KAYNAKÇA
Abdulkadir İNAN(2000), Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, 5. Baskı, Ankara.
Ali Abbas ÇINAR(1996), Türk Dünyası Halk Kültürü, Muğla Üniversitesi Maatbası, Muğla.
Ali Berat ALPTEKİN (2003), Kazak Masallarından Seçmeler, Akçağ Yayınları, Ankara.
Doğan KAYA (2001), Folklorumuzda Beddua Söyleme Geleneği Ve Türk Halk Şiirinde Beddualar, Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Enver KAPAĞAN(2014), “Gök Tanrı İnancı ve Bu İnanç Sisteminin İçinde Alkış, Dua Ve Dilekler”, Turkish
Studies - International Periodical For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic, Volume
9/3, Winter 2014, p. 801-810, Ankara-Turkey
Halife ALTAY (1998), Anayurttan Anadoluya, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara.
Jannat ERGALİEVA, Nurhat ŞAKUZADAULI (2000), Kazak Kültürü, Al-Farabi Kitabevi, Almatı,
Kemal Üçüncü (2006),
Kazak Türklerinin Kahramanlık Destanı-Alpamış, Töre Yayınevi, İstanbul
Naciye Yıldız (1995), Manas Destanı ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, Türk Dil Kurumu, Ankara.
2
Ozan, aşık
AHMET CEVAT’IN ŞİİRLERİNDE MİLLÎ MEFKÛRE
Enver ÖZTÜRK
Özet: Ahmet Cevat Ahuntzâde (1892-1937) Azerbaycan milli romantik şairlerinden biridir. Şair, hayatı
boyunca Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Türk birliği ve büyük Turan mefkûresinin peşinden gitmiştir. Bu
uğurda savaşlara katılmış, insani yardım faaliyetlerini organize etmiş, işkencelere tabi tutulmuş, hapsedilmiş
ve şehit edilmiştir. Bu bildiride şairin şiirlerinde milli mefkûre fikri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkçülük, milli mefkûre, Turan, istiklal.
National Notion in Ahmet Cevat’s Poems
Abstract: Ahmet Cevat Ahuntzâde (1892-1937) is one of the romantic poets of Azerbaijan. The poet
followed the idea of Turkish union, freedom of Azerbayjan and the great Turan. He fighted for his sake, was
arrested and he lost his life. In our researeh we truy to show his “patriotic notion”
Keywords: Turkish nationalism, national notion. Turan, freedom
Giriş
Ahmet Cevat’ın doğduğu tarihlere baktığımızda bütün Türk dünyasının ateş çemberine alındığı ve
yok edilmek istendiği bir dönemdir. Batıda başta Avrupalı devletler tarafından olmak üzere Osmanlı
Türklerine hasta adam yaftası ile ömür biçilip Osmanlı’yı kendi aralarında paylaşma hesapları
yapılırken, İngilizlerin eliyle Araplar Osmanlı’yı arkadan vuruyor hem kendilerinin yüzyıllar boyu
yaşayacağı bir huzursuzlukla karşı karşıya kalacağı bir hamle yapıyor hem de Osmanlı’nın sonunu
hazırlıyorlardı. Diğer taraftan Anadolu’nun bir bölgesi ile Azerbaycan topraklarında Rusların desteği ile
hareket eden Ermeni Taşnak ve Hınçak çeteleri coğrafyamızı ve Azerbaycan sahasını kan gölüne
çevirirken, Ruslar da yer yer geniş Türkistan sahasında soykırıma varacak vahşetlere başvurur. Bu
amansız saldırılara bütün Türk coğrafyasındaki aydınlar hayatları pahasına karşı koyarlar. Bu
mücadelede aydınların temel tavrı bölgesel örgütlenme olsa da hareket tarzları ve birbirine olan irtibat
ve düşünce tarzları bütün Türk dünyasının kurtarılması yönündedir (Kapağan, 2015a: 589-602).
Yaşanan bu acıklı dönem beraberinde bütün Türk dünyasında da bir uyanışa sebep olur. Bu
uyanışın Kazakistan’daki en başlıca temsilcileri Mağcan Cumabaev, Ahmet Baytursun, Mircakıp Dulat
ve benzeri şahıslar olurken (Kapağan, 2015b: 193), Kırgızistan’da Kasım Tınıstanov, Törekül
Aytmatov, Osmanlı Türklerinde Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp ve daha niceleri önderlik eder.
Azerbaycan’da ise Hüsayin Cavit, Alibey Hüseyinzade, Mehmet Emin Resulzade ve daha onlarcasının
yanında bu dönemde milli hisleri yüreğinde en çok hisseden ve kalemi ile sözünü en keskin, mert ve
milliyetperver bir cihette dile getirenlerden biri de Ahmet Cevat’tır.
Ahmet Cevat’ta Milli Düşünce ve Milli Mücadele
1892’de doğup 1937 yılında repressiya kurbanı olarak hayatını milletine feda eden Ahmet
Cevat’ta milli mefkûre düşüncesinin oluşmasında pek çok saik vardır. Bunlardan bir tanesi de İsmail
Gaspıralı’dır. Gaspıralı’nın Türkçülüğe dair fikirlerini yaydığı “Tercüman” gazetesini takip ediyor ve
onu takdir ediyordu. Hatta İsmail Gaspıralı’nın vefatı üzerine 22 Eylül 1914’te “Gaspıralı İçin” adlı
şiirini kaleme alır. “Milli sazlar çalınır matem… musibet…/ Baştan başa kan ağlıyor bir millet! (Cevat:
2005, s.114)” Ahmet Cevat, Gaspıralı’nın çalışmaları hakkında şöyle demektedir:
“‘Tercüman’ doğduğu günden itibaren şu üst başlığı taşıyordu ‘ Dilde, işte, fikirde birlik.’ Bunun içindir ki,
bugün dünyadaki bütün Türkler yavaş yavaş birbirlerini tanıyıp selamlamaya başladılar. Hasılı, İsmail
Gaspıralı, Allah’ın esirgediği ve sevdiği milletlere göndermiş olduğu peygamberler kadar iş gördü.”
