nasreddin’in, 1906 yılında basılmaya başlayınca kısa sürede derginin en faal üyelerinden biri haline gelir.
Böylece Ali Nazmi’nin edebi hayatının 1906 ile 1920 yılları arasını kapsayan ikinci ve en verimli dönemi
başlamış olur. Bu dönemde şair, eserlerinde ağırlıklı olarak özgürlük ve demokrasi fikirlerini öne
çıkarmış, halkı önce bilinçlenmeye, ardından da mücadeleye davet etmiştir. Bu dönemdeki satirik
eserlerde toplumsal olay ve ilişkileri eleştirel gerçekçi bakış açısıyla yazmıştır. O dönemde yine köhne
toplum düzenini, insanlar arası ilişkilerin bozukluğunu, Çarlık Rusyası’nın baskıcı uygulamalarını tenkit
ettiği mizahi eserlerinde kendine özgü bir dil ve söyleyiş kullanır. Bütün tenkitlerinde gerçekçi bakış
açısından ayrılmamaya özen gösterdiği söylenebilir. Ali Nazmi’nin gerçekçiliği sürekli ön planda tutması
onun 1907 yılında Molla Nasreddin dergisinde yayımlanan bir Felyeton’unda belirgin biçimde
görülmektedir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 245):
104
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
A kişi, sen Allah bir insaf ele. Vallah heç insaf elemirsen. Kişi, neye menim yazdıqlarıma
inanmırsan? And içim, seni inandırım ki birini de yalan yazmıram. Bu başım üçün yalan yazmıram.
Heye başıma da inanmasan, and olsun bizim kendimizde olan cindar meşedi şarabını halanın
tasına ki, tamamen sene her ne ki yazıram, birini de yalan deyil.
Celil Memmedquluzade, Ali Nazmi’nin en önemli eseri olan Sijimquluname’nin takdim yazısında
edibin yenilikçi ve eleştirel şiir noktasına ulaşmasını şöyle değerlendirir (Mir Celal – Hüseynov, 2008:
245):
Biz heqiqi Molla Nesreddin şairini axtarırdık. Biz Sabir’i ve Meşedi Sijimqulu’nu axtarırdık.
Ali Nazmi’nin inkılâpçı mizah yolunu tercih etmesinde en büyük etken, onun vatan ve millet
sevgisidir. Kendisi bir köy çocuğu olduğu için köylülerin maruz kaldığı sıkıntıları yakından bilir. Ali
Nazmi’nin mizah ve tenkit içerikli aşağıdaki mısralarda ağa, bey, han gibi kişilere büyük değer verilirken
köylülerin insan sırasına bile konulmadığını söylemek ister.
Meclise ancağ ağa, bey, xan gelir
Ac, gözü qan yaşlı yazım yazmayım?
Qemlere yoldaşdı yazım yazmayım?
Ehsan, İki Ses, Size Ne adındaki şiirleri yoğun tenkit ve ironinin bulunduğu örneklerdir. Şairin,
köylülerin yanı sıra işçilerin durumunu de ele alan, onların maruz kaldıkları sıkıntıları dile getiren çokça
şiirleri olduğunu görmekteyiz. O, Gülüşme (1909), Olarmış (1917), Muxtar (1917) gibi şiirlerinde
işçilerin sıkıntılarla yüklü hayatından söz eder, birlikten kuvvet doğacağını vurgular.
Rusya’da gerçekleşen 1905 meşrutiyetinin ortaya çıkardığı özgürlükçü hava bir süre sonra yerini
yeni baskılara bırakmış, bu durum Ali Nazmi tarafından bir geriye dönüş, yani irtica olarak
nitelendirilmiştir. Qorxuram, Bu da Bir Bahar, Elvida, Zindan, Olacağ mı, Viran Görürem, Eş’ar-i
Mehzunane, Od Tutub Odlandı Veten şiirlerinin içeriğinde toplumda yeniden etkili olmaya başlayan
irtica, şiddetle tenkit edilmiştir. Şairin 1908 yılında basılan Elvida şiirinde, kısa süreli güzel günlerin
geride kaldığı, zulmün yeniden kendini gösterdiğini belirtir:
Çünki cahanı bürüyüb irtica
Söyledim hürriyete men elvida.
