TÜRK KÜLTÜRÜNDE
KAPLUMBAĞALARLA İLGİLİ EFSANELER ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK
Özet: Evrendeki en eski canlılardan biri olan kaplumbağa, özellikle evini sırtında taşıması ve çok uzun
ömürlü bir hayvan olması sebebiyle Türk inancında uğurlu ve kutsal sayılmış, devletin gücünü,
koruyuculuğu, ölümsüzlüğü, bilgeliği, mutluluğu, sabrı, azmi, istikrarı, sonsuzluğu vs. gibi birçok konuyu
simgelemiştir. Kaplumbağalar, Türk halk kültüründe de çeşitli özellikleriyle yer almaktadır. Bunlar arasında;
yağmur yağdırma, nazardan korunma, çeşitli hastalıkların tedavisi, halı ve kilim motifleri, takılar vs.
sayılabilir. Ayrıca halk edebiyatı türleri içerisinde de kaplumbağalara geniş yer verilmiştir.
Bu çalışmada; Türk dünyasında anlatılan efsaneler içerisinde; “insanın kaplumbağaya dönüşmesi” motifinin
yer aldığı metinler değerlendirilmiştir. Tespit edilen efsanelerin büyük bir kısmında, kaplumbağanın önceleri
insan olduğu, ama daha sonra ya Tanrının bir cezası olarak ya kendi duasıyla ya da Hz. Hızır veya başka bir
insanın bedduasıyla kaplumbağaya dönüştüğü anlatılmaktadır. Kaplumbağaya dönüşme sebebi ise; hileli
ticaret, hak yeme, cimrilik, nimete saygısızlık, ataya saygısızlık, tembellik, beceriksizlik ve utanma olarak
tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kaplumbağa, kaplumbağaya dönüşme, efsane, ceza, hile, hak yeme
An Evaluation on the Legends about Turtles in Turkish Culture
Abstract: Turtle is one of the oldest living things in the universe. Especially the carrying back home and due
to the very long life animal it considered auspicious and sacred on Turkish belief. It is also symbolized power
of state, retention, immortality, wisdom, happiness, patience, determination, stability, infinity, etc. Turtles are
also situated with various properties in Turkish folk culture. These include; rainmaking, evil eye protection,
treatment of various diseases, carpet and rug patterns, jewelry, etc. In addition, the types of folk literature are
also included turtles.
In this study; the texts which include with the motif of “Transformation from human to turtle” in legends,
described in the Turkish world, were evaluated. In the majority of detected legend, before the turtle is human,
but then either God as a punishment or his own prayer with the curse of Hz. Hizir or another person
described transformation to turtle. The reason for transforming turtle was determined of fraudulent trading,
be unfair, stinginess, blessing disrespect, contempt ancestors, laziness, incompetence and shame.
Key Words: Turtle, transforming turtle, legend, punishment, fraud, be unfair.
Çeşitli Türk boylarında; tısbağa (Azerbaycan), göbargayil (Başkurdistan), tasbaka (Kazakistan), taş
baka (Kırgızistan), taşbaka (Özbekisten, Tataristan, Doğu Türkistan), pışbağa, pışdıl (Türkmenistan)
(Ercilasun vd. 1991: 436-437) vb. adlarla bilinen kaplumbağaya Anadolu sahasında da tusbağa, tusbaa,
tosbağa, tosbaa, toskaba, tostos vs. denilmektedir.