(Elekberli, 2007: 59).
Gence’de dini eğitim veren lisede okuyan Ahmet Cevat burada, kaderinin ve kişiliğinin
şekillenmesinde çok önemli roller üstlenen Azerbaycan’ın ünlü ediplerinden Hüseyin Cavit, Abdulla Sur
ve Şeyhülislam Pişnamazzad’den dersler almıştır. ”Genç Ahmet Cevat Gence’de tahsil alırken
hocalarının ve büyük hevesle okuduğu kitapların, devrin basındaki yayınlarının tesiri ile vatanperverlik
ruhunda teşekkülünü buluyor, gittikçe Türkçülük, İslamcılık çağdaşlık esasında milli istiklaliyet
Slavyan Üniversitesi Filoloji Fakültesi Doktora öğrencisi, enverozturk79@hotmail.com
174
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
fikirlerine tapıyordu.” (Nebiyev, 2012: 9). Onun milletini böyle derinden sevmesi başka milletlerin
dillerini, edebiyatlarını öğrenmesine mani olmaz. Başarılı bir öğrencilik geçiren Ahmet Cevat daha
lisede okurken Arapça, Farsça ve Rusça öğrenir.
Ahmet Cevat’ ta milli mefkûre düşüncesinin oluşmasında Osmanlı’da Tanzimat
edebiyatçılarından özellikle Milli Edebiyat akımına bağlı Türkçü şairlerin eserlerinden ilham aldığını
görürüz. Özellikle Namık Kemal, Tevfik Fikret, Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Akif Ersoy, Rıza
Tevfi, Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp gibi büyük mütefekkir ve şairlerin özgürlük, millet,
eşitlik, milli mücadele şiirlerini sayabiliriz.Ahmet Cevat, Mehmet Emin Yurdakul’un “Bırak beni
haykırayım, susarsam sen mâtem et; / Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, / Sevenleri toprak
olmuş öksüz çocuk gibidir; ” (“http://siir.gen.... :18/03/2016).şiirine adeta nazire yazar.
Soranlara ben bu yurdun,
Anlatayım nesiyem:
Ben çiğnenen bir ülkenin,
Hakk! bağıran sesiyim.
(Cevat, 2005: 128 )
Salih Okumuş, (2009) Ahmet Cevat’ın fikir dünyasının oluşumuna tesir eden kişilerden şöyle
bahsetmektedir:
“Ahmet Cevat (1892-1937), Türkiye’deki Millî Edebiyat cereyanını benimsemişti. Bu bakımdan çok sade bir
dille ve millî vezin olarak kabul ettiği hece ile coşkun şiirler yazmıştır. Ahmed Cevad 1920'ye kadar yazdığı
şiirlerinde Azerbaycan istiklâlinin en sevimli ve heyecanlı şairi olarak öne çıkar. Şiirlerinde Ziya Gökalp’in
düşünceleri, Mehmed Emin Yurdakul’un şiir anlayışının tesirleri görülür. (s.35)
Afina Memmedliye göre; Azerbaycan şairleri arasında Türkçülüğe en sıkı şekilde bağlı olan,
onunla yaşayan ve onu eserlerinde en sade, samimi dille, muhabbetle terennüm eden Ahmet Cevat’tır
(Memmedli, 2010: 59).
Ahmet Cevat’ı diğer şairlerden ayıran en önemli hususiyetlerden biri, “Onun Azerbaycan
istiklâline ve milli duygularına tercüman olmasıdır (Yıldırım, 1992: 13). Onun şiirlerinin seyrini
izleyerek ülkenin kaderini, özgürlük serüvenini de takip etmiş oluruz. Azerbaycan’ın acıları,
beklentileri, sevinçleri, milli bayramları kısacası Azerbaycan’a ait her şey Cevat’tın eserlerine
yansımıştır.
Azerbaycan’daki diğer romantikler gibi Ahmet Cevat da sadece Azerbaycan’ın değil, bütün Türk
dünyasının, halklarının talihini, geleceğini düşünür, birliğini arzu eder. Onların yaşam ve terakkisini
birbirinden ayrı tasavvur etmez. Bu yolda Türkiye’nin rolüne ayrıca önem verir. Ortak Türk
medeniyetinin parçalanmamasını, birliğinin daha da güçlenmesini arzu eder. Onun medeni Türkçülük
görüşleri, “Türk birliği ve Türk devletçiliği meselesinde onun kültürel Türkçülük görüşleri siyasi
Türkçülükle örtüşür ( Memmedli, 2009: 73 ) .
İster Türkiye ister Türkistan olsun şair hepsinin acılarını kalbinden hisseder ve elinden geldiğince
bu acıları dindirmeye çalışır. Birinci Dünya Savaşı zamanlarında Doğu cephesinde Ruslarla çarpışan
Osmanlı ve Kafkas halklarına yardım eden Bakü Müslüman Hayır Cemiyeti’nin bir üyesi olarak
Anadolu’ya pek çok kereler gidip gelir, zor durumda olanlara yardımda bulunur, gördüğü manzaraları
Azerbaycan’da dergiler vasıtasıyla halka duyurur. “Cemiyet üyeleri Türk askerlerinin okuması için
Baku'de "Kardaş Kömeyi" (Kardeş Yardımı), Kars'ta "Yeni Hurşid" adıyla iki dergi-kitap yayınlayarak,
gelirlerini yoksul halka bağışlamışlardır.” (Memmedli, 2008: 169-170).
