1. Vaka
Postmodernizmde kurmaca dünya yaratılırken klasik vaka tiplerinin aksine daha karışık olan iç içe
girmiş vaka kullanılarak, bir üst kurmaca oluşturulmaktadır. Gerçeklik duygusundan ziyade kurmaca
duygusunu yansıtmanın amaçlandığı bu teknikte anlatıların anlatım teknikleri ve kurmaca (metafiction)
önem kazanmıştır.
Aytmatov eseri dokuz bölümde kurgulamasına karşın eser birbiri içine geçmiş dört ayrı ana
bölümden veya vaka zincirinden meydana gelmektedir diyebiliriz. Bu bölümler: 1. Jaabars’ın anlatıldığı
kısımlar, 2. Arsen Samançin’in başından geçenlerin anlatıldığı kısımlar, 3. Ebedî Gelin efsanesinin
anlatıldığı kısımlar, 4. Eserin sonunda yer alan “Epilog” bölümüdür.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi eser helezonik bir vakaya sahiptir. Eserde ana olay Arsen
Samançin’in başından geçen olaylar olarak verilmiştir. Ana olayın çekirdeğini ise Ebedi Gelin efsanesi
oluşturmaktadır. Arsen Samançin’in başından geçen olaylarda Ebedi Gelin efsanesinin etkisi büyük
olmuştur. Ebedî Gelin ihanete uğramış ve bu yüzden, nişanlısını aramak için, dağlara çıkmıştır. Yani
Ebedî Gelin kaderinden kaçamamıştır. Aynı şekilde Samançin de sevgilisi Aydana’nın, okul arkadaşı
Taşafgan’ın ihanetine uğramış, kaderinden kaçamamıştır. Samançin’in, eserin başından beri yapmayı
düşündüğü Ebedi Gelin operası, onun önce Aydana ile sonra da Eles ile yakın ilişki kurmasını sağlamıştır.
Ana vakanın çekirdeğini oluşturan Ebedî Gelin efsanesi, içinde yaşadığımız somut dünyaya bir alternatif
olarak sunulmuştur. Bu alternatif dünya bir alt anlatı olarak, ana vakanın odaklanacağı konuyu
belirlemiştir. Bu durum postmodernizmde soyut gerçeklik ile somut gerçekliğin birleşimi olarak
adlandırılır. Postmodern eserlerde fizikî âlem ile metafizik âlem birlikte kullanılmaktadır.
Postmodern eserde kullanılan üst kurmaca aslında eserin nasıl yazıldığının anlatıldığı bölümdür.
Ebedî Gelin romanında üst kurmaca Jaabars ile sağlanmıştır. Jaabars isimli kar parsının başından geçen
olaylar çerçeve vakayı meydana getirmiştir. Jaabars ile Samançin’in başından geçen olayların paralellik
Samançin
Jaabars
Ebedî Gelin
167
Emrah MEYDAN/Postmodernizm Açısından Ebedî Gelin-Dağlar Yıkıldığı Zaman Romanı
göstermesi, fakat Jaabars’ın hep bir adım önde olması, Samançin’in karşılaşacağı olaylar hakkında ipucu
vermektedir. Bu şekilde romanın nasıl yazıldığı anlatılmasa da en azından nasıl yazılacağı okuyucuya
aksettirilmeye çalışılmıştır. Nitekim romanın sonunda Samançin ile Jaabars aynı mağarada, önce Jaabars
ve ardından Samançin olmak üzere, ölmüşlerdir.
Romanın sonuç kısmı olarak ele alınan epilog bölümünde ise, Samançin’in daha önce yazmayı
planladığı bir hikâyenin, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış Sergey’in hikâyesinin, bir bölümü verilmiştir.
Bu bölüm ile romanın ana kısmı arasındaki bağlantı ise öldürmek ve öldürmemek üzerine kuruludur. Bu
kurgu egemen güçlerin çatışmasını yansıtmaktadır. Romanın ana bölümünde adı geçen Ertaş Kurçalov
egemen bir güç olarak verilmiştir. Epilog bölümünde ise egemen güçlerin çatışması daha evrensel bir
boyutta, yani savaş boyutunda ele alınmıştır.