Şair benzer fikirleri aşağıdaki şiirde de okuyucuya vermektedir. Yaşadığı dönemde insanlar
arasındaki ilişkilerin kopukluk ve tahammülsüzlüğü, toplumun her kademesindeki adaletsizliği realist bir
söylemle ifade eder (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 248):
Baxıram her terefe, işleri viran görürem,
Gedirem her yana, ehvalı perişan görürem,
Batili heqq, heqqi batil, işi eyri, düzü pis,
Alem-i Gence’de nadanları sedr-i meclis,
Elmsiz firqeni varlı, gelem ehlin müflis,
Ürefanı, üdebanı bele heyran görürem,
Baxıram her terefe, işleri viran görürem!
Ali Nazmi’nin irtica konusunu ele alarak keskin tenkitler sergilediği epeyce şiiri vardır. Taşıdığı
içerikle dikkat çeken Qorxuram (1909) şiirinde yenilikçi toplumsal fikirleri baskı altına alan, milli
edebiyatı yok etmeye çalışan, çağdaş aydınları ezen baskıcı Çarlık Rusyası hükümetini tenkit eder.
Şair, lirizmin üst seviyeye çıktığı bu gruptaki şiirlerinde zaman zaman özlem temasını öne çıkarır.
Şiirlerde özlenen şey sevgili değil, huzurlu, mutlu, özgür insanlardır (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 249):
Zennince senin, milletimiz şad olacag mı?
Virane qalan mülkümüz abad olacag mı?
Talane geden haqqımız, insanlığımız teg
Quldur adı da puç ve berbad olacag mı?
Daim qalacag qeyd-i esaretde Müselman?
Ya birce bu zincirden azad olacag mı?
Her gün ürefaya tökülen le’nete qarşı
Heç olmasa bir defe de irad olacag mı?
Baran-ı bela üstümüze hey yağacag mı?
Hürriyet, edalet ve müsavat camalı
Bu ölkede de cilvelenib dad olacag mı?
105
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ/Mollo Nesreddin Edebî Mektebi Üyelerinden Ali Nazmî’nin…
Ali Nazmi, burjuva toplumunda para sevgisini, kumar düşkünlüğünü ve alkolizmi toplumu çürüten
zararlı unsurlar olarak görmüştür. Pul, Dirhem ü Dinardan Özge, Şerab ve Şerabçı, Lezzet gibi şiirlerinde
göz önünde canlandırılan tablolar halinde tasvir ettiği kötü karakterli insanları, burjuva toplumunun
bireyleri olarak öne çıkarır.
O dönemde Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından takip eden Ali Nazmi, temalarını geniş Türk ve
İslam coğrafyasını göz önünde bulundurarak belirlemiştir. 1906’da İran’da ve 1908’de Türkiye’de ortaya
çıkan meşrutiyet hareketlerine bîgane kalmamış, bu konu ile ilgili 30 civarında şiir yazmıştır. 1905
yılında görülen Birinci Rus meşrutiyetinin tesiriyle 1906’da İran meşrutiyeti ortaya çıkar. Bu meşrutiyet
İran Azerbaycanı’nda bağımsızlık hareketlerini ateşler. Eserleri dikkat bir gözle incelediğimizde Ali
Nazmi’nin bu hareketi alkışladığını ve destekler mahiyette şiirler yazdığını görmekteyiz. Bu şiirlerde
yazar irticayla inkılâbı, baskıcılıkla demokrasiyi mukayese eder.