Evrende ilk yaratılan canlılardan olan ve yaklaşık 250 çeşidi bulunan kaplumbağaların koruyucu
kemiksi kabukları, uzun süre açlığa ve susuzluğa dayanabilme özellikleri ve her türlü iklim şartlarında
yaşama yetenekleri, uzun ömürlü olmalarının sağlamıştır. Keskin gözlere, güçlü bacak yapısına, gelişmiş
bir hafızaya ve mükemmel koku alma özelliğine sahip olan kaplumbağaların yer ve yön bulmada da usta
oldukları bilinmektedir (Alyılmaz 2013: 147). Kaplumbağalara, bu tür fizyolojik özelliklerinden dolayı
zamanla birçok sembolik anlamlar yüklenmiştir. Özellikle evini sırtında taşıması ve uzun ömürlü bir
hayvan olması sebebiyle Türk inancında uğurlu ve kutsal sayılmış, devletin gücünü, koruyuculuğu,
ölümsüzlüğü ve sonsuzluğu simgelemiştir. Bunların dışında; bilgelik, mutluluk, başarı, uzun ömür,
ebediyet, yeniden doğuş ve diriliş, sabır, azim, umursamazlık, sakinlik, uysallık, asalet, adalet, ululuk, hak
yememe, koruma, iyileştirme, annelik, doğurganlık, dayanıklılık, güç, kararlılık, barış, refah ve istikrar
gibi daha birçok özelliği sembolize ettiğini görmekteyiz. Ayrıca onun yavaş ama sürekli yürüyen bir
hayvan olması, bilgece ilerleyişi sembolize eder. Kızılderililerde, Hindu ve Çin kültüründe dünyayı
dengede tutan hayvan olduğuna inanılır. Çoruhlu, dört ayağının dört mevsimi, kabuğunun şeklinin bir
yıldız gurubunu, sol gözünün güneşi, sağ gözünün ayı sembolize ettiğini söyler (Çoruhlu 1999: 170).
Ayrıca kaplumbağanın kubbe şeklini andıran sırtı gökyüzünü (yang), alt kısmı ise yeryüzünü (yin)
simgelemektedir.
Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi TDE Bölümü esmsimsek@gmail.com
190
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
Hint ve Çin mitolojisinde, dünya yaratıldığında bir kaplumbağanın sırtına yerleştirildiğinden söz
edilir (Gezgin 2007: 108). Bu inanış Budizm yoluyla Orta Asya’ya da girmiştir (Ögel 1989: 442).
Göktürk Kitabeleri’nde, Kültigin Anıtı’nın da dev bir kaplumbağayı hatırlatan kaide üzerine
oturtturulması ve yazıtın tepesinde ejder başlarının oluşturduğu bir kemerin bulunması evreni simgeler ve
hanedanlığın sembolüdür. Ancak, kaplumbağanın Yer unsuruyla da ilişkili olmasından dolayı, yerine göre
şansızlık, sıkıntı ve zorluğu da temsil ettiğine de inanılmıştır (Çoruhlu 1999: 171)
1
. Çin mitolojisinde, ilk
insanın dört yardımcısının en mükemmeli olan kaplumbağanın, hayatın ve ölümün sırrını bildiğine ve
toprağı temsil ettiğine inanılır (Seyidoğlu 1995: 86). Başkurt ve Kırgızlarda bazı toplulukların geçmişte
kaplumbağalara taptığı söylenirken (Roux 2005: 389), Kars’ın Söğütlü köyünde 12 hayvanlı Türk
takviminde, hayvanlardan onuncusu kaplumbağadır (Kalafat 2013: 31). Çin mitolojisinde, kaplumbağa
kozmolojik olarak kuzey yönü gösterir ve göçebe Türkler, kaplumbağa ile sembolize edilir (Ekrem 1996:
89).
Kaplumbağa Türk halk kültüründe de çeşitli özellikleriyle yer almaktadır. Halk hekimliğinde,
özellikle çocuk sahibi olmada, kanser ve verem hastalıklarının tedavisinde kaplumbağadan yararlanılır.
Nazara iyi gelmesi ve uğurlu sayılması; evlere ve bahçelere kabuğunun asılmasına vesile olurken takı,
halı ve kilim motiflerinde de kullanılmıştır. Ayrıca yağmur yağdırmak için yapılan pratikler arasında
kaplumbağanın yüksek bir yere/ağaca asılması da oldukça yaygındır. Kaplumbağa, halk edebiyatı
alanında da gerçek ve sembolik anlamlarıyla kullanılmıştır.