Alışılmış sonuç bölümü anlayışı yerine, genellikle belirsizliğin hâkim olduğu sonların kullanıldığı
postmodern eserde, eserler ucu açık şekilde veya birden fazla sonuca bağlanarak bitirilir. Aynı şekilde
Ebedî Gelin romanı da Jaabars’ın ölmesi, Samançin’in ölmesi ve epilog bölümünde Sergey’in uykuya
dalması olmak üzere üç sonuca birden bağlanmıştır.
Metinlerarası ilişki, başka metinlerden yapılan alıntılar veya onlarla yapılan farklı göndermeler ile
postmodern romanda, iç içe geçmiş farklı metinlere yer vermektir. Bu her edebî metnin kendisinden önce
yazılanlardan bağımsız olduğunu göstermek için kullanılan bir tekniktir. Ele aldığımız romanda da roman
içerisinde Ebedî Gelin efsanesinin metnin aktarılması yoluyla metinlerarasılık tekniği kullanılmıştır.
2. Anlatıcı ve Bakış Açısı
Romanda Jaabars’ın, Samançin’in yer aldığı bölümlerin ve epilog bölümünün anlatımı, III. tekil
kişi gözlemci anlatıcı ve nesnel bakış açısı ile ele alınmıştır. Ebedî Gelin efsanesi ise, Samançin’in
ağzından kahraman anlatıcı ve nesnel bakış açısı ile aktarılmıştır. Eser üç vaka tabakası üzerine kurulduğu
için bu vaka tabakalarının anlatımında da farklı anlatıcılar ve bakış açıları ortaya çıkmıştır. Bu farklılıklar,
bir özellik olarak, romanın birden çok yazar tarafından yazıldığı izlenimini de beraberinde getirmektedir.
3. Şahıs Kadrosu
Eserin başkahramanı olan Arsen Samançin idealist bir tiptir. Üzengili Dağları’nın eteklerinde bir
köyde doğmuş, Moskova’da iyi bir eğitim almıştır. Samançin dağlı olarak adlandırılmasına karşın kendini
iyi bir şekilde yetiştirmiş bir entelektüeldir. Bu açıdan Samançin hem yereli hem de evrenseli kendi
bünyesinde taşımaktadır. Bir dağlı olarak serbest piyasa ekonomisinin dar gelirli çevrelere verdiği
zararları görmüş aynı zamanda entelektüel kişiliği ile serbest piyasa ekonomisinin aslında bir yanıltmaca
olduğunu makalelerinde dile getirmiştir. Bu postmodernizmde görülen mutlak doğrunun geçersizliği ve
çoğulculuk ilkesi ile alakalıdır. Kahramanın çok yönlülüğü, çoğulcu bir söylem geliştirmek için bir
araçtır. Bu araç somut gerçekliği yansıtmak için alternatif yollar sunar.
Jaabars, romanın en önemli ikinci kahramanıdır. Jaabars’ın başından geçen olayların anlatılması,
Samançin’in karşılaşacağı durumlar hakkında ön bilgi vermektedir. Yani Jaabars, Samançin’in önünde
giden bir gölgesi gibi roman boyunca Samançin’i ardından sürüklemiştir.
Ebedî Gelin ise, romanın çekirdeğini oluşturan kahramandır. Ebedî Gelin ile somut gerçekliğin
yanına soyut gerçeklik getirilerek, mitolojik bir kahraman üzerinden romanın teması verilmiştir.
4. Zaman
Eserde üst kurmacanın etkisiyle farklı zaman dilimlerine yer verilmiştir. Vaka zamanı Samançin’in
günlük yaşantısı ile verilirken, Ebedî Gelin efsanesinin anlatıldığı bölümlerde art zaman kullanılmıştır.
Jaabars ise Samançin ile eşzamanlı olarak anlatılmıştır. Ayrıca romanın epilog bölümünde anlatılan
hikâyede yine art zaman kullanılarak geriye dönük bir olay anlatılmıştır. Eserde iç içe geçmiş vakalar,
zaman konusunda da çoğulcu bir yaklaşımı ortaya çıkarmıştır.