“Ne Gördümse” şiirinde:
Bir dul gelin gönlü coşmuş,
Yol gösterin hani yâri?!
Oğlan çıkmış dönmez yola,
Ne naaşı var ne mezarı.
(Cevat, 1992: 118)
mısralarıyla halklarımızın çektiği acıları dile getirir. Yine “İmdat “ şiiri de şairin milliyetperverliğini
gösteren bir başka eseridir.
Vicdanım emretti imdada geldim,
Mazlum sesi duydum, ben dada geldim!
(Cevat, 1992: 119)
175
Enver ÖZTÜRK/Ahmet Cevat’ın Şiirlerinde Millî Mefkûre
Onun “Vatandaş” şiirinde Türk dünyasının 1920 li yılların başlarında yaşadığı felaketler
karşısında her Türk’ün üzerine düşen görevler sıralamıştır. Yine şiiri okuduğumuzda şair, Kafasındaki
Turan sınırlarını da bize çizmektedir.
Kim ki yardım etmez öz kardaşına.
Felaket kaygısı çeker başına,
…Senin de borcun var, sen de insansın,
Çünkü İdil boyu ne var, senindir,
O aç kalan Kırgız, Tatar senindir.
… Vatandaş şerik ol onun derdine,
O göz ki yollara bakar, senindir
(Nebiyev, 2012: 70)
Ahmet Cevat, hayatı boyunca Turan idealinin peşinden gider. Zor durumda olan Türk dünyasının
yegâne kurtuluş yolunun Türk birliği olduğuna inanır. Birliği sağlamak için Türklerin ilk çıkış yeri olan
Türkistan’a da gitmek, onların istiklallerini sağlamalarına yardım etmek gerektiğine inanır.
Ismarladım nişanlıma,
Ben Turana gidiyorum.
Kardaşımı kurtarmaya,
Türkistan’a gidiyorum
(Cevat, 2005: 210).
Çarlık Rusyasının yıkılmasından (1917) sonra özgürlüklerine kavuşan diğer milletler gibi
Azerbaycan da istiklaline kavuşur. Ahmet Cevat “ Rüyasını Görmüştüm” şiirinde bu gelecek kutlu
günleri önceden beklediğini, korlanmış bir Turan ateşinin tekrar yanacağını ifade eder.
Aynı düşünceyi Ahmet Cevat ile aynı dönemde yaşamış ve aynı dönemde aynı ideaaler peşinde
koşarken aynı suçlamalarla kurşunlanarak hayatını kaybetmiş olan Kazak Türk’ü olan Mağcan
Cumabaev’de de görürürüz.
“Bu yetkinleşme sonucunda O, dar bir çerçeveden değil, geniş pencereden bakmayı benimser. Bu nedenle
tüm Kazak coğrafyasının dışına taşarak Türk dünyası ile ilgili hayaller taşır. ‘Türk, yiğit Türk, gök yeleli
Türk, şerefli Türk, kahraman Türk çocukları, Ural Dağı, Uzaktaki Karde- şime ve Türkistan’ vb. şiirlerine
baktığımızda da bunu net olarak görebiliriz. Şair, Türk dünyasının güçsüzlüğünün sebebini bölünüp
parçalanmalarını ve birbirlerinden hem fizikken hem de fikren uzaklaşmalarına bağlar ve var gücüyle yine
bu birlikteliği sağlamak için uğraşır (Kapağan, 2015b:193).
Aynı düşünceyi Ahmet Cevat da aşağıdaki şiirinde şöyle dile getirir:
Ben rüyada nazlı yârin
Tellerini örmüştüm!
Bu sevinçli zamanların
Rüyasını görmüştüm!
…
Unutarak “kor” sevdayı
Yeşil söğüt dallarında
Benim gözüm ilk aradı
Onu “ Turan” yollarında!
(Cevat, 2005: 131)
Vatan sevgisi milli mefkûrenin temel taşlarından birisini oluşturmaktadır. Şairin Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti Milli Şurasına ithaf ettiği “ Elin Bayrağı” şiirinde:
Kalkıp, bir de inmez elin bayrağı,
Soldurmamak senin alnındadır, bil.
Vatan bir fidandır: yeşil bayrağı,
Soldurmamak senin elindedir, bil!
(Cevat, 2005: 129)
Ahmet Cevat’a göre Turan’ın kapısı Azerbaycan’dır. Bakü’yü Rus ve Ermenilerden kurtaran Türk
askerlerine ithaf ettiği “ Türk Ordusuna” şiirinde ordunun Turana ulaştığını şöyle ifade etmektedir:
Ey şanlı ülkenin şanlı ordusu,
Unutma Kafkas’a girdiğin günü!
Gelirken kovmaya Turandan Rus’u
Ayağını Karadeniz öptü mü?
(Cevat, 2005: 143)
176
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
diyerek bir defa yükselen bayrağın asla yere inmeyeceğini ve bu sorumluluğun herkesin üzerinde bir
borç olduğunu ifade etmektedir.
Şair, Türkiye’nin acılarına ortak olduğu gibi sevinç ve zaferlerinden duyduğu gururu da şiirlerine
yansıtır. “Çırpınırdı Karadeniz” şiiri buna en güzel örnektir. Karadeniz’in Türk askerlerine yol vermesi
ve yıllardır beklenen kavuşmanın gerçekleşmesi dilekleriyle Osmanlı ordusu için 1914’te yazılan şiir
adeta Türk dünyasının milli marşı olmaya adaydır. Azerbaycan milli marşının da bestekârı olan büyük
müzisyen, fikir adamı Üzeyir Hacıbeyli tarafından da 1918 de Nuri Paşa komutasındaki Türk
ordusunun Azerbaycan Türkleriyle Bakü’yü işgalden kurtarması üzerine bestelenmiştir.