Biz burada, kaplumbağalarla ilgili efsaneleri değerlendirmeye çalışacağız. Bu konuda anlatılan
efsanelerin hemen hepsinde kaplumbağanın geçmişte insan olduğu tasavvur edilir. Efsanenin konusuna
göre; bir tüccar, değirmenci, çiftçi, ihtiyar, güzel bir kız veya gelin olan kaplumbağa işlediği bir suç ya da
yaptığı bir yanlıştan dolayı bazen Tanrının bir cezası olarak, bazen herhangi bir kimsenin bedduası ile
bazen de kendi duası ile kaplumbağaya dönüşür. Üzerinde durduğumuz efsaneleri, konunun işlenişi ve
kahramanın kaplumbağaya dönüşme sebebine göre şu başlıklar altında değerlendirdik:
1. Hileli Ticaret ve Hak Yeme
Bu tür efsanelerde kaplumbağanın geçmişte cimri bir satıcı olduğu anlatılır. Bu satıcı, bazen tartıda
hile yaparak bazen de karşıdan büyük ölçekle aldığı mala karşılık, kendisi küçük ölçekle vererek
insanların hakkını yemiştir. Bu durum Allah tarafından hoş karşılanmamış ve ya Alah’ın bir cezası olarak
ya Hz. Hızır’ın ya da mal sattığı alıcıların bedduası sonucu kaplumbağaya dönüşerek yaptığı kötü işin
cezasını ömür boyu sürünerek ödemiştir.
Bu tür efsanelerin sayısı oldukça fazladır. Karakalpak Türkleri arasında anlatılan bir efsanede;
tartıda hile yapan tüccara, Hıdır İlyas Baba; “Ömür boyu ayaklarınla ve kollarınla tırmalaya tırmalaya
yerde sürün, senin yürümen böyle olsun.” diyerek, tüccarı terazinin iki kefesi arasına koyup fırlatır.
Tüccar bu haliyle kaplumbağaya dönüşür (Sakaoğlu 2003: 62-63). Aynı efsane, Karaçay Türkleri
arasında, “Taşmaka” adıyla anlatılırken (Ergun 1997: 779-780), Anadolu sahasında, Tunceli’nin Mazgirt
ilçesinde; “Tosbağa” adıyla bilinmektedir. Efsanede Hz. Hızır, varlıklı bir ağadan belirli miktarda arpa ve
darı alır. Ancak eve gelip tekrar ölçtüğünde aldıklarının eksik tartıldığını fark edince; “… o ölçek (çap),
senin üzerine kapana, içinde kalasın!” diye beddua eder. Bunun üzerine cimri ağa, ölçeğe (çapa) girip
kaplumbağaya dönüşür (Gül 1999: 87).
Aynı konu Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan efsanelerinde de işlenmektedir. Özbekistan’da
anlatılan efsanede Allah, sürekli insanların hakkını yiyen bakkalı önce bağışlar, fakat hak yemeye devam
edince terazinin bir kefesini adamın altına, diğerini de üstüne koyarak; “Ölüp yitmeden cezanı bu şekilde
çek!” der (Ergun 1997: 556). Kırgızistan’da ise, insanlar teraziyi satıcının üzerine koyup; “İlahım,
üstünden terazin düşmesin!” derler. Bu söz üzerine satıcı kaplumbağaya dönüşür (Ergun 1997: 604-605).
Kazakistan’da anlatılan efsanede de, malları ederinden daha pahalıya satan bir adama, alıcısı; “Teraziden
yadin, kaplumbağa ol!” diye beddua edince, satıcı, o anda kaplumbağaya dönüşür (Ergun 1997: 646).
Efsane, İran Türkleri arasında da benzer şekilde anlatılmaktadır (Kalafat 2013: 39).