5. Mekân
Vaka zincirini meydana getiren halkaların mâhiyeti ve ona iştirak eden şahıs kadrosundaki fertlerin
içinde bulundukları şartlar itibarî mekânın şekillenmesine tesir eden faktörlerdendir (Aktaş 2005: 127). İç
içe geçmiş üç vaka zincirinden oluşan Ebedî Gelin romanında, her vaka zincirinin kahramanları mekân
olarak ortak bir coğrafyayı kullanmıştır. Ortak mekân şahısların kaderini de ortak kılmıştır. Fakat vaka
tipine ve şahıslara bağlı olarak mekânın zamansal ve anlamsal kullanımı farklılık göstermektedir. Bu
durum mekânın da çoğulculuk ilkesi bağlamında oluşturulduğunu gösterir. Üzengili Dağı’nın bulunduğu
bölge Ebedî Gelin için kaybolan aşkı, Jaabars için sürüden dışlanmayı, Samançin için de kendini
gerçekleştirmeyi yani, kültür endüstrisine ve egemen güçlere karşı son nefesine kadar direnmeyi simgeler.
168
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Heidelberg Parkı, romandaki pozitif mekânlardan birisini oluşturur. Pozitif olabilecek koruma
değerine, hayal edilmiş değerler de eklenir ve bu değerler kısa sürede baskın değerler olup çıkar
(Bachelard: 2014, 28). Romandaki baskın değer olan Ebedî Gelin efsanesi ve bu efsaneyi operaya
uyarlama fikri Samançin tarafından Aydana’ya ilk kez burada söylenir. Bu sebeple Ebedî Gelin,
Samançin tarafından roman boyunca dile getirilerek baskın değer ortaya koyulur. Baskın değer ise bizi
romanın temasına götürür.
6. Tema
Tema, romanın üzerine temellendiği konunun yazarın duygu ve düşüncesinde öznel bir yargı
halinde ortaya konan sentezi olup, romanın nihaî hedefi ve romancının asıl amacıdır (Çetin 2012: 121).
Romanın belli yerlerinde tekrar eden ifadeler, kelimeler, cümleler ve simgeler vasıtasıyla romanın teması
tespit edilir.
Cengiz Aytmatov’un son romanı olan “Ebedî Gelin” romanının temasını ise leitmotiv olarak
“kader” oluşturmaktadır. Kader vurgusu roman içerisinde birçok yerde dile getirilmiştir. “Her zaman ve
herkes için değişmez olan bir gerçek var: Hiç kimse önceden kaderini, başına gelecekleri bilemez; sadece
hayat bunu gösterir” (Aytmatov 2008: 7). “Bunu ona kader Avrasya restoranında kesin ve gayet açık bir
şekilde anlatmıştı” (Aytmatov 2008: 71). Ayrıca romanda, Samançin’in yaşadığı iç çatışmalarda iki kez
karşımıza çıkan güvercinler de kadere ve kaderden kaçışın olmadığına işaret eden simgeleri
oluşturmaktadır.
Ayrıca romanda kader vurgusu kadar ağır basmayan fakat dikkatlere sunulan bir diğer tema olarak
“ihanet” kavramı üzerinde de durabiliriz. Çünkü kader bağlamında ele alınan Ebedî Gelin, Jaabars ve
Samançin’i kaderine götüren yol onlara yapılan ihanetten geçmiştir.
Postmodern romana göre hayat, evren, olaylar anlamı ve kesin açıklaması olan bir bütün değil;
açıklanamaz ve tam olarak da anlaşılamaz bir karmaşadan ibarettir (Çetin 2012: 97). Ebedî Gelin
romanının teması bu açıdan postmodern anlayışa uygundur. Çünkü insanoğlu hiçbir zaman kader algısını
tam olarak anlayamamış ve açıklayamamıştır.