İranlı Mahnısı, Ay Yazıq İranlılar, İranlıdır, Sehne-yi İran’dan Bir Perde, Meşrute, Viran Üçün,
Hafiz’e Benzetme, Eş’ar-i Ehrarane gibi şiirler İran meşrutiyeti ile birlikte bağımsızlık mücadelesine
dönüşen Güney Azerbaycan halk hareketi ile ilgilidir. Bu şiirlerde İran Azerbaycan’ı bağımsızlık
hareketleri, baskı ve zulme baş kaldırma, sömürgeci dış güçlerin müdahaleleri, bağımsızlık hareketi
liderleri Settar Xan ve Bağır Xan’ın mücadeleleri öne çıkarılmış ve övülmüştür. Genel olarak ise şiirlerde
toplumun geri kalmışlığı, cahilliği yerilmiştir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 250):
Ali Nazmi’nin 1909’da yazdığı Eş’ar-ı Ehrarane şiirinin ana teması hürriyettir. Bağımsızlık
hareketlerine katılanların olumlu ifadelerle tasvir edildiği bu şiirde, özgürlüğün yakın olduğu mesajı
verilir.
Olur bir gün: Görür âlem, olub İran zemin abad,
Dağılmazsa yığılmaz, bir meseldir ecdad.
Şair, şiirlerinde cahil din adamlarını, batıl inançları ve fanatizmi sert ifadelerle tenkit eder. Ağaya
Cavab şiirinde bazı cahil, fanatik ve çıkarcı din adamlarının hatalı davranışlarını anlatır.
Hacısan, meşedisen, sahibimizsen, ağasan,
İsteyirsen hemi qıxıb bizi, hem de sağasan,
Men ölüm, nizeni çek, yoxsa uşağsan, çağasan,
Gelmişik lap elinizden, a canım, can, sen öl!
Verirem and seni sige-yi ühviyyete men,
Söyme meşruteye, mecmueye, hürriyete sen,
Söylesen zidd-i şerietdi gelib le’nete sen
Qoyaram adını mecmuede meydane, sen öl!
Qonma quzqun kimi ol minberi pak üstünde
Düş yere, laşeni dimdikle de hak üstünde,
Hane-yi heqqe ne govga bu hörek üstünde,
Satmısan din ile imanı cibişdane, sen öl!
Dini konularda tenkitler içeren şiirlerinin kısa, açık, anlaşılır olması için özel gayret gösteren Ali
Nazmi, çoğunlukla halk edebiyatına özgü, kolay akılda kalan şiir formlarını, hatta mani türünü tercih
etmiştir.
Oruclug yaxşı aydı,
Tanrıdan bize paydı,
Gedişi çok gözeldi,
Gelişi olmayaydı.
Çıkarcı din adamlarına, batıl inançlara, eski eğitim sistemine, topluma zararlı adet ve geleneklere
karşı çıkan şair, çağdaş eğitim ile bilim ve teknolojiyi öne çıkarır. Olsun, Mekteb, Ne İdi, Pozdu İşi Bu
Qezet Yazanlar, Çalışma Elm Üçün, Molla Arife Deyir, Tazeler başlıklı şiirlerinde doğrudan doğruya
halkın eğitimine öncelik verilirken, bununla birlikte okul ve eğitim taraftarı olmayanlara karşı çıkışlar
vardır.
Her kime neql eyleyirsen medeniyet sözünü
Qabarıb üstüne, hiddetle bereldir gözünü.
106
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Sovyetler Birliğinin kurulmasından önceki zamanlarda okul ve eğitimin aleyhinde olan kimi
insanlar öne çıkmıştır. Ali Nazmi şiirlerinde bunlara karşı sert ifadeler kullanır. Eskinin sembolü olarak
gösterilen bu kişilere karşı şair, bilhassa Molla Arife Deyir ve Olsun adlı şiirlerinde eğitim sever aydın
kişileri öne çıkarır ve bu kişilerin dikkate değer beklentileri olduğu vurgular.
Diler ürfan-ı nomeslek,
Cahan bir lalezar olsun…
Uzaglansın gem ü möhnet,
Silinsin dide-yi geflet,
Ayılsın xabdan millet,
Oyansın, xuşyar olsun!