Mardin’de anlatılan “kaplumbağa” efsanesinde de konu yukarıdakilerden farklı değildir. Tüccar,
buğdayı büyük ölçekle alır, küçük ölçekle satarmış. Bu durum Allah tarafından hoş karşılanmaz ve büyük
ölçeği sırtına, küçük ölçeği ise karnına geçirerek, onu bu günkü kaplumbağa şekline dönüştürür ve
kıyamete kadar sürünmesine vesile olur (Sakaoğlu 1989: 91). Gaziantep’te anlatılan efsaneye göre;
1
Daha geniş bilgi için bkz. Alyılmaz: 2013, s.141-163.
191
Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK/Türk Kültüründü Kaplumbağalarla İlgili Efsaneler Üzerine Bir Değerlendirme
kaplumbağa eskiden “Arasa Uşağı” imiş. Tahıl ölçerken hile yaptığından dolayı yarımlağası
2
başına geçer
ve “tusbağa” olur (Güzelbey 2015: 75). Efsanenin benzeri Muğla ve Yozgat’ta da anlatılmaktadır (Önal
2003: 146-147). Sivas’ta ise hile yapan değirmenci, fakir bir adamın; “…İnşallah yarımlağan başına
geçer.” şeklinde beddua etmesi sonucu kaplumbağaya dönüşür (Özen 2001: 353).
Kazan’da anlatılan efsanede ise hileli satışın yanı sıra yalan yere yemin etme de vardır Bir kadın,
kıtlığın olduğu bir yıl, elinde bulunan unu hem daha pahalıya satmaya hem de eksik tartmaya başlar. Bir
ihtiyar, sihirli asasının yardımıyla, unun eksik olduğunu fark edip ikaz edince kadın, yemin ederek;
“Güneştir, aydır, ekmek vursun, yer yutsun. Eğer tartım doğru çıkmazsa şu terazinin iki kefesi iki
yakamdan düşmesin!” der. Ama ihtiyar dinlemez ve tekrar tartarlar. Un eksik çıkınca, kadın utanır ve
yüzünü terazinin altına saklamaya çalışır. İhtiyar; “Madem öyle, o zaman şu terazinin iki kefesi de iki
yakandan düşmesin!” diyerek sihirli asasıyla kefeleri kadının üzerine iteler. Tabaklar fırlayıp, biri kadının
sırtına, diğeri de göğsüne yapışır ve bir kaplumbağaya dönüşür (Ergun 1997: 674-676).
Dikkat edilirse efsanelerin hepsinde satıcının malı eksik tartması, ölçüde/tartıda hile yapması dile
getirilmektedir. Kul hakkı yeme hem ahlâken hoş bir davranış değildir hem de dinimizde kesinlikle
yasaklanmıştır. Nitekim vatan uğruna canını veren bir şehidin bile bütün günahları affedildiği halde eğer
birinin hakkını yemişse onun cezasını çekeceği belirtilir. Bu durumla ilgili; “Ölçtüğünüz zaman tas
tamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.”
(İsrâ Suresi, 35. ayet) şeklindeki ayet, konunun hassasiyetini göstermesi bakımından önemlidir. Hatta
ticaretle uğraşan bazı insanlar, hacca gidip geldikten sonra, tartıda hile yaparım korkusuyla işlerini
bırakırlar.
Hak yiyen satıcının başka bir hayvana değil de kaplumbağaya dönüşmesinin sebebi şekil yapısı ile
ilgilidir. Kaplumbağanın sırtında ve karnında bulunan sert kabuk, şekil itibariyle terazinin kefelerine veya
satışta kullanılan ölçeklere çok benzemektedir. Terazinin kefelerinin ya da büyük ve küçük ölçeklerin
birinin karnına diğerinin de sırtına geçmesi, yaptığı hatanın cezasını bir ömür çekmesi ile ilgilidir.
Kaplumbağa, bu suç aletleriyle birlikte bir ömür sürünecektir.