Çırpınırdın Karadeniz,
Bakıp Türk’ün bayrağına
“Ah” deyerdin, hiç ölmezdim,
Düşebilsem ayağına.
Ayrı düşmüş dost elinden,
Yıllar var ki, çarpar sinem,
Vefalıdır, geldi giden,
Yol ver Türk’ün bayrağına
(Cevat, 2005: 140)
Ahmet Cevat da çağdaşları olan aydınlar gibi bir çok saha da asimilasyona ve işgallere karşı
mücadele eder. Bu sahalardan biri de dil üzerinedir.
Ahmet Cevat hakkında araştırmaları ve kitapları bulunan Ali Saladdin, Cevat’ın ilk dönem
şiirlerinde klasik edebiyata uygun olarak Arap- Fars sözcüklerine çokça yer verdiğini kısa bir süre sonra
ise sadece halk diliyle yazdığını belirtmektedir (Seladdin, 1992: 27). Örnek olması bakımından şairin
bir rubaisini ve bir bayatısını veriyoruz.
Rübai
Xəllaqi cahan xəlk əyleyib bir gül i mümtaz
Bir cümlə ənədil, o güle xud nəzər əndaz.
Etdi bəni suzan, gözəlim, tənəyi əğyar,
Bax tənələrə, əylə bəni bircə sərəfraz!
(Cevat, 2005: 14)
Bayatı
Könül aldatdı məni,
Qürbətə atdı məni,
Ana, yazdığın məktub
Xeyli ağlatdı məni.
(Cevat, 2005: 161)
Şairin 1913’te yazdığı “ Dilimiz” şiirinde, dildeki Arap ve Fars sözlerine karşı çıkmakta, şairlerin
halka tepeden bakmasını eleştirmekte, kara yerine siyah, dil yerine zeban, ak yerine beyaz vb.
kelimelerin kullanılmasına karşı çıkmaktadır.
Bakalım dilimize, neler görünür?
Okuyup anlamak yazmaktan güçtür.
Yazan düşünmeden yazsa da böyle,
Okuyucu beş on gün gerek düşüne:
Ki, anlasın bu söz Arab mı, Fars mı?
…Gün olur şairler göğe çıktılar,
Bu yazık millete ordan baktılar.
(Cevat, 2005: 102)
Şairin şiirleri aradan yüz yıl geçmesine rağmen bugün bile rahatça okunup anlaşılabilmektedir.
Şair, çevirmen, fikir, aksiyon ve dava adamı olmak gibi çok farklı hususiyetlere sahip Ahmet Cevat’ın
halka ulaşmak için sade bir dille estetik, lirik, şiirler yazmıştır.
Sonuç
Kısaca Ahmet Cevat, hayatı ve yapıtları ile her zaman mensubu olduğu Azerbaycan ve bütün
dünya Türklüğüne hizmet eder. Bu uğurda sanatını icra eder. Çağdaşlarına örnek olacak şekilde keskin
kalemi ve derin fikri yapısı ile daha genç yaşlarında kitleleri etkileyen şair, hiçbir zaman geri adım
atmayarak bugünkü nesillerin bağımsızlık için vermeleri gereken mücadelede de örnek bir tavır ve
177
Enver ÖZTÜRK/Ahmet Cevat’ın Şiirlerinde Millî Mefkûre
kişilik sergiler. Yaşadığı devirde acılar birçoklarını yıldırırken Ahmet Cevat’ın sesinin her geçen gün
daha da gür ve hür çıktığını görmek zor değildir. Bu nedenle rahatlıkla diyebiliriz ki, 1918 yılında
Mehmet Emin Resulzade önderliğinde kurulan bağımsız Azerbaycan’da fiilen ve fikren ne kadar tesiri
varsa nesiller üzerinde bıraktığı etki itibarı ile bugün yaşayan özgür Azerbaycan’da da o kadar tesiri
vardır. Azerbaycan halkı da onun hatırasına saygı göstererek Ahmet Cevat adını birçok yerde; caddelere
ve çeşitli kuruluşlara vererek yaşatmaktadır.
KAYNAKÇA
Cevat, A. (1992). Seçilmiş Eserleri. Bakü: Devlet Neşriyatı
Cevat, A. (2005). Seçilmiş Eserleri. Bakü: Doğu Batı
Elekberli, N. (2007). Üç Budak A. Cevat, M. Müşfik, A. İldırım. Bakü: Gençlik
Kapağan, E. (2015a). 20. Yüzyıl Basında Kazak Aydınlarında 'Türk' ve 'Türkistan' Şuuru. Journal of Turkish
Studies, 10(Volume 10 Issue 4)., Doi: 10.7827/TurkishStudies.7868.-s.589-602
Kapağan, E. (2015b). Kazak Şiirinde Tematik Değişimler “Mağcan Cumabaev’in Şiirleri Örneğinde”, TÜBAR-
XXXVII / 2015-Bahar. 189-218
Memmedli-Saraçlı, A. (2008). Azerbaycanlı Şair Ahmet Cevad’ın Kars Serüveni.
Kafkas Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitü Dergisi,
1(1).s.167-174
Memmedli-Saraçlı, A. (2009). Azerbaycan’ın İstiklal Şairi Ahmet Cevat’ın Türkçülük ve Turancılık Faaliyetleri.
Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi,
1(4).s.63-76
Memmedli, A. (2010). Ahmet Cevat ve Türkiye. Bakü: İlim ve Tahsil.
Nebiyev, B. (2012). Ahmet Cevat. Bakü: Progres
Okumuş, S. (2009). Çağdaş Azerbaycan Şairi Mehmet Araz. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Seladdin, A. (1992). Ahmet Cevat. Bakü: Gençlik
Yıldırım, İ.M. (1992). Selam Türkün Bayrağına. İzmir: Gelecek Matbaacılık ve Yay.
http://siir.gen.tr/siir/m/mehmet_emin_yurdakul/birak_beni_haykirayim.htm-(18/03/2016).
178
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
TÜRKİYE VE İRAN TÜRK TOPLULUKLARINDA
KARŞILIKLI SÖYLEŞİ VE ÂŞIK KARŞILAŞMALARI
Prof. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK
Özet: Karşılıklı söyleşi ve âşıklık geleneği Türk toplulukları arasında yaygındır. Türkiye Türkleri ve İran
Türkleri arasında karşılıklı söyleşi ve âşıklık geleneği bu makalede irdelenmiş, sonuç ve öneriler getirilerek
makale tamamlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Âşık, gelenek, Türkiye, İran, atışma, şiirlik söyleşi.
Minstrel Matches and Reciprocal Battle of Words in Turk Communities of Turkey and Iran
Abstract: The reciprocal battle of words and tradition of minstreling are in common among Turkish
communities. In this article the reciprocal battle of words and tradition of minstreling among Turks of Turkey
and Iran are examined and the article is to be completed by bringing a result and forward proposals.
Keywords: Mistrel, Tradition, Turkey, Iran, Battle of Words, Poetic Conversation
Aşık karşılaşmaları hakkında Türkiye’de Günay, (1986: 30-91) Aslan, (1992: 77) Oğuz-Ekici-Aça-
Düzgün vd.. (2013: 332), Güzel-Torun, (2003) Artun (2014: 57), Durbilmez, (2008: 100). Durbilmez’in
“sicilleme” hakkındaki görüşlerine katılmamakla birlikte, (Durbilmez, 2008: 102), Kaya, (2000: 25-32),
Özarslan, (2001: 210-211), Türkmen, (1995: 156-158), Altınkaynak, (2006a: 116-117) çeşitli tasnif ve
tanımlar yapmış ve değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Doğan Kaya, eserinin 412-417 sayfaları arasında “Karşılaşma” başlığı altında karşılaşmanın
“En az iki aşığın irticali olarak durumlarını, düşüncelerini, bilgi ve tecrübelerini sergilemek,
dinleyenleri eğlendirmek veya birbirlerine üstünlük sağlamak için belirli kurallar çerçevesinde
manzum olarak söyleşmeleridir. Saz meclislerinde âşıklar, rakibini bağlamak için muamma sorar
ve onu zor durumda bırakır. Eskiler bunu tekellüm sözü ile karşılamışlardır” (Kaya, 2007: 412-
417)
tanımını ve kapsamını yaptıktan sonra hece sayısına göre karşılaşma örneklerini vermiştir. Daha sonra da
“karşılama manileri”, “gelin-kaynana” manilerini de içine alan “karşılıklı maniler”, “atma türküler”,
çeşitleri ile beraber “karşılıklı türküler” ve bunların örnekleri verilmektedir. (Kaya, 2007: 417-421.)
“Herbe Zorba” (Kaya, 2007: 376.), “Deyişme” ve “Deyiştirme” (Kaya, 2007: 236-240.) konumuzla
ilgilidir. “Muamma” ile ilgili terimler de karşılıklı söyleşi-deyişme-atışmaların bir parçasıdır. (Kaya,
2007: 539-544.) İranlıların âşık karşılaşmalarında son kısmı oluşturan muamma sormaları
1
döğüşme
kelimesiyle ifade edilmektedir.
Söz konusu karşılıklı şiir söylemek ise veya söz yarıştırmak ise buradaki adlandırmaları veya
kavram ve terimlerin içini doldurmasını takdirle karşılıyoruz. İçerik, icra ve fonksiyon açısından
değerlendirmek, tahlil ve yorum yapmak ise başka bir şeydir. Karşılıklı deyişmelerde karşısındakine
cevap veremeyenin içine düştüğü durum, kendisine verilen ceza, mağlup olma, psikolojik olarak baskı
altına alma vs, karşılıklı deyişmelerin en önemli neticelerinden biri olmakla birlikte bir anlaşma, uyuşma
aracıdır da.
Karşılıklı olarak şiirlik anlatımlarla laf yarıştırma yoluyla üstünlük sağlama veya dostane sohbet
etme geleneği, öyle sanıyoruz ki dilin oluşumu kadar eskidir. Tarihi kökenlerini dilin oluşumundan çok
daha öncelerine de götürebiliriz. Bu kanaate ulaşmamız da, gözlemlediğimiz kadarıyla hayvanlar
âlemindeki varlıkların tamamının hem cinsleri ile mücadeleye girişmeden önce sergilemiş oldukları
davranış biçimleri yeterli rol oynar.
Karşılıklı olarak söz yarıştırma ve karşısındakinin niyetini öğrenme nitelikli şiirleri veya manzum
parçaların yazılılarını “Dede Korkut Hikayeleri”nde görmekteyiz. Burada karşılaşan bacı-kardeş: baba-
oğul; anne-oğul; cansız varlıklar ve hayvanlarla söyleşme; iki düşman tarafın söyleşmesi; bir kız-bir erkek
söyleşisinin en eski örnekleri bu hikâyelerde yer almaktadır.