20 yüzyıl başlarından itibaren Azerbaycan’da ve tabii ki Azerbaycan edebiyatında kadın özgürlüğü
ve kadın hakları konusu ön plana çıkmaya başlar. Bu konuda duyarlı davranan Ali Nazmi, 1915 yılında
kaleme aldığı Arvad Meselesi adlı felyetonunda kadın hakları konusunda Molla Nasreddin edebi mektebi
üyelerinin zorlu bir mücadele sergilediklerini vurgular (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 255):
Hanı o geçen günler ki, qezetlerde bir kelme avrat meselesi yazılan kimi dünyalar deyirdi birbirine.
Le’net deyeneği, tekfir topu, qarqış bombası tökülürdü qezet ve mecmuelerin ve hürriyet-i nisvan
terefdarlarının üst başlarına. Hanı o günler ki, bir herf qızların te’limi baresinde yazılanda Bakı
qoçuları piştovları götürüb “nöşün, nöşün” deye deye düz sürüb gelirdiler, Tiflis’e “Molla
Nesreddin” iradesini dağıtmağa. Hanı o günler ki, hicab meselesinin üstünde Gence’de Seyyid
bağır az galırdı minberi vurub sındırsın ve altdan yuxarı ağzının köpüyüne mat mat baxanmescid
qoyun keçilerini qırım qırım qırsın. Quba’dan hacı Molla Baba tayqulaq yabanı çiynine qoyub
ağzını ayırmış ejdeha kimi gelirdi. Bakı şeherine ki, qız mektebini dağıtsın.
Ali Nazmi, Azerbaycan kadınlarının sorunlarını şiirlerinde açıkça ifade eder. Kadın sorunlarının
dile getirildiği örneklerde ağırlıklı olarak iki tenkit göze çarpar. Birinci tenkit kadınları köle olarak görüp
ona hiçbir hak vermeyen eskilik taraftarları erkekleredir. İkinci tenkit ise cahil ve pasif oluşlarını
düzeltmek için çaba harcamayan kadınlara yöneliktir. Bu kadınlar fal ve büyü gibi batıl inançlara
yönelen, kaderci bir anlayışla haklarını savunmayan, çıkarcı din adamlarının yanlış yönlendirmelerine
kapılan kişilerdir.
20. yüzyıl başlarında halk arasında şöhret kazanmaya başlamış, hiciv yönü ve tenkitçiliği kuvvetli
olan Ali Razi adlı bir şair vardır. Ali Nazmi ile kadın hakları ve sorunları konusunda ortak fikirlere
sahiptir. O dönemde mizah ve eleştiri içerikli eserler veren edebiyatçılar, toplumdaki kimi çevrelerce
etiketlenerek dışlanmaya çalışılmış, hatta ölümle tehdit edilenler olmuştur. Böyle baskılarla mücadele
etmek zorunda kalan Ali Razi, gerçek adını gizleyip Davanıçatdaq Xala mahlasını kullanarak eserlerini
yazmak mecburiyetinde kalmıştır. Ali Nazmi ile Ali Razi Molla Nasreddin dergisinde birbirine karşılıklı
cevaplar veren şiirler kaleme alırlar. O dönemde Ali Razi kadınların dilinden, Ali Nazmi ise erkeklerin
dilinden yazdıkları silsile halindeki karşılıklı şiirleriyle halkın ilgisini çekerler. Bu sayede iki şairin, o
yıllarda Azerbaycan’daki kadın hakları ve kadın sorunlarının halk arasında tartışılmasına önemli ölçüde
katkı sağladıkları söylenebilir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 255):
Ali Nazmi’nin Kişilerimiz, Davanıçatdaq Xalaya, Arvadlarımız, Qızlarımız, Bir Qızın Molla
Nesreddin’e Erz-i Halı, Qız ve Dedesi, Yeddi Yaşındaki Qızıma, Qocaldım, Meslehet, Evlenmez İdim adlı
şiirlerinde ağırlıklı olarak kadınların sorunları ağırlı biçimde işlenmiştir. Bu örneklerde kadının
özgürlüğü, kadının ikinci sınıf insan olarak görülmesi, kadın eğitimi, küçük kızların yaşlı erkeklerle para
karşılığı evlendirilmesi, çok eşlilik gibi problemler ele alınmıştır.