Sonuç
Ana vaka etrafında yer alan çerçeve vaka ve ana vakanın çekirdeğini oluşturan olaylarla meydana
getirilen, iç içe geçmiş vaka türüne bağlı olarak ortaya çıkarılan üst kurmaca, Ebedî Gelin romanının
postmodern bir eser olduğunu gösterir. Gerçek hayatla kurmaca hayatı birleştirmek isteyen postmodern
anlayış bu birleşimi bir oyun havasında meydana getirir. Ele aldığımız romanda bu oyun “kader” başlığı
altında kurgulanırken, gerçek hayatı Samançin, kurmaca hayatı ise Ebedî Gelin efsanesi oluşturmuştur.
Evrensel kurtuluş reçetesi vermeyen “kader” temasının ele alınması postmodern bir özelliğin
yansımasıdır. Anlatıcı ve bakış açısına bağlı olarak zaman ve mekânın çeşitlenmesi dikkat çekicidir.
Postmodernizmin çoğulcu kurgu tekniği, Ebedî Gelin romanında kişilerin, zaman ve mekânın anlatım
biçiminin kurgulanışında kendisini göstermektedir. Romanda Ebedî Gelin efsanesi ile metinlerarasılığın
kullanılması yine postmodern kurgunun bir parçasıdır. İncelememizin kapsamını oluşturan postmodern
eser anlayışı çerçevesinde Aytmatov’un son romanı olan “Ebedî Gelin” romanının postmodern özellikler
bakımından oldukça dikkat çekici bir eser olduğunu söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA
Aktaş, Ş. (2005). Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Ankara, Akçağ Yay.
Aytmatov, C. (2008). Ebedî Gelin - Dağlar Yıkıldığı Zaman, Ankara, Elips Kitap.
Bachelard, G. (2014). Mekânın Poetikası, İstanbul, İthaki Yay.
Çetin, N. (2012). Roman Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Kitap.
Kolcu, A. İ. (2010). Edebiyat Kuramları Tanım- Tenkit- Tahlil, Erzurum, Salkımsöğüt Yay.
Küçük, M. (2011). Modernite Versus Postmodernite, İstanbul, Say Yay.
KAZAK KÜLTÜRÜNDE ALKIŞ DUA DİLEKLER
Yrd. Doç. Dr. Enver KAPAĞAN
Öğr. Gör. Yılmaz BACAKLI
Özet: Türk soylu halklardan biri olan Kazaklar göçebe yaşamlarına ait gelenek ve görenekleri güçlü bir
şekilde koruyarak gönümüze kadar taşıyabilen toplumlardan biridir. Kazaklarda alkış, dua, dilek ve bataların
kendine has terbiye edici bir tarafı olduğuna inanılır. Bu yüzden de Kazak sözlü ve yazılı edebiyatında çok
ehemmiyetli unsurlar olarak geçmişten gönümüze kadar güçlü bir şekilde birer tür olarak varlığını devam
ettirmektedir. Alkış, dua ve dilekleri, sıradan kişiler herhangi bir yerde söyleyebilirler. Fakat önemli
merasimler ve bayramlarda hem konumu hem de yaşı ve bilgisi itibarı ile söz ustaları ve toplum önderleri
tarafından bu dualar edilir. Başvurulan alkış, dua, dilek ve batalarda hazır bulunanlar ile beraber bütün halka,
vatanın birlik, bütünlüğüne iyilik istenir.
Anahtar Kelimeler: Kazak, Alkış, İnanış, Gelenek
Acclamations, Prays and Wishes in Kazakh Culture
Abstract: Kazakh people who are one of the noble Turks, able to maintain customs and traditions of their
nomadic life by protecting acutely until today. It is believed that acclamations, prays, wishes and invocations
have an idiosyncratic educatory aspect. Thus they can sustain in oral and written literature influentially from
past to present as substantial elements that progress in specific form. Ordinary people can declare
acclamations, prays and wishes anywhere. Though these prays are invoked by masters of utterance and
community leaders in crucial ceremonies and bairams. Goodness of homeland unity and integrity to whole
folk is requested by attendants in acclamations, prays, wishes and invocations
Keywords: Kazak, Applause , Beliefs , Traditions.
Kazak sözü; hür, cesur, mert, kendine güvenen, başkasından emir almayan, bağımsız anlamlarına
gelmektedir. Son yüzyıla kadar daha çok göçebe bir topluluk olarak yaşamalarından dolayı
Kazaklardayazılı edebiyattan daha çok sözlü edebiyat gelişmiştir.