Ardahan Üniversitesi erdoganaltinkaynak@ardahan.edu.tr
1
. Çözümünden bir kişi veya bir şeyin adı çıkan manzum bilmece demektir. Harflerin yerini değiştirmek, takdim-
te’hir, benzetme, ebced hesabı gibi yollarla çözülür (Vanlıoğlu-Atalay, 1994: 198).
180
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Dünya üzerinde hareket halindeki bütün varlıklar seçkinlerden oluşur. Dünyaya gelmeyi ve doğal
ortamda yaşamayı hak etmiş seçkinlerdir. Bir başka şekilde söylememiz gerekir ise hareket kabiliyetine
sahip varlıklar, daha dünyaya gelmeden bir yarışa girmiş ve bu yarışı kazanmış olanlardır.
Hayvanlar âleminde hayvanların hırlaşmaları, eşinmeleri, kendilerini olduklarından daha fazla
göstermek için kabarmaları, tehlikeli olduklarını göstermek için tehlike unsuru olan uzuvlarını
göstermeleri birinin diğerine üstünlük kurma çabasından başka bir şey değildir. Bütün bunlara rağmen
taraflardan herhangi birisi pes edip geri çekilmez ise saldırı ile birlikte fiziki mücadele neticesinde
taraflardan birisi yenilip yaşam alanını terk eder.
Eskiden, karşılaşan iki ordunun birbirlerine önce dil yoluyla sataştığı ve her iki kuvvetin de en iyi
hatiplerini öne sürerek birbirleriyle söz yarıştırdığı da bir vakıadır. Bizim konumuz karşılaşan ve kendini
üstün gören tarafların şiirlik anlatılarla birbirlerine üstünlük kurma tür, şekil, muhteva ve icra ortamları ile
bunların fonksiyonları olacaktır.
Şüphesiz “âşık” kelimesinin içinin doldurulmasında en önemli üç etkenden birisi ustalık ve
yeteneklerini gösterebileceği bir başka âşık veya âşıklarla meydan kurması ve söz yarıştırmasında
bulunmasıdır. Diğer iki etken ise irticalen şiirler söyleyebilmesi ve hikâye repertuarı ile bunun icrasıdır.
Şiirlik anlatılarla karşılaşan iki veya daha fazla gücün birbirlerine üstünlük sağlamaları sadece âşık
karşılaşmaları ile sınırlı değildir. Profesyoneller tarafından meydana getirilen veya meslek gereği bu işi
yapanların dışında vücut bulan, icra edilen karşılıklı söz yarıştırmaları da vardır. Bu tür şiirlik
anlatımların tamamını bir başlık altında toplamalı ve bunu da kendi içinde ayrı başlıklar halinde
değerlendirmeliyiz.
Gelin-Kaynana çatışmasından ibaret olan deyişmeler Anadolu coğrafyasında çok yaygındır
(Yardımcı, 1993: 234-236).
Hoşça vakit geçirmek, sosyal normlar veya olayları karikatürize ederek sunmaya yönelik karşılıklı
deyişmeler sadace gelin-kaynana çekişmesi ile sınırlı değildir. Genç kızlarla ilgili olanlar da vardır ve
bunların çoğunluğu evlendirmek / evlendirilmek üzerine kuruludur (Manov, 2001: 168).
Bu tür karşılıklı kurmaca şiirler hemen hemen her dönemde popülerliğini korumakta, değişik moda
müziklerle gündemde yer almaktadır. Bir kızın evlendirilmesiyle ilgili olarak baba-kız arasında geçen
karşılıklı söyleşiyi Hıristiyan Türklerden Urumlar arasında da rastlamıştık: (Altınkaynak 2008: 64)
Anadolu sahasında bir zamanlar Bedia Akartürk’ün de okuduğu bir anonim türkü de aynı
temadadır.
Baba kız arasındaki şiirlik anlatımlarla karşılıklı söyleşilerin bir başka şekilleri de vardır.
2
“Dedim-dedi” şeklinde meydana getirilen ürünler de bir yerde karşılıklı söyleşilerin içinde yer alır.
Bu tür ürünlerin en eski örneğini, Kaşgarlı Mahmud’un eserinden tespitle Talat Tekin’de görmekteyiz.
Şiirlik anlatımlarla eşya-soyut kavramlar-tabiat unsurları ve hayvanlar âlemi ile ilgili olarak
sanatkârların tasavvurları veya gözlemlerine dayalı karşılaştırmaları sözlü kültür ve âşıklık geleneği
içinde oldukça sık rastlarız. Bu tür karşılaşmaların en eski örneğini ise Talat Tekin ( Ankara 1989: 103-
111) Kaşgarlı Mahmut’un Divanu Lügati’t-Türk adlı eserinden alıntılayarak vermektedir. Bu iki metin
“Yaz ile Kışın” tartışmasıdır (Tekin, 1986: 92).
Tekin’in bir başka çalışmasında yaz ile kışın tartışmasına ve yukardaki parçadan ayrıca bir şiire ait
olacağı ileri sürülen bir dörtlük daha vardır (Tekin, 1989: 107).
Yaz ile kışın tartışmasını işleyen Sosgertli Âşık Mehmet Hicrani (Ozani) bu metin arasında
söyleyiş farklılığının olmaması son derece dikkat çekicidir (Altınkaynak, 1999: 203-206).
Doğulu toplumların kendisine mahsus gururları, onların karşısındakinin sözüne söz
yetiştirememeyi hazmedemez. Bir atasözü: “Yiğidi kılıç değil bir acı söz öldürür” der. Çocuklar arasında
da, sayışmaca nitelikli olmakla beraber söz yarıştırmaya, karşısındakini karikatürize ederek küçük
düşürmeye yönelik söz yarıştırmaları vardır. Bu ürünün fonksiyonu çocukların kafiye zevkini
oluşturmakla beraber söz söyleme üstünlüğünü de kazanmasına sebep olur. Buna Anadolu sahasında
“sayışma”, Azerbaycan sahasında ise “öçeşme”, “sataşma” denmektedir.