Şair Kişilerimiz adlı şiirinde 20. Yüzyıl başlarında Azerbaycan toplumundaki erkekleri anlatır. O
dönemdeki erkekler kadına bir hayvan kadar dahi değer vermemektedir. Her türlü anlayıştan yoksun olan
erkekler, kadına eziyet etmekte, aile içinde türlü hakaretlerde bulunmakta, kadını köle olarak görmektedir
(Memmedov, 1988: 123).
Biz almışıq qulluq ede quş kimi,
Almamışıq bannıya bayquş kimi.
Biz almışıq övreti oğlan doğa,
Almamışıq qız doğa berbadlığa.
Aynı şiire dikkatli bir gözle bakıldığında kadının şiirde baştan sona kadar en kötü sıfatlarla
nitelendirildiği görülür. O dönemde Azerbaycan toplumunda bazı erkeklerin kadını cariye, uykucu, ev ev
107
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ/Mollo Nesreddin Edebî Mektebi Üyelerinden Ali Nazmî’nin…
dolaşan, baykuş, sürekli kız doğuran, bitli, akrabalarını eve toplayan, çocuklara beddua eden olumsuz kişi
olarak tanıtır. Bununla birlikte kadın ileri geri çok konuşan, it gibi havlayan, çok yemek yiyen, baş belası
olan ve erkeğin kazancını çalan hırsız olarak görülür (Memmedov, 1988: 121-122).
1909 yılında yazılmış olan A Qızlar şiirinde kadınların içinde bulunduğu olumsuz durum
anlatılırken kızların adeta bir hayvan gibi pazara götürüldüğü, domuza benzeyen ihtiyar adamlara
satıldığından söz edilir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 255):
Xeyvan kimi çekdik sizi bazare, a qızlar,
Satdık sizi her köhneye, qaftare, a qızlar.
Bir Qızın Molla Nesreddin’e Erz-i Halı başlıklı şiirde küçük yaştaki kızların zorla para karşılığında
satıldığı, adeta köle vaziyetinde bulunduğu, cahil babaların kızların gözyaşlarını görmezden geldiği,
kızların kendi ağzından şikâyetli bir dille anlatılır.
Men yazıq oldum, meni aldatdılar.
Beş quruşa bir qocaya satdılar.
Aynı şiirde 10 yaşlarındaki bir kız çocuğu, kendisinin yaşlı bir adama dördüncü eş olarak
satıldığını ağlamaklı ifadelerle anlatır. Kendisinin kocasının yaşlı annesi ile yine kocasının üç kızı ve dört
oğlu ile aynı evde yaşadığını söyler. Toplam 11 kişiden oluşan aile bireylerinin kendisini yaşlı kocasına
sürekli şikâyet ederek haksızca dövdürdüklerini belirtir (Memmedov, 1988: 123).
Çün erimin var imiş evde gene,
Bir, iki, üç övreti erzim sene,
Üç qızı, dörd oğlu ile bir nene
Saldın meni on birinin cengine;
Her biri bir söz sözüme qatdılar,
Her gece kel peysere tapdatdılar.
Yine benzer biçimde zorla evlendirilen bir kız, dost olarak gördüğü Molla Nasreddin dergisine
şikâyet dolu sözlerle dertlerini sıralar. Babasının kendi görüşünü almadan deli bir adama eş olarak
verdiğini, azman gibi iri görünümlü kocasının aklının ise kıt olduğunu söyler.
Verdi meni, ay molla, atam bir deli denge,
Bir boynu yoğun, eqli gödek, zorlu nehenqe!