Bütün Türk Dünyasının ortak eserleri dediğimiz “Orhun ve Yenisey Yazıtları, “Kaşgarlı
Mahmud’un Divan-ı Lügat-it Türk”, “Ahmet Yesevi’nin Hikmetler”, “Edip Ahmet Yükneki’ninAtabet-
ül Hakayık”, “Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig ve daha nice ortak eserler diğer tüm Türk halklarının
olduğu gibi Kazakların da sahip olduğu paha biçilmez eserlerdir. Fakat Kazakların Kazak adı ile ortaya
çıkışı 15. 16. Yüzyıllara tekabül ettiğinden doğrudan Kazak adıyla ve Kazaklar üzerine yapılan çalışmalar
diğer Türk kökenli halklara nazaran daha yenidir.
Kazak kültürüne ait ilk araştırmalar Avrupalılar ve Ruslar tarafından 18. Yüzyılın sonlarında
başlamıştır. Yapılan ilk çalışmaların esas amacını coğrafyayı ve bu coğrafyada yaşayan insanlar ile
kültürlerini tanımak ve kendileri açısından yeni fetihlere zemin hazırlamak olmuştur. Bu amaçla yapılan
ilk çalışmalarda Kazak halkının, sosyal, ekonomik, tarih, töre ve gelenekleri gibi konular ele alınır.
Bunlar yukarıda bahsettiğimiz gerekçelerin yanında etnoğrafik tezleri destekleme ve sahaya kültürel
amaçlı hakim olma amacı taşırken sonraki araştırmacılar içinde birer yol gösterici rehber özelliğinde
olmuştur. İlk çalışma örnekleri: N. Rıçkovt ‘’Kazak Kırsal Bölgesine 1771 yılında yapılan seyahat,
İ.Georgi ‘’Rusyada Bulunan Bütün Halkların Yapısı 1776” gibi eserlerde folklor unsurlarının bir kısmı
ele alınmıştır. Doğrudan doğruya bütün yönleri ile ve kapsamlı olarak Kazak Folklorunun araştırılması
Kazak Araştırmacı, ŞokanVelihanov (1835-1865) tarafından yapılmıştır. Onun, Atasözü, deyim, hikâye,
masal, türkü, destan ve mitoloji konusundaki derlemeleri ilk çalışmalar olarak büyük önem taşımaktadır.
Yine W. Radlofun, 1860-1870 yılları arasında bu coğrafyada yaptığı gezileri sonucu derlediklerini yazmış
olduğu (10 cilt metin 8 cildi tercüme) 18 ciltlik eserinin 3.cildi Kazak Halk Edebiyatı örneklerini
içermektedir. Özellikle 20. yüzyılın başlarından itibaren A.Dibaev, S.Seyfulin, M. Avezov,
A.Baytursunov, B.Maylin, S. Mukanov gibi şahsiyetlerin kazak folklorunun değerlerinin gün yüzüne
Karabük
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
enverkapan@hotmail.com
,
enverkapagan@karabuk.edu.tr
Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, yilmazbacakli@gmail.com
170
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
çıkmasında büyük emekleri olmuştur. (Çınar, 1996:7-11) Kazak yazılı edebiyatının oluşmasında ise
IbırayAltınsarin ve Abay Kunanbayulı başta gelen kişilerdir.
Geçmişten bugüne gelen birikimlerin yeniden derlenip toparlanması özellikle bağımsızlıktan sonra
hız kazanmış, her türlü yayın yoluyla ve kapsamlı bir şekilde Kazak halk kültürü araştırmaları yapılmaya
ve yayımlanmaya başlanmıştır.