2. Cimrilik
Efsanelerin bir kısmında “cimrilik” konusu işlenmiş ve cimrilik yapan kişi kaplumbağaya
dönüşerek cezalandırılmıştır. Darda kalan veya ihtiyaç sahibi insanlara yardım etme, sosyal hayatın bir
gereğidir. Özellikle; “Her geceyi kadir, her geleni Hızır bil.” sözü, inancımız gereği ihtiyaç sahiplerini eli
boş göndermemeyi vurgular. Ama açgözlü ve tamahkâr bazı insanlar sadece kendilerini düşünerek yardım
konusunda biraz duyarsız kalırlar. İşte, aşağıdaki efsanelerde ihtiyaç sahibi kişilerin isteklerini geri
çeviren bazı bencil insanların beddua ile veya Allah’ın bir cezası olarak nasıl bir kaplumbağaya
dönüştükleri anlatılır.
Isparta’da anlatılan bir efsaneye göre kaplumbağa eskiden çok güzel bir kızmış. Bir gün ekmek
yaparken bir dilenci kadın gelip bir parça ekmek ister. Kız, buna ekmek vermeyince, kadın; “Senidini,
oklavanı altına al, tekneni üstüne al, takırda yürü.” diye beddua eder. Kız, o anda kaplumbağaya dönüşür.
Kaplumbağanın üst kabuğu, kızın teknesi, altındaki kabuk ise senididir. Yürürken çıkardığı ses ise,
oklavanın senit (tahta) üzerinde çıkardığı sestir (Göde 2010: 282). Aynı efsane Adana (Önal 2003: 146-
147) ve Mersin’de de anlatılmaktadır (Erol 1996: 176). Elazığ’da anlatılan efsanede ise kaplumbağaya
dönüşmenin sebebi hamile kadının kendisine ekmek vermeyen diğer kadına beddua etmesi sebebiyledir
3
.
Türk kültüründe hamile kadına büyük bir saygı vardır. Gördüğü her yiyecekten, “canı çekmiştir” veya
“kokmuştur” düşüncesiyle ikram edilir. Hatta aşerme döneminde canının istediği her türlü yiyecek temin
edilmeye çalışılır. Hal böyle iken hamile kadının istemesine rağmen, ona ekmek vermeyen kadın, onun
bedduası üzerine sac ile ocaklık arasında sıkışıp kaplumbağaya dönüşür.
Türkmenistan’da, konuyla ilgili efsanelerin birinde; kışın yiyeceği biten bir adam komşusundan
aldığı bir tabak ödünç buğdayı uzun bir aradan sonra küçük bir tabakla verir. Bu durum, komşusunun
hoşuna gitmez ve beddua eder. Bunun üzerine büyük tabak cimri adamın üstüne, küçük tabak da altına
2
Yarımlağa, yaklaşık 7/8/10 kg.lık tahıl alan, tahtadan bir tahıl ölçeği; yarım kilelik tahıl ölçü birimi.
3
Rivayete göre, bir kadın sacda ekmek pişirirken oradan geçen hamile bir kadın ekmeğin kokusunu alır ve bir parça
ister. Cimri kadın vermeyince hamile kadın; “Altın sac, üstün taş olsun!” diye beddua eder. Ekmek pişiren kadın bir
anda sac ile ocaklık taşının arasına sıkışarak kaplumbağaya dönüşür. (Efsane, Yrd. Doç. Dr. Ebru Şenocak
tarafından, Elazığ’da ikamet etmekte olan Asuman İspir’den derlenmiştir. 1963 doğumlu olan İspir, lise mezunu
olup ev hanımıdır.)
192
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
yapışır, dört ayağı çıkar ve sürünerek gitmeye başlar (Ergun 1997: 512-513, 514). Aynı efsane, cimri bir
kadına bağlı olarak da anlatılır. Burada hile yapan bir kadındır ve o da kaplumbağaya dönüşür. Efsanenin
bir başka varyantında ise komşusundan buğdayı büyük ölçekle alıp küçük ölçekle veren yaşlı bir adam,
Tanrı tarafından kaplumbağaya dönüştürülür. Kaplumbağalar bundan dolayı kapı kapı dolaşıp
dilenirlermiş (Ergun 1997: 515).