Ali Nazmi’nin kadın haklarını ele aldığı, 1908 yılında yayımlanmış olan Meslehet manzumesi,
yayımlandığı yıllarda rağbetle okunmuş, halk arasında ün kazanmıştır. Bilhassa konusunun güncelliği,
taşıdığı fikirlerin sağlamlığı sebebiyle manzumenin Molla Nasreddin’in ardından gelen ve onun izini
takip eden mizahi dergilerde çok sayıda nazireleri yayımlanmıştır. Mizah ve eleştiri yönü çok keskin olan
Meslehet’i Mirza Aliekber Sabir, takdirle karşılamış, ona cevap yazma gereği duymuştur. Ali Nazmi’nin
bu manzumede Azerbaycan toplumundaki kadınların büyük sıkıntılarını ve köleliği hatırlatan zorlu
hayatlarını ironik unsurları kullanarak başarıyla anlattığını söyleyebiliriz (Mir Celal – Hüseynov, 2008:
256):
Molla sene eyleyirem meslehet,
Söyle görüm evlenim, evlenmeyim?
Altmışı sinnim eleyibdir güzeşt,
Bir qız alım, evlenim, evlenmeyim?
On ikice sini qızın var tamam,
Öz nevem esmer kimice, vesselam;
Yaşlı olabil ki, geqin, almanam
Birce büküm! Evlenim, evlenmeyim?...
And verirem men seni imanına,
Saqqalına, şalına, hem canına,
Yazma bu cür kağızı jurnalına
Helvet oxu, evlenim, evlenmeyim?
Şiir alanında ün kazanmış olan Ali Nazmi’nin en az şiirleri kadar ses getirmiş olan nesir eserleri de
mevcuttur. Konularının zenginliği, hayatı yansıtmadaki başarısı, güçlü gözlemlere dayanan ifade
108
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
biçimiyle öne çıkan mensur eserlerde Ali Nazmi, şiirlerde olduğu gibi yine kadın hakları, eski zararlı
adetler, Çar yönetiminin zulmü, dini bağnazlık gibi meselelerde keskin eleştiriler yapar. Bunların yanı
sıra Arap alfabesinin zorluğu, dönemin eğitim sistemindeki yenilikler, köylülerin ağır hayat şartları da
nesir eserlerinin konuları arasındadır.
Ali Nazmi’nin 1906 ile 1920 yılları arasında gün yüzü gören ve kendisine büyük ün kazandıran
Felyetonları onun edebi kişiliğinin ana çizgilerini de yansıttığı için önemlidir. Moize, Mersiyexanlar,
Söhbet,Kendililerin Meişetinden , Maşallah, Ay Molla Nesreddin Emi, Üzrüm Var, Arvad meselesi, Daha
Düzeldi, Vesvese Ata ve Oğul, Ölü Tutmag isimli felyetonlar kısa, yoğun, ve veciz içerikleri ile dikkat
çekmektedir.
Ali Nazmi, felyetonlarında birbirinden çok farklı meseleleri ele alarak tenkit hedefine koyar. Öyle
ki onun nesir eserleri, falcılık ve kuşbazlık yapmanın zararlarından başlayarak diğer toplumsal meselelere
varıncaya geniş bir konu yelpazesine sahiptir. Kuş sevgisi ile başlayan, ancak bir süre sonra hastalık
derecesine varan kuşbazlık, zaman zaman bu derde müptela olan kişiye olmadık işler yaptırarak zarar
verebilir. Kargagiller familyasından küçük bir göçmen kuş olan “dolaşa” yakalamaya çalışırken ağaçtan
düşen gencin anlatıldığı felyeton dikkat çekicidir. Kuşbaz genç ile babasının aşırıya kaçan kuş merakı
felyetonda şu cümlelerle tenkit edilir (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 256):
Neçe gündür ki, Beşir Hacı Hüseyn oğlu 18 yaşında, çıxıb çinar ağacına dolaşa düşürsün, quşu
tutup cibine qoyandan sonra ağacdan yıxılıb qılçası sınıb. Aparıblar eve atası gelib deyip oğul,
necesen? Quş cibinde ölmeyib ki, sağdır mı? Oğlan deyib sağdır. Atası çox şükürler edib ki, ne
yaxşı quş ölmeyib, sağdır.