Kazaklar, uzun süre göçebe topluluk halinde yaşamamaları ve coğrafya olarak yer değiştirmemeleri
nedeni ile geçmiş kültürlerini koruyarak ya da İslami geleneklerle uyumlu olacak şekilde hayatlarını
devam ettirdikleri bir gerçektir. Bu yüzden genel olarak incelediğimizde Kazak folklorundaki öğelerin
büyük çoğunluğu eski Türk kültürü ile şaman inancından izler taşımaktadır. (Ergalieva, şakuzadaulı,
2000:29)
Almatı’da daha çok kendilerini baksı olarak tarif eden kişilerin çalıştığı yerler var ve bunlar
kendilerine baskı veya emci derler. Şimdi dahi Şamanist geleneği devem ettirmek suretiyle gelecekten
haber verdiğini iddia ederek insanları iyileştirdiklerini söyleyen bu Kazak Baksı’ların çoğu İslam dinine
çok bağlı olmakla beraber gelen müşteri veya hastaların vücudundan kötü ruhlar ile düşünceleri kovmak
ve büyüleri bozmak için hem kuran okurlar hem de dualarında yer gök, yıldız, ay, su, ateş gibi unsurlara
sıkça yer verirler ve şamanların başvurduğu hareketlere başvururlar. Kendileriyle yaptığımız
görüşmelerde bunun şirk olmadığını sadece gelecekten haber verme olgusunun ta eski devirlerden bugüne
kadar Allah tarafından kendilerine babadan oğula geçmesi suretiyle aktarıldığını ve İslam’ın buna engel
olmadığını iddia etmektedirler. (Kapağan, 2014: 809)
Kazakistan’ın hemen her köşesinde geçmişte şaman kültüründe önemli bir yere sahip olan
Baksı’ların varlığı buna en büyük kanıttır. Çünkü Baksı, İslam dini içindeki rütbelerden herhangi birine
tekabül etmez. Fakat Kazaklar arasında fiilen varlığını devam ettiren bu yarı din adamı yarı doktor ve
falcı diyebileceğimiz kişiler, ettikleri duaların çoğu İslam kaidelerine uygun olarak icra etmektedirler.
Buna örnek olarak: Prof. Dr. Doğan Kaya: Bir Kazak-Kırgız Baksısının şu duasının tespit edildiğini
belirtmektedir.
“Evvela tanrı sen (işimi) rast getir, (işimi) rast getirirsen ben buradayım; dilediğim dileği yine ver,
büsbütün kısırlaşmış kısrağa yavru ver, iyi Tanrı, bey Tanrı, cömert Tanrı! Evvela Tanrı gök yaratmış,
ondan sonar yer yaratmış, ilk önce Tanrıya sığınayım, ikinci Muhamede sığınayım, birine biz kul olduk,
birine de ümet olduk, üçüncü, Tanrım, dört yara, yüz yirmi dört peygambere sığınayım…”(Kaya, 2001:4)
Kazaklarda alkış, dua, dilek ve bata’ların
1
kendine has terbiye edici bir tarafı olduğuna inanılır. Bu
yüzden de Kazak sözlü ve yazılı edebiyatında çok ehemmiyetli unsurlar olarak geçmişten gönümüze
kadar güçlü bir şekilde varlığını devam ettiren kendilerine has bir formada gelişen çoğu zaman şiirsel bir
biçimde söylenen birer tür olarak varlığını devam ettirmektedirler. Alkış, dua ve dilekleri, sıradan kişiler
herhangi bir yerde söyleyebilirler. Fakat önemli merasimler ve bayramlarda hem konumu hem de yaşı ve
bilgisi itibarı ile söz ustaları ve toplum önderleri tarafından bu dualar edilir. Başvurulan alkış, dua, dilek
ve batalarda hazır bulunanlar ile beraber bütün halka, vatanın birlik, bütünlüğüne iyilik istenir.
Türk sözlü kültür unsurların içinde önemli yer tutan alkış ve dileklerin temelini dualar oluşturur.
Daha çok bir yakarış ve kadirşinaslığın göstergesi olarak ortaya çıkan Alkış ve dilekler bir dilekte
bulunma veya yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik isteme veya bir işin amacına ulaşabilmesi için başında
veya sonunda Allah’tan istenen yardım, edilen iyi dilek ve dualardır. Bunun tersi ise beddua ve
kargıştır(Kaya2001: IX).