Dikkat edilirse, yukarıdaki efsanelerin hemen hepsinde cimrilik yapan kişi, mağdur durumda olan
şahsın bedduası sonucu kullandığı ölçeklerden küçüğü karnına, büyüğü de sırtına geçerek kaplumbağaya
dönüşür. Sadece son örnekte, cimri, Allah tarafından cezalandırılır. Karaçay Türkleri arasında “Taşmaka”
adıyla anlatılan efsanede ise kefenin, sacın veya ekmek tahtasının insanın sırtına geçmesi yoktur.
Doğrudan ekmek, kaplumbağaya dönüşür (Ergun 1997: 780).
Türk kültüründe, komşuluk ilişkileri üzerine çok güzel gelenekler vardır. Bunlardan biri; evde
pişirilen yemekten yakın komşulara verilmesidir. İkincisi ise; komşuların; kendilerine getirilen yemeğin
tabağını kesinlikle boş vermemeleridir. İşte, Türkmenistan’da anlatılan bir efsane bu konuyla ilgilidir.
Anlatıldığına göre, eskiden insan olan kaplumbağa, birilerinden iki tabak yemek alır. Ancak aradan birkaç
yıl geçmesine rağmen tabakları boş olarak verir. Bu duruma tabakların sahibi çok kızar ve “Aldığın
tabaklar, üstünde ve altında döşek olup kalsın!” diye beddua eder. Bunun üzerine, tabaklardan biri
kaplumbağanın altına, diğeri de üstüne yapışıp kalır (Ergun 1997: 515-516).
Bir başka efsanede ise kaplumbağa eskiden fırıncıdır. Bir gün, Hz. Hızır bundan ekmek ister, ama
fırıncı vermez. Hz. Hızır buna beddua eder, un çuvalları sırtına geçerek kaplumbağaya dönüşür (Ergun
1997: 372). Bu efsanede, insanları değişik konum ve şartlarda sınayan Hz. Hızır’ın bedduası ile
kaplumbağaya dönüşme vardır. Diğer bir farklılık ise, kaplumbağanın sırtına un çuvalının geçmesidir.
Örnek verilen efsanelerin hepsinde, düşkünlere, ihtiyaç sahiplerine yardım etme konusunda ortak
bir mesaj vardır. Bir çeşit kazanılan malın sadakası olarak değerlendirebileceğimiz belli bir miktarının
ihtiyaç sahiplerine verilmesi aynı zamanda bir sosyal dayanışmadır. Dikkat edilirse istenen şey ekmek
veya buğdaydır. Bu, isteyen insanların açlık sıkıntısı içinde olduğunu gösterir. Sonuçta, bir insanının
hayatını devam ettirebilmesi için yiyeceği yemeğin ana maddesi olan ekmeğin veya buğdayın bir kısmını
ihtiyaç sahiplerine vermekten kaçınan kişiler, kaplumbağaya dönüşerek cezalandırılmıştır.
3. Nimete Saygısızlık
Nimete saygısızlık, genellikle taşa dönüşmeyle sonuçlanırken bazı efsanelerimizde, suçlunun
kaplumbağaya dönüşerek cezayı bir ömür boyu çekeceği mesajı verilir. Muğla’da anlatılan bir efsanede,
kuraklık zamanı bir kadın ekmek pişirirken altını kirleten çocuğunun temizliğini ekmekle yapar. Ancak
bu olayın ardından kadınla çocuğun üzerine ekmek sacı düşerek ikisi de kaplumbağaya dönüşür (Önal
2003: 146). Burada, suçu işleyenin anne olmasına rağmen çocuğun da kaplumbağaya dönüşmesinin
sebebi, annesiz bir çocuğun tek başına kendisini koruyamayacağındandır. Efsane, Mardin ve Elazığ’da da
benzer şekilde anlatılmaktadır. Sadece Elazığ örneğinde, çocuğun temizliğini ekmekle değil de eli
hamurlu iken, yıkamadan yapar (Güler 2000: 133). Kutsal olan ekmeğin ham maddesi olan hamur da aynı
kutsiyete sahip olduğu için aynı özenin hamura da gösterilmesi gereklidir. Beklenen saygı gösterilmediği
için anne, çocuğu ile birlikte kaplumbağaya dönüşür.