Molla Nasreddin dergisinin sahibi Celil Memmedquluzade, Ali Nazmi’nin felyetonlarının aslında
birer mensur şiir olduğunu iddia eder. Zira bu örnekler her ne kadar vezin ve kafiye taşımasalar da veciz,
akıcı ve etkili oluşlarıyla şiir üslubuna yaklaşmışlardır (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 258):
Bu bir nece satirde, doğrudur ki, vezn ve qafiye yoxdur. Bununla beraber Meşedi Sijimqulu’nun
qeleminden töreyen bele bele duzlu revayetlerin ve zerif mezhekelerin vezn ve qafiyeye heç ehtiyacı
yoxdur.
Edebiyatçıların sade ve anlaşılır bir dil kullanması gerektiğini söyleyen şair, 1920 sonrasında
yazdığı Dilimiz, Dil Meselesi, Dilimiz Düzelmir adlı örneklerde Arapça ve Farsça’ya ait kelimelerin
abartılı bir hayranlık derecesinde kullanılmasına karşı çıkar. Yabancı kelime kullanımının aşırıya
kaçmasının Azerbaycan Türkçesi’ni zayıflattığını savunan Ali Nazmi, Dil Meselesi adlı şiirinde ana dilin
önemini vurgular:
Dil var iken gelin lisan demeyek,
Döndeb Farsça’ya zeban demeyek,
Herkesin var sözü, dili, ağzı,
Ağıza, and içek. Dehan demeyek,
Erebi gönderek öz evlerine,
Farsa da qal bizde mehman demeyek.
Ali Nazmi, o dönemde Azerbaycan Türkçesine yeteri derece önem vermeyen ve üslup bakımından
aşağı seviyede gördüğü Şelale (1913-1914) dergisine yönelik eleştiri içerikli yazılar yazmıştır. Şair,
Geçmiş Günler adındaki manzum hatıra kitabında Şelale için aşağıdaki mısraları yazar:
Şelale ile de çox vuruşdug biz,
Yoxdu bu jurnalde Türk dilinden iz,
Yarı Erebceydi eş’ar meqale,
Gülmek lazım idi bu qemli hale,
Qonağa hörmeti atdıg unutdug,
Sebribeyzade’ni ateşe tutdug
1922 yılından sonra manzum hikâye, poema ve hatıra yazmaya yönelen Ali Nazmi, Farsça ve
Rusça tercümeler de yapmıştır. Eserlerini kaleme alırken, Molla Nasreddin edebi mektebinin dil ve üslup
özelliklerini sadakatle devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Bir yandan klasik Azerbaycan edebiyatının mizah
geleneklerini sürdürürken, diğer yandan halk hicvini ustaca kullanmaya özen gösterdiği söylenebilir.
Dikkatle incelendiğinde Ali Nazmi’nin manzum hikâyelerinin konu, anlatım tekniği ve üslup
özellikleri bakımından Türk halk hikâye ve masallarına yakın olduğu görülür. Şairin halk arasında yaygın
olan bazı masalları manzum biçimde yazma denemelerinde bulunduğu ve kendine ait bazı manzum
109
Yrd. Doç. Dr. Ayvaz MORKOÇ/Mollo Nesreddin Edebî Mektebi Üyelerinden Ali Nazmî’nin…
hikâyelerin konusunu da halk rivayetlerinden esinlenerek yazdığı anlaşılmaktadır. Bu eserlerinde mani,
atasözü, muamma, latife gibi daha çok şifahi halk edebiyatı türlerinden yararlanmıştır.
Celil Memmedquluzade, Ali Nazmi’nin sanatçı kişiliğini değerlendirirken, onun ölümünden sonra
Sabir’in yerini alarak, bu alandaki boşluğu doldurduğunu söyler (Mir Celal – Hüseynov, 2008: 259):
Sabir’in vefatından sonra ikinci Sabir’imiz birincisinin yerini boş qoymadı. Meşedi Sijimqulu-
Kefsizin zövq ve sefalı, meze ve duzlu şe’rinin heç bir vaxt dalı kesilmedi. O özü cismen qocaldısa
da, onun kelamının letafeti bir zerre qeder esqilmedi.
Достарыңызбен бөлісу: |