Alkış, dua, dilek ve bataların manevi gücünün tesirine olan inançtan dolayı özellikle de çocuğun
doğmadan önce anne karnına düştüğü andan itibaren başlayan yaşamından evlenene kadar bütün hayatını
ihata edecek şekilde hayatının her devresinde farklı merasimler düzenlenir ve bu merasimlerin en
vazgeçilmezleri olarak alkış, dua, dilek ve batalara başvurulur.
Kazak doğum ve doğum günü ad verme üzerine alkışlar: Kazak Çocuk doğduğunda edilen
dualardan biri:
Ya Allah, küçüğe uzun ömür ver!
Küçük bebeğin gülücükleri pınar gibi olsun,
Oyunu, zıplayan keçi yavrusu gibi olsun.
Evliyalar hep onu korusun,
Başına mutluluk kuşu konsun.
1
Bata: Fatiha kelimesinin değişerek önce Fata sonra Bata olarak okunmasıdır. Günümüzdeki karşılığı dua’dır.
171
Yrd.Doç.Dr. Enver KAPAĞAN-Öğr.Gör. Yılmaz BACAKLI/Kazak Kültüründe Alkış Dua Dilekler
(Ergalieva, Şakuzadaulı, 2000:269)
Alkışlara başvurulurken eski Türk kültürü ve Şaman inancından kalma bazı adetlerde kendini
gösterir. Bununla alakalı olarak tanrı, ruh ve tabiat erkleri ortaya çıkar. Bunlar içinde de en çok
başvurulanı atalar ruhundan yardım dilemedir.
Kazaklarda inanç olarak ruhların yok olmadığına ve etraflarında gezindiğine inanılır. Bu yüzden de
yapılacak bir hatayı etrafta gezinen ruhların cezalandırabileceği inancı vardır. Bu nedenle sorun
yaşatanlara şöyle dua ve beddualarda bulunulur: ‘Arvakka bas’ (ruha kurban olayım), ‘arvak aktır (ruh
çarpsın) veya hatırı sayılır kişilerin adına ruhu seni çarpsın şeklinde beddualar edilirken, Manas’ın ruhu
seni korusun (Altay, 1998: 218).
Yine eski Türk inanışlarında temizleyici ve kötülükleri yok edici tarafları ile bilinen ve bu
nedenlerden ötürü kutsanan ateş ve su kültü Kazak dualarında yaşayan önemli unsurlardır. Bazen işlerinin
yolunda gitmesi ve hayatında başına gelebilecek kaza ve belalardan uzak kalmak için hususi olarak ehil
kişilere gidilip dualar alınır. Bu amaçla, Gelen kişi aksakalın önüne diz çöker ve aksakal euzu besmele
çekerek dua eder. Duaların birinde şöyle der:
Ey Allahım!
Ateş ve sudan koru,
Dilsiz düşmandan koru,
Kin bağlayan dostan koru,
Ani çarpan afetten koru. Der (Ergalieva, şakuzadaulı, 2000:268)
Alkış, dua, dilek ve batalar, destanlarda da sıkça başvurulan unsurlar olarak karşımıza çıkarken
gazaya çıkmadan önce ve destanın içinde çeşitli olaylarla bağlantılı olarak kendisini gösterse de, özellikle
Türk destanlarında destanın başında kahramanın doğmadan önce babasının çocuk sahibi olma isteği ve
bundan dolayı yaratana sığınması olayında güçlü bir şekilde ortaya çıkar.
Manas destanında Cakıp’ın erkek çocuk sahibi olması için edilen dualar (Yıldız, 1995: 538)ve
Kazaklar arasında en çok söylenen destanlardan biri olan Alpamış destanında; Alpamış’ınbabası
baybörünün çocuğu olmadığı için her gün tanrıdan dua ile çocuk ister:
…..
Bir çocuğu olmadığından,
Dert çeker kaygı yermiş,
Bu dünyadan gözüm açık mı
Gideceğim dermiş, (Üçüncü, 2006: 73)
O yine dua eder ve kendi duaları kabul olur, kendisinin iki çocuğu olur kıza Karlığaş, erkeğe
Alpamış adı verilir(Üçüncü, 2006: 77).