Yine ekmeğin kutsallığının vurgulandığı bir efsanede (Balıkesir), işlenen suç diğerlerinden biraz
farklıdır. Bir kadın, yufka açarken, uygun olmayan bir davranışta bulunarak gaz çıkarır. Halkın inancına
göre ekmek yaparken ya da eli hamurluyken su içmek veya gaz çıkarmak günah sayılmaktadır. Kadın, bu
şekilde günah işlediği için, o anda yufka açtığı yastaç (ekmek tahtası) altına, içine hamur koyduğu tekne
de üstüne gelir. Arada kalan kadın, kaplumbağaya dönüşür (Kara 1992: 100). Dikkat edilirse, bu tür
efsanelerde nimetlerin en kutsalı sayılan ekmek veya hamura herhangi bir saygısızlığın yapılmaması
gerektiği vurgulanmaktadır. Bugün, yerde görülen bir ekmek parçasının alınıp öpüldükten sonra ayak
değmeyecek bir yer konması da aynı sebeptendir.
4. Ataya (anneye- babaya) saygısızlık
Türk-İslam kültüründe büyüklere, anne ve babaya sadakat, “atalar kültü” inancını da beraberinde
getirmiştir. Bu durum, efsanelere de aksetmiştir ve bazen bir insanın kaplumbağaya dönüşmesinin sebebi,
anneye-babaya yapılan saygısızlığa bağlanmıştır. Kazan’da anlatılan bir efsane, hasta olan annenin
kızlarının durumu ile ilgilidir (Ergun 1997: 672- 674). Birçok anlatıda olduğu gibi burada da olumlu
davranışlar sergileyen, ailenin en küçük çocuğudur. Büyükler, işlerini annelerinden daha önemli
gördükleri için biri kaplumbağaya, diğeri de örümceğe dönüşür. Küçük de arıya dönüşür ama o, ömrünü
193
Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK/Türk Kültüründü Kaplumbağalarla İlgili Efsaneler Üzerine Bir Değerlendirme
güzel bir şekilde tamamladıktan sonra dönüşür. Üstelik “altın kanatlı” ibaresi, kızın ceza olarak değil
mükâfat olarak şekil değiştirdiğini anlatmak içindir.
Burdur’da anlatılan bir efsanede ise, gelin giderken sözleriyle babasını üzen bir kız vardır. Baba,
evlenme çağına gelen kızının çeyizini eksiksiz bir şekilde hazırlar. Kızına bir eksiğin var mı diye sorunca
kız nankörlük yaparak; “Evimin makasına bir kılıf almadın.” der. Babası kızının bu lafına çok kızıp; “Al
evini sırtına ömrünce sürün.” diye beddua eder (Çelepi 2015: 1181).
Bu efsane, Malatya’daki “Gelincik Kayaları” efsanesi ile benzeşmektedir (Sakaoğlu 1989: 5). Her
iki efsanede de dikkatler evlenen kızın cimriliği ve basit bir nesne için büyüklerini üzmesi üzerine
çekilmiştir. Unutulan eşya, elzem bir ihtiyaç değildir. Buna rağmen kızın şükretmeyip tamahkârlık
göstererek o nesneyi de istemesi babayı/anneyi üzer ve gelinin kaplumbağaya / gelin alayının taşa
dönüşmesine sebep olur.
Достарыңызбен бөлісу: |