Atışmalar bazen etnik grupların birbirlerine psikolojik üstünlük sağlamak maksadıyla da
kullanıldığı görülmüştür (Aslan, 1992).
2
. 04.01.1975 tarihinde Rıfat Balaban tarafından derlenen türkü “türkü dostları” adlı internet sitesinden alınmıştır.
181
Prof. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK/Türkiye ve İran Türk Topluluklarında Karşılıklı Söyleşi ve Âşık…
Âşıklık geleneği içinde muamma (bilmece) çözmek de bir yerde karşılıklı söyleşi gerektirir.
Azerbaycan sahasında bağlama, dedim-dedi, deyişme, gıfılbend, herbe-zorba, meyhana, müşterek
gazel gibi türler karşılıklı söyleşi veya atışmaları ifade ederler. (Hacıyeva-Tarakçı-Göktürk 1995: 18, 44,
86, 90, 106, 138). Muamma türüne “müemma” adı verilip klasik şiir unsuru olarak düşünülmektedir.
Anadolu sahasında ise “muamma” âşıklık geleneği içinde yer alır.
Anadolu’nun Kuzey bölgelerinde, Doğu Karadeniz’de atma türkü veya karşı-beri denilen söz
yarıştırmaları da vardır. Bu söz yarıştırmaları genellikle mani şeklinde ve hecenin 7 / 8 kalıbıyla söylenir.
Muhteva itibariyle her olayı, her konuyu kapsayabilir. Karşılaşan kişiler profesyonel veya geçimini
bundan sağlayan kişiler değildirler. Hemen her ortamda, her yaştan ve her cinsten insanlar arasında atma
türkü söylenebilir.
İşi eğlenceli hale getirmek, çalışanların moral ve motivasyonunu yükseltmek gibi fonksiyonları
olan iş ve eğlence manilerinde de karşılıklı olarak söz yarıştırma yapılmaktadır. Politik nitelikli veya
mektup manilerinde de bu tür söz yarışmalarına rastlanmaktadır.
Öncelikle şurası unutulmamalıdır ki “Âşık karşılaşmalarına verilen adlar konusunda bir çeşitlilik
ve karışıklık söz konusudur” (Artun, 2011: 88). Bu karışıklık sadece âşık karşılaşmalarında değil,
karşılıklı şiir ve söz yarıştırması noktasında da bir karışıklık ve çeşitlilik vardır. Bu karışıklık ve
çeşitliliğin sebepleri değişik nedenlere bağlanabilir. Bu nedenleri:
Eski dünyanın tamamına yayılan bir toplumun farklı coğrafyalarda farklı kültürlerle alış-verişte
bulunması; Siyasi otoritelerin ve ideolojilerin kültüre etkisi; Dini nedenlerle dilin etkileşimi; İhtiyaç
noktasında bedii zevk ve estetik beğeninin değişime uğraması; Kültürel birikimlerin eksik bilgilerle sözlü
ortamlarda gezinmesi; Bilim adalarının kavramları kendilerine göre yeniden adlandırması; Ekonomik
nedenlerle yeni kurumların ortaya çıkışı ve bu kurumların kendilerine mahsus kavramlar oluşturması,
diye sıralayabiliriz.
İran âşıklık geleneği ve sanatı hakkında malumat elde etmek maksadıyla 13-19 Nisan 2014 tarihleri
arasında bir araştırma inceleme gezisi yaptık. Bu tarihten kısa bir süre önce de Ardahan Üniversitesi
tarafından Kadir Golkairan aracılığı ile Ardahan’da düzenlenen “Tebriz Şiir Geceleri”nde Âşık Ali
Hodadad Mededli’den İran âşıklık sanatı hakkında görüşmelerde bulunmuştuk. 3-5 Kasım 2013’de
organizasyonunu üstlendiğimiz “Ölümünün 100. Yılında Âşık Şenlik Anma ve Türk Dünyası Âşıklar
Şöleni”nde, diğer ülkelerden olduğu gibi İran’dan gelen âşıklarla da derleme ve röportaj yapmıştık.
Günümüz İran coğrafyasında âşıklık geleneği, âşıklık geleneğine dayalı âşık okulları da vardır. İran
coğrafyasında yedi ayrı ekol mevcuttur. Bunlar İran’ın Batısından Doğusuna Sulduz / Karapapak;
Urmiye; Tebriz / Karadağ; Zencan; Kum / Save; Horasan / Türkmensahra; Kaşkay şeklinde sıralanabilir.
İran’da âşık sayısının fazla olmasının nedenlerinden birisi de ekonomiktir. Düğünlerde, eğlence
merkezlerinde, meşk meclislerinde ve âşık kahvehanelerinde âşıklık bir meslek olarak icra edilmektedir.
Bir şekilde iş kolu haline gelmiş ve geleneksel şekilde devam ettirilmektedir. Ancak ileriki dönemlerde bu
şekilde canlı kalıp kalamayacağı bu mesleği icra edenlerin kendilerini çağa uydurup uyduramamasıyla
bağlantılıdır. Bazı âşıklar artık bunu kendi aralarında tartışmaktadır. (15 Nisan 2014 Tebriz kayıtları)
İran âşıklık geleneğinde âşık karşılaşmaları, karşılıklı söyleşileri ve atışmaları Doğu ve Kuzeydoğu
Anadolu, Gürcistan, Azerbaycan sahasında bilindiği şekilde icra edilmekte hatta zenginleşme ve çeşitlilik
arz etmektedir. Atışma, deyişme, söyleşi İran âşık ekollerinde herbe-zorba (Kobotarian 2013b: 247;
deyişme (Kobotarian 2013b: 232); döğüşme (4 Nisan Tebriz Şiir Geceleri Ardahan ve 15 Nisan 2014
Tebriz; 15 Nisan 2014 Urmiye derlemeleri) şeklinde ifade ediliyor.