Çocuk doğduktan sonra:
Alkış, dua, dilek ve bataların manevi tesirinden dolayı Kazak düğünlerinde de her aşamada
başvurulan temel öğelerdir. Özellikle gençlerin yeni hayatlarında mutlu, huzurlu ve çocuk sahibi, mal
mülk sahibi olmaları dilenir.
Kazaklarda gelin gelirken:
Beyaz otağın eşyalarla dolsun,
Evin hep konuklarla dolu olsun,
Beş kısrak derisinden saba yapıp,
Kımızın yüz kişiye yeter olsun,
Beyaz otağ istediğin yerde olsun,
Beyaz yüzün aya gibi nurla dolsun,
Ettiğim bu bata kabul olup,
Evine hıdır ata gelip konsun,
Mal mülkün mutluluğunla bir artsın,
Yerinden Allah seni ayırmasın,
Gelinciğim, bereketliymiş ellerin,
Bal gibi tadı var yemeğinin.(Ergalieva, şakuzadaulı, 2000:269)
172
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Bazen de dua ve dileklerin insanların mesleklerini seçmesinde bile etkili olduğunu görmekteyiz.
Akınlık hem iddia sahibi olmak hem de toplumda statü kazanmak anlamına gelir. Kazaklarda akın
2
olmak dört şekilde mümkündür: bunların iki tanesinde yine bata ve duaların tesirini görmekteyiz.
1)Rüyada bir pirin tecellisi ve vasıtasıyla, 2) Dua yoluyla, 3)Nesil takip ederek, nesilden nesile
akrabalardan öğrenerek, 4) Çalışıp kendini yetiştirerek (Üçüncü, 2006: 41)
Baktığımızda birinci ve ikinci yöntem ile akın olabilmeleri, akınların pirleri ile HZ. Hızır ve
benzeri pirlerden aldıkları dualar yolu ile mümkün olmaktadır. Bu durum Alkış, dua, dilek ve bataların
toplumun her katmanında ne derece etkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Alkış, dua, dilek ve batalar, Kazak mani, ninni, carapazan, masal, efsane, tekerleme ve türkülerinde
en sık başvurulan ögelerin başında gelmektedir. Bunlardan bir kaçına örnek verecek olursak:
Ramazan Manisi (Carapazan)
Mincılkılı bay bolsun
Balalarının mingeni
Corğacorğa tay bolsın
Çorğalatıpkelgende
Könilderi cay bolsın(Altay, 1998:264)
Masallarda Duanın Kabul olması, Bu masalda şehrin hepsi taş kesiliyor ağzı dualı birine ihtiyaç
duyuluyor eğer böyle biri üç gün boyunca cinler vb. zevatın korkutmalarına dayanıp ve dua edebilse şehir
eski haline gelecektir. Ve yaşlı bir çiftin temiz kalpli bir oğlu vardır. Bu denk gelir şehre padişahın kızı
olanları ve çaresini anlatır. Ve üç gün boyunca gencin ettiği dualar sonucu şehir ve insanlar canlanır.
Genç te kızla evlenir(Alptekin, 2003: 271).
Kazaklarda yaşatılan güzel geleneklerden biri de yaşlılara sahip çıkma ve onların evde
bulunmasının bereketin sembolü ve vesilesi olduğu düşüncesidir. Bu yüzden buna bağlı atasözleri
deyimler ve alkışlar ortaya çıkmıştır. ihtiyarın olduğu ev mutluluk ve huzurun olduğu evdir kazak
kültüründe bu nedenle de kazaklar birbirlerine ‘’eviniz ihtiyarsız kalmasın’’ diye dua ederler. (Ergalieva,
Şakuzadaulı, 2000: 272)
Kısaca Kazaklarda alkış, dua, dilek ve batalar hayatın başlangıcından sonuna kadar hemen her
alanda kendini gösteren unsurlardır. Geçmişten bugüne manevi gücüne inanılan bu yüzden de her an
başvurulan bu ögelerin bir kısmı Türklerin ilk inançlarından izler taşıyıp, doğdukları şekli ile günümüze
ulaşırken bazıları da yeni coğrafya, din ve anlayışların tesiri ile başkalaşmış bir şekilde varlığını devam
ettirmektedir.
Достарыңызбен бөлісу: |