Âşık karşılaşmaları İran coğrafyasında en çok beğenilen, en fazla seyirci toplayan ve dinleyicilerin
ilgisini çeken türler içindedir. Bu karşılaşmalar yazılı, sesli, sesli / görsel hallerde kayıt altına alınarak
çoğaltılabilmekte ve ticari bir araç olarak da kullanılabilmektedir.
Herbe-zorba karşıdaki aşığa psikolojik üstünlük sağlamak maksadıyla söylenen sözlerden, meydan
okumalardan, karşı tarafı küçük düşürücü ve düşündürücü sözlerden oluşur. En az 3 dörtlükten oluşur ve
aşık dörtlük sayısını tekli rakamlarla (3, 5, 7, 9, 11 vd.) istediği kadar uzatabilir. Koşma kafiye örgüsünde
ve genellikle 11’li hece ölçüsünde dörtlüklerden oluşan herbe-zorbaları âşıklar ustalıklarına göre bazen
muhammes şeklinde, cigalı tecnis veya dudakdeğmez şeklinde de söyleyebilirler. Âşıklar bu arada
birbirlerine “sazını elinden alacağı”, “yerinden yurdundan kovacağı”, “kendisine çırak dahi kabul
etmeyeceği” şeklinde tehditlerde de bulunabilirler. Buradaki amaç da rakip aşığı psikolojik baskı altında
tutmaktır.
182
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Deyişme’ler herbe-zorbanın devamı niteliğinde olmakla birlikte çok çeşitlidir. İki aşığın karşı
karşıya gelip, konu, uyak, hava/makam, şekil ve ölçüye uygun şekilde birbirleri ile söz yarıştırmaları veya
sohbet etmeleri ya da soruşmaları durumunu içerir. İlk sözü alan âşık, sözlerini bitirdikten sonra ikinci söz
söyleyen âşık birinci olarak söz söyleme sırasını alır. İlk sözü alan aşığın sözlerini bitirdiği ve ikinci
aşığın öne geçmesine işaret ise birinci aşığın söylediği şiir-türkü-şarkıda mahlasını kullanmasıdır. Söz
söyleme sırasını alma işine “öne geçme” denilir (Kobotarian, 2013b: 92).
Hüner göstermek maksadıyla yapılan karşılaşmalar da vardır. Bu durumda âşıklar atışmaya
başladıktan bir müddet sonra üçüncü bir âşık veya sözü geçen ve geleneği bilen bir ehil kişi araya girerek
âşıkları dostluğa davet eder ve durum berabere biter. Anadolu sahasında, Çıldırlı Âşık Şenlik ile Narmanlı
Âşık Sümmani’nin atışmaya başladıklarında Âşık Şenlik’in annesi tarafından her iki aşığın kardeş ilan
edilmesi bu duruma paralellik gösterir (Aslan, 1992).
Âşık karşılaşmaları bazen günlerce de sürebilmektedir. Urmiye bölgesinde dedesi, babası ve
kendisi de âşık, Yusuf Ohannes‘ten dinlediğimize göre 90 yaşlarında vefat eden babası Âşık Ohannes
Tiflis’te, Osmanlı coğrafyasından gelen, bir ayağı tahta bir âşık ile âşıklar kahvesinde karşılaşmışlar. Bir
hafta süren karşılaşmalarında son gün Osmanlı coğrafyasının bilmediği bir makamda çalıp söylemeye
başladığından Osmanlı aşığı sazını getirip teslim etmiş. O saz, üzerindeki tarihe göre 160 yıllık bir saz
olup halen kullanılır durumda, Âşık Yusuf’un hanesindedir. Bu arada şunu da kaydedelim ki, İran ve
Gürcistan âşıklık geleneğinde her ne kadar Ermeni âşıklar var ise de Sayın Kafkasyalı’nın tebliğinde
sunduğu gibi Yusuf Ohannes Ermeni değil Asuridir (Kafkasyalı 2007).
Bu bazen iki âşık yerine cansız bir madde ile herhangi bir tabiat unsuru ile veya hayali bir şahıs ile
de gerçekleştirilebilir. “Dedim-Dedi” şeklinde meydana getirildiği gibi bir destan, hikâye veya
serencamda da karşımıza çıkabilmektedir. Bu gruba giren deyişmeler karşılıklı olarak birer dörtlükle
“soru-cevap” veya “aldı…” ya da “dedim-dedi” şeklinde geçer. Bir başka hali ise en az 3 dörtlükten
oluşan tamamlanmış şiirler olarak karşımıza çıkar ve yine aynı görevi üstlenir.
Hikâyelerde karşımıza çıkan şekliyle deyişme ve söyleşileri aşağıdaki gibi tasnifleyebiliriz.
a.
İki aşığın imtihana çekilmesi,
b.
İki düşmanın birbirine saldırı öncesi sözle sataşması veya teslim olmasını istemesi
c.
Erkek erkeğe söyleşiler
d.
Kadın kadına söyleşiler
e.
Bir erkek bir kadın söyleşiler
f.
Cansız varlık, bitki ve hayvanlarla söyleşiler
Достарыңызбен бөлісу: |